... Ve Tanrı... Harvey
Weinstein! – Meryl Streep
... Teşekkürler...
Özellikle de Harvey Weinstein! - Gwyneth Paltrow
... Harvey ve Bob
Weinstein, siz de kalbimi kırdınız, o tutkunuzla! – Holly Hunter
... Beni buraya çıkartmak
adına öldürmen gerekenleri öldürdüğün için sana teşekkür
ederim Harvey! - Jennifer Lawrence...
Ve hatta Penelope Cruz,
Rene Zellweger, Madonna, Kate Winslett, Nicole Kidman... Bu ve daha
ismi sayılmayan nice meşhur Hollywood kadın oyuncu, Yahudi film
yapımcısı Weinstein’i övüyor.
"ayıya dayı" derken! |
Tabi bütün bu övgüler, Ekim
2017’den sonra tamamen değişti çünki birçok ödüllü filmin
yapımcısı sıfatıyla, Hollywood’un kilit taşlarından birisi olarak
nam salan Miramax’ın sahibi iki kardeşten biri olan Harvey,
aniden başlayan bir dalga ile köşeye sıkıştı. Zira daha evvel,
bu film yapımcısı ile temas kurmuş olan kadınlar, birer birer
ortaya çıkıp, kendisini tacizci hatta tecavüzcü olmakla itham
etmeye başladılar. Olay sonradan mahkemeye taşındı falan filan!
Haberler o kadar büyüdü
ki, Amerikan televizyonları neredeyse tüm haber bültenlerinde bu
hadiseden bahsediyor, Weinstein “tu kaka” ilan ediliyordu. Başta
Amerika olmak üzere, neredeyse her memleketten bazı çevreler hemen
ayaklandı. “#MeToo” üst başlığı ile bir hareket başladı.
İş yerlerinde, okullarda veya bulundukları her mekanda taciz
edildiğini iddia eden kadınlar, gösteriler düzenledi. Neticede kamuoyu, tüm bu olan biten üzerine birkaç gruba kümelendi.
Okul, iş ekseninde
hayatını erkekler gibi dışarıda geçiren kadınların ağırlıkta
olduğu ilk grup, anlaşılacağı üzere köpürdü. Feminist
damarlar kabardı, erkek karşıtı sloganlar atıldı, genellemeler
yapıldı falan filan... Hep tanıdık reaksiyonlar, bunların nasıl reaksiyonda bulunacağını zaten biliyoruz.
Başka grup (ki
çoğunluğunu erkekler oluşturuyordu) Weinstein ile yolu kesişen
kadınları, “köprüyü geçene kadar ayıya dayı deme”
deyiminin ete kemiğe bürünmüş halini canlandırmaktan dolayı
suçladı. Söylediklerinde haklılık payı yok muydu? Elbette
vardı. Zira bu kadınlardan çoğu, yaşadıklarını iddia
ettikleri taciz ve sıkıştırmalardan seneler sonra suçlamalara
başlamıştı. Bu da, bir yere veya bir noktaya gelene kadar bazı
“şey”lerden ödün verdiklerini açıkça göstermekteydi. Yani
şan şöhret yerindeyken her şey süt liman bir halde, olaylarını
üstü örtülüyor.
Diğer bir kısım ise,
hem Weinstein özelinde para ve mevki sahibi erkekleri hem de onların
değirmenine su taşıyan kadınları suçladı.
Bunlardan başka bir de,
“uygar” diye bilinen bir dünyada böyle iğrenç şeylerin
olmasına cidden şaşıran bir grup insan var ki, esasında bu türün
hala yaşıyor olmasına şaşırmak lazım!
Aslına bakıldığında,
hepsi az biraz haklıydı. Evet makam-mevki-mal sahibi erkekler, söz
konusu genç ve güzel kadınlardan istifade etmek olduğunda,
canavarlaşabiliyordu... Evet kadınlar, belli yerlere gelmek, zengin
olmak için, bu canavarlara –isteyerek veya istemeyerek- boyun
eğiyordu. Hatta bu olan bitenlere hayret edip üzülenler de, bir
derece haklı. Öyle ya, nasıl olur da böylesine “medeni”,
“ilerici” memleketlerde bu tür iğrençlikler ve kadın hakları
ihlalleri yaşanabiliyordu?
