Osmanlı Devletinin
“inhitat” yani gerileme devrine girmesiyle birlikte, zayıflayan
alanlardan birisi de, ordu idi. 19 yüzyılda Avrupa’daki
gelişmeler ile birlikte, silah sanayinde yaşanan ilerlemeye ayak
uydurmakta geri kalınca, bir zamanların ihtişamlı Osmanlı askeri
kuvveti güç kaybetmeye başlamıştı. Geç kalınan trene yetişmek
adına ilk adımı atan Sultan 2. Mahmut, baş belasına dönüşen
başıbozuk Yeniçeri Ordusunu lağvetmiş ve “Asakir-i Mansure-i
Muhammediyye” kurmuştu ancak bunlar yeterli değildi. Anlı şanlı
Prus askerlerin, yavaş yavaş da olsa Osmanlı ordusunda göreve
başlaması bu döneme rastlar. Hatta bu erken dönem gelenlerden
birisi, askeri dehası ve stratejileri ile nam salmış Feldmareşal
Helmuth Karl Bernhard von Moltke idi.
Yıllar sonra, 93
Harbi olarak bilinen (1877-1878 Rus-Osmanlı Savaşı) hezimetin
akabinde imzalanan Berlin Muahedesi, Osmanlı-Alman ilişkilerinde
yeni bir dönemi başlattı. Çünki bu antlaşma sırasındaki Alman
tavassutu, Osmanlı lehine görünüyordu. Berlin Antlaşmasının
getirdiği bu ortam, daha yeni Sultan olan 2. Abdülhamid Hanın
her alandaki modernizasyon görüşüne paralellik arz ediyordu. Zira
çok zaman geçmeden Halife, ordunun ıslahı için Almanlardan
askeri bir heyet talep etti. 1880 senesinde yürütülen görüşmeler
ile, sözleşme imzalandı. Alman imparatorluk kuvvetlerinin
bel kemiğini oluşturan Prusya Ordusunun Avrupa’daki savaşlarda
üstün başarı göstermesi ve çağın gerektirdiği teknik
teçhizata haiz olması, zaten yakınlaşma eğilimindeki
Osmanlı-Alman ilişkilerinin kilit noktalarından birini
oluşturuyordu. Neticede, daha Alman İmparatoru 2. Wilhelm
İstanbul’da Sultanı ziyarete gelmeden birkaç sene evvel (1882),
Albay Otto Kaehler (Kahler) riyasetindeki subaylar, İstanbul’a
gelerek faaliyete başladı. Bu faaliyetler, Sultan Abdülhamid hâl
edilene kadar devam etti. Ancak Kaehler Paşa 1885’te ölünce,
sonradan heyete dahil olan Baron von der Goltz sorumlu oldu. Ordudaki
bu toparlanma çabalarının ilk teste tabi tutulduğu yer, 1897
Osmanlı-Yunan Savaşı idi. Alman silahlarının da kullanıldığı
savaş, 30 gün içerisinde (30 Gün Savaşı olarak da bilinir bu
yüzden) tam bir zafer ile neticelenmişti.
Tabi son halife
diyebileceğimiz Abdülhamid Han-ı Saninin İttihatçılar
tarafından tahttan uzaklaştırılması, ülke için tam
bir felakete dönüşürken, hızlı bir toprak ve itibar kaybı
yaşandı. Sultan Mehmed Reşad’ın ipleri, abisi Abdülhamid gibi
çekememesi, devlet yönetimini tamamen beceriksiz ve çıktığı
kabuğu beğenmeyen İttihatçıların acemi ellerine düşürdü.
Trablusgarp ve Balkan Savaşlarında yaşanılan hezimetin ardından,
devletin son çırpınışları 1. Dünya Savaşına denk geldi.
Alman paşaların gözetiminde devam eden ve ivme kazanan ıslah
hareketi, birkaç cephede kendini gösterse de, savaşın genel
gidişatına kalıcı bir etkisi olmadı.
Beceriksiz
kadrolarının elindeki devletin erozyon ve çözülmesi şiddetli
bir şekilde devam ederken, savaş 1914 yılının temmuz ayında
patlak verdiğinde, Osmanlı Devleti henüz olan bitenin dışındaydı.
Lakin uzun süre bu şekilde kalması kabil değil gibiydi çünki
aynı senenin başlarında Harbiye Nazırı, Enver Paşa olmuştu.
