Zaman Gazetesi yazarı Ali Bulaç, 22 Eylül 2014 tarihli makalesinde enteresan tespitlerde bulunmuş! Bu makale üç
kısımdan müteşekkil: Birinci kısımda, cahiliye devrinde kız
çocuklarının diri diri toprağa gömülmesini ele almış. Bu
meselenin meş'um yüzünü takdim ettikten sonra ikinci kısımda
Osmanlı Devletinin “nizam-ı alem için kardeş katli”
meselesine girmiş. Bu işi, cahiliye devrinin meş'um uygulamasına
benzeterek lanetlemiş. Makalenin üçüncü kısmında da kendi
hastalığı ve sağlık vaziyeti hakkında okuyucularını
bilgilendirmiş ve dua edenlere teşekkür etmiş.
Ali Bey'in bu makalesinin birinci ve üçüncü kısmı ne kadar
manalı ise ikinci kısmı, yani Osmanlı'nın siyaseten katl
meselesini, günümüz Türkiyesindeki meseleler ile alakalandırılan
kısmı da, bir o kadar manasız olmuş. Ali Bulaç şöyle yazmış:
"... Sayılan sebeplerle kız çocuklarının öldürülmeleri
nasıl cinayet ise ileride devlete talip olur, iktidar kavgaları
devletin bölünmesine sebep olur, diye çocuk yaştaki şehzadelerin
öldürülmeleri de cinayettir. Muhtemel bir suçun cezası peşin
verilmez. Bir şehzade potansiyel olarak hanedana ortaktır ama fiili
olarak tahta geçip geçmeyeceği, buna istekli olup olmayacağı
belli değildir. Tahakkuk etmemiş bir suçun cezası, suçun
potansiyelini taşıyan kişiye, daha kundakta iken, hukuken mükellef
bile değilken çocuğa ödetilemez. Şehzadeler arasında iktidar
kavgaları yüzünden devletin bölünme tehlikesini bertaraf etmenin
yolu birkaç kadından onlarca çocuk doğurup boğdurmak değildir.
Bu tehlike, padişah bir hanımdan veya cariyeden bir erkek çocuk
doğduğunda bir daha çocuk olmaması için şer’i tedbir alması
yani gebeliği mesela azl yoluyla önlemesiydi".
Bulaç'ın, “kardeş katli” uygulamasına bu bakışı ilk değil ve
elbette son da olmayacaktır. Zira buna benzer ifadeleri, yani
şehzadelerin bu şekilde katl ile, muhtemel siyasi huzursuzlukların
dışına ihraç edilmesinin şer’i hukuk ile meşrulaştırılmasının
zor olduğunu, devrin Osmanlı Ulemasının bir kısmı da ileri
sürmüştür. Ancak devletin salahiyetini elinde tutan Sultan ve
Vüzerasına müsteşarlık yapan ulemanın ekseriyetinin içtihadına
göre, "siyaseten katl" devletin yani ümmet-i Muhammed’in selameti
için tek tercih olarak görülmüş ve şehzade katli de böylece
bir müddet tatbik edilmek üzere kanunlaştırılmıştır. Burada
hareket noktası "umumun menfaati için hususun menfaati feda
edilebilir" fetvası olmuş ve bu içtihat ile amel edilmiştir.
Her ne kadar şehzade katlini hatalı bulan ulema olsa da, bu işin
son derece faydacı (pragmatik) olduğunu tecrübe ile müşahede
etmiş olan daha geniş ufuklu ulema ve vüzera sınıfı yukarıdaki
fetva mucibince siyaseten katli gerçekleştirmişler ve böylece
devletin iç siyasetindeki istikrarını yüzlerce sene
sürdürebilmişlerdir. Bu minvalde birincisini ileri sürenler yani
bu katl işini hatalı bulanlar olabilir ancak bunların dar ufuklu
olduklarını rahatılıkla söyleyebiliriz. Eğer Osmanlı Devleti,
bugün Ali Bulaç ve bazı dar ufuklu fakat “alim görünümlü”
felsefecilerin dile getirdikleri gibi düşünen ve fetva veren
ulemanın elinde olsaydı, muhtemelen altı asırlık dev bir
tarihten bahsedemezdik. Belki en fazla Abbasi Devleti gibi iki asrı
ancak aşabilmiş bir Osmanlı Tarihinden (1300-1550) dem vururduk.
1550'de taht kavgaları ile meşgul olan Osmanlılar, Vatikan
Kilisesinin tertip ettiği Haçlı Seferleri ile Anadolu'da mağlup
olup, tarihe karışacaktı ve yerine muhtelif devletler kurulacaktı.
O zaman Ali Bulaç bu makaleyi bugün Kırgızistan'da bir gazetede
bile yazamayacaktı. Haçlı Seferleri ile Anadolu'dan sürülen
Müslüman Türkler, muhtelif coğrafyalara dağılacaktı ve Orta
Asya'ya dönenler, Arap ülkelerine dağılanlar ve Anadolu'da zorla
Hristiyanlaştırılanlar olmak üzere, alternatif bir tarih
yaşayacaklardı.
