Çağımız malum "hız" çağı... "hız" kavramı hayatımızın her alanında faal olduğu gibi, haliyle maneviyatımıza (tabi kaldıysa) da tesir ediyor. Ama bu hız her zaman bizim lehimize olmayabiliyor. Hız ve çabukluk merakı, uzun vadeye yayılması ve sindire sindire öğrenilmesi gereken bilgileri, kısa bir zaman diliminde, adeta "konsantre" bir hap şeklinde almaya ittiğinde ise, çoğu zaman bünyeye kalıcı ve etkili "yan tesir"ler olarak yerleşiyor. Hızın ve hızlı olmak istemenin sirayet ettiği alanlardan biri de -ne yazık ki- "din"dir. "Din" derken, Batılılar tarafından "canı çıkarılan" Hristiyanlığı değil, İslamiyet'i kastediyoruz elbette.
Hayatın geri kalanından "geri" kalmadan din bilgilerini öğrenme esnasında ise, tam da "hamburger kültürü"nün gerektirdiği şekilde, "Meal" okuma ve İslamiyet'e buna göre mana verme hastalığı devreye giriyor. Dahası, İslamiyet'le ilk defa tanışan kimselerde, Kur'an-ı kerim'i tanıma çabası, kendisini, meallere müracaat etmek şeklinde gösteriyor. Bu, esasında gayet doğal bir harekettir çünki İslam'la ilgilenmeye başladığınızda, Kur'an-ı kerimi incelemek ihtiyacı hasıl oluyor ve her nasıl oluyorsa, birileri hemen koltuk altınıza bir tane meal sıkıştırıveriyor. "Bunda" bir şey yok ama "bu"ndan sonrası biraz karışık.
Meal, bir derece Arapça bilen birisinin, kendi anladığı kadar yaptığı tercümedir. Meal okuyan kimse, Kur'an-ı kerim'deki murad-ı ilahiyi değil, onu Türkçe'ye ya da başka herhangi bir dile tercüme etmeye çalışan kişinin kendi kafasındaki açıklamayı anlar. Oysa meali okuyan bilgisi az kişi, onu doğrudan Kur'an-ı kerim diye okuyor. Aslında şu anda piyasa dolaşan "meal"ler, birer tercümedir. Yani, Türkçe'ye birebir çeviridir. Ancak bazı açıklama girilmesi gereken yerlerde açıklamalar vardır. Zaten ayetleri kısaca tercüme etmek mümkün değildir, çok yanlış anlaşılmalara sebebiyet verir.
Filhakika Kur'an-ı kerim, Arapça dahil hiçbir dile çevrilemez. Kur'an-ı kerimin manasını anlamak demek, Allah'ın, herhangi bir ayette ne istediğini anlamak demektir. Dinini kayırmayan ve temel emir ve yasakları dahi icra etmeyen bir din cahilinin yaptığı mealden, küfre kadar gidecek zarardan başka bir şey ele geçmez. Para ve şan kazanmak için yazılan mealler, okuyanların zihinlerine bir sürü şüphe tohumu ekmektedir. Halbuki Kur'an- kerimi yanlış anlamak veya şüphe etmek dinden çıkmaya sebebiyet vermektedir. Maalesef meal görünümlü tercümelerden beslenen bazı gençler, Kur'an-ı kerimi, mitolojik hikayelerden, manasız düşüncelerden müteşekkil "o kadar da kerim olmayan" bir kitap sanıyor. Hele bu, şahsi kanaatler içeren tercümelerden, hüküm çıkarıp, iman ve ibadet konularını, bu anladıklarının üzerine bina etmeye kalkmak, düpedüz İslam Dinini bırakıp kendi "-izm"inin peşinden gitmektir. "Öz Türkçe Kur'an okuyun" ya da "Çağın tefsiri" gibi yaldızlı kelimelerle satılan kitaplar, okuyanlarda onulmaz hastalıklara yol açıyor.