Herkes biraz haklı
ama neredeyse hemen herkes de haksız çünki daha evvel de
incelediğimiz “kadın hakları” mevzûnu kapsamlı olarak
anlamak ve bu modern dünyada realiteye oturtmak, çok ama çok zor.
Mezkur hadise üzerinden erkek-kadın ilişkilerini tahlil edebilmek
için, her iki cinsi de iyi doğru tanımak lazım elbette. Önce
erkeğe bakalım:
Erkek, kas gücü ile
olsun, daha doğru ve dolaysız düşünme tarzı ile olsun, karışık
olaylar karşısında daha az heyecanlı tepki verme şekli olsun,
neredeyse her zaman için kadından bariz bir şekilde ayrılır.
Karşı cinse bakışı, şehvet kontrolsüzlüğü, gadap ve intikam
alma mekanizmaları da eklendiğinde, erkek kolayca bir “canavara”
dönüşebilir. İstediğini elde etme konusundaki canavarlığı,
uygun muhit, şöhret ve mal çokluğu ile paralel olarak artar.
Dolayısıyla zenginlik ve şöhret, erkeğin elinde ölümcül bir
silaha dönüşür. Dünyada işlenen suçların büyük çoğunluğunun
“namus”, gayri ahlaki ve gayri meşru ilişki etrafında dolaşıp
durması hesaba katıldığında da, bu canavar erkeğin
mağdurlarının genelde genç, güzel ve savunmasız kadınlar
olması kaçınılmaz olur. Aslında bu tür kadınların mağdur
edilmesi, bu saydığımız özelliklerinden değil, esas olarak
“korunmasız” olmasından kaynaklanır.
Burada tabi kadının
karakteristik hassaları devreye girer: Yaratılış olarak kadınlar
daha duygusal, daha narin, olaylar karşısında daha heyecanlı,
erkeklerin ısrarlarına ve tatlı dillerine kanabilen insanlardır...
Ve en önemlisi erkeğin gözüne hitap edecek, iştahını
kabartacak güzellik ve latiflikle bezenmiştir. Şu haliyle, zengin
ve makam sahibi erkeklerin avı olması an meselesidir.
İşte esasında bütün
bu tantananın, tüm bu “kadın hakları” bağırmalarının,
Harvey Weinstein mevzularının kökü burada yatıyor. Genç ve güzel bir
kadın, pervasız, ölçü tanımaz ve şehvet düşkünü ırz
düşmanlarından nasıl korunabilir?
Bu
suale verilen cevaplar her ne kadar çeşitli gibi görünse de,
temelde ikiye ayrılır. Birinci cevap, kadının her hal ve durumda,
dışarıda, mektep-iş vesaire gibi mazeretlerle, erkeklerin
arasında olmasını, başına bir şey gelirse de, hakkını
aramasını, direnmesini, erkeklerle mücadele etmesini salık verir. Bu ilk grup için, kadının
sokakta bulunması, olmazsa olmaz bir kaidedir. Tersini düşünmek
asla mümkün değildir, tersini düşünmek akıllarına dahi gelmez
zira erkek ve kadın eşittir, dolayısıyla
erkek ne yaparsa kadın da yapabilmeli, en sonuna kadar zorlamalıdır.
Bu görüşe sahipseniz veya böyle bir ailede yetişmiş bir
kızsanız, tahsil yapmak ve “ekmek paranızı” kazanmak için
yarışmak zorundasınızdır. Hatta diyelim ki on sekiz yaşında
güzel birisiniz ve hayalinizde oyuncu olmak var. O zaman ne
yapacaksınız: Çok basit, Weinstein gibi köşe başını tutmuş
bir ırz düşmanın ofisine gitmek, “maharetlerinizi” sergilemek
durumundasınız (evet bir yol var ama o da çook uzun). Şayet başınıza bir şey gelirse de, ya yutkunur
ve o darbe ile yaşarsınız ya da “kadın hakları” diye
tutturup, feminist gruplara katılırsınız.
