Read more: http://www.bloggerdersleri.com/2012/06/blogger-meta-tag-ayarlari.html#ixzz3CwTYFEk2 şöyle garip bencileyin: mektubat kimin eseri Follow my blog with Bloglovin
mektubat kimin eseri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
mektubat kimin eseri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

12 Temmuz 2025 Cumartesi

İmam-ı Rabbani'nin Mektubat Kitabında Neler Var


     Ahmed bin Abdülehad ya da Ahmed Faruki Serhendi yahut daha ziyade tanınan adıyla "İmam-ı Rabbani"nin, kendi zamanında yaşamış olan muhtelif zevata yazdığı mektuplardan müteşekkil kitaba verilen isim bu. Kendisi, bid'atlerle olan mücadelesi, emr-i bil maruf yapmaktaki hassasiyeti, kelam, fıkıh ve tasavvuftaki derinliği, gelecek olan nesillere ışık tutması, yetiştirdiği (oğulları dahil) talebelerinin mükemmelliği ve dahan birçok üstün vasfı sebebiyle, "Müceddid-i Elf-i Sani" yani "ikinci binli yılların yenileyicisi" olarak da tanınmıştır. Üç cilt olarak toplanan ve çeşitli tercümeleri bulunan Mektubat'ta, kabaca hangi başlıklar var onlara bir bakalım:


     1. İtikad: Bu zatın kendisi, ilm-i kelamda müctehid olduğu için, mektuplarında çok derin itikadi meseleler vardır. Nitekim, dağda, çölde ve buna benzer yerlerde yaşayıp (şevahık-ı cibal), hiçbir dine inanmayan hatta puta tapan müşriklerin, Cennet veya Cehenneme gitmesi mevzusunda, kendisinin ictihadı, İmam-ı Matüridi ve İmam-ı Eşari'den farklı olarak şöyledir: "Bu müşrikler, Cennet’e de, Cehennem’e de girmeyecek, ahirette dirildikten sonra, hesaba çekilip, kabahatleri kadar mahşer yerinde azap çekeceklerdir. Herkesin hakkı verildikten sonra, bütün hayvanlar gibi, bunlar da yok edileceklerdir. Herkesin aklı, birçok dünya işlerinde bile şaşırıp yanılırken, iyiliği, merhameti sonsuz olan sahibimizin, peygamberleriyle haber vermeden, yalnız akılları ile bulamadıkları için, kullarını sonsuz olarak ateşte yakacağını söylemek, bu fakire ağır geliyor. Böyle kimselerin sonsuz olarak Cennet’te kalacaklarını söylemek, nasıl çok yersizse, sonsuz azap çekeceklerini söylemek de, öyle yersiz oluyor. O halde, cevabın doğrusu, bize bildirilendir. Yani mahşer günü, hesapları görüldükten sonra yok edileceklerdir." 

İlm-i kelamın her meselesinde ayrı ictihadı olmasına rağmen, meselelerin çoğunda, İmam-ı Matüridi ile birliktedir. 1. cilt 266. mektup, kendisine bahşedilen akaid ilminin bazısını içermektedir. Dolayısıyla bu kitabı okuyan, Ehl-i Sünnet mezhebinin çok ince meselelerine vâkıf olur.  

     2. Fıkıh: Mektupların bir kısmı, fıkıh ahkamını ayrıntılı bir şekilde açıklar. Sadece farz ve sünnetler değil, müstehab ve mendub olanları yapmak teşvik edildiği gibi, tenzihi mekruhtan bile sakınmanın ne kadar faziletli olduğu üzerinde ısrarla durulur. Fıkıhta bilhassa namaz ve namazla alakalı tüm bilgiler ve namaz esnasında sakınılması lazım olanlar, bir çok mektupta uzun bir şekilde izah edilir ve namazın dinin temel direği olduğu ve her şeyiyle mükemmel biçimde ifa edilmesi gerektiği, delilleriyle açıklanır.

Hanefi mezhebindekilerin, teşehhüdde otururken parmak kaldırmalarının yanlış olacağını anlatan kısım mesela, tam bir usul-i fıkıh dersidir.