Müslümanlara "meal" okutma sevdası aslında çok eski değil. Osmanlı Devleti, Arap olmayan bir çoğunluk tarafından yönetildiği ve asırlar boyu çok geniş ve değişik Arap olmayan toplulukları idare ettiği halde, hiçbir zaman, kendi dili de dahil olmak üzere hiçbir lisana, Kur'an-ı kerim tercümeleri yapıp okutmamıştır. Çünki atalarımız, İslam Dinini öğrenmenin ve öğretmenin usulünü çok iyi biliyordu. Meal ve tercümeler yerine, temel kelam, akaid ve fıkıh kitapları okutuluyordu (meşhur Mızraklı İlmihal mesela). Osmanlı Devleti, dini konuları o kadar hassas ve aslını hiç bozmadan ele alıyordu ki, Cuma Namazı hutbesini bile, dini kaynaklarda cevaz bulamaması sebebiyle, sadece Arapça okutmuş, hutbenin anlaşılabilmesi için ise, namazdan evvelki vaazı ihdas etmiştir.
Osmanlı Devletinin son zamanlarında, bilhassa 2. Abdülhamid Han'ın hal edilmesinden ve 2. Meşrutiyet'in ilanından sonra, kabiliyetli ve salahiyetli din alimlerinin de çok azalmasıyla, bir sürü yol saptırıcı ortaya çıktı. Türkiye coğrafyasındaki ilk meal çalışmalarının gayrimüslimlerin elinden çıktığı tarihi bir hakikattir (Müslümanların ne kadar lehine olur bu çalışmalar varın siz düşünün). Kelam ve fıkıh kitapları yerine, herkesin kendi ahkamını çıkaracağı bir ortam hazırlanması için çalışıldı. Böylece, tıpkı tahrif edilmiş Hristiyanlık gibi, herkesin kendi yolu olacak, birlik yolu bozulmuş olacaktı.
Günümüzde ise bu "meal" işine girenler umumiyetle Sünni İslam'dan uzaklaşmış ve kendi felsefi düşüncelerine tabi olmaktadır. Kendilerini "allame-i cihan" sanan bir sürü İlahiyatçı, birbirleri ile yarışırcasına "meal yazma" olayına dalmakta, birbirlerine çamur atmayı da ihmal etmemektedir. Ülkemizde, her meal ya da din kitabı görünümlü kitap yazanları alim sananlar olduğu için de, bu işlerden para ve şöhret kazanma sevdasında olanlar her geçen gün çoğalıyor.
Aslında mealciliğin ne kadar zararlı ve yoldan saptırıcı olduğu, Hristiyan Dünyasının bugünkü halinden çok açık olarak okunabilir. Malum olduğu üzere Hristiyanlık Dininde, İseviliğin tahrif edilmesinin ardından, İnciller hızla diğer dillere tercüme edilmeye başlandı. Hele de Katoliklere kızan Protestanların, kendi yolunu çizmesinden sonra ortalık, her dildeki Kitab-ı Mukaddes tercümelerinden geçilmez oldu. Bu da, herkesin kendi kapasitesi ve anlamasına göre amel etmesine ve birliğin bozulmasına neden oldu. Yani temelde, meal denilen tercümeleri okuma ve bunlardan anladığına göre amel etme sevdası bariz bir şekilde Hristiyanlık kokuyor.
Kur'an-ı kerimi anlamak ve öğrenmek isteyen kimse, eski alimlerin kelam ve fıkıh kitaplarını okumalıdır. Çünki bu din alimlerinin kitapları, Kur'an- ı kerimden ve hadislerden alınmış ve yazılmıştır. Salih Müslümanların, seneler süren yıpratıcı uğraşıları neticesinde hazırladıkları ilmihal ve din kitapları, zaten geniş kapsamlı ve derin birer meal ve tefsirdir.
Eğer herkes, Kur'an-ı kerimi doğru olarak anlasaydı, İslam Alemi bu kadar parçalanabilir miydi? Her kafasına göre takılan, yanlış anladığı için bu kadar çok abuk-subuk yol yok mu?
Hayatın geri kalanından "geri" kalmadan din bilgilerini öğrenme esnasında ise, tam da "hamburger kültürü"nün gerektirdiği şekilde, "Meal" okuma ve İslamiyet'e buna göre mana verme hastalığı devreye giriyor. Dahası, İslamiyet'le ilk defa tanışan kimselerde, Kur'an-ı kerim'i tanıma çabası, kendisini, meallere müracaat etmek şeklinde gösteriyor. Bu, esasında gayet doğal bir harekettir çünki İslam'la ilgilenmeye başladığınızda, Kur'an-ı kerimi incelemek ihtiyacı hasıl oluyor ve her nasıl oluyorsa, birileri hemen koltuk altınıza bir tane meal sıkıştırıveriyor. "Bunda" bir şey yok ama "bu"ndan sonrası biraz karışık.
Meal, bir derece Arapça bilen birisinin, kendi anladığı kadar yaptığı tercümedir. Meal okuyan kimse, Kur'an-ı kerim'deki murad-ı ilahiyi değil, onu Türkçe'ye ya da başka herhangi bir dile tercüme etmeye çalışan kişinin kendi kafasındaki açıklamayı anlar. Oysa meali okuyan bilgisi az kişi, onu doğrudan Kur'an-ı kerim diye okuyor. Aslında şu anda piyasa dolaşan "meal"ler, birer tercümedir. Yani, Türkçe'ye birebir çeviridir. Ancak bazı açıklama girilmesi gereken yerlerde açıklamalar vardır. Zaten ayetleri kısaca tercüme etmek mümkün değildir, çok yanlış anlaşılmalara sebebiyet verir.
Filhakika Kur'an-ı kerim, Arapça dahil hiçbir dile çevrilemez. Kur'an-ı kerimin manasını anlamak demek, Allah'ın, herhangi bir ayette ne istediğini anlamak demektir. Dinini kayırmayan ve temel emir ve yasakları dahi icra etmeyen bir din cahilinin yaptığı mealden, küfre kadar gidecek zarardan başka bir şey ele geçmez. Para ve şan kazanmak için yazılan mealler, okuyanların zihinlerine bir sürü şüphe tohumu ekmektedir. Halbuki Kur'an- kerimi yanlış anlamak veya şüphe etmek dinden çıkmaya sebebiyet vermektedir. Maalesef meal görünümlü tercümelerden beslenen bazı gençler, Kur'an-ı kerimi, mitolojik hikayelerden, manasız düşüncelerden müteşekkil "o kadar da kerim olmayan" bir kitap sanıyor. Hele bu, şahsi kanaatler içeren tercümelerden, hüküm çıkarıp, iman ve ibadet konularını, bu anladıklarının üzerine bina etmeye kalkmak, düpedüz İslam Dinini bırakıp kendi "-izm"inin peşinden gitmektir. "Öz Türkçe Kur'an okuyun" ya da "Çağın tefsiri" gibi yaldızlı kelimelerle satılan kitaplar, okuyanlarda onulmaz hastalıklara yol açıyor.
Rıza Doğrul'un kayınpederi olup da meal yazmamak olur mu?! |
Osmanlı Devletinin son zamanlarında, bilhassa 2. Abdülhamid Han'ın hal edilmesinden ve 2. Meşrutiyet'in ilanından sonra, kabiliyetli ve salahiyetli din alimlerinin de çok azalmasıyla, bir sürü yol saptırıcı ortaya çıktı. Türkiye coğrafyasındaki ilk meal çalışmalarının gayrimüslimlerin elinden çıktığı tarihi bir hakikattir (Müslümanların ne kadar lehine olur bu çalışmalar varın siz düşünün). Kelam ve fıkıh kitapları yerine, herkesin kendi ahkamını çıkaracağı bir ortam hazırlanması için çalışıldı. Böylece, tıpkı tahrif edilmiş Hristiyanlık gibi, herkesin kendi yolu olacak, birlik yolu bozulmuş olacaktı.
Günümüzde ise bu "meal" işine girenler umumiyetle Sünni İslam'dan uzaklaşmış ve kendi felsefi düşüncelerine tabi olmaktadır. Kendilerini "allame-i cihan" sanan bir sürü İlahiyatçı, birbirleri ile yarışırcasına "meal yazma" olayına dalmakta, birbirlerine çamur atmayı da ihmal etmemektedir. Ülkemizde, her meal ya da din kitabı görünümlü kitap yazanları alim sananlar olduğu için de, bu işlerden para ve şöhret kazanma sevdasında olanlar her geçen gün çoğalıyor.
Aslında mealciliğin ne kadar zararlı ve yoldan saptırıcı olduğu, Hristiyan Dünyasının bugünkü halinden çok açık olarak okunabilir. Malum olduğu üzere Hristiyanlık Dininde, İseviliğin tahrif edilmesinin ardından, İnciller hızla diğer dillere tercüme edilmeye başlandı. Hele de Katoliklere kızan Protestanların, kendi yolunu çizmesinden sonra ortalık, her dildeki Kitab-ı Mukaddes tercümelerinden geçilmez oldu. Bu da, herkesin kendi kapasitesi ve anlamasına göre amel etmesine ve birliğin bozulmasına neden oldu. Yani temelde, meal denilen tercümeleri okuma ve bunlardan anladığına göre amel etme sevdası bariz bir şekilde Hristiyanlık kokuyor.
