Read more: http://www.bloggerdersleri.com/2012/06/blogger-meta-tag-ayarlari.html#ixzz3CwTYFEk2 şöyle garip bencileyin: kadere söven şarkılar Follow my blog with Bloglovin
kadere söven şarkılar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
kadere söven şarkılar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

8 Aralık 2012 Cumartesi

Şarkıcıların Kaderle İmtihânı (Arabesk Style)


     Amentünün yani imanın şartlarının altıncısı olan "kadere iman", Allah'ın bir şeyin olmasını ezelde dilemesi demektir. İslamiyetin temel taşlarından biridir ve dolayısıyla kadere iman olmadan iman eksik kalır ve bu iman tam olmaz. Kaza ve kadere iman meselesi (ki bu iki kelime genellikle birbirinin yerine kullanılır) imanın esasları arasında en çok yanlış anlaşılan ya da yanlış anlaşılmak istenen husustur. Zeki kimseleri bile şaşırtmasını bir tarafa bırakalım, İslam dünyasını dahi bu konuda çeşitli yollara ayrılmıştır. İmanın bu şartı, karışık ve girift olduğundan, çoğu zaman yanlış yerlere çekilmiş, bazen de yenilkçi ve reformcu tayfa tarafından (özellikle tevekkülle birlikte anıldığında) Müslümanları aşağılamak için kullanılmıştır. Kimileri, insan kendi kaderini kendi yaratır demiş (Mutezile ya da diğer ismiyle Kaderiyye yolu gibi) diğer bir kısmı ise,insan kaderin elinde rüzgarın önündeki yaprak gibidir, Allah herşeyi zorla yaptırır, günah işlemek de dolayısıyla Cebrîdir, insan mesul olmaz derler (Cebriyye fırkası böyledir). Ehl-i sünnet vel Cemaat olarak bilinen orta yol ise, kader vardır fakat kimseye zorla bir şeyler yaptırmaz der. Muallimin, imtihanın cevaplarını önceden bilmesi gibidir, yani öğretmenin, sınava girecek talebelere dağıttığı kağıtlardaki soruların cevaplarını biliyor olması, hiçbir şekilde talebeleri zorlamaz. Sünni metodolojide kadere iman konusunu kısaca, "cebr-i mütehakkim değil, ilm-i mütekaddimdir" şeklinde formülize edilebilir.

     20. yüzyılla birlikte endüstrileşen müzik sektöründe ise (bilhassa Türkçe şarkılarda) kader meselesi değişik bir forma girdi. Özellikle Arabesk denilen (birçok açıdan Klasik Türk Müziği diye bilinen Sanat Müziğinin devamıdır hatta kader konusunu deforme etmede) ve ayrılık, sevgiliden darbe yeme, hayatta bir baltaya sap olamama ve hayata küsme, itilip kakılma konulu şarkılarda, kader meselesi çok işlenmekte ve hayattaki olumsuzlukların tamamı kadere yüklenilmektedir. Bu tip şarkılardaki "kader", insanların önüne set çeken, onlara, hayattaki en büyük sıkıntılarını yaşatmak için and içmiş, görünmez ve karanlık bir güçtür. Bu insanüstü karanlık güç, her fırsatta şarkıcının ya da şarkıcının şarkısındaki ana karakterin anasından emdiği sütü burnundan getirir. Acı, aldatılma, kayıp, hayata küsme, hayatta hiçbir başarı elde edememe konulu şarkılar ve şarkıcılar için kader, "ben beceremedim değil, çok çalıştım, çok çabaladım ama benden üstün bir kuvvet bunları bana çok gördü, benim karşıma adeta bir duvar gibi dikildi, bakın görüyorsunuz yapacak bir şey kalmadı" sözlerinin kafiyeli ve şiirsel anlatımıdır. Yani, sevdiği kişiye kavuşamayan, sürekli itilip-kakılan ve hayattaki emellerine kavuşamayan kimselerin, rahatlamak için uydurdukları hayali bir düşmandır. Şarkının esas kişisinin, bu açıdan baktığınızda, klasik bir Cebriyye aczi içinde olduğu anlaşılır. Biraz daha derinlerde ise, gönderilen rızıklara ve bu konulardaki rızıkların (ki rızkın sadece ağızdan girenler olmadığı, çok çeşitli rızıklar olduğu malum) azlığına olan isyanı ve dolayısıyla Allah'a inancın zayıflığı çok rahat bir şekilde anlaşılmaktadır. Başka bir deyişle, İmanın altı şartından biri olan "kaza ve kaderin, hayrın ve şerrin Allah'tan olduğuna iman" ya yok ya da tatile çıkmış, sevgili denilen kişi geri gelince ve fakirlikten kurtulunca tatilden dönecek!

     Ancak kadere sövmenin ya da kadere suçu atmanın, şarkıcılar için, kısa zamanda "üzerinde resimler olan küçük kağıt parçalarına" dönüşme süreci var ki, o da, işte bu hayatta hiçbir isteği gerçekleşmeyen ve kader rüzgarının öünde bir yaprak gibi (arabesk şarkı sözü gibi oldu) olan sözde Cebrî şarkıcının en sevdiği kısımlarından biri. Şarkıyı yazıp söylerken tam bir "Cebrî" ama para ve şöhret kazanma kısmına gelince o Cebrîlikten eser yok! Formül çok basit aslında, acıların çocuğunu oyna, sevgi kelebeği ol, suçu kadere at, arabeskin dibine vur, parayı götür!

     Kader konusunu şarkılara taşımada ve kaderi suçlamada çok bilinen isimler vardır ama bunların içinde biri var ki, neredeyse her şarkısında kaderle kavgalıdır hatta bununla yetinmez, ağzındaki baklayı çıkarır ve "ben Yaratıcı olsaydım şöyle yapardım, bak bu konularda yanlışın var, ara-sıra şu dünyayı durdur da işimize bakalım" diye açık açık Allah'a isyan edebilecek kadar ileriye giden bir şarkıcı var. İşin en enteresan tarafı ise, bu şarkıcının, ortalamanın üstünde bir dindarlık anlayışına (tatbikatta olmasa bile en azından itikad kısmında) sahip Türk toplumu tarafından çok sevilmesi ve üst gelir seviyesine göre daha düşük gelirli ve "dertli" Arabesk seven tayfanın baştacı olması.

     Bütün bu olan biteni, mantıklı bir neden-sonuç ilişkisi ile açıklamak zor olsa gerek ama akla gelenleri yazalım:

1. Kader konusu ve mahiyeti, Sünni Öğretinin yıllarca kalesi olarak görülmüş bu topraklarda iyi bilinmiyor ya da unutulmaya yüz tutmuş ve gençlere aktarılmıyor.

2. Kader konusu iyi biliniyor fakat "aman canım o kadar olur, şarkı nasıl esas ona bak sen" mantığı var.

3. Gençlerin Allah'a imanla ve İslamiyet'le ve kaderle sıkıntısı var fakat mahalle baskısı yüzünden bunu doğrudan söyleyemiyor, bu konuların dolaylı yoldan dışa vurumları olan şarkılarla bu sıkıntısını dile getiriyor.