Kendisi İttihat Terakki Cemiyetinin kurucularından olması bir
yana, 31 Mart Olaylarında, Hareket Ordusu içerisindeydi. Paşanın
birkaç sene evvelinde, askeri ataşelik münasebeti ile Berlin'de
bulunduğu esnada, Prusya-Almanya birleşmesi ile oluşan "Alman
İmparatorluğu"nun ordu yapılaşması ve disiplininden
etkilenmiş olduğu muhakkak. Zira “Alman Askeri Misyonu” olarak
bilinen Osmanlı-Alman işbirliği, kendisinin Harbiye Nazırlığı
döneminde yaşandı. Ancak şunu da belirtmek lazım,
kuvvetlenen bu ilişkiler, daha 1913 yılında, yani Enver Paşa
nezaret gelmeden evvel fiilen başlamış, Liman von Sanders
komutasındaki bir grup Alman subay, Enver Paşa nezarete
getirilmeden sadece 20 gün evvel, Türk Ordusunda ıslahat
faaliyetine başlamıştı. Osmanlı-Almanya İmparatorluğu
yakınlaşmasının ilk göstergesi olarak, Alman subaylar ordumuzda
müşavir olarak vazifelendirildi. Silahlı kuvvetlerde bir sürü
değişikliğe gidildi.
Ne var ki, askeri
ıslahat hamlesinin daha sekizinci ayında, Cihan Harbi patlak verdi.
Avrupa’daki savaşın başlamasının üstünden daha bir ay bile
geçmeden, kendisi de bir İttihatçı olan Sadrazam Said Halim
Paşa'nın yalısında, Enver Paşa'nın da hazır bulunmasıyla
imzalanan gizli ittifak anlaşması, Osmanlı'yı tamamıyla
Almanya'nın kucağına atmış oldu. Artık Devlet-i Osmaniye'nin
savaşa fiilen dahil olması an meselesiydi. Fitilin ateşlenmesi
için ise fazla beklemeye gerek kalmadı. Sonradan Yavuz ve Midilli
isimlerini alacak olan iki adet Alman kruvazörün (Goeben ve
Breslau), peşlerinde İngiliz savaş kruvazörleri olduğu halde,
Enver Paşa'nın şahsi talimatıyla İstanbul Boğazından geçip
Karadeniz'e ulaşması, sonun başlangıcı oldu. Enver Paşa'nın bir
sonraki zaafı ve yanlış kararı her şeyi mahvedecekti, zira
Karadeniz'deki bu iki kruvazörün amiraline, Rusya'ya saldırma emri
vermişti.
Alınan bu
kararlar, devletin yıkılması ile neticelenecekti bilindiği üzere.
Devlet ortada kalmayınca, askeri misyon da haliyle dağılmış
oldu. Tabi ki hepsini yazmamız mümkün değil ama topraklarımıza gelen, zikre şayan (ilk ve sonraki
dönem) bazı Alman subaylarına göz atalım:
Helmuth Karl
Bernhard von Moltke: Mareşal
Moltke, 1835-39 yılları arasında gözlem ve eğitimlerde bulunup,
müşavirlik yaptı. Sonradan Prusya’ya döndüğünde, girdiği
savaşlarda üstün başarılar gösterdi. 1857’den sonra Prusya,
Alman İmparatorluğunun teşekkülünün ardından da Almanya
Genelkurmay Başkanlığını, tam otuz sene idare etti. Almanya’nın
yükselen bir güç olmasında büyük katkısı olan Otto von
Bismarck ile birlikte çalıştı. O
Moltke ki, Sultan 2. Abdülhamid, 90. doğum
günü münasebetiyle, kendisine tebrik mesajı dahi yollamıştır.
Colmar von der Goltz: “Golç Paşa ya
da Goltz Paşa”. Osmanlı ordusu modernizasyonu esnasında, bizim
topraklara gelenlerden. Bilhassa subayların yetiştirilmesinde
katkısı oldu. Prus yapılanmasının temel taşlarındandır.
Ordunun eksikleri ile alakalı rapor hazırlamış ve iyi niyetle
çalışmıştır. Osmanlı, 1. Dünya Savaşı girince, 6. Ordu
Komutanlığına getirilmiş ve 1916'da tifüsten ölünceye kadar,
İngilizlere karşı başarılı bir mücadele vermiştir. O
tarihlerde yüzümüzü nadiren ağartan galibiyetlerden biri olan ve
kendisinin planladığı Kut-ül Amare zaferinin kazanılmasını
göremedi. Mareşal rütbesi vardı ve ünü dünyaya yayılmıştı.
Krupp ve Mauser gibi Alman silah markaları, onun inisiyatifinde
askerlerimize verildi. 1883-1897 arasındaki ilk hizmet döneminden
sonra, 1908’de tekrar gelmiş (aralarda Alman İmparatorluğunun
verdiği diğer vazifelerde de bulunsa) ve ölümüne kadar
kalmıştır. İstanbula’a defn edilmek istediğinden, naaşı
Bağdat’tan getirilmiş, Tarabya’daki Alman Askeri Mezarlığına
gömülmüştür.
Fritz Bronsart von
Schellendorf: 1914 - 1917 yılları arasında, Erkan-ı Harbiye
Reisliği (Genelkurmay Başkanlığı) yapan general. Yaptığı
icraatlar arasında en dikkat çekenlerinden birisi; Osmanlı
Ordusunu Alman karargahına bağlaması oldu. Bu da, ordumuzun
neredeyse tüm harp boyunca, Alman Genelkurmayı tarafından idare
edildiği anlamına gelir. Filistin Cephesindeki mağlubiyetler
ve Kudüs’ün İngilizlerce işgali akabinde, görevinden alındı.