Kur'an-ı kerimi anlamak ve öğrenmek isteyen kimse, eski alimlerin kelam ve fıkıh kitaplarını okumalıdır. Çünki bu din alimlerinin kitapları, Kur'an- ı kerimden ve hadislerden alınmış ve yazılmıştır. Salih Müslümanların, seneler süren yıpratıcı uğraşıları neticesinde hazırladıkları ilmihal ve din kitapları, zaten geniş kapsamlı ve derin birer meal ve tefsirdir.
Eğer herkes, Kur'an-ı kerimi doğru olarak anlasaydı, İslam Alemi bu kadar parçalanabilir miydi? Her kafasına göre takılan, yanlış anladığı için bu kadar çok abuk-subuk yol yok mu?
Yazılarınız kuranı kerim ile apaçık çelişiyor. Derhal kelimei şehadet grtirip tekrar müslüman olun. Cayııııır cayır yanarsınız benden söylemesi....
YanıtlaSilKuranı Kerim anlaşılmaz içi boş bir kitap mı da başka dillere çevrilmesi sakatlık yaratıyor? Başka başka dillerde konuşan topluluklar anlayamasın diye mi tek bir dilde indirildi Kuranı Kerim? Allah arap ırkçısı mıydı da arapça Kuranı Kerim anlam içeren tek versiyon oluyor?
YanıtlaSilHepsini geçtim Kuran'da Kuranın eksiksiz olduğu, aradığımız her şeyi Kuran'da bulabileceğimiz yazar. Bu durumda ben ne diye ilmihal kitaplarına ya da hacı hocalara ihtiyaç duyayım? Allah'ın sözü yetmiyor mu dini yaşamak için?
İnsanlar yüzyıllarca hocaların peşinden gidip de Kuran'ı ikinci plana attıkları için müslüman olduğunu iddia eden ülkeler sürünüyorlar. Rezillikten rezillik beğeniyorlar.
Oysa Kura'ı direk olarak Kurandan öğrenseler Allah'ın vaadi olan hem dünya da hem de ahirette kurtuluşa varırlardı.
Senin yazdıkların insanı şirke götürür. Yazdıklarını Kuran'ı ön plana çıkararak gözden geçir.
algoritma çok basit aslında:
Silosmanlı'nın çökme zamanına kadar herkes dinini yukarıdaki yazıda da bahsettiğimiz şekilde öğreniyor ve tatbik ediyordu.
osmanlı'nın çökmesi ile beraber de sizin bahsettiğiniz şekilde herkes meal ve tercümelerden dinini öğrenir oldu.
şimdi; hangi toplum daha dindar daha ahlaklı ve dinini bilen idi peki?
şu anda sokakta gezenlerin en az %90 meal veya buna benzer şeyler okuyor... peki bunların ne kadar dindar ve dinine sahip çıkıyor.
bahsettiğiniz gibi olsa, şu anda islam dünyasının uçmuş olması lazımdı ama ne yazık ki durum tam tersi.
algoritmayı tekrar edelim; hristiyanlar gibi her millet kendi dilinde okumaya ve kendi çıkardığı hükümlere göre dinini tatbik etmeye kalkınca hristiyanlık çöküyor. dolayısıyla yapmamız gereken bunun tam tersini yani 1300 senedir atalarımızın yaptığını yapmak.
Osmanlıda mealcilik mi vardı pardon ?millet okuma yazma mı biliyordu ?
Silevet, cevap çok basit; en azından dini bozmak, yozlaştırmak isteyenler okuma yazma biliyordu... Osmanlı'nın çöküş sebebi işte; okumuşlardaki din düşmanlığı, okumamışlardaki cahillik.
SilAtalarımız dinini çok iyi biliyordu da neden liderliği batı dünyasına kaptırdılar? Koskoca Osmanlı niye çöktü o kadar iyiydi de? İngilizler İstanbul'a kadar gelip de padişahı tutsak etmediler mi sarayında?
