Read more: http://www.bloggerdersleri.com/2012/06/blogger-meta-tag-ayarlari.html#ixzz3CwTYFEk2 şöyle garip bencileyin Follow my blog with Bloglovin

24 Ekim 2012 Çarşamba

İslam Dünyasının Hâl-i Pürmelâli - Hülâsa


     İslam Dünyasındaki bazı ülkelere, çok kısa da olsa, büyüteç tutarak baktıktan sonra, bir de bunların genel halini inceleyelim:

     1. İslam ülkesi olduğunu iddia eden ülkelerin bir kısmı ve en tanınmışları (İran ve Suudi Arabistan gibi) Ehl-i Sünnet vel Cemaat yoluna yani İslamiyet'in özüne reaksiyon, tepki ve düşman olarak doğmuştur. Tarih boyunca, Sünni oluşum ve topluluklara karşı (ecnebi desteği ile tabi) sürekli bir mücadele ve iktidar yarışında olmuşlardır.

     2. "İslam Ülkesi" olduğunu iddia eden memleketlerin tamamına yakını ilim ve fende gelişmemiş, geri kalmıştır. İlm öğrenmeyi farz kılan ve ilim en uzak yerlerde de olsa onu alıp kullanmayı, gayri müslim devletlerde geliştirilen ve yapılan silahların benzerini yapmakla yetinmeyip, bu hususta onları geçmeyi ehemmiyetle emreden bir dinin bu emrine uymamak, en büyük veballerden ve bu ülkelerin halklarına karşı yapılmış en büyük haksızlıklardan biridir.

     3. "Selefilik" olarak tanıtılmaya çalışılan ve "Selef-i Salihin" diye bilinen kavramdan (ilk iki asrın müslümanlarına verilen isim) çarpıtılmaya gayret gösterilen Vahhabilik, "İslam ülkesi" diye geçinen topraklarda hızla yayılmaya devam etmektedir. Bu yayılma, sadece genel nüfusun Müslüman olduğu devletlerde değil, Müslümanların azınlık olduğu bölgelerde de etkilidir. Hatta, İslam nüfusunun azınlık olduğu ve kendine karşı olanların (nicel olarak olduğu kadar nitelik olarak da) fazla olduğu ya da olduğuna inandığı ülkelerde bu yayılma daha hızlıdır.
 
     Vahhabiliğin yayılmasındaki en önemli etkenler;  Haremeyn-i Şerifeyne, hac ve umre için dünyanın her tarafından gelen Müslümanların döktüğü milyarlar ve petrol gelirleri sayesinde basılan yaldızlı ve lüks ciltli kitapların gece-gündüz tüm dünyaya dağıtılması ve gelip-giden hacı ve mutemirlere bedava verilmesi. Yine bu milyarlarla ve bol malla satın alınan din adamlarının ülkelerindeki propagandaları.

     Bu itikadın genişlemesinde çok önemli bir diğer faktör de, müslümanların azınlık olduğu, fiilen ya da en azından fikren ve manen baskı gördüğü yerlerde, Sünni Öğretinin bu baskı ve tecritlerle mücadele etmeye yetmediği ve pasif kaldığı yönündeki algıdır ki bu algı özellikle bu coğrafyalardaki gençlerde çok etkilidir. Ahkam ve fıkıh bilgilerini öğrenip tatbik etmektense, meal ve hadis kitapları ile İslamiyeti öğrenmeye ve bu şekilde yaşamaya çalışan, dört mezhebden birinin metodolojisine bağlı kalmaktansa, "her çiçekten bal alma" hevesindeki gençler, "light" kaçtığına inandıkları Ehl-i Sünneti bırakıp, Selefiliğe kaymaktadır. Başka bir deyişle, çatışma ve mücadele olan her yerde, Selefilik (daha doğrusu Vahhabilik) tehlikesi vardır.

     4. "İslam Devleti" diye nam salmış ülkelerin hemen hepsi insan hakları konusunda sabıkalıdır. Temel insan hakları dahi, hem de "İslam" bahane edilerek çiğnenmekte, Batılı Devletlerin ağzına sakız olunmaktadır.