Hazır konu buraya
gelmişken, Harvey Weinstein'in kadın avukatına değinmeden olmaz
çünki bu avukat, yukarıda sayılan hasletleri iyi biliyor
olmasında dolayı, sorduğu isabetli sualler yüzünden feminist tayfa tarafından
“provokatif” ve paraya hizmet eden, “kadın kadının kurdudur”
kabilinden kadın düşmanı ilan edildi. Donna Rotunno isimli avukat
en başta diyor ki; “tamam, kadınların ne dediklerine bakalım
ancak her söylediklerine de inanmayalım, önce sorgulayalım, satır
aralarını görelim.” Ardından ekledikleri çok ama çok manidar;
“şayet cinsel saldırıya uğramak istemiyorsan, o otele
gitmezsin.” (buradaki detayı fark etmişsinizdir, Weinstein sapığı
çoğu zaman kadınları otele davet ediyor ve bu sonradan ortalığı
velveleye veren hatunlar, takıp takıştırıp oraya varıyor).
"Demir Leydi" Rotunno ve "öldüm bittim abi ben" rollerinde Harvey Weinstein |
Rotunno'nun, Weinstein'in mağduru olanlara sorduğu sorular, tabiri
caizse “tam isabet”... Bir kısmı şöyle: “Neden kaçmadın?”,
“Neden gecelikle idin?” “Neden mukavemet etmedin, kendini
savunmadın?”, “Madem tecavüz veya taciz edildin, neden
etrafında dolanmaya devam ettin?” Bu açıdan bakıldığında, Rotunno'nun
hadiselere yaklaşımı ve metodolojisi, kendisine yönelecek amansız
nefrete rağmen o soruları sorabilmesi, olayların çirkin
bir çıkar ilişkisi üzerine kurulu olduğu tezine dayanıyor. Yani bu kadın, "kadının özü"nü biliyor ve ona göre vuruyor!
Parantezi
kapattıktan sonra, kadınların nasıl korunacağı konusundaki
ikinci ve esas cevaba gelelim zira ilk cevabın yangına körükle gitmekten, kızlarımızı kadınlarımızı sapık canavarların eline atmaktan başka bir işe yaradığı yok: Filhakika bu cevap, gayet basit, basit olduğu
kadar kolay uygulanabilen, kolay uygulanabildiği kadar da etkili ve
kesin neticelidir. Erkeklerin işte, alışverişte, markette,
sokakta, plazada... Hasılı cemiyet hayatının ortasındaki
faaliyetleri sırasında onlara hiç bulaşmamak. Vaktini evinde veya
arkadaşlar arasında faydalı şeyler yaparak, sağlıklı,
ahlaklı nesiller yetiştirerek, ilmi açıdan kendini ve çocuklarını
geliştirerek, toplumun hır-güründen uzak sakin bir hayat
geçirmek... Bu kadar basit! Son ve en mükemmel din olan İslamiyet,
kadınların sırtına hiçbir ağır yük vurmuyor, “çıkın
çalışın”, “hayat müşterektir”, “erkeklerle yarışın”
demiyor. Hatta İslam kadını, ev işlerini yapmak, yemek hazırlamak
zorunda dahi bırakılmıyor. Baba veya koca veya en yakın akraba, ona
bakmak mecburiyetindedir. Bu kuralları, kendi yarattığı kullarını
en iyi tanıyan zat olan Allah koyuyor. İslamiyet, milyonlarca defa
denenmiş ve her denendiğinde aile ve kadını perişan etmiş
tatbikatlardan uzak durulmasını emrediyor.
şu iki tokmak var ya, o kadar çok şey anlatıyor ve öylesine derin manalar ihtiva ediyor ki! |
Hülasa, tekrar çıkmaları ve hatta gürleşmeleri gayet olası olan zararlı ağacın dal ve yaprakları ile uğraşmaktansa, ağacı kökten
kesmek, en selim ve garanti yoldur!