Read more: http://www.bloggerdersleri.com/2012/06/blogger-meta-tag-ayarlari.html#ixzz3CwTYFEk2 şöyle garip bencileyin Follow my blog with Bloglovin

20 Ekim 2012 Cumartesi

İslam Dünyasının Hâl-i Pürmelâli - 4



     Türkî Devletler: Türkî "Cumhuriyetler" diye yazacaktım ama nedense klavyem varmadı! Bu ülkeler, SSCB buldozerinin altından, su katıksız bir yozlaşma (her sahada olduğu gibi dini alanda da) ve kokuşmuşluk ile uyandı. Ülkeri, eski KGB ajanı satılmışlar paylaşıp, Sosyalist Rusya'dan aldıkları acımasız düzeni devam ettirmekte hiç geri kalmayıp, daha da ilerilere taşıdılar. Zina ve özellikle de içki, müslüman denilen bu kitleleri, kaypak, güvenilmez, dinden tamamen uzaklaşmış, para ve maddiyat uğruna yaşayan ruhsuz robotlar haline getirdi. Sünni olduğunu iddia eden ve bir kısmı, Mavera-ün Nehir, Horasan ve Harezm gibi, İslam tarihinde binlerle alim ve veli yetiştiren bölgelerin varisi konumundakiler, dindarlık ölçüsünü sadece "sünnet olmak"la sınırlayıp, domuz eti yemeyenlere bile "hacı-hoca" muamelesi yaptılar.

Azerbaycan'ın ulusal kahramanı!
ve "kalifiye" oğlu yan yana
     Azerbaycan: Bu ülkeye biraz daha çok yer vermek lazım çünki Azerbaycan yukarıda sayılan kötü sıfatların hepsinde diğerlerine önderlik edecek derecede "uzmanlaşmış"tır. Öyle bir ülke düşünün ki eski bir Politbüro üyesi "kıvrak" diktatör tapılacak derecede seviliyor. Öyle bir ülke düşünün ki neredeyse aldığınız nefes için bile rüşvet vermeniz lazım. Öyle bir ülke düşünün ki sokakta giderken, pantolonunuzu çıkarmadan donunuzu çalabilecek kapasitede "profesyonel"ler var. Sazlarla, türkülerle, güya kahramanlık hikayeleri ile uyutulan bir ülke düşünün.

     Azerbaycan, aynı zamanda oran olarak İran'dan sonra, Şii-Caferi nüfusun en yoğun olduğu ülke.

Bağımsızlık mücadelesini
terörizme doğru götüren
Selefi İbn-ül Hattab
     Çeçenistan: Sovyetler çöktükten sonra başlayan haklı bağımısızlık mücadelesi, ithal Selefi-Vahhabi grupların buradaki durumdan istifade ederek bölgeye sızması ile tamamen değişti. Çeçenistan kaynaklı terör eylemleri ve Batı Dünyasını ayağa kaldıran saldırılar, durumu içinden çıkılmaz hale getirdi. Çağdaş tarihte, Müslümanları terörist gibi gösterme çabasının en önemli örneklerinden biri oluverdi burası.

     Ülkeyi şimdilerde ise "renkli" bir kişilik; Ramzan Kadirov yönetmekte.

     Lübnan: Başka bir dinler bahçesi daha! Bir yandan "Hizbullah" diye bilinen Şii örgüt ve güçlü Şii toplum, bir yandan Maruni Hristiyanlar, bir yandan Sünniler, ülkeyi dünyadaki en enteresan yerlerden biri haline getiriyor. Bunlara, Ortodoks, Süryani, Keldani ve Dürzileri de ekleyince iç savaşlar kaçınılmaz oluyor haliyle.

     Kuzey Afrika Ülkeleri: Genel olarak, taa Tarık bin Ziyad'ın İber Yarımadasına çıktığı zamanlardan bu yana, yaşanan fiili işgal ve asimilasyonlara rağmen Sünni ekolde istikrar kılan ülkelerdir.

     Somali: İsmini, deniz korsanları ve tasavvuf düşmanı Selefi terörist cahillerden oluşan Eş-Şebab örgütü sayesinde ara sıra haberlerde duyduğumuz garabet ülke! Tabi ki tahmin edildiği üzere hiç de hayırlı haberler değildir bunlar. İslam düşmanlarının ağzının suyunu akıtan, yağlarını eriten, zevkten dört köşe yapan havadiste Taliban ile yarışmaktadır!

     Etiyopya: Nüfusunun üçte birinin Müslüman olduğu ülke. Açlık, kıtlık ve kara haberlerin ülkesi. Oysa ki buralar, Müslümanların şiddet ve baskıdan kaçıp, ferahlık ve selamet buldukları, nefes aldıkları, kendilerini toparladıkları unutulmaz Habeş hükümdarı Necaşi Eshame bin Ebcar'ın toprakları idi. Şimdilerde ise o kutlu dönemler mumla aranıyor.

     Bahreyn: Üçte ikilik bir çoğunluğa sahip Şii nüfusun, Vahhabi bir hanedan tarafından idare edildiği yer. İran'ın burnunun dibindedir. Dolayısıyla Şii çoğunluk, İran tarafından maddi ve manevi destek görür. Küçük bir ada olduğu halde bulunduğu Basra Körfezi'nde önemli bir yer işgal eder ve dolayısıyla dünya basınında fazla yer almasa da kanayan bir yaradır.

     Yemen: Önemli bir Şii nüfusu vardır. Geri kalan Sünniler, Suudi Arabistan'ın Vahhabi zihniyeti ihracından nasibini almıştır. Amerika Birleşik Devletleri'nin sözde terörle mücadelesindeki hedeflerinden biridir. ABD'ye göre El Kaide'nin burada güçlü kaleleri ve elebaşları vardır.
Umman'ı idaren eden kişi:
Kâbus bin Seyd

     Umman: "Büyük günah işleyen kafir olur" diyen ve Hz. Ali'ye "Hakem Olayı" sebebiyle düşmanlık eden Hariciler'in bir kolu olan İbadîler'in çoğunlukta ve idarede olduğu dünyadaki tek ülke.








14 Ekim 2012 Pazar

İslam Dünyasının Hâl-i Pürmelâli - 3



     Endonezya: En kalabalık müslüman nüfusa sahip ülke. Ortadoğu'ya ve genel İslam nüfusun yoğun olduğu bölgelere ve etrafında cereyan eden yenilikçi akımlara uzak olduğundan (internet çıkmadan evvel tabi) eskiden kalma Sünni geleneği devam ettirmişlerdir. Yerel gelenek göreneklerle harmanlanmış bu anlayış, dünyayı kocaman bir köy haline getiren ve "internet" denilen bir iletişim ve etkileşim mekanizmasından sonra kendini ne kadar muhafaza edebilir o ayrı konu!
 
   Nijerya: Afrika'nın en kalabalık islam nüfusuna sahip ülkesidir. Buna rağmen genel nüfusun ancak yarısını oluştururlar. Ülkede zaman zaman Müslüman ve Hristiyan nüfus arasında çatışmalar çıkar ve her iki taraftan da çok zayiat verilir. Tabi bu çatışmalar, dini etkenlerden olduğu kadar, ülkenin çok kabileli yapısından da kaynaklanır. Selefi gruplar, tıpkı Afrika'nın tamamında olduğu gibi, burada da etkinliğini giderek artırıyor.

     Irak: Tam bir keşmekeş, tam bir curcuna, tam bir dinler ve milletler bahçesi! Öyle bir ülke düşünün ki, neredeyse dünyanın ortasında, neredeyse insanoğlunun dünyadaki yaşantısına başladığı yerde. Sünniler, Şiiler, Yezidiler, Kürtler, Araplar, Türkmenler, Süryaniler, Dürziler, Sâbiiler, Keldaniler, Şabaklar, Bataklık Arapları vs. Her türlü din, her türlü azınlık, her türlü etnik grup ve çoğu da birbirine düşman. Böyle bir ortamda, bırakın siyasi istikrarı, ülke toparlamak bile zor.

     Irak'ta, hem sayı olarak hem de etkinlik olarak Şiiler üstün. Her ne kadar Bağdat gibi, Sünni İslam'ın kalelerinden birini barındırsa da, Necef gibi de Şiiler'in akın akın gittiği ve kutsal kabul ettiği bir yer var. Özellikle Amerikan kuvvetlerinin bölgeye gelmesinden sonra, Selefi-Vahhabi gruplar iyice devreye girerken, Şiiler de giderek sertleşti. Dolayısıyla ülkede huzur falan hak getire. Hergün yüzlerce ölü, onlarca patlama.

     Suriye: Günümüz Ortadoğu'sunun en problemli yeri. 1960'larda idareyi ele alan seküler Baas rejimi ve Nusayri (Aleviliğin aşırı bir kolu) Esedgiller familyası, memleketi diğer etnik gruplara ve ana unsur olan Sünniler'e zehir etmekle meşgul.

     Balkanlar: İslamiyet'in, genellikle etraftakilere zarar vermeden [diğer yozlaşmalar (Vahhabilik ve Şiilik gibi) genellikle etrafa zarar vererek büyüdükleri ve ana karakterlerinden biri reaksiyonel şiddet olduğu için] yozlaştığı yerlerdir buralar. Hem Slav ırkı gibi genellikle tembel, kibirli, cahil, içki ve sefahete düşkün insanlarla karışmaları, hem Samavne kadısı oğlu Şeyh Bedreddin'in ve takipçilerinin Balkanlar'ın tamamına yayılan fikirleri ve hem de Anadolu'dan gelen ve kendilerine "Bektaşi" denilen Alevi dedelerinin tasavvufa ve dervişliğe düşkün yerlerdeki tekkelere sızması (tabi bunda, ahkam ve fıkıh öğrenmeden tekke ve zaviyelerde tasavvufa daldığını sanan tahsilsiz, dostu düşmandan ayıramayan güruhun etkisi de çok fazla) bu yozlaşmada en önemli faktörlerdir. Sünni gibi görünen bölgelerde dahi Alevi-Bektaşi bulaşıklığı olmayan bir öğreti yok gibidir. Yaklaşık 40-45 sene süren Komünizm macerası, bu yozlaşmayı daha da körükledi. 1990'ların hemen başında Komünizm ve Sosyalizm'in çöküşü, bu ülkelerdeki Vahhabi yatırımların hızlanması ve Sünni gibi görünen Selefi yapılanmanın da giderek bölgeye sızması sonucunu doğurdu.

     Ayrıca Bosna'ya da bir cümle ile değinecek olursak; Bosna, Balkan Yarımadasının Mısır'ı gibi çalışmakta, Sünni ağırlıkta gibi görünen ülkede, reformcu fikirler hemen zemin bulmakta ve yayılmaktadır.

     ABD: Birleşik Devletler'de Müslüman sayısı hızla artmakta, eline yalan-yanlış bir meal alan insaflı kimseler ya da yüksek tahsilli, kariyer sahibi kimseler, Hristiyanlığın ne ruha ne de bedene hitap eden muğlak ve akla uymayan öğretilerinden kaçmakta, susamış ruhlarını serinletecek olan İslamiyete koşmaktadır. Bunun yanı sıra gündelik hayatında, iş, internet, bilgisayar, teknoloji, karşı cinsle münasebetler gibi yerlerde kendini kaybeden Amerikalılar'ın büyük kısmı da İslamiyeti hapishanelerde tanımaktadır. Yukarıdaki meşgalelerden kurtulunca, sudan çıkmış balığa dönen ve kendine gelmeye başlayıp, "ben ne olacağım, niye varım, nereye gidiyorum" gibi sorgulamalarla ve daha evvel bu soruları kendine soranların da yol göstermesi ile, bu suallere cevap vermekten çok uzak olan Hristiyanlığı bırakmakta ve Müslüman olmaktadır.



6 Ekim 2012 Cumartesi

İslam Dünyasının Hâl-i Pürmelâli - 2



     Mısır: Batısında kalan Sünni ağırlıklı ülkeler ile doğusundaki Vahhabiliğin ortasında, 19. yüzyılın sonlarında ve takip eden yüzyılın başlarındaki reformcu hareketleri ile El Ezher Üniversitesi gibi bir değeri de bulandıran ve İslam dünyasında "ben de varım, ben de başım" çıkışları yapmaya çalışan bir ülke. İslamiyetin yayıldığı coğrafyalarda, 20. yüzyıldaki reformcu, yenilikçi fikirlerin ekserisi buradan çıkmış ve milyonları etkilemiştir. Kahire müftüsü Muhammed Abduh, Reşid Rıza, Mahmud Şeltut, Hasan el Benna ve Seyyid Kutub gibi reformcular hep buradan türedi.

     Osmanlı sonrası İngiliz sömürgeciliğini Sosyalizm ve Arab Milliyetçiliği ile aşmaya çalışıp, uzun soluklu diktatörlüklere yelken açan, 2011 yılında Kuzey Afrika ve Ortadoğu'daki ülkeleri kasıp kavuran "Arap Baharı" sonrasında Hasan el Benna'nın kurduğu "İhvan-ül Müslimin" (Müslüman Kardeşler) denilen siyasi oluşumda (şimdilik) karar kılan, Abdülbasit Abdüssamed, Ümmü Gülsüm ve Mustafa İsmail gibi seslerin ve Hz. Osman'ı şehid eden Kıptiler'in memleketi.

     Mısır, literatürde Sünni olarak gözükse de reformist hareketlerle birlikte Selefi zihniyet de oldukça yayılmıştır.

     Afganistan: Erken dönemde İslamiyet ile tanışmış ve o topraklara hakim olan büyük imparatorlukların parçası olmuş, sıkı bir Sünni gelenekten gelen ülkedir. 1970'lerin ikinci yarısından itibaren, Sovyet Rusya'nın yardımı ve tazyikiyle giderek yükselen Marksist-Komünist hareketin hükümet kurması ve bazı radikal kararlar vermesi üzerine iç savaş başladı ve kısa zaman sonra SSCB duruma müdahale etmek niyetiyle Afganistan topraklarına girdi. Afgan mücahidler, dünya müslümanlarının maddi ve manevi desteği ile on seneye yakın, Sosyalizm'in dünyadaki en güçlü temsilcisine kafa tuttu.

     Bundan sonra başlayacak süreç, Afganistan'a hiç hayır getirmedi. Zira, ithal Selefi-Vahhabi zihniyet ülkeyi esir almaya başlayınca, "orta yol"dan aşırılığa ve yobazlığa kaymalar başladı. Özellikle de 11 Eylül 2001'de, New York'taki Dünya Ticaret Merkezi denilen ikiz gökdelenlere ve Pentagon'a eş zamanlı yapılan saldırılardan sonra, Müslüman=terörist olgusu iyice ayyuka çıkarak Afganistan'ı "yeşil terörizm"in kaynaklardan biri olarak gösterme stratejisi, bu işin işbirlikçi kaynaklarını gizlemek ve "aa, şu iptekine bak" güdümü zirveye ulaştı. Paranoyalar, komplo teorileri, "bin Ladin'in peşindeyiz, valla size bir zararımız olmaz" vaadleri biribirini takip etti. Bir taraftan NATO Kuvvetleri, diğer taraftan Taliban denilen garabet, ülkeyi mahvetti. Mevlana Celaleddin-i Rumi gibi bir değeri çıkarmış topraklar, tepeden inme (daha doğrusu dışarıdan ithal) Selefiliğe ve dolayısıyla Vahhabiliğe mahkum oldu.

     Afganistan'da ayrıca, güçlü olmasa da, Caferi Şii oluşumlar ve taa Büyük İskender'den kaldığına inanılan ve ekserisi sarışın, mavi gözlü olan, puta tapan, enteresan ve ufak bir azınlık da var.

     Pakistan: Dünyanın ikinci en kalabalık Müslüman nüfusu ünvanına sahip olan ve 1947'de Şii Ali Cinnah'ın önderliğinde ve İngiliz sponsorluğunda, Hindistan'dan koparılan ülke. Zira Bangladeş, Pakistan ve Hindistan'dan oluşan bir devlet, hem Müslümanları ana unsur haline getireceğinden ve hem de bir ağırlık ve çekim merkezi olacağından, Britanya'nın gözünü korkutmaya yetiyordu.

     Ülkede güçlü bir Sünni gelenek olmasına rağmen, nüfus olarak azınlık fakat etki olarak her zaman güçlü ve baskın bir Şii topluluk vardır. Ebu'l Ala Mevdudi'nin kurduğu Cemaat-i İslami ve Hindistan menşeli Tebliğ-i Cemaat denilen oluşumlar da oldukça faaldir. Ayrıca, 1900'lerin başında Müslümanları parçalamak için oluşturulan ve Kadıyani (ya da Ahmedi) ismi verilen azınlık ile genel nüfusa oranla az sayılabilecek Hindu, Hristiyan ve Bahai nüfus da mevcut. Chitral eyaletindeki Kalaşlar, Afganistan'ın kuzeyinde, Pakistan sınırında yerleşmiş olan sarışın, mavi gözlü, enteresan pagan azınlığın akrabalarıdır.

       2001 yılının Eylül ayındaki saldırıların ardından, ABD'nin hedeflerinden biri de El Kaide ve dolayısıyla Pakistan'dı. Vahhabi hareket burada da rahat durmayarak, ülkeyi "geri kalmış", "örümcek kafalı" olarak göstermekte iyi çalıştı.