Read more: http://www.bloggerdersleri.com/2012/06/blogger-meta-tag-ayarlari.html#ixzz3CwTYFEk2 şöyle garip bencileyin Follow my blog with Bloglovin

27 Şubat 2015 Cuma

"Kibar Feyzo" Denilen Ahlaksız Film Üzerine


     Kemal Sunal özelinde eski Türk filmlerinin zararlarını ele aldığımız yazıda, "Şaban Filmleri" diye bilinen eserlerin yozlaştırıcı yönünden bahsetmiştik. Şimdi biraz daha derine girip, Türk Sinemasnın en ahlaksız ve dejenere edici yapımlarından biri olan, neredeyse her hafta bir vesileyle ulusal kanallarda gösterilen, ahlaksızlık konusunda Yılmaz Güney'in bazı filmlerini (Yol ve Sürü gibi) bile gölgede bırakacak düzeyde olan ve şu haliyle Anadolu Kültürüne atılabilecek en büyük kazıklardan, yapılabilecek en büyük ihanetlerden birini teşkil eden "Kibar Feyzo"yu inceleyelim. Önce karakterler:

Kibar Feyzo: Muhtemelen Feyzullah isminin kısaltması. Kemal Sunal tarafından canlandırılan filmin protagonisti. Klasik Sunal karakterleri gibi bir tarafı saf, bir tarafı ise ortalığı karıştırabilecek kadar diğerlerinden sıyrılabilmiş bir karakterdir. Askerdeyken öğrendiği bazı şeyleri de katarak, bir taraftan "Maho Ağa" tiplemesi ile mücessem olmuş ağalık düzeniyle mücadeleye kalkışır bir yandan da Gülo ile evlenme planları yapar.

Maho Ağa: Muhtemelen Mahmut isminin kısaltması. Şener Şen tarafından canlandırılan ve ağalık düzeninin temsilcisi olan köy ağası. Filme göre her şeyi kendi çıkarı ve çıkarının bekası için kullanan, bunun için de din dahil bütün mukaddesatı çiğneyebilecek tıynette biridir.

Gülo: Bir Anadolu köyünde (hele de Güneydoğu ve Doğu'da) rastlanması çok zor, yoldan çıkmaya meyilli, köyün fettan güzeli. Müjde Ar'ın hemen hemen her "soyunduğu" rolü gibi, Türk toplumunu dejenere edici, yozlaştırıcı performanslarından biri daha.

Bilo: Muhtemelen Bilal isminin kısaltması. Güç, para, egemenlik neredeyse, hiçbir ahlaki değer gözetmeden o tarafa geçebilen, çanak yalayıcılığında sınır tanımayan ve İlyas Salman'la vücut bulan tip.

Hacı Hüso (Gülo'nun babası): Muhtemelen Hüseyin isminin kısaltması. Kızını para karşılığı satabilecek cinste biridir ve güya hacıdır. Gözü para ve maddiyattan başka bir şey görmez. Filmin senaryosunu da yazan İhsan Yüce tarafından oynanıyor. Tabi burada, filmin senaristi olması bakımından kendisine biraz daha yer ayırtmak lazım: bu filmdeki ve genelde diğer, hem oynadığı hem de senaryosunu yazdığı filmlerdeki en bariz nokta, dini değerleri yozlaştırmadaki ustalığıdır. Rollerine baktığımızda gördüğümüz detaylar; içkici, paragöz, çıkarcı bir baba ya da gücünü seküler aydınlanmadan! aldığı bariz belli olan ve "bağnazlık", "geri ve örümcek kafalılık" ile mücadele ettiğini sanan başka bir karakter.

Köyün İmamı: Malum zihniyetin her filminin vazgeçilmez karakteri: Rüşvetçi, düzenbaz, satıcı, üçkağıtçı, maddiyatçı imam.

