Read more: http://www.bloggerdersleri.com/2012/06/blogger-meta-tag-ayarlari.html#ixzz3CwTYFEk2 şöyle garip bencileyin Follow my blog with Bloglovin

26 Ağustos 2012 Pazar

Öz Kardeşlerini Öldürebilecek Kapasitedeki İnsanların Dünü ve Bugünü - 8



     1. Dünya Savaşı sona ermek üzereyken, İsriloğulları için her şey yolunda gidiyordu. "Bir karış toprak" dahi koklatmayan Osmanlı gitmiş, pek sevgili Britanya da "canınızı sıkmayın, buralarda patron benim artık" mesajını vermişti. Arz-ı mevuda İngilizler geldikten sonra dengeler hemen değişmeye başladı; Arabistan Yarımadasında İngiliz kontrollü ve destekli Vehhabi Devleti hızla büyümeye ve Hicaz'ı tehdit etmeye devam ediyordu. Kendisini "vatan haini" ilan eden İttihatçılar ve saldırgan, vahşi Vehhabiler arasında sıkışıp kalan Mekke Emiri Şerif Hüseyin, iyi niyetine rağmen, çok büyük bir yanlışlık yaparak İngilizler'den yardım istedi ve onların buralara çözüm getireceğini sandı. İngilizler de ona, Ortadoğu'da büyük bir Arap Devleti kurma ve onu da başına geçirme sözü verdiler. Bir taraftan da Avrupa'daki Yahudiler, Filistin bölgesinde (İngiliz müsaadesi ile) hızla topraklaşıyordu. Yani, 1917'den sonraki Ortadoğu'da hangi taşı kaldırsanız, altından muhakkak Büyük Britanya menşeli biri çıkardı. Daha düne kadar rahat ve huzur içerisinde yaşayan milyonlarca insan, bir daha hiç durulmayacak, çalkantılı ve tehlikeli bir yarına hazırlanıyordu.

     Neyse, İngiliz Hariciye Nazırı Balfour'un yazılı olarak vatansız Yahudilere verdiği müjde, yavaş yavaş yerine getiriliyordu (bunda Avrupa'da giderek hız kazanan Antisemitizm yani Yahudi düşmanlığı da etkili oldu tabi). "Aliyah" denilen göçler başlamış, Avrupa'dan oluk oluk Yahudi gelmeye başlamıştı. Özellikle, Rusya'da,
Devrim sonrasında statükonun değişmesi, zaten Çarlık döneminde de hayatından bezmiş, ülkede yaşayan çok sayıdaki Yahudi'yi bu bölgeye getirdi. Filistinliler de ne yapacaklarını şaşırmış vaziyette, çareyi silahlı mücadelede buldular ve ilerleyen senelerde -artık isyan mı dersiniz, çatışma mı dersiniz- birçok irili ufaklı çarpışma meydana geldi. Bu çatışmaları engellemek için Yahudiler, "Haganah" denilen (içerisinde kadın birlikleri de bulunduran) bir teşkilat kurarak, hem topraklarını! hem de yeni gelenleri korumak yoluna gitti.

     Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliğinden sonra bir de şimdi "Nasyonel Sosyalizm" çıktı! Antisemitizm yükselişte yine...hepsi de sanki yeni kurulacak İsrail Devletinin işine yarıyor arkadaş! Hitler, batıda İngilizleri dize getirmek ve doğuda da Komünizmi bitirmek üzere iken, anlaşılmaz bir şekilde, Almanya'daki Yahudilere
tarifi imkansız işkenceler ve insanlık dışı muameleler yapmaya başlayınca, bu işkencelerden kurtulmayı başaran Yahudiler, soluğu Filistin'de aldı. Artık Filistinliler istediği kadar isyan etsin, İsrailli yerleşimciler şimdiden güvenlik güçlerini oluşturmuş, yeni binalar yapmaya başlamış...fiiliyat tamam, Cemiyet-i Akvam'dan gelecek bir yeşil ışığa bakar her şey!

