26 Nisan 2014 Cumartesi
Son Olaylardan Sonra Dış Basında Türkiye ve Başbakan Erdoğan
Son zamanlarda, özellikle de 2013 yılının Mayıs ayı sonlarında patlak veren "Gezi Parkı Olayları" ve 17 Aralık'ta gerçekleştirilmeye çalışılan "Yolsuzluk ve Rüşvet Operasyonu" isimli kalkışmadan sonra (ve bu konu ile alakalı olarak Twitter ve YouTube'un engellenmesi sürecinde), Batı menşeli dış basın, Türkiye'ye yönelik eleştirilerini sertleştirmeye başladı. Bu sert eleştirilerden en büyük payı ise elbette Başbakan Recep Tayyip Erdoğan aldı. Başbakan Erdoğan, giderek artan sertlikte bir üslupla ve "diktatör, despot, kibirli, kendini beğenmiş, demokrasiyi hazmedememiş, muhalefet kabul etmez" gibi sıfatlarla anılmaya başlandı. Üçüncü Köprü, Kanal İstanbul, Üçüncü Havalimanı gibi çok büyük çaplı maddi ve Demokratik Açılım ve buna benzer adımlar gibi manevi projelerin artması ve hız kazanması ile eleştirilerin dozunun artması ise neredeyse "paralel" (biri paralel mi dedi) oldu. Bu eleştirilerin ve kaynakların bazılarına bir göz gezdirelim:
"Times of Israel" isimli internet sitesi, 16 Mart 2014 tarihli haberinde başlığı, Türk Tabipler Birliğinin (hepimiz biliyoruz bu zihniyeti) bir bildirisini referans alarak şöyle atıyor: "Turkish doctors question PM Erdogan’s mental state" yani "Türk Doktorlar (burada 'hepsi' kastedilmeye çalışılmış besbelli) Başbakan Erdoğan'ın ruh sağlığını sorguluyor".
The Wall Street Journal'da, Matthew Kaminski imzalı, 10 Haziran 2011 tarihli makalenin başlığı şöyle: Turkey's 'Good Dictator' yani "Türkiye'nin 'İyi Diktatörü". Makalenin içeriğinde değinilen konular ise şöyle: "Erdoğan, ekonomiyi düzeltti ama güç paylaşımı ve eleştiriyi hiç sevmiyor", "Türkleri kutuplaştırıyor", "Başbakan muhaliflerini harcıyor", "Demokratikleşme adımları net değil".
İnternet medyasının gözdelerinden The Huffington Post'un 3 Haziran 2013 tarihinde yayınlanan ve Agence France Press'ten Fulya Özerkan'a dayandırılan haberin başlığı şu: "Erdogan Says 'I'm No Dictator'... But Is He?" yani "Erdoğan, diktatör olmadığını söylüyor ama gerçekte öyle mi acaba". Haberin detayları ise yukarıdakilerden farksız: "inat, eleştiri kaldırmaz, ekonomiyi düzeltti ama diktatörlüğe doğru gidiyor".
"Ortadoğu ve Arab Dünyası uzmanı" olarak lanse edilen İngiliz Robert Fisk, 10 Nisan 2014 tarihli The Independent'ta yayınlanan makalesinde soruyor: "Has Recep Tayyip Erdogan gone from model Middle East 'strongman' to tin-pot dictator?" ya da kabaca: "Erdoğan, Ortadoğu'ya örnek teşkil etme rolünden diktatörlüğe mi kayıyor?" Fisk, o bilindik ağır ve ağdalı İngilizcesiyle devamında diyor ki; "Bir zamanların sadık Amerika dostu Erdoğan, giderek daha fazla otoriterleşiyor."
Amerikalı CNN'in internet sitesinde, 4 Haziran 2013 tarihli Ivan Watson ve Josh Levs imzalı haberin başlığı: "Turkey's Erdogan: Successful leader or 'dictator'?" Türkçesi: "Erdoğan: başarılı bir lider mi 'diktatör' mü?"
Alman Der Spiegel'de 21 haziran 2013 tarihli ve Maximilian Popp imzalı makale, "Turkey's Stubborn Man on the Bosphorus", Türkçesi ile "Boğaziçi'ndeki inatçı adam" başlığı ile çıktı. Makalenin devamında ise şu satırlar var: "Recep Tayyip Erdoğan, ülkenin ikinci Atatürk'ü olma yolundaydı. Ancak Gezi Protestolarına kulaklarını tıkayan bir despotlukla cevap verdi. Bu, ülkesi ve kendisi için bir trajedi. Gazeteci Fiachra Giabbans'ın, Guardian gazetesindeki Erdoğan tanımlaması tam yerinde; 'Şekspir trajedisi'. Darbeleri atlatan, mahkemelerden sıyrılan başbakanın, şimdi birkaç tane ağaç yüzünden başı dertte. Kendi kibrinin kurbanı oldu." Yazının devamında daha o sıralar hükumet taraftarı gibi görüntü veren Zaman gazetesinden de alıntı var ne hikmetse: "Erdoğan, milli bilince çok büyük zarar verdi." Yazıda, başbakan için sarfedilen diğer sözler şöyle: "Demir yumruk... kafası karışık despot... ülkeyi bölüyor."
