Read more: http://www.bloggerdersleri.com/2012/06/blogger-meta-tag-ayarlari.html#ixzz3CwTYFEk2 şöyle garip bencileyin: Haziran 2022 Follow my blog with Bloglovin

12 Haziran 2022 Pazar

İran'ın Kısa Tarihi ve 1979 İran Devrimi

 

     Birçok medeniyet, kültür ve hanedanın gelip geçtiği İran arazisi, enteresan bir geçmişe sahip. Kısaca değinmek gerekirse:

1. Pişdâdiyan Hanedanı (Pişdadiler): Çeşitli efsanelere konu olan meşhur Cemşid (Cem) bu devletin hükümdarlarındandı. Çok uzun seneler saltanat sürdüğü ve milleti kendine taptırdığı rivayet edilir. Nevruz günü kutalamaları, onun Mart ayında tahta çıkışı sebebiyle kutlanagelmiştir. Kendine “İslam Cumhuriyeti” diyen İran’da, günümüzde dahi kutlanmaktadır bu gün. Cemşid bin yaşında iken, yine kendi gibi zalim olan Şeddad’ın kardeşinin oğlu Dahhak tarafından öldürüldü. Tahta Dahhak geçti. Feridun ve Menuçehr de bu hanedanın bilinen hükümdarlarındandır. Yıldız ve güneşe tapmak yaygındı Pişdadiler zamanında.

2. Kiyâniyan Hanedanı: Keykubad, Keykavus gibi hükümdarların hanedanı. İran şahlarından Feridun’un oğlunun torunu olan Turan hükümdarı Efrasyab’ı öldüren Keyhüsrev de bu dönemde yaşamıştır. Keştasib (Güştasb) idaresi zamanında, Zerdüşt ismindeki birisi, Mecusi dinini kurdu. Güştasb’ın oğlu İsfendiyar, bu dini yaymak için çok uğraştı ve Zerdüştlük yüzyıllar boyunca, Fars coğrafyasında varlığını sürdürdü.

Keyhüsrev Efrasiyab'a karşı

3. Ahameniş İmparatorluğu: Perslerin birinci imparatorluğu olarak da bilinir. Milattan önce 6. Asırda, Asuri kralı Buhtunnasar (Nebukadnezar) Kudüs’ü alıp, Mescid-i Aksa’yı yıktı. Yahudilere işkence edip, Tevrat nüshalarını yaktı ve Tevrat’ı ezbere bilen nadir kişilerden biri olan Hz. Danyal peygamberi esir aldı. Hakiki Tevrat işte bu karışık zamanda yok oldu. İran şahı Keyhüsrev (Büyük Kiros), Asurileri mağlup etti ve Hz. Danyal ile Yahudileri serbest bıraktı. Ahameniş iktidarı yüzölçüm olara çok büyüdü. Ancak Makedonyalı Büyük İskender, Dara’yı (III. Darius) mağlup etti ve yaklaşık 200 yıllık devlet yıkıldı.

İskender istila etmeden evvel
Pers İmparatorluğu 

4. İşkâniyan (Part imparatorluğu): İskender’in Pers topraklarını silip süpürmesinden bir süre sonra kurulan devlet. 400 yıllık bir ömrü olmuştur.

5. Sasâniyan (Sasani İmparatorluğu): İslamiyet’ten önce tesis edilen son Pers devleti. 3. asırda kuruldu. Bu dönemde topraklar yine büyüdü. Hadislerle övülmüş olan ve Fars edebiyatında mühim rolü olan Nuşirevan ya da I. Hüsrev, Sasani hükümdarlarındandı ancak bisetten evvel vefat etti. Hüsrev Perviz (II. Hüsrev), Peygamber Efendimizin kendisine gönderdiği mektubu parçaladı ve bedduaya düçar oldu. Kısa zaman sonra oğlu Şireveyh (Şiruye veya II. Kavad veya Kubad) eliyle, mülkü de soyu da kurudu. Zayıflayan devlet, Kadsiye Savaşı ve İslam askerinin hücumları neticesinde yıkıldı. Hz. Ömer zamanında, kisra olan III. Yezdecerd (Yezdigirt) son hükümdar olarak tarihe geçti. Ancak tarihe geçmesinin başka bir sebebi daha var ki, o da şu: Yezdecerd’in üç kızı, savaş esirleri arasındaydı. Üç kız, Hz. Hüseyin, Muhammed bin Ebu Bekir ve Abdullah bin Ömer’e verildi. Bunlardan da sırasıyla Zeynelabidin Ali bin Hüseyin, Kasım bin Muhammed ve Salim bin Abdullah gibi üç tane cevher tevellüt etti.

