"Cenk Erdem"in Erdemi, Erdem Uygan vakasındaki tuhaflıklar ve dengesizlikler, İslamiyet ile sonradan müşerref olanlar (İslamiyeti bir öncelik ve hayat biçimi haline getirmekten söz ediyoruz) ile alakalı akla şu suali getiriyor: "Neden İslam'a yönelen insanlarda ve hele de bazı meşhurlarda, özellikle ilk dönemlerde bazı dengesizlikler hatta travmalar zuhur ediyor?" İslamiyet'in her alanı kapsayıcı hükümleri ve inananlarını bir "aksiyon adamı" haline getiren düsturları, daha taze olan tanışmanın verdiği keskinlik ve "başı dönmüşlük" ile birlikte ele alarak, bu duruma bir bakalım:
1. Meal sevdası: İslamiyet ile ilk olarak tanışma vesilelerinden biri "meal"lerdir tabi olarak. Mukaddes kitabın neler içerdiğini görmek ve o andaki "susuzluğunu" gidermek için hemen herkesin başvurduğu bir yöntemdir. Dahası, Kur'an-ı Kerim'in eşsiz belagat ve fesahati, insanın aklını başından alıp, en pasif ve sıradan insanı bile harekete geçirir (en baştan savma mealde bile bu kendini gösterir)... bunda bir şey yok. Esas sıkıntı bundan sonraki adımda, hayatına yepyeni bir şekil verirken, hala meal referanslı olarak devam etmeye çalışmak. Çünki meal dediğimiz şey (ki günümüz kullanım manasına baktığımızda buna tercüme demek daha doğru olur), herhangi bir kişinin (genellikle para kazanmak için) kapasitesi kadar anladığı kısımları o dile aktarmasıdır. Dahası, bu meal görünümlü tercümeler ehil olmayan kimselerin akımına kapılmaya ve bazı sure ve ayetlerin gerçeğin tam tersi manada anlaşılmasına sebebiyet verir ki bunun yol açacağı şey malumdur. Maalesef birçok yeni Müslüman, gayet iyi ve saf niyetlerle başladıkları yolculuklarını, sığ meal sularında ve bataklıklarında nihayetlendirmektedir. İşin en acı tarafı ise, bundan hiç haberdar olmamaları ve "ben İslamı kaynağından öğreniyorum zaten, başka bir şeye ihtiyacım yok" noktasıdır ki, bilindiği üzere cehl-i mürekkebin herhangi bir devası yoktur, "ben biliyorum" davasındaki kişiye bir şeyler anlatmak neredeyse imkansızdır.
Bunun bir diğer yönü, IŞİD belası ile birlikte daha da açık şekilde göz önüne geldi. Batı dünyası, bu eşkıyalara katılmaya koşa koşa giden gençlerle meşgul olmuştu bir ara. İnsanlar, güya "cihad"a giden bu gençlerin anlamıyordu. Oysa, çoğu daha yeni mühtedi olan bu gençler, ellerine sıkıştırılan alalade bir mealdeki cihad ayetlerini okuyup çarpıldılar. Etraflarında onlara doğru yolu gösterecek kimseleri bir kenara bırakın, kendileri gibi şaşkın ve yönsüz güruhların tazyiki ile, aklı başında olan hiçkimsenin kalkışmayacağı işlere giriştiler. Kafirlerle cihad ediliyor diye, bir yolunu bulup soluğu Ortadoğu'da aldılar ve birçoğu, İslamiyeti doğru dürüst öğrenemeden ölüp gitti.
