Read more: http://www.bloggerdersleri.com/2012/06/blogger-meta-tag-ayarlari.html#ixzz3CwTYFEk2 şöyle garip bencileyin: acemi sürücüler Follow my blog with Bloglovin
acemi sürücüler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
acemi sürücüler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

26 Aralık 2018 Çarşamba

Trafikte Ne Zaman "Adam" Oluruz?


     Fatih Altaylı'nın, "Ne zaman adam oluruz" isimli, köşe yazılarının sonuna eklediği bir klasiği vardı. Altaylı'nın çeşitli tecrübeler neticesinde yazdığı cevaplardan oluşuyordu. Bazıları bu "adam" kelimesini "cinsiyetçi" falan filan bulabilir ama bizim kültürümüzde, "adam" kelimesinin manalarından birisi de, "numune insan"dır, dolayısıyla "adam olmak" veya en azından "adam olmaya çalışmak" gayet yerinde bir tabir ve kullanımdır. Adam olmanın birçok merhalesi var elbette. Bizim burada değineceğimiz mevzu, "trafikte nasıl adam oluruz"? Çünki malum; "trafikteyken sen, sen değilsin"! Bu başlık altında, esasen incelenecek çok şey var lakin biz, bir iki basit çözümlü konuya baksak kafi olur. Zaten hataları bilince, tersini yapmak kolay olur:
Hindistan'da sıradan bir gün

     * KORNA ÇALMAK: Otomobil üreticilerinin, "oldu da çok zor durumda kaldın, başka çaren yok, bari sesle uyar" diyerek arabalara yerleştirdikleri klakson veya kornalar (bir de havalı korna denilen insanlık düşmanı bir buluş var tabi), maalesef memleketimizde gereğinden çok fazla kullanılıyor. Zaten gereksiz yere korna kullanımı, bir gürültü kirliliğidir ve bu kirliliğin en ağır olduğu ülkelerin, Hindistan, Pakistan gibi gelişmemiş yerler olduğunu biliyoruz (minibüs, taksi gibi kornayı "işinin değişmez bir parçası" olarak görenler apayrı bir araştırma konusu tabi).

     Kornayı aşırı kullanmanın birçok sebebi vardır elbette fakat İstanbul'da bilhassa dikkat çeken haller şöyle:

1) Yerleşim yerlerinde gereksizce kornaya basmak: Çok net bir gelişmemişlik, ilkellik göstergesidir. Yığınla insanın yaşadığı, hastaların, bebeklerin uyumaya, dinlenmeye çalıştığı bir cadde ve sokakta, lüzumsuz yere kornaya basmak, her şeyden önce bir kul hakkıdır. Hele de sabahın erken saatlerinde veya gece boyunca. Bir tanıdığı selamlamak, birisini uyarmak için önce başka yöntemler uygulasak ve kornaya hiç davranmasak ne güzel olacak oysa!

2) Birisi hata yapıyor (veya en azından ben öyle hissediyorum), dur şunu uzun bir korna ile uyarayım: Başkalarına korna ile ders verme özelliğimiz, hız kesmeden devam ediyor. Birisi hata mı yaptı, bas uzunca kornaya ki, herkes ayağını denk alsın! Ancak burada çok önemli bir detay var; o da milletimizin trafik kaideleri konusundaki cahilliği ve aceleciliği. Bunun yanına bir de olağandışı hadiseleri koyun. Dolayısıyla, her defasında kornaya davrandığınızda, hedefinizdeki arabanın önünde, onun gitmesini engelleyecek ve sizin göremediğiniz bir şey vardır belki. Korna çaldığınız kişi, belki de istemeden motoru durdurdu (stop ettirmek gibi saçma sapan bir harfler yığınını kullanmıyorum evet). Hatta belki de sizin henüz fark edemediğiniz bir arıza oluştu. Biraz sabretmenin zararı olmaz. Zaten öfkeyle kalkıldığında (veya kornaya basıldığında) zararla oturmak, pek yüksek ihtimal.