Tabii ki olmamış olanı "olacaktı" diyerek yazmak tarih
değildir, ilmi de değildir. Dolayısıyla, yukarıdaki ifadelerle
dikkat çekilmek istenen aslında, Ali Bulaç'ın ifadeleridir. Kardeş
katli ile devletin çökmediği ve asırlarca yaşadığı bizim
iddiamız değildir, bu bir vakadır. Ancak Bulaç, "Bu tehlike,
padişah bir hanımdan veya cariyeden bir erkek çocuk doğduğunda
bir daha çocuk olmaması için şer’i tedbir alması yani
gebeliği, mesela azl yoluyla önlemesiydi" diyor. Yani
siyaseten katl icra edilmeseydi de Osmanlı Devleti, iç
karışıklıklarla yıkılmayabilirdi demek istiyor. Yani kardeş
katli icra edilmeseydi, Osmanlı Devleti çökmeyecekti demiş oluyor.
O halde, olmamış şeyi nasıl olacakmış gibi okuduğunu kendisine
sorarız. Yok eğer muradı, "devlet çökerse çöksün,
ekseriyeti kurtarmak için az da olsa bazı insanları katletmek daha
mı iyi" gibi bir ifade ise ve bu siyasi katl işini, cahiliye
devri katl işine benzetiyorsa o zaman kendisine şunu söylemekten
başka çare kalmaz: Ali Bey, bir şehzadenin katli, bir harbin
çıkmasına mani olduğunda, yani bir katl ile bin katle mani olma
imkanına dair tercih hakkınız olduğunda, siz hangisini seçersiniz?
Herhalde “bir kişi için bin kişinin canıı feda olsun”
tarzında bir yaklaşımı olmazdı. Yok “benim anlatmak istediğim
başkaydı, beni yanlış anlayıp yanlış mütalâa ediyorsunuz”
derseniz, yani bir Padişah'ın bir erkek çocuk sahibi olduktan
sonra başka çocuk için “herhangi bir teşebbüste bulunmaması”
gibi bir tedbir ile bu mesele halledilirdi demek istiyorsa, kendisine
şunu hatırlatmak lazım: Eskiden doğan çocukların en az üçte
biri vefat ederdi. Osmanlı hanedanında, katl edilmeksizin vefat
eden çocukların sayısı, siyaseten katl edilenlerle
kıyaslanamayacak kadar fazladır.
Ali Bulaç, Kanuni'nin müsteşarı olsaydı ve Padişah, bir erkek
evlada sahip olduktan sonra, Bulaç'ın teklifine uyarak başka bir
erkek evlat sahibi olmasaydı, bu şehzade beş yaşındayken soğuk
algınlığı veya başka bir sebeple vefat etseydi, Padişahın da
bir daha erkek evladı doğmasaydı ve yeğenleri arasında tahta
geçecek bir erkek olmasaydı (ki buna benzer bir vaka mevcuttur)
kendisine ne tavsiye ederdi? Şöyle bir şeyler mi acaba: "Haşmetlü
Padişahumuz Hazretleri, müsterih olunuz. Bu vaka bize
göstermektedir ki artık liberal demokrasiye tiz geçilmelidür.
İzn-i hümayununuz buyrulursa Devlet-i Aliyye'nin tüm beldelerine
fermanınız irsal eyleyüp cümle vilayetlerinizde sanduklar
kurdurup halkın iradesine geçile. Naçizane tavsiyem, liberal
demokrasiye geçelüm ve dahi devletimiz bundan böyle Padişahını
halkının doğrudan tercihi ile tayin etsin!"
Ali Bulaç ya günümüzün Osmanlı aleyhtarı dizilerinden çok
müessir oldu veya Cemaat-Hükümet mücadelesi cereyan ederken,
Zaman Gazetesinde muharrir olduğu için, tarihi vakaları günümüz
meselelerine alet ederek yeniden yorumlamak mecburiyetinde hissetti
kendini. Yazının devamı, ikinci şıkkı daha çok
kuvvetlendiriyor gibi... Nitekim şöyle devam etmiş:
"Devletin bekası için evlat veya kardeş katli, siyasi
kültürümüze ‘devletin her türden hukuk dışı müdahalesi’ni
makbul ve mümkün yol gösterilmesini sağlamıştır. Hâlâ
bunun acısını çekiyoruz. Devletin bugün de süren hukuk
dışı uygulamaları, süren töre ve namus cinayetleri
Müslümanların tarihte Kur’an’a göre amel etmediklerini
göstermektedir".
Bu cümleleri neşrettikten sonra, kendisi ya da gazeteden herhangi
bir editör, bu satırları okudu mu acaba? Bunlar, gerçekten
düşünerek kaleme alınan ifadelere hiç benzemiyor... hatta Cem
Yılmaz'ın deyimiyle “beyinle yazılmayan sms sınıfı”na dahi
giriyor olabilir! "Hala bunun acısını çekiyoruz" da ne
demek? Osmanlı Devleti, bugün gazetesinde yazdığı cemiyetin
ittifak ettiği CHP’nin babaları olan İttihatçıların eliyle
becerilerek tüm müesseseleri ve esaslarıyla tarihe gömüldü.