     3. Bid'at ve Bid'atlerden kaçınma: Bu mevzu, birçok mektupta, kılı kırk yararcasına açıklanır ve bid'atlerin, Tarikat-i Nakşibendiye'ye bile bulaştığından esefle bahsedilir. Burada biraz daha derine girip, İmam- ı Rabbani'nin bid'atler konusundaki hassasiyetini incelemek lazım. İslam alimlerinin çoğu, amelde bid’atleri ikiye ayırdı: Sünnete muhalif olmayan yeniliklere, yani birinci asırda aslı bulunanlara, "bid’at-i hasene" dediler. Aslı bulunmayanlara, "bid’at-i seyyie" dediler. İmam-ı Rabbani hazretleri ise, aslı bulunanlara, bid’at ismini bulaştırmadı. Bunlara "sünnet-i hasene" dedi (mevlid okumak, minare, türbe yapmak gibi). Bid’at ismini, yalnız aslı bulunmayanlara verdi. 

     4. Sultan ve Devlet Adamlarına Nasihatler: İmam-ı Rabbani'nin nasıl büyük bir alim olduğunu ve ufkunun ne kadar geniş olduğunu gösteren kısımlarından birisi! Öyle birini düşünün ki, sadece ilmini artırmak, tasavvufta derinleşmek ve talebelerini yetiştirmek ile ilgilenmiyor, bir yandan da çok mühim bir hadisi de hayata geçiriyor: "Din, kılıçların gölgesi altındadır". Yani, dinin ve İslam ahlakının doğru olarak öğrenilmesi ve milletin din yobazlarının, fen yobazlarının iğfallerinden, tuzaklarından kurtulması, kuvvetli bir devletin yardımı ve himayesi ile olur. Bu maksatla, Ahmed Faruki Serhendi, kendi zamanında yaşamış olan ileri gelen devlet adamı ve yöneticilerine nasihat dolu mektuplar yazmış ancak yazarken, o derece nazik ve edepli ifadeler kullanmıştır ki, üslubuna hayran olmamak elde değil! 

Bu mektuplardan birisi ise (3. cilt 47. mektup), doğrudan zamanın padişahı olan Selim Cihangir hana yazılmıştır. Mektubun muhtevası, yukarıdaki hadisin açıklaması hüviyetinde olmakla beraber, İmam-ı Rabbani'nin çok ince ve tatlı üslubu altına gizlenmiş mesajlarla doludur ve esasında, devletin İslamiyet'ten ayrılmaması ve ordusunun daima cihada hazır olması gerektiğini ima eder. İmam-ı Rabbani ise, bu mektupta kendisini, sultanın devletinin ve ordusunun, ancak aşağı bir duacısı olarak görür ve daima onların selameti için dua eder olduğunu belirtir! Bu mektup (ve buna benzer diğerleri) çok mühimdir çünki, Cihangir hanın devlet adamları, büyük veziri ve hatta baş müftüsü Ehl-i Sünnet itikadında değildi. Yine bu meyanda, devletin Diyanet İşleri Reisine ve Han-ı Hanan namıyla tanınan Gucerat Valisi Miraz Abdürrahim'e yazdığı, otuzdan fazla mektup vardır, sadece birinci ciltte.

     5. Tasavvuf: Hacim olarak belki de en çok yer kaplayan başlıktır. Tasavvuf yollarına bulaştırılan bid'atlerden tutun da, günlük yapılması lazım olan zikirlere kadar, sayısız ara başlıkla ele alınır. Tabi, tasavvuf ve ehemmiyetinden çok bahsedilir ama "cahil sofu"nun şeytanın maskarası olacağı da vurgulanarak, tarikat talebelerini ilim öğrenmeye teşvik eder. Bunların yanı sıra, hiç duymadığımız bazı kelime ve mefhumlar da vardır: Kümun ve büruz, kabz ve bast, bî-çun ve bî-çigûnehafi, ahfa.

     6. Emr-i bil maruf ne Nehy-i anil münker: İmam-ı Rabbani'nin, bugün bile konuşulan ve izinden gidilen bir alim ve müceddid olmasının arkasında yatan sebeplerden birisi de bu konu üzerindeki hassasiyetidir. Zira, yazdığı bazı mektuplarda, iyiliği emretme ve kötülükte alıkoyma üzerinde titizlikle durduğu görülür. Burada zikredilmesi gerekenlerden birisi mesela şu; kendisinin, Muhyiddin-i Arabi ve onun  yazdıklarına karşı tutunduğu tavır. Arabi'yi olduğu gibi kabul etmenin, Ehl-i Sünnete muhalif olacağını belirtmiş, buna mukabil, her şeyiyle Ehl-i Sünnet dışı tutmanın da uygun olmayacağını belirtmiştir. 