1978 yılı yapımı filmin yönetmeni Atıf Yılmaz, senaristi ise İhsan Yüce.

başlık parasının taksidi ödeyememe
ve etrafında dönen çeşitli pazarlıklar

     Film kısaca, askerde yeni dönen Feyzo'nun, Hacı Hüso'nun kızı ile evlenmek istemesi ve bunun için başlık parası denkleştirme çabalarının etrafında döner. Askerden aynı zamanda dönen Bilo'nun da Gülo'da gözü vardır ve gözü paradan başka bir şey görmeyen baba (Hacı Hüso) kızını açık artırma ile satmaya kalkar. Feyzo bir şekilde Gülo'yu almayı başarır, ancak taksitle. Düğünün olduğu günde, Feyzo'dan fazla hoşlanmayan Maho Ağa, sudan bir bahane ile Feyzo'yu köyden kovar. Hem bu yüzden hem de gelinin taksitlerini denkleştirememesi yüzünden şehirde çalışmaya başlar. Şehirde de çeşitli Solcu eylemlerinden, grevlerden, sendikalaşma faaliyetlerinden ve daha başka şeylerden, askerdeyken öğrendiklerini artırır, hatta başlık parasının kaldırıldığını öğrenir ve Maho Ağa kimliğinde, ağalık düzenine karşı koymaya başlar. Köyde ise, taksitlerin gecikmesini bahane eden ve henüz zifaf olmadığını sanan paragöz ve kızını, dolayısıyla namusunu parayla satacak kapasitedeki baba (Hüso) kızını, daha bakire nasıl olsa diye, Bilo'ya satma derdindedir. Maho Ağa, kendisine rakip olarak gördüğü Feyzo'yu yine köyden kovar fakat Feyzo, taksit ödemek için her geldiğinde ortalık iyice karışır ve ağanın itibarı giderek sarsılır. Nihayetinde de, başlık parası isyanı görünümlü ağa karşıtı bir nümayişte, Feyzo ağayı vurur ve mahkeme karşısına çıkar.

abdest esnasında imamla rüşvet pazarlığı
Türk Sinemasnın yüz karalarından biri

     Filmin hususiyetlerine bakacak olursak: Karakter isimlerindeki seçimler, bu kadroların rol aldığı neredeyse her filmdeki gibi aynı temel felsefeye dayanır; mübarek ve İslami isimleri yozlaştırmak, bilhassa kötü karakterle böyle adlar takmak ve bu isimlerle dalga geçtirmek!
Çok ama çok düşük ihtimalde bir araya gelebilecek derecede kötü, ahlaksız ve dini kendi çıkarları için kullanabilecek karakterleri bir filme sıkıştırmak.
Başlık parası için açık artırma ile bakire kız satmak ve bunu taksitlere bölmek.
Kızı verdiği halde, başlık parası taksidini ödeyememiş damattan kızı alıp, para veren başka birine satmaya çalışmak.
Abdest alırken rüşvet pazarlığı yapabilecek kadar alçak ve paragöz bir imam.
Abdest almak gibi İslam Dininde mühim bir yer işgal eden fiili gülünç duruma düşürmek.
Hak arama görünümlü Sosyalist ve hatta Anarşist enstantaneler.
Doğu ve Güneydoğu illerimizin ve vatandaşlarımızın aşağılanması.
Çok aşağılık ve neredeyse her sekansa yayılmış galiz sövmeler ve küfürler.
Minareye çıkıp türkü söylemek ve hatta göbek atmak.
Açık ve imalı müstehcen sahneler.

Sosyalist yaklaşımlar

minarede türkü söylemek ve göbek atmak
yine utanç verici bir sahne


     Komedi filmi diye yayınlanır çoğu zaman ama sebep olduğu tahribat çok büyüktür. Yetişme çağındaki gençlerin televizyon başında buna illaki denk geldiğini de düşünürsek hele. Ve bu ahlaksız, toplum ve gençlik müfsidi film, hala "muhafazakar" diye bilinen kanallarda sıklıkla yer bulur ve kendini muhafazakar diye tanımlayan vatandaşımız tarafından afiyetle sindirilir!

     Şimdi bazılar "efendim sanat manat, o bir ders verme niteliğinde" diyebilir ama... arkadaş, Anadolu Kültürünü ve insanını yerin dibine sokan, ısrarla kafasındaki şablona sokmaya çalışan, olmayacak abartı ve dezenformasyonla yanlış tanıtan bir sanata ancak Melih Gökçek'in yaptığı yapılır!