Bugün bazı sıkıntılar yaşıyorsak hukukî eksikliklerden ötürü
yaşıyoruz. Demokrasi diyoruz, demokrasi darbeleri yiyoruz. Hukuk
diyoruz, hukuk darbesi yiyoruz. Bunlar Osmanlı'nın yol açtığı
sıkıntılar mıdır? "Devletin bugün de süren hukuk dışı
uygulamaları, süren töre ve namus cinayetleri Müslümanların
tarihte Kur’an’a göre amel etmediklerini göstermektedir"
cümlesi ne büyük bir cinayettir. Siyaseten katl bile bu cümlenin
yanında daha az dehşetli görünüyor. Devletin bugün hukuk dışı
bir uygulaması varsa bu "laik" olduğunu iddia ederek tuhaf bir düzen
kurmaya çalışmış olan düzensiz devletin meselesidir. Ve bu
devletin şartlarında icra edilen kirli siyaset, Müslümanların
tarihte Kur’an-ı Kerime göre amel etmediklerini göstermez.
Bulaç köşesinde, “devletin bugünkü hukuk dışı
uygulamalarında gazetesinde yazdığım cemaatin yol açtığı bazı
sıkıntılar vardır” diye yazabilir mi? Bugün tarafında yer
aldığı cemaatin, ittifak halinde olduğu İttihat ve Terakki'nin
torunlarının, son yüz senedir bu topraklarda yol açtığı
yaraların, günümüz sıkıntıları üzerindeki doğrudan
tesirlerini yazmak yerine, “tarihte Müslümanların yaptığı
hatalar bugün devletin karar alma merkezlerinde hala devam ediyor”
gibi iddialar ileri sürmek hangi akla hizmettir... sahi... bu ne
“HİZMET”tir?
Başbakan Ahmet Davutoğlu, “bekası için kendi çocuklarını
feda eden bir devletin torunlarıyız” mealinde bir ifade
kullanmıştı. Ali Bulaç, Bu ifadeye bakarak, “Hükumet cemaati siyaseten
katl ediyor, Osmanlı'nın yaptığı hatayı bugün de benzer
anlayışla bu iktidar cemaate karşı işliyor” mu demek istiyor
acaba?
Ali Bulaç'ın ve onun gibi düşünenlerin bilmesi gerekir ki;
Osmanlı, siyaseten katli, hain şehzadelere karşı icra etmedi.
Henüz suç işlememiş olan kendi çocuklarını, devletin ve
milletin bekası için, büyük tarihi tecrübelere dayanarak
katletti. Bu siyasetin, devletin bekası için çok faydalı olduğu
ortada olsa da, bazı “Romantik Felsefeciler” bu siyasetin hatalı
olduğunu söylüyor. Nitekim bazı ulema da bunu söylemişti.
Diyelim ki bu bir “içtihat” meselesi, farklı düşünülebilir.
Ancak bu tarihi vakayı, bugünkü Türkiye'deki iç çekişmeye alet
etmek, ait olunan “mantık ekolü”nün iflası demektir.
Türkiye'de şu an, iktidarın hesap sorduğu bir güruh var. Suçları
sabit. Suçsuz iken siyaseten katle uğramıyorlar. Bir cemaatin
savcıları, Adliye binası önünde basın mensuplarına bildiri
dağıtıyorsa ve bu mensuplara dokunulduğu zaman o cemaat feryad-u
figan eyliyorsa, bu bir ispattır. “Tape”leri en fazla cemaat
manşet yapıyorsa ve bazı polislere dokunulunca, en fazla cemaat
haykırıyorsa bu bir delildir. Bunlar halkın gözü önünde
cereyan ediyor. Halkın seçtiği iradeyi, halka rağmen indirmeye
çalışanlar, şehzadeler kadar masum değildir. Şehzade katlinin
tenkit edilmesini, katılmasak bile anlarız ama günümüz
Türkiyesinde bazı insanlara dokunulmasını, siyaseten katle
benzetmeye çalışmak, sonra da “bugünkü Müslümanların
hataları tarihi köklerinden geliyor” demek, çok fazla “cemaatçi”
bir zorlama olur (Ali Bulaç'ın fazla cemaatçi takılmadığı
biliniyor olsa da).
Ali Bey! Kanuni’nin idare etmediği bir devlette, Kanuni’yi
cinayetle itham etmek kolay, Tayyip Erdoğan’ın cinayet işlemediği
bir ülkede, mevcut olan huzurlu ortama güvenerek onu hedef almak
kolay. Ama hiç affetmeyen bir cemaatin gazetesinde, o cemaati, zerre
miktarı tenkit etmek hiç de kolay değil öyle değil mi?
Neyse... bu yazıyı "rahatsızlığına" veriyor ve "geçmiş olsun" diyoruz!
Neyse... bu yazıyı "rahatsızlığına" veriyor ve "geçmiş olsun" diyoruz!