3) Biri bana korna çaldı, ben de ona çalayım bari: Bu da enteresan bir zihniyet. Bir hata yaptınız veya yapmadınız. Bunun neticesinde, arkanızdaki aceleci ve halden anlamaz korna çaldı. Kompleks yapıp, arkasından kornaya abanmak... Bilemiyorum, sanki biraz tuhaf!

4) Kadınım ve direksiyondayım, şayet beni göremezsiniz diye, alın size korna (çok sık da heyecanlanırım ona göre): Lüzumsuz yere korna kullanımı istatistiklerinde, oldukça yüksek yerlere sizi sokabilecek bir durum bu. Kadınsınız, arabayı zar zor kullanıyorsunuz, heyecandan iki eliniz de direksiyonda, frenin ve gazın tam olarak hangisi hangisi bilginiz ara sıra reset atıyor... E o zaman kolayı var, kornaya basın!

5) İletişim kurmak veya daha doğrusu iletişim kurduğunu sanmak: Her ne kadar masumca ve dostça olarak görülse de, yapılmaması muhtemelen kulaklar ve etraftakiler için daha sıhhatlidir.

6) Cam açıp seninle muhatap olamayacak kadar kibirliyim, al sana korna, anla durumu işte: Her geçen gün daha da artan kendini beğenmişlik ve hedonizm tezahürleri, burada da işbaşında! Direksiyon başındaki kişi, camını açıp yapacağı uyarı insan gibi, yumuşak bir lisanla yapsa, kimse bu kadar gerilmeyecek belki de ama o kibir var ya, neden o pahalı arabasından inip de sizinle uğraşsın ki!

     Herhalde ülkemizde, korna kullanımı ile alakalı bir araştırma yapılsa, muhtemelen %70-80 kullanımı, "gereksiz" statüsüne girecektir. İşi, yola çıkmak ve trafiğe katlanmak olanları (yani sağlıklı düşünme melekesi ciddi derecede inkıta uğramış olanlar) saymazsak, kornaya en çok sarılanlar, gençler, kadınlar ve burnundan kıl aldırmayan kibirliler (bunların üçü de bir araya geldiğinde oluşabilecek sinerjiyi bir tahayyül edin artık)
adı üstünde


     * SAĞDAN SOLLAMAK: Bilhassa İstanbul'da sıkça rastladığımız, rahatsız edici bir durum. tabi ki normal akan bir trafikten bahsediyoruz. Adı üstünde, buna "sollamak" denir. Her ne kadar bizde, sol şerit disiplini gelişmemiş de olsa, öndekini hiçbir şekilde uyarmadan, hemen sağ şeride yönelmek hem genel trafik kaidesi olarak yanlıştır hem de, birkaç şeridi birden tehlikeye atmaktır. Aslında komplike bir vaziyet bu ve dolayısıyla bunun savunucuları da var haliyle. Çünki bazı hallerde, sol şeridin sollama şeridi olduğunu unutan veya bundan hiç haberi olmayan sürücüler, sol şeridi kapatır ve öylesine takılır. ancak böyle bir pozisyonda ve defaatle uyarı neticesinde, önde bir kıpırdama olmazsa, kontrollü şekilde sağ şerit kullanılabilir. Bunun kötü tarafı alışkanlık yapması ve bir nevi insanı shortcutmış gibi bir havaya sokması. Amma ve lakin gelişmiş bir ülkede, sol şeritte giden birisini "uyarmak" diye bir şeye az rastlanır. adam sollar ve en uygun zamanda yeniden sağ şeride geçer. Tabiatıyla sol şerit hemen her zaman boştur.Fakat hiçbir şekilde öndekine, sollamak isteğinde olduğunu belirtmeden, hemen sağ tarafa seğirtmek, çok tehlikelidir ve trafik kaidelerinden bihaber olma alametidir.
Her gün şahit olduğumuz
acemi kadın sürücü terörü

     * SOL ŞERİDİ KAPATMAK: Kaidelere riayet eden insanları deli eden bir durum. Yukarıdaki maddede değindiğimiz gibi, "sağdan sollamak zorunda bırakılmak" gibi bir tehlikeye davetiye çıkarıyor. Oysa akan bir trafikte, adeta bir refleks olarak, sol şeridi sollama maksadıyla kullanır kullanmaz hemen emniyetli bir şekilde sağ şeride geçilir. Yani normal bir insanın, sol şeride geçtiği anda, sağa geçmek için fırsat kollaması gerekir. Ancak ne yazık ki, "sol şerit disiplini" olmayan insanlar, sol şeride adeta "kamp kuruyor"!