Sarıkamış Faciasına sebebiyet verecek harekat planına da katkısı
vardır.
Otto Liman von
Sanders: Osmanlı'nın son dönem yabancıları arasında, ismi en
çok zikredilen askerlerden birisi. Alman Askeri Misyonun başı ve
önce 1. Ordu komutanı idi. Adının çok anılmasının başlıca
sebebi de, Çanakkale Savaşı sırasında o cepheyi de içine alan
5. Ordu komutanı olması ve bu savaşın bizlere bir şekilde
"zafer" diye yutturulmaya çalışılması. 300 bin, hatta
bazı kaynaklarda 400 bine yakın vatan evladının şehit edildiği,
Abdülhamit Hanın özenle yetiştirdiği askerlerin "cömertçe"
telef edildiği ve neticesine bakıldığında, işimize yarar
görünen hiçbir neticenin alınmadığı bir savaşın komutanı
kendisi. Daha sonra, von Falkenhayn’ın yerine komutanlığını
yaptığı Filistin Cephesi de çökünce, memleketine döndü.
Hans von Seeckt: von Schellendorf'un yerine 1917'de Genelkurmay Birinci Başkanlığına getirildi. Osmanlı'ya gelene kadar elde ettiği askeri şöhret pek işe yaramadı, zira bir şey yapamadan, Mondros Mütarekesinin imzalanması akabinde, Almanya'ya avdet etti.
Hans von Seeckt: von Schellendorf'un yerine 1917'de Genelkurmay Birinci Başkanlığına getirildi. Osmanlı'ya gelene kadar elde ettiği askeri şöhret pek işe yaramadı, zira bir şey yapamadan, Mondros Mütarekesinin imzalanması akabinde, Almanya'ya avdet etti.
Erich von
Falkenhayn: Eski Prusya Savaş Bakanı ve Alman Genelkurmay başkanı.
Filistin-Suriye-Irak hattını müdafaa etmek için "Yıldırım
Ordular Grubu" isimli ordunun ilk komutanı. Bu cephenin
çökmesinin sorumlularından birisi.
Friedrich Freiherr
Kress von Kressenstein: 1. Dünya Savaşı esnasında 8. Ordu
Komutanı oldu. İki defa İngiliz ordusunu yenmesine rağmen,
üçüncüsünde yenilmiştir.
Erich Weber: "Weber
Paşa" olarak da bilinirdi. 1913’te geldi. Çanakkale Savaşı
başlamadan evvel, kendisine "paşa" ünvanı verildi. 1915
Ekiminde Alamanya’ya geri döndü.
Franz von Papen:
Hitler Almanyasına hazırlıkta Şansölye görevinde bulunmadan
seneler evvel, Filistin cephesinde 4. Orduda kurmay başkanıydı.
1915'ten 1. Dünya Savaşı bitene kadar orada vazifeliydi. 2. Dünya
Savaşında tekrar bu topraklara gelmiş, Nazilerin Ankara
Büyükelçisi olmuştur.
Hans Kannengiesser:
1912’de İstanbul’a geldi. Çanakkale Savaşında bulunan
subaylardan birisidir ve burada yaralanmıştır.
Wilhelm Souchon:
Osmanlı Donanmasına sığınan meşhur Goeben (Yavuz) ve Breslau
(Midilli) gemilerinin komutanı iken, daha bu savaş gemileri gelir
gelmez, Osmanlı bayrağını çekerek hemen Karadeniz'in kuzeyine
yönelip, Sivastopol ve Odessa limanlarını bombalayan ve haliyle
Osmanlı Devletinin 1. Dünya Savaşına girmesine sebep olan kişi.
Otto von Feldmann:
Genelkurmay 1. Başkanlığı ve akabinde 1. Ordu Kurmay Başkanlığı
yaptı. Nazilerin esip gürlediği yıllarda Reichstag’da bulundu.
Guido von Usedom:
1. Dünya Savaşı sırasında amiral olarak Osmanlı donanmasında
hizmet etti. 1914’te geldi. Çanakkale Boğazında faaliyetlerde
bulundu. Çanakkale Savaşının ardından, Prus-Alman geleneğin en
prestijli madalyası olan “Pour le Merit Nişanı”nı aldı.
Johannes Merten: Emekli olduğu halde, 1. Dünya Savaşı sırasında Osmanlı Ordusunda aktif göreve tekrar başladı. Çanakkale Savaşında bulununan amirallerdendir.
Johannes Merten: Emekli olduğu halde, 1. Dünya Savaşı sırasında Osmanlı Ordusunda aktif göreve tekrar başladı. Çanakkale Savaşında bulununan amirallerdendir.
Soldan sağa: Amiral von Usedom, Kayzer Wilhelm, Enver Paşa, Johannes Merten Gelibolu Yarımadasında |
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder
Yorumunuz için teşekkürler! Hakaret küfür olmazsa ne kaa guzel olur!