     Bu ve buna benzer ahlaksız ve agresif filmlerin arkasındaki senarist ve yönetmen güruhunun gıyabında, kendi milletine yabancılaşan ve ona her vesile ile ders vermeye çalışan tepeden inmeci "aydın"lara bakaılm:

15 Şubat 2015 Pazar

Osmanlıca Belgelerde Geçen Müthiş Methiye ve Tamlamalar


     Osmanlı Devleti zamanındaki yazışmalara bir göz attığımızda, kulağa hoş gelen, adeta şiir gibi olan bazı övgü sözlerine şahitlik ederiz. Gerek üst gerekse alt makamlara yazılan vesikalar, müthiş saygı sözleri ile donatılmıştır. Yine aynı şekilde üst makamlardan yazılan belgelerde de, makamın getirdiği "ağırlık", ciddi biçimde hissedilir.

     Aşağıda, çeşitli Osmanlı belgelerinden ve yazışma türlerinden (berat, ferman, şukka, ilam, irade-i seniyye, vakfiye, hatt-ı hümayun, takrir, telhis, tahrirat, tezkire, temessük, ilmuhaber, arzuhal, mazbata, hüccet) derlenen bazı hoş elkap, terkip, tanım, tamlama ve dualar var (bazıları açıklamaya muhtaç ise de çoğunun genel manası anlaşılabilir derecede):

Kıdvet-ül kudâti vel hükkâm maden-ül fazli vel kelam: Kadı ve hakimlerin, kendisine tabi olduğu kimse ve faziletler madeni

İftihâr-ül ümera-il izam-il İseviyye muhtar-ül küberâ-il fiham fi milleti Mesihiyye muslih-i mesâlih-i cemahir-it tâifet-in Nasrâniyye sahib-il ezya lil haşmeti vel vekar sahib-i dareyn-il mecdi vel iftihar.

Devletlü, inayetlü, mürüvvetlü, izzetlü, atûfetlü, refetlü, seadetlü, mehabetlü efendim sultanım hazretleri.

Mâruz-ı çâker-i kemîneleridir ki: Aciz kölenizin arzıdır ki.

Ol bâbda ve her halde emr-ü ferman hazreti veliyy-ül emrindir.

Hutimet âvâkibuhu bil hayr: (gayri müslimlere dua etmek uygun olmadığından onlara has bir temenni) Akıbeti, sonu hayırlı olsun (yani Müslüman olarak vefat etsin)

Atebe-i aliyye-i inâyetresân südde-i seniyye-i seâdetnişân lâ zâlet âlîyyeten ilâ yevm-il mîzân. 

El muzaffer daima.

Nişân-ı şerîf-i âlişan sâmi-i cennetmekân-ı sultani ve tuğrây-i garrây-i cihan sitan-ı hâkâni nefeze bil avn-il rabbani hükmü oldur ki:

Tevki-i refi-i hümayun vasıl olacak malum ola ki: Padişahın fermanı size ulaşınca, bilin ki.

Ba berât-ı âlî: Yüce berat ile.

Hilaf-ı şurûtu berat: Beratın şartlarına aykırı.

Be makam-ı dâr-üs saltanat-il aliyye el Kostantiniyye el mahruse: Korunmuş olan yüce saltanat makamının yeri İstanbul.

Ferman-ı âlîşanım sâdır olmuştur buyurdum ki:

Muttali-i tevâli-i devlet ve menbâ-i menâbi-i seâdet-ü haşmet olan südde-i seniyye-i sidremakam ve atebe-i aliyye-i gerdûn ihtiramları turâbına.

Mazmûn-ı emri şerîfimle âmil olasız şöyle bilesiz alamet-i şerife itimad kılasız: Emrime ittiba edip aynen o şekilde hareket edin.

Taht-ı âlî-i baht-ı Osmâni üzere culüs-ı humâyun-ı meymenet makrunum: Yeni padişahın hayırlı ve yümünlü tahta geçişi.

Seniyy-ül himemâ kerim-üş şîma devletlü inâyetlü atûfetlü übbehetlü efendim hazretleri.

Manzûr-ı âlî-i cenâb-ı şehinşâhi: Padişahın yüce görüşlerine.

Muvâfık-ı emr-ü irade-i seniyye-i hazreti mülükâne buyrulur ise: Sultanın müsaadesi olursa.

Enmile zîb-i tazim olan işbu tezkire-i seniyye-i âsafâneleriyle ... manzûr-ı şevket mevfûr-ı hazreti padişahi buyrulmuştur.

Hâk-i pây-i hümâyun-ı hazreti şehinşâhiye: Şahların şahı olan padişahın ayak tozu yani yüce makamına.

Sabıklarına tatbik ile hüküm buyruldu.