      Son zamanlarda, bilinçli şoförler tarafından, sol şeridi bilinçli olarak işgal etme faaliyeti başladı. Güya hız sınırını cebren uygulamaya azmetmiş "yasalara pek saygılı" olan insanlar, hız sınırına yakın bir süratte sol şeride geçip, tüm trafiği tıkıyor. Oysa, sivil herhangi bir kişinin, yasaları zorla tatbik etmesi diye bir şey olamaz. 
kamyon sol şeritte
arkadaki de beklesin

     * KAMYON, MİNİBÜS, TAKSİ TERÖRÜ: Kapalı trafiği, açık trafiği, akıcı trafiği... Hepsini bir şekilde berbat etmek istiyorsanız, sayılan üçlüden en az birini ortalığa salmanız kafi! Sol şeridi kapatan ve yol vermeyen bir kamyon, kaldırımda, yolda her yürüyen iki ayaklı canlıyı potansiyel müşteri olarak gözleriyle tarayan minibüs şoförü, sol şeritten en sağ şeride hiçbir işaret vermeden bodoslama geçiş yapan taksi... Bunları sadece düşünmek bile, gerilmek için yeterli nedenler!
kamyonlar TIRlar devrede


     * HIZ İHLALLERİ ve MAKAS ATMA TUTKUSU: İstanbul'da trafiğin tam olarak açılmamasını dileyecek kadar sıkıntılı bir durum. Otoyollardaki hız ihlalleri ayrı, yerleşim yerlerindeki ihlaller ayrı birer dert. Açık trafikte, hız yapmaya uygun bir araba ile baş etmek, kendini dizginlemek çok zordur gerçekten, disiplin ister. Yerleşim yerlerindeki hız uyarılarına dikkat edenler de, hakikaten çok az. Dört yol ağzıymış, yan tarafta okul, hastane varmış, kimse hızını düşürmüyor.
maket trafik polisi devrede ama
yer mi Anadolu çocuğu bilmem
Yanı fazla bir şey yok şunun şurasında; sol şeridin sollamaya mahsus olduğunu bil, korna çalmanın gelişmemişlik alametini olduğunu unutma, hızını kontrol edebileceğin seviyeye düşür, yerleşim yerinde asla gaza abanma, her zaman için kendini ve etrafındakileri tehlikeden koruyacak şekilde sür... Çok zor değil ki bunlar!

     * TAKİP MESAFESİ: Genellikle, "takip mesafesi mi, o ne ya?" şeklinde zuhur eder maalesef. Çok fena bir "mahalle baskısı" kurar insanın üstünde adeta. Siz mesafe bıraktıkça ya uyanığın birisi, "dur şu boşluğu doldurayım" diye araya dalacak ya da arkanızdaki, sanki ara çok açılmış gibi, sizi selektör ve hatta korna (favoridir bu durumlarda) yoluyla ile sıkıştırır. Bunların neticesinde, siz de mecburen takip mesafesinden kısmak zorunda kalırsınız. Dolayısıyla bilhassa İstanbul'da, açık trafikte, takip mesafesini istenildiği gibi uygulamanız çok zor olur.

     * UYANIK GEÇİNİP EK ŞERİTTEN MİLLETİN ÖNÜNE GEÇMEYE ÇALIŞANLAR: Bu artık aldı yürüdü. Sadece 20-25 metrelik ek şeride girip, iki tane araba geçtiği için sevinen mi ararsınız, otobüs durağı olarak dizayn edilmiş ufacık cebi istismar edenleri mi? Yahu, topu topu 3-4 araba geçeceksin, bu kadar sövgü yemeye değer mi?