YanıtlaSilKuran'da ne diyor; atalarınızın yapıp ettiklerine mi devam edeceksiniz hala Allah'ın sözü size ulaşmışken diye uyarmıyor mu? (Ayeti tam hatırlamıyorum hatırladığım kadarıyla yazdım. Söyleniş olarak farklı olabilir. Anlam aşağı yukarı böyle) Bu söylediklerim penceresinden bakınca atalarımın ne yaptığı değil Kuran'da ne yazdığı önemli bu yüzden sadece Kuran'da yazılanları dikkate alabilirim. Kuran'ın 3 farklı çevirisini okudum. Şüphelendiğim yerlerde ya da başka ayetlerle çeliştiğini düşündüğüm yerlerde zaten ayetin orjinalinde ki kelimeye bakıp arapça sözlüklerden ne olduğuna bakabiliyorum. Bu sayede doğruya kendim ulaşabiliyorum. Bu şekilde Kuran öğrenmem de ne gibi bir sıkıntı var anlayamadım hala?
kendi kendine çelişiyor bu ifade. osmanlı neden çöktü? en baba sebeplerinden biri dindeki reform hareketleri ve yeni yetmelerin İslamiyeti beğenmeyip, bazı kısımlarını değiştirmeye çalışmalarıdır. osmanlı niye çöktü derken, ondan önce güçlü olduğunu ve İslam dinini temsil ettiğini zımnen kabul etmiş oluyor musunuz?
Silşurası mühim; meal okumak, sadece okumakla kalırsa mesele yok bu meale bakarak kendi kendine hükümler çıkarmak ve "demek ki böyleymiş" deyip, kendi anladığına tabi olmak ve kelam ve fıkıh kitaplarını küçümsemek çok tehlikelidir. "Kuran-ı kerimi kendi reyi ile tefsir eden kafir olur" diye son derece şiddetli bir tenbih var.
insan bir kere iki kere okur ama ona göre amel etmeye kalkarsa, artık biz İslamiyetten değil, bambaşka bir dinden bahsediyoruz demektir.
Argümanların çok tuhaf açıkçası. Bana göre tabii. Eğer bulma imkanın varsa "Kuran-ı Kerim kendi reyi ile tefsir eden kafir olur" sözü hangi ayette var hatırlayamadığım için soruyorum. Benim hatırladığım kadarıyla Kuran'da Allah, Kuran'daki ayetleri öteki ayetlerle açıkladığını, yani Kuran'ı Kuran'la açıkladığını söyler. Bu durumda sadece Kuranı okumamız yeterli olur. Başka bir açıklayıcıya gerek yoktur. Bu sayede Kuran-ı okuyan bir insan rahatlıkla dini kuralları ne yapması ve ne yapmaması gerektiğini kolayca anlar. Yine Kuran'da yazdığı şekliyle din arı duru bir şekilde Kuran'da yazılıdır.
YanıtlaSilBen Kuran'ı bir kere iki kere okuduktan sonra amel etmem mi tehlikeli yoksa başka birinin yönlendirmesiyle mi amel etmem tehlikeli? Bence ikincisi. Allah herkese dini anlasın diye akıl vermiş sanırım.
Osmanlı konusunda ise şunu diyebilirim. Dini Peygamberden başkası temsil edemez. Osmanlı kendince bir halifecilik oyunu oynadı ama hiç bir işe yaramadı 1. Dünya Savaşında görüldüğü gibi.
Herkes ahirette sadece kendi fiillerinden sorumluysa, o halde dünyada da sadece kendi fiillerine düşüncelerine dikkat etmeli. Başkalarının yönlendirmesi Allah'ın insana verdiği iradeyi kullanmama geri plana atmayı gerektirir. Bunun vebali de ağır olur gibi sanki.
Ben diğer İslam alimlerini de okuyorum elbette ama pek çoğu zaten Kuran'la çelişiyor. O yüzden kimseye güvenmiyorum. Bence herkes İslam hakkındaki çalışmaları Kuran'la süzmeli ve Kuran'la çelişmeyenleri kabul etmeli. Burada temel paradigma Kuran oluyor bu yüzden. Umarın derdimi anlatabilmişimdir. Biraz karıştı sanırım yazı uzayınca
dediklerinizi anlıyorum. meal ve tercümelerden beslenenlerin klasik duruşudur bu o yüzden şaşırdığım herhangi bir ifade yok. ama insaflı yazıyor olmanızdan dolayı tebriği hak ediyorsunuz en azından.