     Sasani hükümranlığı nihayet bulunca, Acem illeri uzun bir süre İslam idaresinde kaldı. Emevi ve Abbasi yönetimlerinin yanı sıra, Abbasi halifesi Me’mun’a isyan eden Tahir, Horasan civarında, kısa süreli bir hükumet kurdu. Arkasından ise Beni Leys (Saffariler) ve Samaniler dönemi başladı. Selçuklu Devletinin idaresi sırasında, Hasan Sabbah’ın zararlı Batıni fikirleri ile Şiilik İran’a yayıldı. Kısa süreli bir Harzemşahlar devri de yaşandı lakin doğudan sel gibi gelen Moğol istilası, her şeyi yerle bir etti. Moğollar 1230’larda İran topraklarına yerleşirken, İlhanlı sultanı Gazan Han İslamiyetle şereflendi. Sonrasında Akkoyunlu Uzun Hasan ve Timuroğulları o bölgeyi ele geçirirdi.

6. Safeviler: 1502 yılında ise, İran tamamen değişti çünki Şah İsmail Safevi, Akkoyunlulara isyan ederek devletini kurarken, Şiilik de devletin resmi mezhebi oldu. Esasında Şah İsmail, Şeyh Safiyuddin Erdebili’nin torunlarından olduğu halde, yanlış bir yol tuttu ve Osmanlı İmparatorluğunu da sürekli uğraştıracak bir engel olarak tarihte yerini aldı. Son Safevi hükümdarı sayılabilecek Şah Hüseyin, Afganlılar tarafından öldürülünce, devlet karıştı. Oğlu 2. Tahmasb, aciz ve eğlenceye düşkündü. O durumda, vezir Nadir idareyi eline aldı.

7. Afşar Hanedanı: Nadir Şah (hatta Şahenşah), Afganlıları kovup devletin hudutlarını Hindistan’a kadar genişlettiyse de, iyice büyüyen devlette iç huzur bir türlü sağlanamadı. Rey’de Türkmen aşiretinin reislerinden Muhammed Ağa, Acemistan’ı istila etti. Arada çok kısa bir Zend Hanedanı devri de yaşandı.

8. Kaçar Hanedanı: Bu hanedan, 1794-1925 yılları arasında İran’a hakim oldu.

9. Pehlevi Hanedanı: Son Kaçar şahı Ahmed, komutanlarından Rıza Pehlevi tarafından devrilince, Pehleviler yönetimi başladı. 2. Dünya Savaşında Almanlara yakın siyaset güdüp, İngiliz ve Müttefik Devletler ile mesafeli durunca, harp başladıktan bir müddet sonra ipi çekildi. Zira Müttefikler, Sovyet cephesine yardım etmek istiyordu ancak şah kendi topraklarını buna alet etmek istemiyordu. Rus ve İngizlerin hücumu neticesinde, Şah Rıza Pehlevi, kısa sürede tahttan feragat etmek zorunda kaldı. Yerine ise 1941’de oğlu, Muhammed Rıza Pehlevi geçti. İran petrollerini millileştirme hamlesi esnasında bir ara ülkeye tekrar doğrudan Batı müdahalesi olsa da (Ajax Operasyonu) oğul Pehlevi 38 sene başta kalmayı başardı. Kendisi, atılım yapıp garplılaşmak istiyordu. Bu maksatla bir sürü işe girişildi. “Beyaz Devrim” olarak adlandırılan reformlar silsilesine 1963’te start verildi. Ekonomi ve sanayide çağı yakalamak için başlatılan kalkınma devam ederken, şahın Sünnilere de özgürlük verip, Ehl-i sünnet medreselerin açılması ve kitaplarının basılması, azgın Şiilerin dikkatini çekti.

Genç Muhammed Rıza Pehlevi 

İran Devrimi:

     Şah Rıza Pehlevi’nin yönetimi otuzuncu senesine girerken, kalkınma planları ve inkılaplara rağmen İran bir türlü istenilen seviyeye gelememişti. Şah, ülkesini ve Fars kültürünü Batılı liderler daha yakından tanıtmak için yanıp tutuşuyordu. Bu maksatla, 1971 yılında akıllara durgunluk veren devasa bir parti tertip ettirdi. Milyonlarca doların harcandığı organizasyon, hedefine ulaştı mı bilinmez lakin dar gelirli halkın tepkisi giderek artıyordu. Kırsaldan büyük şehre göç fenomeni neticesinde giderek şişen Tahran banliyölerinde, hem Şii mollalar hem de solcu Tudeh Partisi etkisini artırıyordu. Hapishaneler dolup taşıyor, huzursuzluk yayılıyordu. 1975 senesinde ise Pehlevi, mevcut iki partili sistemi fesh edip sadece yeni kurulan Diriliş Partisinin (Rastahiz Partisi) faaliyetlerine müsade etti.