     7. Farz ve Sünnet Dengesi: Günümüzde de, cahil tarikatçilerin tökezlediği yerlerden birisi, mektuplarda çok net olarak farkını belli eder: Farzlar, okyanus gibidir, nafileler (sünnetler dahil) ise, farzların yanında damla kadar bile değildir! Dolayısıyla farzları geciktirecek hatta kazaya bıraktıracak nafileler, ibadet değil, günahtır. Farzların kazalarını yerine getirmeyip de, nafilelerle meşgul olanlar da, haliyle boşa kürek çekmiş olurlar. 

     8. Eski Felsefecilerin Ahmaklığı: İmam-ı Rabbani, eski Yunan felsefecilerinin, İslamiyet'e uymayan sözlerini reddetmiş, yanıldıklarını ispat etmiş ve onları büyük bilenleri rezil etmiştir!

     9. Dünya Sevgisinin Kalpten Çıkarılması: Mektubattan birkaç mektup dahi, safiyane bir şekilde  okuyan birisinin, kalbinde hemen fark edeceği bir değişiklik vardır; dünyaya meylin azalması. Okuyucularının ahiretini kurtarma gayreti, hem üst hem alt metinde hatta aradaki beyit ve şiirlerde bile kendini belli eder.

     11. Dini Öğreten Hocaya Teslimiyet: Bu konunun üzerinde de çok durulur ve şu halin altı çizilir: "İki şeyi elden kaçırmamak lazımdır: Birincisi, İslamiyet'in sahibine uymak “aleyhisselam”. İkincisi, bağlı olduğu rehberini yalnız Allah için sevmektir. Bu iki şey varken, hiç bir şey verilmese, hiç üzülmemelidir. Birgün gelir, elbet verirler. Fakat Allah göstermesin, eğer bu ikisinden birisi sarsılırsa, hasıl olan halleri ve zevkleri istidraç bilmelidir. Bunları haraplık ve yıkım saymalıdır." Yine aynı bapta şöyle yazar: "Teveccüh-i pîr-i kâmil dağ gibi zulmeti ve kederleri, her ne yol ile meydana gelirler ise gelsinler, sadık müritten def eder." 

     12. Gençlik Zamanında Yapılan İbadetler: Birçok mektupta, kıymetli olan ibadetin, nefsin azgın seyrettiği gençlik yıllarında yapılan olduğu üzerinde durulur. Bu kısmı doğrudan kitaptan alırsak daha hoş olacak: "Yavrum! Gençlikte, nefsin arzuları, insanı kapladığı gibi, ilim öğrenilecek, ibadet yapılacak en karlı zaman da gençliktir. Gençlikte, şehvetin, asabiyetin kapladığı anlarda, İslamiyet'in bir emrini yerine getirmek, ihtiyarlıkta yapılan aynı ibadetten çok üstün ve kıymetli olur. Çünki maniler karşısında, ibadeti yapmak güçlüğü, sıkıntısı, o ibadetlerin, şanını, şerefini göklere çıkarır. Mani olmayarak, kolay yapılan ibadetler, aşağıda kalır. Harp zamanında, askerin kıymeti artar ve muharebede ufak bir hizmetleri, sulh zamanındaki büyük gayretlerinden daha kıymetli olur."

     13. Eshabın Üstünlüğü: Yine birçok mektupta zikredilen ve inceden inceye, hiçbir şüpheye yer bırakmayacak şekilde ispat edilen ve hakikaten okurken hayran olunan başlıklardan birisi. Burada elbette, her tarafı kaplayan bid'at bulutlarının neticesinde oluşan bazı bozuk fikirlerin bertaraf edilmesi zaruri olduğu için, kendisi bu mevzuda çok uzun yazılar yazmış hatta bu meyanda, başlı başına bir kitap dahi telif etmiştir.


*En sona ufak fakat mühim bir not koymak lazım. Mektubat kitabının bazı kısımlarını anlamak zor olduğu ve haliyle anlaması zor olan konuların, tercümelerinin sıkıntılı olabileceği göz önüne alınarak, piyasada mevcut tercümelere ihtiyatla yaklaşmak lazım. Dolayısıyla Hakikat Kitabevi'nin Mektubat Tercemesi burada çok önemli bir yer kaplıyor.