... hususuna hüsn-i himmet ve gayret olunması siyâkında şukka-i senâverî terkîmine ibtidâr kılındı efendim:

Ol bâbda her ne vechile emr-ü ferman isabet beyân-ı hazreti pâdişâhi müteallik ve şerefsudur buyrulur ise ânâ göre harekete mübâderet olunacağı beyanıyla tezkere.

Vech-i tahrîr-i hurûf budur ki: Bu yazının yazılmasına sebep budur ki.

Hatt-ı hümâyûn-ı şevketmakrûn.

Mehd-i ulyây-ı saltanat velinimet-i bî minnetimiz.

... efendi hazretlerinin âsâr-ı hayriyyet disâr-ı ismetpenâhilerinden: Hata yapmaktan uzak olan sultanın hayırlı eserleri.

Terkîm-i mazbata-i âcizânemize cüret kılındı: Bu mazbatanın yazılmasına cüret edildi.

Düstûr-ı mükerrem-i mübeşşer-i mufahham nizam-ül alem müdebbir-u umûr-il cumhur bil fikri-s sâkıb mümmehid-ül bünyâni-d devleti vel ikbâl müşeyyid-ül erkâni-s seadet-i vel iclâl el mahfûz bil havfi avâtıfı-l melik-il âlâ.

İşbu vakfiyye-i celîl-iş şân cerîde-i bedi-il ünvanın tahrir ve inşasına bâis ve bâdi ve tastir ve imlasına sebeb-i âdî oldur ki: Şanı yüksek olan vakfiyenin yazılmasının sebebi şudur.

Meclis-i şer-i şerîf-i enverde.

İftihâr-ül ümerâ-i vel ekâbir muhtar-ül küberâ-i vel mefâhir müstecmi-ül cemi-il meâli vel mefâhir zül kadr-il etemm ves sadr-il ekrem el muhtas bi mezid-i  inâyet-il melik-il bâri. Muhatap defterdar iken sarf edilen hoş övgüler.

Â'lem-ül ulemâ-il mütebahhirîn efdal-ül füdala-il müteverriin yenbe-ul fazli vel yakîn varîs-i ûlûm-il enbiya vel mürselin keşşâf-ı müşkülât-ı diniyye ve sahhâh-ı müteallikat-i yakîniyye keşşâf-ı rumûz-id dekâyık hallâl-ı müşkilât-ı hakâyık şeyh-ül islamî vel müslimîn müfti-i enâm-il müminîn el mustagni anit-tavsîf vet-tebyîn: Şeyhülislam böyle medh edilirmiş demek ki!


Atabe-i aliyye-i adalet-ünvan ve südde-i seniyye-i seadet-nişan lâ zâlet aliyyeten ilâ yevm-il haşri vel mîzan niyazgâhına

25 Ocak 2015 Pazar

Pek "Bilge" Kral ve Ayaklar Altına Alınan Ülkesi

   
     Bosna-Hersek deyince ben kötü oluyorum arkadaş! 1992-1995 arasında cereyan eden o vahşet gözümde canlanıyor, kan beynime sıçrıyor! Ancak yanlış anlamayın, sadece Sırplara kızmıyorum, en az onlar kadar hatta daha fazla Boşnaklara kızıyorum! Neden mi? Çünki Bosna coğrafyası, Müslümanların yozlaşıp, gayri müslimlerle ihtilatının yani karışmasının (Balkanların genelinde de hakimdir bu durum) ne gibi kanlı neticeler verebileceğinin kanıtıdır. Ait olduğunu iddia ettiği kültür ve geleneğe sırt çeviren, Sırp ve diğer unsurlara şirin görüneceğiz, iyi geçineceğiz diye kimliğini unutan ama karşısındakiler tarafından asla unutulmayan bir kimliktir.

     Neyse... Yugoslavya'nın dağılmasını ve Bosna Savaşını biraz irdeleyelim, tabuları yıkalım, bazı "balonları" patlatalım!

