İlk yazıda kısaca Bulgaristan'ın tarihine, 1989 yılındaki olaylara kadar baktık. Bu kısımda ise, hem demokrasiye geçiş sonrasına hem Bulgarların bazı genel karakteristik hususiyetlerine hem de sinemasına bir "zoom in" yapacağız.
Demokrasiye Geçiş
2000'lere gelindiğinde enteresan bir gelişme olarak, meşhur Saxe-Coburg-Gotha sülalesinin bir ferdi (Simeon Sakskoburggotski), yarım asır sonra (Bulgaristan'ı bir dönem yöneten ailenin varisi olarak) tekrar Bulgaristan'a döndü ve tıpkı bizdeki Kemal Derviş "fırtınasına" benzer bir algı ile, ülkeyi kurtarmak için kolları sıvadı... ama yine bizdeki gibi, "ithal yama" tutmadı.
Bulgarların "alter egosu" Volen Siderov bağırırken... yine! |
2000'li yılların ikinci yarısında ise, her Bulgar'ın "fabrika çıkış ayarları"nda yer alan ve genel manada Türk düşmanlığında (onun da temeli haliyle İslam düşmanlığıdır) tezahür eden milliyetçilik damarının en bariz temsilcisi olarak Volen Siderov çıktı er meydanına ve 2005'ten sonraki her seçimde parlamentoya girmeyi başardı. Sert, hırçın ve etkileyici hitabeti ile, her seçimde partisi ATAKA'ya %4 ila %9 arasında destekçi bulabildi. Siderov için, milletinin, çoğu zaman yüksek sesle söyleyemediği şeyleri dillendiren, "Bulgarların alter egosu" diyebiliriz.
Çam yarması eski Başbakan Boyko Borisov |
Velhasılı kelam, 2000'lerin ilk on senesi, nevi şahsına münhasır siyasilerin zuhuruna şehadet ederken, ülke bir türlü beklenen gelişmeleri gösteremedi. 2007'de, Avrupa Birliğine tam olarak katılması ve sübvansiyonların gelmesi ile birlikte, bir miktar kıpırdanma ve yatırım görülse de, umumi bir ilerleme kaydedilemedi (%4'lük seçim barajının bu işte parmağı var mı bilemedim şimdi). Siyasi istikrarsızlık ve bir ileri bir geri ekonomi, ülkenin son 25 senesini tanıtmak için yeterli. 2014'ün Ekim başında yapılan Erken Seçimler de herhangi bir gelecek vadetmiyor bu açıdan ve yine koalisyon bekliyor Bulgaristan'ı.
Halef - selef Ahmed Dogan - Lyutvi Mestan |
Bulgarların Bazı Karakteristik Özellikleri
Vurdumduymazlık ve boşvermişlik pek sevilen bir "gömlek"tir ve birçoğunun sırtında bu "gömlek" vardır.
Bulgarlar kibirlidir ve deyim yerindeyse "burunlarından kıl aldırmazlar". Bu hal aslında, Balkanların Slav ağırlıklı bölgelerin neredeyse tamamına şamil bir haldir.
Konuşma dilinin sertliğinden de kaynaklanan kaba bir dil hakimdir genellikle. Affetmek, özür dilemek, teşekkür ve rica etmek gibi kalıplar, konuşma dilinde çok azdır ve bizdeki "teşekkür ettim"
kalıbı gibi samimiyetsizlik kokan kalıplarla geçiştirilmeye çalışılır.
Bilhassa hizmet sektörü, yukarıda zikredilen atalet, kibir ve kabalık yüzünden can çekişmektedir. Market, kahvehane ve buna benzer yerlerde, suratsız ve sanki orada zorla tutuluyormuş gibi, iş yapmaktan çekinen "hizmetliler"le mücadele etmek zorundasınızdır.
Ülkedeki doğurganlık oranı rezil durumdadır ve nüfusun sayısal olarak azalmayıp, en azından kendini koruyabilmesi için gerekli olan % 2.11 oranını çoktan kaybetmiştir. Ortaya çıkan istatistiklere göre, 20-30 seneye kalmaz Bulgar Irkı, sayısal olarak Roman ve Türklerin ardından üçüncü sıraya yerleşecek, bir milyonun altına gerileyen ve yok olmayı bekleyen yaşlı bir nüfus haline gelecektir. Tabi bu feci doğurganlık oranının temelinde yine tembellik, vurdumduymazlık ve burnundan kıl aldırmamazlık yatıyor. Kendi zevklerinden ve rahatından fedakarlık yapmaktansa, evlenememek ya da evlenilse bile ancak tek çocukla yetinmek, pek yaygın bir zihniyettir. Sokaklar ve umumi vasıtalar yaşlılar ile doludur. Giderek artan emekliler ve masrafları sebebiyle, hükumetler habire emeklilik yaşını yükseltmeye çalışırlar.
Her Slav gibi, her Bulgar da içki konusunda asla taviz vermez! İçki dendi mi akan sular durur. Her akşam mutlaka, en azından birkaç bira ya da rakı içmeyene adam demezler adeta! Ülkenin geleceğini, istikrarını ve selametini mahveden faktörlerden biridir içki.
Bulgar Sineması
Siması bile güldürmek için yeten aktör Georgi Partsalev |
Son bölümde ise, Bulgaristan Türklerinin ve Türkiye'ye göç eden muhacirlerin ahvaline bir bakış atarız nasipse!