     5. İmparatorluklar döneminin sona ermesi ve milliyete dayalı ülkelerin kurulması, İslam Dünyasının ayrışmasında da etkili bir rol oynamıştır. Milliyet ve tek etnik unsura dayanan fikirler, zamanla "ümmet" kavramını gölgede bırakmaya başlamıştır. İslam Dünyasının bugünkü parça parça olmuş halinde, milliyetçiliğin hiç de azımsanmayacak rolü vardır.

 


20 Ekim 2012 Cumartesi

İslam Dünyasının Hâl-i Pürmelâli - 4



     Türkî Devletler: Türkî "Cumhuriyetler" diye yazacaktım ama nedense klavyem varmadı! Bu ülkeler, SSCB buldozerinin altından, su katıksız bir yozlaşma (her sahada olduğu gibi dini alanda da) ve kokuşmuşluk ile uyandı. Ülkeri, eski KGB ajanı satılmışlar paylaşıp, Sosyalist Rusya'dan aldıkları acımasız düzeni devam ettirmekte hiç geri kalmayıp, daha da ilerilere taşıdılar. Zina ve özellikle de içki, müslüman denilen bu kitleleri, kaypak, güvenilmez, dinden tamamen uzaklaşmış, para ve maddiyat uğruna yaşayan ruhsuz robotlar haline getirdi. Sünni olduğunu iddia eden ve bir kısmı, Mavera-ün Nehir, Horasan ve Harezm gibi, İslam tarihinde binlerle alim ve veli yetiştiren bölgelerin varisi konumundakiler, dindarlık ölçüsünü sadece "sünnet olmak"la sınırlayıp, domuz eti yemeyenlere bile "hacı-hoca" muamelesi yaptılar.

Azerbaycan'ın ulusal kahramanı!
ve "kalifiye" oğlu yan yana
     Azerbaycan: Bu ülkeye biraz daha çok yer vermek lazım çünki Azerbaycan yukarıda sayılan kötü sıfatların hepsinde diğerlerine önderlik edecek derecede "uzmanlaşmış"tır. Öyle bir ülke düşünün ki eski bir Politbüro üyesi "kıvrak" diktatör tapılacak derecede seviliyor. Öyle bir ülke düşünün ki neredeyse aldığınız nefes için bile rüşvet vermeniz lazım. Öyle bir ülke düşünün ki sokakta giderken, pantolonunuzu çıkarmadan donunuzu çalabilecek kapasitede "profesyonel"ler var. Sazlarla, türkülerle, güya kahramanlık hikayeleri ile uyutulan bir ülke düşünün.

     Azerbaycan, aynı zamanda oran olarak İran'dan sonra, Şii-Caferi nüfusun en yoğun olduğu ülke.

Bağımsızlık mücadelesini
terörizme doğru götüren
Selefi İbn-ül Hattab
     Çeçenistan: Sovyetler çöktükten sonra başlayan haklı bağımısızlık mücadelesi, ithal Selefi-Vahhabi grupların buradaki durumdan istifade ederek bölgeye sızması ile tamamen değişti. Çeçenistan kaynaklı terör eylemleri ve Batı Dünyasını ayağa kaldıran saldırılar, durumu içinden çıkılmaz hale getirdi. Çağdaş tarihte, Müslümanları terörist gibi gösterme çabasının en önemli örneklerinden biri oluverdi burası.

     Ülkeyi şimdilerde ise "renkli" bir kişilik; Ramzan Kadirov yönetmekte.

     Lübnan: Başka bir dinler bahçesi daha! Bir yandan "Hizbullah" diye bilinen Şii örgüt ve güçlü Şii toplum, bir yandan Maruni Hristiyanlar, bir yandan Sünniler, ülkeyi dünyadaki en enteresan yerlerden biri haline getiriyor. Bunlara, Ortodoks, Süryani, Keldani ve Dürzileri de ekleyince iç savaşlar kaçınılmaz oluyor haliyle.

     Kuzey Afrika Ülkeleri: Genel olarak, taa Tarık bin Ziyad'ın İber Yarımadasına çıktığı zamanlardan bu yana, yaşanan fiili işgal ve asimilasyonlara rağmen Sünni ekolde istikrar kılan ülkelerdir.

     Somali: İsmini, deniz korsanları ve tasavvuf düşmanı Selefi terörist cahillerden oluşan Eş-Şebab örgütü sayesinde ara sıra haberlerde duyduğumuz garabet ülke! Tabi ki tahmin edildiği üzere hiç de hayırlı haberler değildir bunlar. İslam düşmanlarının ağzının suyunu akıtan, yağlarını eriten, zevkten dört köşe yapan havadiste Taliban ile yarışmaktadır!

     Etiyopya: Nüfusunun üçte birinin Müslüman olduğu ülke. Açlık, kıtlık ve kara haberlerin ülkesi. Oysa ki buralar, Müslümanların şiddet ve baskıdan kaçıp, ferahlık ve selamet buldukları, nefes aldıkları, kendilerini toparladıkları unutulmaz Habeş hükümdarı Necaşi Eshame bin Ebcar'ın toprakları idi. Şimdilerde ise o kutlu dönemler mumla aranıyor.

     Bahreyn: Üçte ikilik bir çoğunluğa sahip Şii nüfusun, Vahhabi bir hanedan tarafından idare edildiği yer. İran'ın burnunun dibindedir. Dolayısıyla Şii çoğunluk, İran tarafından maddi ve manevi destek görür. Küçük bir ada olduğu halde bulunduğu Basra Körfezi'nde önemli bir yer işgal eder ve dolayısıyla dünya basınında fazla yer almasa da kanayan bir yaradır.

     Yemen: Önemli bir Şii nüfusu vardır. Geri kalan Sünniler, Suudi Arabistan'ın Vahhabi zihniyeti ihracından nasibini almıştır. Amerika Birleşik Devletleri'nin sözde terörle mücadelesindeki hedeflerinden biridir. ABD'ye göre El Kaide'nin burada güçlü kaleleri ve elebaşları vardır.
Umman'ı idaren eden kişi:
Kâbus bin Seyd

     Umman: "Büyük günah işleyen kafir olur" diyen ve Hz. Ali'ye "Hakem Olayı" sebebiyle düşmanlık eden Hariciler'in bir kolu olan İbadîler'in çoğunlukta ve idarede olduğu dünyadaki tek ülke.








14 Ekim 2012 Pazar

İslam Dünyasının Hâl-i Pürmelâli - 3



     Endonezya: En kalabalık müslüman nüfusa sahip ülke. Ortadoğu'ya ve genel İslam nüfusun yoğun olduğu bölgelere ve etrafında cereyan eden yenilikçi akımlara uzak olduğundan (internet çıkmadan evvel tabi) eskiden kalma Sünni geleneği devam ettirmişlerdir. Yerel gelenek göreneklerle harmanlanmış bu anlayış, dünyayı kocaman bir köy haline getiren ve "internet" denilen bir iletişim ve etkileşim mekanizmasından sonra kendini ne kadar muhafaza edebilir o ayrı konu!
 
   Nijerya: Afrika'nın en kalabalık islam nüfusuna sahip ülkesidir. Buna rağmen genel nüfusun ancak yarısını oluştururlar. Ülkede zaman zaman Müslüman ve Hristiyan nüfus arasında çatışmalar çıkar ve her iki taraftan da çok zayiat verilir. Tabi bu çatışmalar, dini etkenlerden olduğu kadar, ülkenin çok kabileli yapısından da kaynaklanır. Selefi gruplar, tıpkı Afrika'nın tamamında olduğu gibi, burada da etkinliğini giderek artırıyor.

     Irak: Tam bir keşmekeş, tam bir curcuna, tam bir dinler ve milletler bahçesi! Öyle bir ülke düşünün ki, neredeyse dünyanın ortasında, neredeyse insanoğlunun dünyadaki yaşantısına başladığı yerde. Sünniler, Şiiler, Yezidiler, Kürtler, Araplar, Türkmenler, Süryaniler, Dürziler, Sâbiiler, Keldaniler, Şabaklar, Bataklık Arapları vs. Her türlü din, her türlü azınlık, her türlü etnik grup ve çoğu da birbirine düşman. Böyle bir ortamda, bırakın siyasi istikrarı, ülke toparlamak bile zor.

     Irak'ta, hem sayı olarak hem de etkinlik olarak Şiiler üstün. Her ne kadar Bağdat gibi, Sünni İslam'ın kalelerinden birini barındırsa da, Necef gibi de Şiiler'in akın akın gittiği ve kutsal kabul ettiği bir yer var. Özellikle Amerikan kuvvetlerinin bölgeye gelmesinden sonra, Selefi-Vahhabi gruplar iyice devreye girerken, Şiiler de giderek sertleşti. Dolayısıyla ülkede huzur falan hak getire. Hergün yüzlerce ölü, onlarca patlama.

     Suriye: Günümüz Ortadoğu'sunun en problemli yeri. 1960'larda idareyi ele alan seküler Baas rejimi ve Nusayri (Aleviliğin aşırı bir kolu) Esedgiller familyası, memleketi diğer etnik gruplara ve ana unsur olan Sünniler'e zehir etmekle meşgul.

     Balkanlar: İslamiyet'in, genellikle etraftakilere zarar vermeden [diğer yozlaşmalar (Vahhabilik ve Şiilik gibi) genellikle etrafa zarar vererek büyüdükleri ve ana karakterlerinden biri reaksiyonel şiddet olduğu için] yozlaştığı yerlerdir buralar. Hem Slav ırkı gibi genellikle tembel, kibirli, cahil, içki ve sefahete düşkün insanlarla karışmaları, hem Samavne kadısı oğlu Şeyh Bedreddin'in ve takipçilerinin Balkanlar'ın tamamına yayılan fikirleri ve hem de Anadolu'dan gelen ve kendilerine "Bektaşi" denilen Alevi dedelerinin tasavvufa ve dervişliğe düşkün yerlerdeki tekkelere sızması (tabi bunda, ahkam ve fıkıh öğrenmeden tekke ve zaviyelerde tasavvufa daldığını sanan tahsilsiz, dostu düşmandan ayıramayan güruhun etkisi de çok fazla) bu yozlaşmada en önemli faktörlerdir. Sünni gibi görünen bölgelerde dahi Alevi-Bektaşi bulaşıklığı olmayan bir öğreti yok gibidir. Yaklaşık 40-45 sene süren Komünizm macerası, bu yozlaşmayı daha da körükledi. 1990'ların hemen başında Komünizm ve Sosyalizm'in çöküşü, bu ülkelerdeki Vahhabi yatırımların hızlanması ve Sünni gibi görünen Selefi yapılanmanın da giderek bölgeye sızması sonucunu doğurdu.

     Ayrıca Bosna'ya da bir cümle ile değinecek olursak; Bosna, Balkan Yarımadasının Mısır'ı gibi çalışmakta, Sünni ağırlıkta gibi görünen ülkede, reformcu fikirler hemen zemin bulmakta ve yayılmaktadır.

     ABD: Birleşik Devletler'de Müslüman sayısı hızla artmakta, eline yalan-yanlış bir meal alan insaflı kimseler ya da yüksek tahsilli, kariyer sahibi kimseler, Hristiyanlığın ne ruha ne de bedene hitap eden muğlak ve akla uymayan öğretilerinden kaçmakta, susamış ruhlarını serinletecek olan İslamiyete koşmaktadır. Bunun yanı sıra gündelik hayatında, iş, internet, bilgisayar, teknoloji, karşı cinsle münasebetler gibi yerlerde kendini kaybeden Amerikalılar'ın büyük kısmı da İslamiyeti hapishanelerde tanımaktadır. Yukarıdaki meşgalelerden kurtulunca, sudan çıkmış balığa dönen ve kendine gelmeye başlayıp, "ben ne olacağım, niye varım, nereye gidiyorum" gibi sorgulamalarla ve daha evvel bu soruları kendine soranların da yol göstermesi ile, bu suallere cevap vermekten çok uzak olan Hristiyanlığı bırakmakta ve Müslüman olmaktadır.