2. Sakal bırakmak ve Kılık kıyafette ortalamayı ve yer ve zaman mefhumunu ıskalamak: İslam'ı, hayat düsturu edinme ve O'na tam olarak ittiba etme gayretindekilerin çoğunun, bir diğer "ortalama"yı ıskalama sahası "sakal"dır (bazı daha ileri durumlarda sarık ve cübbe eğilimi de baş gösterir ama bütün bunları bu maddede özetleyebiliriz herhalde). Gayet saf niyetlerle, Peygamber Efendimizin yol gösterici olarak seçilmesinin ve ona tam olarak uyma isteğinin bir tezahürüdür. Ancak burada içine düşülen hata, sakalın İslam ahkamındaki yerinin tam olarak bilinmemesi ve bilinse dahi, taze Müslüman olmanın vermiş olduğu o keskinlik ve ele geçirilen nimeti hemencecik herkese yayma çabasıdır. Bu iyi niyetli çaba ve keskinlikler, hele bir de birinci maddede değindiğimiz "mealden din öğrenmeye kalkışma" fiili ile harmanlanırsa, o zaman, "ortalama"nın bayağı bir uzağına savrulma ihtimali vardır. Şu yazıda da değindiğimiz üzere, İslam ve Arap Ülkesi diye geçinen ülkelerin dışında kalan devletlerde ve hele de Batı Dünyasında (bu alanda Türkiye de kapsama girer kaçınılmaz olarak) hele hele 11 Eylül Hadiselerinden sonra, sakal-sarık-cübbe veya en azından sakal ile insanların içinde aktif olarak bulunmaya çalışmak, beraberinde birçok sıkıntı ve yanlış anlaşılmaları getirecektir. Potansiyel terörist, öcü, örümcek kafalı veya en azından kirli ve pasaklı gözü ile görülen ve çeşit çeşit önyargı pencerelerinden bakılmak suretiyle temas bile kurulmak istenmeyen "Müslüman" kimliğini, bir sünnet-i zevaidi yapma gayreti ile şüpheli ve alt sınıf olarak göstermek, pek de akıl karı bir iş olmasa gerektir. Yanlış anlaşılma olmaması açısından buraya izah edelim: Elbette ki Resulullah Efendimizin her sünnetine uymak çok sevaptır ancak Kıyamet Gününde hesabı dahi sorulmayacak, adetlerle ilgili sünnetleri yapacağım derken, sakal-cübbe-sarık ile dalga geçilmesine meydan vermek, gençlerin İslamiyet'ten soğumasına ve hatta İslam düşmanı olmasına vesile olmak, hiç de hayırlı bir iş değildir.
3. Çevre ile münasebetlerdeki kırılmalar: Genellikle dini yaşantısı sınırlı ya da "o taraklarda hiç bezi olmayan" bir muhitte bulunan ve İslam'a yönelen gençlerde beliren dengesizliktir. Bu dengesizlik, iki taraf açısından da giderek gerilir ve çoğu vakada sert kopma ve ayrılmalar yaşanır (bunların bir kısmı sonradan normale döner ama "kalp kırma"nın acısı öyle kolay geçmez tabi).
4. Emr-i bil maruf ve nehy-i anil münker yapma aceleciliği: "İyiliği emretme ve kötülükten alıkoyma" olarak tarif edilebilicek, meşhur 54 farzdan biri olan bu prensip, İslamiyet'in her ferde, kapasitesine göre yüklediği bir vazifedir. Fakat Emr-i maruf yapmanın bazı şartları vardır ve bu şartlar yerinde değil iken bu vazifeyi yapmaya kalkışmak, faydadan ziyade zarar getirir. Ayrıca bu konu, birinci maddede incelediğimiz "meal sevdası" ile de doğrudan alakalıdır. Çünkü meal okuyanlarda emr-i maruf ve nehy-i münker olgusunu dengeye oturtacak istidat pek olmaz.
5. Yanlış kişilere uyma: Özellikle günümüzde, kendini çok hissettiren bir faktördür. Zamanımızın ağzı bol laf yapan ve yaldızlı sözlerle gençleri tuzaklarına düşüren alimler eli ile zuhur eder ve Hak Din ile yeni tanışmış kalbi yanık gençleri hedef alır. Sahte tarikatçılar, hayatları sözlerine hiç uymayan pespaye kişilikler, para ve şöhret kazanmak için çalakalem meal ve tefsir yazma hevesindekiler, çok güzel yazılan yazıların arasına zehrini akıtan art niyetliler... ve daha bir yığın "değişik renkte" kimselerin tuzaklarına düşen gençler, çok ağır zehirlenme vakalarının mağduru olurlar!
Kıbrıslı Nazım denilen kişinin etkisinde kalan Yusuf İslam |
gel zaman git zaman, yine gitar elinde. o eski halinden eser yok şimdi! |
Mustafa İslamoğlu ve Abdülaziz Bayındır'ın peşine takılan Erdem Uygan |
şirazesi kayanlardan biri daha eski oyuncu Yaşar Alptekin |
dengesiz hareketleri ile bilinen O'Connor başını örttü ama şarkı söylemeye devam ediyor |
Peki bu dengesizliklerin bir çaresi var mı? Var elbette ama Hz. Ömer'in şu sözlerinde saklı:
Arkadaşım ayıbıma uyardı beni,
Kardeşlik sünnetinin budur temeli!
Sadık dost ve halis kimya,
Az bulunur, hiç arama!
Mühim not: Bu yazıda geçen "orta" ve "ortalama" kelimelerinden kasıt elbetteki İslamiyet'in özü olan Ehl-i Sünnet vel Cemaat'tır!