Amerikan haftalık haber dergisi Newsweek'in internet sitesinde, 11 Ağustos 2013 tarihli ve Benny Avni imzalı haberin başlığı şu şekilde atılmış: "Turkey’s Erdogan Is Quietly Wooing America’s Enemies" yani "Erdoğan, Amerika'nın düşmanlarına çaktırmadan kur yapıyor". Haber, Türkiye'nin, ABD'nin düşmanı sayılabilecek ülkelerle yaptığı askeri ve savunma maksatlı işbirliklerini masaya yatırıyor ve Başbakan Erdoğan'ın, giderek Amerika'nın menzilinden çıkmaya başladığını söylerken, bir taraftan da AK Parti hükumetinin "komşularla sıfır sorun" politikasından hızla uzaklaştığını da belirtiyor. Satır araları ise Tayyip Erdoğan ve dışişleri bakanı Ahmet Davutoğlu'na yönelik sert eleştirilerle dolu.
İngiliz The Guardian'da, 30 Mart 2014 Mahalli Seçimlerinden hemen önce çıkan bir haber, şu başlıkla verilmiş: "Turkish PM divides nation and neighbourhoods ahead of local elections" yani basit haliyle "Başbakan, seçim öncesi milleti ve insanları kamplaştırıyor". Constanze Letsch tarafından hazırlanan yazı, muhalif alıntılarla da güçlendirilerek, çok ağır bir dille başbakanı eleştiriyor... eleştiriden de öte, bu yazıyı okuyan bir Batılının aklına, istemsiz olarak Alan Parker'ın, üstümüze kara bela gibi çöken "Midnight Express" filmini ve filmin bakış açısını getiriyor. Tek taraflı, yönlendirici ve sanki ülkemizde iç savaş varmış gibi bir resim çizen haberin satır aralarında şunlar var: "Hükumeti hakkındaki yolsuzluk iddialarından kurtulmak için Erdoğan, ülkeyi 'kendisine sadık olanlar' ve 'hainler' diye ikiye bölüyor"... "Bu, 'böl ve yönet' politikası (bunu söyleyen bir İngiliz kafalı dikkat edin, yani bütün İslam Dünyasını bu fikriyat ile parçalayan bir kafa) Okmeydanı ve Beyoğlu gibi birçok semtte karşılıklı çatışmalara sebep oluyor".
The Guardian'ın yakın yol arkadaşı The Observer da, Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ı alçaltma faaliyetinde kardeşinden aşağı kalmıyor. Hükumetin Twitter'ı engelletmesine değindiği 23 Mart 2014 tarihli haberinde kullandığı alçaltıcı ifadelerden bazıları şöyle: "Türkiye'nin abrazif başbakanı, Twitter'ı yasaklatmaya çalışarak (ve tabi ki başaramayarak) komik duruma düştü"... "10 senedir ülkeyi yöneten güçlü lider imajı, Gezi Parkı olaylarından sonra, çok kişi için huysuz bir zorbaya dönüştü"...
ABD'nin tanınmış gazetelerinden The Washington Post'un editöryal kurulunun (yani gazetenin temel duruş ve görüşünü temsil eden beyin takımının) hazırladığı haberin başlığı şu: "Turkey’s prime minister acts desperately to hold onto his power" yani "Türkiye'nin başbakanı, gücünü devam ettirebilmek için çılgınca davranıyor". Haberin içeriğindeki bazı detaylar şöyle: "Erdoğan, iktidarda kalabilmek için acımasız bir kampanya yürütüyor"... "inişe geçen siyasi hayatını tekrar yükselişe döndürmek için kaba yöntemlere başvuruyor"... "Yolsuzluk operasyonu sürecinde, adli mekanizma üzerinde baskı kurmaya çalıştı"..."Kendisini eleştiren basın-yayın organlarını sindirmeye ve sessizleştirmeye çalıştı". Yazının son paragrafı ise tam bir ibret vesikası: "Demokrasiye sahip çıkmak şimdi Türk Milletinin elinde. Bu, seçimle olmasa bile, barışçıl gösteri ve direnişle de olabilir! Twitter vakasının da gösterdiği gibi; Erdoğan için, bir uçağın düşürülmesini emretmek, organize olmuş donanımlı bir topluluğu sindirmekten daha kolay"!
Daha bunlar gibi bir yığın yazı, haber ve makale bulmak mümkün. Verilmek istenen mesajlar ise aşağı-yukarı aynı: "Erdoğan, diktatör, despot, acımasız, kibirli, huysuz, demokrasiden anlamaz..." Suçlamaları tırnak içine alıp "biz demiyoz haa, öle diyolar" mesajları... Bu mesajlarda Abdullah Gül'ün iyi bir "alternatif" olduğu da, makyajlı bir biçimde işleniyor ve hatırlatılıyor ne hikmetse! Kısacası, Osmanlı Hakanı Abdülhamid Han-ı sâni'ye yaptıklarının ve yapmaya çalıştıklarının neredeyse aynısını yapmaya çalışıyorlar: "yaftala, hırpala, itibarsızlaştır, yalnızlaştır, soyutla"!
Kaydol:
Kayıt Yorumları
(
Atom
)
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder
Yorumunuz için teşekkürler! Hakaret küfür olmazsa ne kaa guzel olur!