Silaslında argümanın çok basit: islamiyete altın çağını yaşattıran, bilim ve fende ileri giden Müslümanlar, tefsir, kelam ve fıkıh kitapları okuyan ve o zaman var olan mezheblere tabi olan (onlardan sadece dört tane kaldı malum) müslümanlardı.
şimdiki müslüman diye geçinenler, türkçe tercümeler ve mealler okudukları halde, neden onlar kadar dindar olamıyor ve dinlerine sahip çıkmıyorlar?
bunun cevabını kendi kendinize önyargısız bir şekilde verdiğinizde, meselenin aslı ortaya çıkıverir.
onun dışında size bu konuda ayrıntılı cevap yazmam sayfalarca süreceği için size bir link vereyim, vaktiniz varsa inceleyin. ondan öteye söyleyecek bir şey yok zaten. hesap günü gelip de mizan kurulunca, haklı ve haksızlar ayrılacak birbirinden ve gerçekler meydana çıkacak. o gün gelmeden elleri açıp samimi bir şekilde Allah'a dua etmek ve doğruyu göstermesi için yalvarıp yakarmak lazım.
link:
http://www.dinimizislam.com/search_google_cse.asp?cx=004415687179638266709%3Agxuezxghc0k&cof=FORID%3A11&ie=ISO-8859-9&q=meal&sa.x=0&sa.y=0
ve:
http://www.dinimizislam.com/detay.asp?id=468
selamet!
Merhaba,
SilBilim ve fen de ileri gitmek için ön koşul tefsir, kelam, fıkıh veya bir mezhebe bağlı olmak değildir. Bilimde ileri gitmenin ön koşulu Sünnetullah'a (Allah'ın sünnetine) uygun hareket etmektir. Bunun ispatını bugün kafir dediğimiz batı toplumlarında görebiliriz sanırım. Tefsir veya mezhep dediğimiz konular birer yorumdur ve yazıldıkları çağda donmuşlardır, onlarda bugünün sorunlarına çözüm bulamazsınız. Yüce kitabımız Kuran ise evrenseldir ve her çağda yeniden yorumlanacaktır. Atalarımızın yaptığı yorumları körü körüne takip edersek bir arpa boyu yol alamayız.
Ayrıca islamiyetin altın çağı dediğimiz çağda belki bilim ve siyaset alanında müslümanlar öndeydiler, ama "islami şuur" acaba hangi seviyelerdeydi? Hz.Muhammet öldükten sonra zekat konusunda ve kimin halife olacağı konusunda tartışmalar yaşanmadı mı? Herbiri birer put haline getirilen sahabeler birbirini boğazlamadı mı? Zekat konusu daha sonra Kuran'a ve sünnete tamamen aykırı olarak 1/40 oranı olacak şekilde kimler tarafından fıkıh kitaplarına geçirildi? Peygamberimizin torunu Hz.Hüseyin despot ve zalim Emevi yönetimine karşı çıktığı yolda yanında kimler vardı, kimler tarafından satıldı? Ebu Hanife, Ebu Zer gibi muvahhid insanlar kime ve neye karşı mücadele verdi?
Günümüzde maalesef mezheplerin kör takipçileri dine en büyük zararı vermektedir. Sünnilik ve şiilik ayrı birer din haline gelmiştir, Allah Kuran'da dininizi fırkalara mezheplere bölmeyin demiyor mu?
Ayrıca mezhepler kusura bakmayın ama o kadar da masum değiller, bu mezhepler zamanının siyasi koşullarında şekillenmişdiler. Emevi-Abbasi-Osmanlı siyasetlerini, ortaçağ geleneklerini mezhepleştirip din diye halkın önüne koymaya utanmazlar mı?
Bugün halkın dinden anladığı şunlar, sağ elle yemek yemek, tuvalete sol ayakla girmek, gece vakti tırnak kesmemek, sakal bırakmak ve daha nice hurafeler bidatler. Günümüzün Kuran'dan tek kelime okumamış mezhepli dindarları kendi mezheplerini ne kadar biliyorlar acaba? Allah kitabında bilmediğiniz şeyin ardına düşmeyin demiyor mu? Örneğin Hanefi mezhebinde sakal kesmek haram, o zaman çoğu kişi bu mezhebe göre hergün haram işliyor. Mezhepler ve fıkıhtaki Nasih-mensuh konusuna hiç girmiyorum bile.