     Yugoslavya zamanındaki federasyon çatısı altında birkaç tane etnik ve dini grup vardı. Birbirlerinden en farklı ve değişik olanları: Ortodoks Sırplar, Katolik Hırvatlar ve Müslüman görünümlü Boşnaklar idi. "Görünümlü" dedik çünki tıpkı Balkanların diğer köşelerindeki gibi, İslami kimlik birkaç kulaktan dolma inanış, ritüel ve bid'atten müteşekkildi. Hüviyetler ve isimler İslam ama geri kalan her şey "gayri" idi. Komünist ve Sosyalist ütopyanın çökmesi ve Doğu Avrupa'da ayakta zor duran SSCB uydularının patır patır dökülmesi, bu federasyon görünümlü Demir Perde ülkesinin de sonu oldu. Mirasın en yağlı kısmına konmak isteyenler ise, elbette ki kendilerini "tabii varis" gören Sırplardı. Genlerinde eksik olmayan ve dünyaya hiç hayır getirmemiş milliyetçi damarları hemen harekete geçti. Yugoslav Ordusu hemencecik Sırp Ordusu oluverdi. Federasyonu oluşturan bütün elemanlar tek tek bağımsızlık ilan ediyordu. Hem bu yüzden hem de Avrupa'nın "arkanızdayız" minvalindeki baştan çıkartıcı telkinleri ile, Aliya İzzetbegoviç (Alija Izetbegovic) yönetimi, referandum falan derken "biz de bağımsız olduk" deyiverdi. Fakat bulunduğu coğrafyada çok ciddi bir Sırp, onlar kadar olmasa da hatırı sayılır bir Hırvat nüfus vardı. Daha bu, aklı baştan alan "bağımsızlık" süreci devam ederken, Bosna topraklarındaki Sırpların lideri, önceleri şiir ve edebiyatla uğraşıp yüzüne gözüne bulaştıran Radovan Karaciç, 1991 yılının Ekim ayında Boşnakları çok açık bir şekilde "bağımsızlık işlerine kalkışırsanız sizi keseriz" diye tehdit etti. Sırbistan zaten dört gözle böyle bir kıvılcımı bekliyordu.

      Düşünebiliyor musunuz... Bir taraftan Slobodan Miloseviç, Radovan Karaciç gibi azılı milliyetçiler sizi tehdit edecek, siz ise Pollyanna rolünde "yok canım yapmazlar öyle şey, hem nasıl olsa Avrupalı arkadaşlarımız imdadımıza yetişir" diyeceksiniz, Avrupa'nın orta yerinde, Sırp ve Hırvatlarla çevrili bir yerde Müslüman nüfus ağırlıklı bir ülke tesis ettiğinizi söyleyeceksiniz ve elinizde ordu namına hiçbir şey olmayacak! Bir insan bu kadar saf ve öngörüsüz olabilir mi?

     Bosna-Hersek'in bağımsızlığı ilan edilir edilmez, ağzına kadar silahlı Sırplar, Saraybosna etrafını 1992'nin Şubatı'nda hemen kuşatıverdi. Başkentte oturan ve yıllarca Sırp komşuları ile iyi geçindiğini sanan, Ramazan ve Kurban Bayramlarında, sanki çok büyük marifetmiş gibi o komşuları ile karşılıklı rakı içen Boşnaklar, bunları hala tatbikat falan sanıyordu.

     Sonrası malum... üç sene boyunca yaşanan cinayetler, tecavüzler, en ağır aşağılamalar.

Aliya İzzetbegoviç Balonu

savaşın ortasında sevgi kelebeği
kesilen İzzetbegoviç
İnanmakta en çok zorlandığım mevzulardan biri. Yurdumuzda şişirildikçe şişirilen ve artık tabu haline gelen bir balon. Etraf seni yemek için bir hareketini bekleyenlerle dolu, sen kalkıp düşmanlarının tam da istediği şeyi yapıyorsun! Sonrasında Sırplar aşağılıyor, öldürüyor, kesiyor, tecavüz ediyor, sen de kalkıp hümanist beyanlar falan veriyorsun, Arkadaş savaşın ortasında ne Hümanizmi? Güya İslamiyeti referans alıp birkaç tane hamasi laf savurdu ya... hemen "Bilge", İslam Bilgini falan oluverdi! Bizim muhafazakar diye geçinen tayfa hemen bunu tabu yapıverdi. İslamiyet'in "Din, kılıçların gölgeleri altındadır" ve "hazır ol cenge ister isen sulh-ü salah" düsturlarından ibret almayıp. milletini perişanlığa sürükleyen gayet "bilge" bir lider! Olayların gelişimi ve neticeleri gösteriyor ki, Izetbegovic ne iyi bir devlet adamı ne de iyi bir komutandır. O sıkıntılı zamanlardaki kararları, çoğu zaman için Boşnakların aleyhine işledi. Soykırımın sonunda 1995 yılında imza attığı Dayton Barış Antlaşması da bir hezimetti. Hani nerede bağımsızlık, nerede üniterlik? Yüz binlerce insanın ölümü ve yüz binlerce kadının tecavüzünden sonra... karmakarışık üç başlı bir idare şekli!