şahın posterleri ateşte

     Sağ ve soldan gelen protestolar, hem sayı hem de seslerini kuvvetlendirirken, Pehlevi ile yıldızı bir türlü barışmayan ve uzun yıllardır sürgünde olan Ruhullah Humeyni adındaki Şii din adamı, 1978’de Necef’ten Paris’e gitti. Şah ve Amerika uşağı rejimi (kendi iddiasıyla) yerden yere vuran mollanın konuşma ve propagandaları evvelden de ülke içine sızıyordu fakat Fransa sürgününden sonra, bir nevi ruhani lider gibi, itibarı günden güne ziyadeleşti. Şah’ın çürük yumurta olduğu ve düzeninin bir an önce yıkılması yönündeki propagandası vesilesiyle, yerleştiği ev ziyaretçi ile dolup taşıyordu.

Humeyni Bursa'da baş açık dolanırken

     Bir parantez açarak, şunu belirtmekte fayda var; İran içinde yoğunlaşan ve artık şahın kendisi dahi hedef alan protesto ve eylemler, doğrudan mollalar ve Şii yönetimi taraftarı değildi. Komünist Tudeh Partisi ve laik kesim dahil, bir şeylerin yanlış gittiğini göre tüm kesimler meydana inmişti. Kırılma nokatalarından birisi ise, Humeyni’nin kalesi Kum’da başladı. Zira basında, kendisi aleyhinde yazılan bir yazı, Şii hareketin yoğun olduğu Kum’da infiale sebep oldu. İstihbarat Teşkilatı (SAVAK) ve güvenlik kuvvetlerinin çok sert müdahalesi, yüze yakın ölü bırakırken, bu kıvılcım neredeyse tüm ülkeye tesiri altına aldı. Lider arayışındaki muhalefet, mollalardan yükselen Humeyni çığlıklarına bir nevi teslim olma eğilimine girmişti.

     1978’in Ağustos ayında, bu sefer Abadan şehrinde çok büyük bir felaket yaşandı. Rex sineması kundaklandı ve 347 kişi öldü. Şah Pehlevi, muhalefeti suçlama telaşına girişmişse de, meydandaki kalabalıklar bunu hemen iktidara yüklemeye hazırdı. “Şah’a ölüm” sloganları ve pankartları, açıktan yükseliyordu. Bir ay sonrası, Tahran’ın meşhur Jale Meydanında yine çok kanlı bir olaya şahitlik ediyordu... Ardından da genel grev.

     Tüm bu yaşananlar, Paris civarına yerleşen Humeyni’yi iyice dünya kamuoyunun gözüne soktu. Jean Paul Sartre ve hatta Michel Foucault gibi meşhur feylesof zevat dahi kendisine arka çıktı. Kurnaz Humeyni de bu rüzgarı iyi kullanarak, şah düzeninin tefessüh ettiğinin üstünde ısrarla durarak, tüm muhalefetin tartışmasız tek ismi olarak sıyrıldı.

     Şah Rıza Pehlevi ise, o sıralarda iyice azan kanser illeti ile uğraşıyordu. Batı da, bir şekilde şahsız İran’a hazırlanıyor gibi bir görüntü içerisindeydi. Bu şartlar aldında, yorgun ve hasta şah, ülkesindeki olayların yatışmasını bekleyip, dönme umudu taşıyarak, 1979 başında ülkesini terk etti. Keder ve kanser yakasını bırakmayarak, 1980 temmuz ayında vefat etti... Yatağının altında, bir çanta içerisinde ülkesinin toprağı olduğu halde!

     Pehlevi ülkeyi terk edeli daha iki hafta geçmişti ki, Humeyni, Tahran’a dönüyordu uçakla. Herkes ne olacağını merak ediyordu. Havaalanında herhangi bir müdahale ve gerginlik ile karşılaşmayınca, seksen yaşına merdiven dayamış Şii molla, adeta bir kurtarıcı olarak üllkenin en tepesine yerleşmiş oldu. İki bin küsür senedir devam eden monarşi rejimi sanki ömrünü tamamlamış gibi duruyordu İran topkalarında.

     İhtilalin, hiç de muhalefetin beklediği gibi çıkmadığı anlaşıldığında ise, iş işten çoktan geçmişti. On binlerce devlet adamı, talebe ve general öldürüldü. Devlet, Şii takımın insafına bırakıldı.