Read more: http://www.bloggerdersleri.com/2012/06/blogger-meta-tag-ayarlari.html#ixzz3CwTYFEk2 şöyle garip bencileyin: Kasım 2020 Follow my blog with Bloglovin

24 Kasım 2020 Salı

Yabancı Yapımlardaki "Türk" Algısını Yıkan Karakter; Ayaz Kobanbay


     Film ve dizi sektörüne aşinalığı olan hemen herkesin rahatlıkla katılacağı bir durum var ki, o da Türkler ve Türk tipini canlandıran karakterlerin, yabancı film ve dizilerde genelde pek itibar görmediği gerçeğidir. Varsa da ya figürandır ve esere pek bir katkısı olmaz ya da kötü karakterdir veya en azından karanlık taraftadır. Birkaç sahnesi veya tamamı Türkiye'de geçen filmlerde ise, bilindiği üzere ülkemiz, genelde pek de parlak bir biçimde tanıtılmaz. Dolayısıyla bu tür yapımları seyredenler, genelde Türk ve Türkiye ile alakalı müspet bir izlenim almazlar... Daha doğrusu aldırılmazlar. 

     Ancak 2020 yılının COVID-19 kısıtlamalarına denk gelen Mayıs ayında, Netflix denilen yayın platformunda gösterime giren bir dizi, Türk imajını bambaşka yerlere taşıdı. "Into The Night" (Gecenin İçinde) dizisini kısaca ve tanımak gerekirse eğer (konuyu ve olayları anlatmakta herhangi bir beis yok çünki hem konu ters yatırmalı bir bilmece değil hem de heyecanından bir şey kaybettirmiyor): Rayından çıkan güneşin radyasyonlu şuaları, önüne gelen her şeyi yok oluşa sürüklerken, bunu haber alan bir avuç insan, geceleri bir uçakta sürekli batıya doğru gitmek zorundadır. Çünki güneşin doğması, hepsinin anında ölümü anlamına geliyor. Ancak uçak, kelimenin tam manasıyla bir Birleşmiş Milletler karmasıdır, zira Fransızından Faslısına, Rusundan Türküne kadar birçok ırk, başrollerde olduğu kadar, yan rollerde de temsil edilmekte. Ve haliyle tüm bu ırklar, helak olmanın eşiğinde, aynı tayyarenin içinde olunca, diziyi birkaç bölüm devam ettirecek bolca malzeme çıkıyor.
Into the Night dizisinin posteri
Ayaz Kobanbay dördüncü
     
     Dizinin baş mimarı Jason George diye, birkaç tane daha Türk dizisinde katkısı bulunan bir yapımcı. iki yönetmen de Belçikalı Inti Calfat ve Dirk Verheye (keza dizi de Belçika yapımı olarak geçer). Bir yığın karakter var lakin konumuz, dizi ve içindeki diğer ırklardan ziyade, Into The Night dizisinin Türk kahramanı; Ayaz Kobanbay (tabi söylenecekler birinci sezon için cari, sonradan raydan çıkarsa o ayrı).

     Evvela şöyle başlamak lazım sanırım; yabancıların yaptığı, şimdiye kadar izlediğim ya da bir vesileyle duyduğum eserlerdeki en iyi tasvir edilmiş "Türk" karakteri bu. "Ayaz" aslında alışılagelmiş bir Türk adı değil fakat eski bir Türkçe kelimedir (Ayaz veya Ayas). Bu rolde, Almanya doğumlu ve daha çok yönetmen Fatih Akın'ın filmlerinden tanıdığımız, Mehmet Kurtuluş var. Kurtuluş'un buradaki performansı gerçekten parlaktır ve teknik olarak üst düzey sayılabilecek bir diziyi, başarılı bir şekilde götüren dört-beş ön karakterden biri ve belki de en dikkat çekici olanıdır. Yani, Leh, Belçikalı ve hatta Bulgar yapımcı, senarist ve yönetmenlerin idaresindeki bir yapımda, "Türk" tiplemesine bu kadar kredi verilmesi gerçekten takdire şayan. Bu diziyi izleyip de, ön yargısı ve kompleksi olmayan bir yabancının, Ayaz Kobanbay'dan müspet olarak etkilenmemesi mümkün değil. Hele de temsil ettiği zihniyeti hesaba katacak olursak... Ki şimdi esas olarak o mevzuya gelelim:
Mehmet Kurtuluş, Ayaz rolünde

     Ayaz Kobanbay, dediğimiz gibi, diziyi sürükleyen baş karakterlerden birisi ve Türk olduğu vurgusu hiç saklanmadan, doğrudan veriliyor. Kendisi ana dilinin yanında, rahat şekilde Almanca, Fransızca ve İngilizce konuşabilen birisi ve değişiklilere süratle intibak etmesi neticesinde, belki de dünya üzerinde hayatta kalan ve kalma umudu olan birkaç insanın arasında yerini almıştır. Bir kere Ayaz, bir Türk milliyetçisi ve muhafazakar bir Anadolu çocuğudur. Rollerin tanıtıldığı anlardan birisinde, kendisine aşağılayıcı bir şekilde "Arap" diye hitap edilmesini hazmedemiyor. Aynı dinden dahi olsa, son yüzyılda iyice kirlenen Arap imajını kabul etmiyor. Bunu da zorunlu olarak belirtmek çabasında giriyor, haklı olarak. Muhafazakar dedikse, piyasadaki ortalamanın üstünde bir muhafazakarlıktan bahsediyoruz. Osmanlı mirasına sahip çıkmakla birlikte, ülkesi için yapmayacağı şey yok gibidir. Son Halife Sultan Vahideddin'in kıymetli taşların ele geçirmek için operasyon yapması bunlardan birisidir (taş olayı gerçek mi değil mi mühim değil tabi). Cenaze defin ve tekfin işlerinden şöyle yada böyle anlar. Merhametli ve affedicidir. Dizinin en can alıcı yerlerinden birisi, sert, inatçı ve cahil bir Hristiyan olan "Rik" denilen Belçikalıyı affetmesi olmuştur. Ancak yeri geldi mi, sert çıkmaktan geri durmaz, gözünü budaktan esirgemez, hakkı söyler. Fedakardır, kendisi yardıma muhtaç olduğu halde, bir masumu kucağına alıp kilometrelerce, başa kakmadan hatta gıkını dahi çıkarmadan taşır.
Ayaz ve diğer karakterler

     Kendisine isnat edilen kötü taraflar da yok değil; kadın satıcılığı ve kaçakçılık. Kaçakçılık dedikleri şeyin, menfi manasını kabartacak bir vaziyet olmadığı az çok belli oluyor. Genelev işletmeciliği konusu ise, muhtemelen ülkesinin çıkarları için gizli şekilde görev alırken, kılıf olarak kullandığı bir organizasyon olarak algılanabilir. Kaldı ki, onun ile alakalı en güzel enstantane, dikkatle bakıldığında, Red Light District'te malum kadınların önünden geçerken, gözlerini başka tarafa çevirmesi ve bu halde bulunmaktan memnun olmadığını hassaten belirtmesidir. 

     Hülasa, hatasıyla sevabıyla kendisini vatanına adamış bir karakter olarak, şunu rahatlıkla belirtebiliriz; bu karakterin Osmanlı'daki karşılığı "akıncı"dır. Biraz daha yakın tarihten örnek verecek olursak da; kendisi 21. yüzyıl Abdullah Çatlısı'dır .