İşin doğrusunu Allah bilir. Ama muvahhid insanlar ahiret gününde "Allah'ım sen kitabının tam mükemmel ve kolay anlaşılır olduğunu söyledin, bana şirk koşmayın dedin. Bizde gönderdiğin mesaja göre hareket edip hiçbir alimi, peygamberi, sahabeyi, şeyhi, gavsı sana ortak koşmadık, dinde hüküm koyucu kılmadık." diyecekler. Ama ya Sünniler ve şiiler yanılıyorsa? Onların savunması nasıl olacak?
Sevgi ve saygıyla,
size bir yanıt gelmemiş, zira fena halde hırpalamışsınız. Güzel tespitleri var yazarın birçok konuda ama her şeyi biliyorum gibi kimi zaman eleştirdiği durumun da pençesinde. Dinin otantikliğinden anladıkları problemli.
SilLinkleri inceledikten sonra düşüncelerimi yazmak isterim. Sohbet için şimdilik teşekkürler. İyi geceler.
YanıtlaSilOsmanlıda ki gibi herkes vahdeti vucudçu olacağına(Bkz:Cerrahi tarikatı) (Bkz:Tüm Tarikatlar) herkes meal okuyup, dini gibi yaşasın. Kaynak Kuran olduğu sürece Allah küçük yanlışları affeder.
YanıtlaSilBiri link atmış hatrına kouyayım dedim okumayaydım keşke. Hayatımdan kim bilir kaç dakika boşa gitti. Aynen abicim meal insanı yoldan çıkarır... Siz böyle devam edin insanları hacı hocaya zorunlu bırakmaya oldu mu? Gören de Arap dünyasında birlik var sanır. Hani sen diyorsun ya mealler çoğaldıkça fikirler çoğalıyor diye. Sen Arapların tek bir İslam'a inandıklarını öne sürebilir misin? Hani farklı fikirlerin oluşması Arapça okunmamasından ya. Arapça okuyanlar arasında neden ihtilaflı fikirler beliriyor peki? Ya git Allah aşkına... Tek bir İslam yok artık bunu masaya çıkıp tepinseniz de kabullenmek zorundasınız. Sen al Türkçe bir cümleyi 500 Türke okut hepsi aynı şeyi nasıl anlamayacaksa Araplarda da bu şekilde. Allah madem dinin anlaşılmasını gerçekten istiyordu herkes tarafından anlaşılabilecek bir kitap indirtseydi. Herkesin din için bu kadar fazla kitap, tefsir okumasına enden gerek var? Herkesin bu konuda bu kadar vakit kaybetmesi devletin kalkınmasını engeller. Osmanlı'nın da din ile nasıl kafayı yiyip battığını gördük. Yönetenler siyasal İslamcı, yönetilen cahil halk da böyle senin gibilerin fikirleri yüzünden cahil ve koyun sürüsüydü.
YanıtlaSil"Sen al Türkçe bir cümleyi 500 Türke okut hepsi aynı şeyi nasıl anlamayacaksa Araplarda da bu şekilde." demişsin. Basitçe bir örnek vermek gerekirse: "Ali ata bak" cümlesini 500 Türke okutsak kaç tane farklı görüş çıkabilirki...
SilAyrıca, "Allah madem dinin anlaşılmasını gerçekten istiyordu herkes tarafından anlaşılabilecek bir kitap indirtseydi." demişsin. Allah'a iftira atıyorsun, bu hiç doğru değil. Allah'ın Kuran'ı neden Arapça indirdiğini anlamak için Fussilet Suresi:44.ayet, Yusuf Suresi:2.ayet, Zuhruf Suresi:3.ayet (konuyla ilgili başka ayetler de olabilir) bakabilirsin. Selamlar
Bunların cevabı aslında yazıda var, biraz dikkat ve tabi ki insafla okunursa!
YanıtlaSilBakın. Siz çok yanlış bir yoldasınız. Kuran'ı okursun, hüküm net ve kesindir. Kafasına göre hüküm çıkaran kişi ya cahildir ya da art niyetli. Artı Osmanlı' da hiç bir zaman Kuran'ın okunmadığı ile ilgili bir takım şeyler yazmışsınız. Bu da yanlış. Kuran' ın okunması gerektiğini ileri süren alimler de çıkmıştır.
YanıtlaSilYorumunuz için teşekkür ederim.
SilKur'an-ı kerim okunmadı ya da okunması gerektiğinden kastınız meal mi, anlayamadım?