     Adolf Hitler ve Siyonist liderlerden Stephen Samuel Wise'ın birbirine çok benzeyen konuşma tarzı:



Dokuzuncu bölüm:

25 Ağustos 2012 Cumartesi

Öz Kardeşlerini Öldürebilecek Kapasitedeki İnsanların Dünü ve Bugünü - 7


     20. yüzyıl başladığında Ortadoğu'nun önemli ksımlarını elinde bulunduran Osmanlı Devletini bekleyen iki büyük tehlike vardı; dışarıda, "sanayileşme" gibi gayet masum görünen ve fakat arkasında kan ve kölelik sömürgeciliği bulunan hamle ile giderek büyüyen Avrupa ve içeride, devlet idaresinden bîhaber, halkının değerlerine sırt çevirmiş bir "İttihad ve Terakki" güruhu. Aslında bunlardan daha tehlikeli olan fakat sinsice çalışan daha büyük bir kuvvet vardı, o da Britanya İmparatorluğu. Eğer 1800'lerden sonra, bütün dünyada dönen oyunların başrolüne İngilizleri koymazsanız yapacağınız bütün analizler ve çözüm arayışları sizi çok yanlış yerlere görtürecektir ve muhtemelen gerçek bir tespit yapamamış olma gerçeği ile sizi başbaşa bırakacaktır.


Theodor Herzl
     20. yüzyılın başlamasına sadece üç sene kala, 37 yaşında ateşli bir Macar Yahudisi, İsviçre'nin Basel kentinde tarihin ilk Siyonist Kongresini gerçekleştirir ve akabinde dünyadaki Siyonizm Hareketinin başına geçer. Kongrenin toplanmasından bir sene evvel, yani 1896'da, "Yahudi Devleti" kitabını yayınlayan bu fikir ve aksiyon adamının ismi Benjamin Zeev Herzl idi (Theodor Herzl diye tanınır).

     Theodor Herzl, dediğimiz gibi sadece bir teorisyen değildir, teorisini destekleyecek ve altını dolduracak da bir pratisyendir. Zira hemen faaliyete geçer ve 44 senelik kısa ömrünü bitirmeden evvel, devletinin bir an önce kurulduğunu görmek için önce işin kaynağından başlar; doğrudan Osmanlı sultanı İkinci Abdülhamid han ile görüşmek. Öyle ya, "topraklar onun elinde, ama para da bizde, e bunlar da paraya muhtaç"! Herzl, Abdülhamid Han ile iki kere görüşür ve her ikisinde de gayet rahat anlaşılabileceği üzere rüşvet teklif eder; "sen bize, öyle fazla değil canım, küçücük bir yurt veriversen, biz senin borçlarını hemen siliveririz, rahat eder, nefes alırsın"! Bu toy yazar kiminle dans ettiğinin farkında değildir! Karşında yirmi küsür senedir dünyanın en problemli yerini idare eden, tabiri caiz ise, malı gözünden tanıyan bir idareci var! Theodor Herzl, gayet teknik ve karşı tarafı da üzmeyecek ama istediği de olmayacak bir cevap alır. Bir sene sonra tekrar gelir ve yine kesin ama nazik bir "red" cevabı alınca aklı başına gelir. "İngilizler her yerde cirit atmaya başlamış, yanaş onlara Türkler'in burnunu sürt, ne uğraşıyorsun ki"?! Ömrü yetseydi yapacağı ilk şey Britanya'ya sırtını dayamak ve Filistin bölgesinden yüksek paralarla toprakları yavaş yavaş satın almaktı, fakat 1904'te öldü. Arkasından gelenler de, bu şaşmaz planı devreye sokarak, arz-ı mevud hayallerini gerçek zemine kaydırmaya başladılar ve yepyeni bir ivme kazandılar.

     1908'de işbaşına gelen İttihad ve Terakki, Osmanlı devletini içeriden "yemeye" devam ederken, patlak veren 1. Cihan Harbi, dünyada son ayakta kalan imparatorlukların da sonu oldu. Avusturya-Macaristan, Rusya, Osmanlı gibi büyük ve eski devletler yıkıldı ve dengeler tamamiyle değişti. Ekim Devrimi, Rusya'da Sosyalizmi getirirken, Osmanlı'nın çekildiği bölgelerdeki idari boşlukları ve tabi ki "cebini" de doldurmak için, Batılı Devletler var güçleri ile saldırdı. Bu boşluklardan biri de, aşağı-yukarı 400 sene Osmanlı idaresi altında olan Ortadoğu'da meydana geldi.
Balfour Deklarasyonu

     1917 yılı, Ortadoğu ve Filistin için son derece önemli bir yıl ama Yahudiler için çok daha önemli ve müjdeleyici. Zira, Osmanlı'nın bölgeden çekilmesi ve İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Arthur James Balfour'un, Siyonist hareketin önderlerinden ve para babası Lord Lionel Walter Rothschild'e gönderdiği bir mektup (ki tarihe Balfour Deklarasyonu olarak geçecektir) vatan hayali içerisindeki Yahudilere âmiyane tabirle "ilaç gibi" gelecektir!