     Bosna Savaşı'nın Mühim Safhaları 

Saraybosna Kuşatması: 1992-1995 arasında cereyan etti. Sırp Ordusu, başkentin etrafını çevreleyen tepelere mevzilendi. Neredeyse üç sene boyunca Boşnaklar bir tecrit ve yokluk hayatı yaşadı. Sırp keskin nişancıları keklik avlar gibi insan vurdu. 

sniperler adam avlıyor
bazıları günlük hayat telaşında

Srebrenitsa Soykırımı: 1995'in Temmuz ayında gerçekleşen ve akabinde Nato'nun Sırp kuvvetlerini bombalaması ile savaşın neticesini belirleyen soykırım. Burası, hem Sırbistan sınırına çok yakındı hem de Sırp Cumhuriyeti'nin hak iddia ettiği bir yerdi. Srebrenitsa yakınlarındaki Potoçari'de konuşlanmış olan BM Barış Gücü, güya Srebrenitsa'daki Boşnakları koruyacaktı. Ancak Hollandalılardan oluşan birlik, göz göre göre Boşnakları  General Ratko Mladiç komutasındaki Sırplara teslim etti. Mladiç'in boşalmış Srebrenitsa sokaklarında muzaffer bir komutan edasıyla dolaşırken söylediği o sözleri unutmak mümkün mü: "Türklerden intikam almamızın vakti geldi". Peki neden Türkler? Çünki Türk demek Müslüman demek, Türk demek Osmanlı demek.

biraz sonra soykırıma uğrayacak
Boşnaklar ve tatile gelmiş Hollandalı askerler

     Bosna Savaşı'nın bir insana en çok dokunan yanları: Bir Müslüman olarak bana en çok dokunan ve "bu kadar da aşağılanma olmaz artık" dedirten görüntülerdir.

- Mesela, Saraybosna Kuşatması esnasında, etrafta dalga geçercesine insan avlayan Sırplarla ölümüne çatışmak yerine gündelik hayatına devam etmeye çalışan Boşnak erkekler. Anladık, başınızdaki adam ordusuz bir devlet kurup, sağa-sola sevgi kelebeği mesajları veriyor ama bu kadar aşağılanma olmaz ki kardeşim!

- Toplama kampı gibi yerlerdeki, bir deri bir kemik kalmış erkekler.

- Ratko Mladiç denilen hayvanın, altına kaçırmamak için zor duran Hollandalı askerlerin önünden geçip, tel örgüler arkasındakilere "Hiç korkmayın, kimse size hiçbir şey yapmayacak, birazdan otobüsler gelip sizi güvenli bölgeye götürecek" deyişi ve daha acısı ona teşekkür edip öven Boşnaklar.

Sırp Milletinin yüz akı iki tane hayvanoğlu hayvan
Radovan Karadzic ve Ratko Mladic

- Kamyonun arkasından indirilen ve tek tek vurulan o gençler! Hatırladıkça sinirden tırnaklarımı kemiriyorum! Birinizi öldürdüler... sessizce beklediniz, ikinciyi öldürdüler hiçbir şey yapmadınız... derken üç, dört... sonra size arkadaşlarınızın ve kendinizin mezarlarını kazdırdılar. Arkadaş, öldürüleceğiniz gün gibi ortada... bari biriniz bir hareket yapın, ayaklarınız hiç olmazsa serbest, kuzu kuzu nasıl öldürtürsünüz kendinizi bu kasaplara? Bu kadar bitmiş olabilir mi insanlık. Zaten öleceksiniz, biraz mukavemet gösterin yahu!
ölüme kuzu kuzu gidip
düşmanı mest eden Boşnaklar

  - Sistematik olarak tecavüz edilen Bosnalı kadınlar.

   Bütün bu olan bitenin gösterdiği en mühim netice şu aslında: İstediğin kadar onlara karış, onlar gibi ol, "onlar"dan olmadığın sürece seni bir gün fırsatını bulup "ayıklayacaklar"dır!

Bosna deyince benim tansiyonum çıkıyor arkadaş!