19 Ağustos 2012 Pazar

Öz Kardeşlerini Öldürebilecek Kapasitedeki İnsanların Dünü ve Bugünü - 6



     Kendilerine Hz. İsa gönderilince, Yahudiler şaşkına uğradı. Zira, onları bu zulümlerden ve sürgünlerden kurtaracak, mücadeleci, cesur ve sert birini beklerken, karşılarına Hz. İsa gibi gayet yumuşak ve affedici birini buldular. Ona ve annesi Hz. Meryem'e çok kötü iftiralar attılar. Hz. İsa'nın çok kısa süren peygamberliğinden yani otuzüç yaşında canlı olarak göğe kaldırılmasından kırk sene sonra, Roma İmparatorluğu askerleri Kudüs'ü yerle bir etti ve Yahudilerin çoğunu katletti. Geri kalanlar da darmadağın oldu.

     Bu felaketlerden sonra, İsrailoğulları Roma İmparatorluğu'nun dört bir yanına dağıldılar. Köle olarak pazarlarda satıldılar, en ağır işlerde çalıştırıldılar...ama yok olmadılar. İmparatorluk ikiye ayrıldı, Bizans uzun süreli iktidarı eline aldı, Yahudiler'in durumunda fazla bir değişiklik olmadı, hatta daha da bozuldu. Zira bağnaz Hıristiyanlar bunların Hıristiyan olması için bastırıyordu. Bizans geri çekildi çünki güneyde İslamiyet diye yeni bir din peyda olmuştu ve Müslümanların kurduğu devlet, tehlikeli bir şekilde büyüyor, Bizans'ın topraklarını teker teker düşürüyordu. Filistin bölgesinde kalmış olan az sayıdaki Yahudi topluluğu, İslamiyet'teki "zımmi" (ehl-i kitab vatandaş) statüsünden iyi yararlandı ve birazcık nefes alır oldu. Hatta öyle oldu ki, Haçlı Seferleri esansında, yerleştikleri bölgeleri Müslümanlarla yan yana savunur oldular. İlerleyen tarihlerde ve özellikle İslam kuvvetleri İspanya'ya yerleştikten sonra da Yahudiler'in durumu, çoğu sürgünde olmasına rağmen, iyiydi ve hem iktisadi hem de sosyal olarak varlıklarını muhafaza edebiliyorlardı (İslam Devleti gibi görünen bazı yamuk iktidarların yaptıklarını saymazsak tabi).

     Ortaçağ denilen karanlık ve her bakımdan belalı çağ (Hıristiyan topraklar için karanlıktır tabi ki) Avrupa topraklarındaki Yahudiler'e hiç hayır getirmedi, zulüm artarak devam etti. Kapkaranlık Avrupa, Yeni Çağ'a girmeye çalışırken, Hz. Yakub'un torunları da Leh topraklarında biraz huzur bulur gibi oldular. Osmanlı topraklarında ise hiçbir sıkıntı yoktu ve Yahudiler, "İttihat ve Terakki" denilen, Fransız mürebbiyelerle yetiştirilmiş, kibirli, atasını beğenmez tayfa ve bunların 19. yüzyılın başlarından itibaren önemli mevkiler ele geçirmeye başlayan öncüleri gelene kada rahat ve huzur içinde yaşadı.


     18. yüzyılın sonlarına doğru ve 19. yüzyılda Yahudiler, Avrupa'da toparlanmaya ve her tarafa dağılmaya çalıştı ve başardı. Haskala denilen "Yahudi aydınlanma hareketi" başladı. Neredeyse 2000 yıllık vatan ve toprak özlemi, Yahudi kanaat önderleri liderliğinde, Siyonizm denilen "Yahudilerin tekrar arz-ı mevud topraklarına yerleşmesi ve devletleşmesi" süreci devreye girdiğinde 19. yüzyıl bitmek üzere idi.

     Sosyo-ekonomik durumları iyileştikçe ve Avrupa'da ve okyanus ötesinde ipleri ellerine almaya başladıkça, "Levant" diye de bilinen Kenan illerinin Suriye, Lübnan ve Ürdün'ü de kapsayan o güzelim eski topraklarda, şöyle genişçe ve bağımsız bir milli devlet kurma isteği ve heyecanı arttı! Tamam, hayal güzel de, somuta nasıl dökülecek bu iş, bu hasreti dindirecek süreç nasıl devreye sokulacak, kim önderlik edecek bu sabırsız ve dağınık ve fakat ekserisi cebi şişmeye başlamış topluluğa?

Yedinci bölüm: