Read more: http://www.bloggerdersleri.com/2012/06/blogger-meta-tag-ayarlari.html#ixzz3CwTYFEk2 şöyle garip bencileyin: Central Park Beşlisi gerçek hikayesi Follow my blog with Bloglovin
Central Park Beşlisi gerçek hikayesi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Central Park Beşlisi gerçek hikayesi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

5 Ağustos 2020 Çarşamba

Central Park Beşlisi Olayı


     Amerika'daki "Central Park" isimli yeşillik alanı hiç görmedik ama uzaktan dahi devasa, sık ağaçlı ve hoş görünüyor. Wikipedia'ya bakılırsa, içinde 260 bin ağaç varmış. Ancak konumuz tabi ki Central Park'ın bitki örtüsü ve kapladığı alan değil, 19 Nisan 1989 tarihinin akşam saatlerinde, orada cereyan eden ve senelerce konuşulan bir olay.

     Birleşik Devletlerdeki ırkçılığın birkaç ayağına bakmıştık. Bunların en son halkalarından birisi, Central Park Beşlisi, Central Park Olayı ve Central Park Jogger Davası olarak bilinen hadise oldu. "Beşli" denilmesine sebep, beş siyahi gencin olaylara karışma olma ihtimalinden dolayıdır. İhtimal denildi ancak olayların büyük bir cadı avı olduğu sonradan anlaşıldı.

     Amerika topraklarındaki ırkçılıktan bahsederken, daha evvel zikrettiğimiz vak'aların son bir halkası
beyazın boyunduruğu
altındaki siyah
olarak, 2020'nin Mayısında Minneapolis'te (Minnesota Eyaleti) acı bir örnek daha yaşandı. Kırk altı yaşındaki, George Floyd adlı bir Afroamerikalı, beyaz bir polisin dizini, Floyd'un boynuna tam tamına sekiz dakika kırk altı saniye bastırması neticesinde orada öldü. Uyuşturucu ve yüz kızartıcı suçlar sicili olan adamın, polisin acımasız ve aşırı uzun baskısı ile ölümü ve son nefeslerinde "I can't breathe" (nefes alamıyorum) haykırışlarının an be an kameralara kaydedilmesi, ABD'deki siyahların büyük tepkisi ve sağı solu yağmaya kadar varan eylemleri ile protesto edildi (ve hala da ediliyor). 

     Daha evvel Detroit Ayaklanması ve Muhammed Ali - Malcolm X - Elijah Muhammed ekseninde yaşanan ırk temelli baskı, ayaklanma ve başkaldırışlara değinmiştik. Şimdi kısaca Central Park hadisesine de bakalım:

     19 Nisan 1989'da Central Park'ta, mutadı olduğu üzere, akşam saat dolaylarında koşusuna başlayan Patricia (Trisha) Meili, bir süre sonra tecavüze uğrar ve feci şekilde dövülür. Gece yarısından çok sonra bulunduğunda, kan ve çamur içinde ölmek üzeredir. 12 gün komada kalan ve başına aldığı darbeden hafıza kaybı yaşayan kadıncağız, olayla alakalı hiçbir şeyi hatırlamadığından, soruşturmaya faydası olmaz. 

olay gecesi ağır yaralanan ve yaşananlarla alakalı
hiçbir şey hatırlamayan Trisha Meili


     Şimdi gelelim işin en çetrefilli kısmına: Aynı akşam yine saat dokuz civarlarında, Harlem tarafından Central Park'a, 30 kişiyi aşan genç siyahlardan oluşan bir grup giriş yapar. Birbirlerinden destek alan bu delikanlılardan bazıları, o sırada parkta bulunan insanların bir kısmına sataşır, hatta saldırır ve onları soymaya kalkışır. Polis telsizlerine yaşananlar düşmeye başlayınca, kolluk kuvvetleri duruma el koymaya çalışır ve parktaki siyah gençlerden yakaladıklarını derdest etmekle uğraşırken, yaşadığı ağır saldırı neticesinde ölmek üzere olan Trisha Meili bulunur. Bu noktadan sonra polis, önlerine her gelen siyahiyi polis merkezlerine götürmekle meşguldür. Bu şekilde 20'ye yakın zenci genç alıkonuldu. 

     Ölmek üzere olan kadını o hale getirenleri hemen içeriye tıkma telaşı esnasında, gecenin ilerleyen saatlerinde, korkudan ödleri kopan ve çelişkili hatta birbirlerini suçlayıcı ifadeler veren gençlerin içinden ihale; Yusef Salaam, Raymond Santana, Korey Wise, Kevin Richardson ve Antron McCray isimli gençlere çıktı. "Genç" diyoruz ancak bunlar çocuk sayılabilecek çağdaydı, zira yaşları 14-16 arasındaydı. Bir kadının tecavüz edilip ölesiye dövülmesinin akabinde, esas zanlı olarak, yedi-sekiz saat boyunca, bağırıp söven polislerin karşısında sorguya çekildiğinizi (Avukat falan da yok tabi ortada), sonra da yazılı ifade verdiğinizi düşünün şimdi... Bırakın çocuğu, aklı başında sakin bir yetişkin bile başa çıkamaz. 
apar topar sorguya çekilip
sonradan masum oldukları ortaya çıkan gençler

     Kolluk kuvvetlerinin usulsüzlükleri bunlarla da bitmedi. Birkaç gün içinde isimleri basına sızdı ve çocuklar açıktan medyanın ve haliyle kamuoyunun hedefi haline geldi, aileleri tehdit edildi. Hatta halen ABD başkanı olan Donald Trump, o sırada televizyonda fazlaca bu olayın üstüne giderek ve gazetelere sayfalarca ilan vererek, idam çığırtkanlığı yaptı. Trump ve bazı çevrelerin ısrarla bu olayın üstüne giderken, açık bir şekilde çocuklara karşı saf tutmaları, tüm süreci de etkiliyordu haliyle. 
Trump'ın tam sayfa "idam" ilanı

       Çelişkili ifadelerden en dikkat çeken durum, çocuklardan hiçbirisinin doğrudan tecavüz ettiğini kabul etmemek ile birlikte, yardımcı olduklarını ve diğerlerinin tecavüz ettiğini iddia etmeleri idi. Filhakika, itiraflarının kayda alınmasını takip eden haftalarda, gençlerin hepsi, kendilerden zorla ve ağır baskı altında ifade alındığını ve "itiraf" gibi görünen kayıtların tamamen gerçek dışı olduğunu dillendirmeye başladı. DNA karşılaştırması da, hiçbir genç ile uyuşmuyordu üstelik.
delikanlıları içeri tıkmak için elinden 
gelen tüm gayreti gösteren kadınlardan biri

     Bu hengame ve belirsizlik sürerken, mahkeme safhası devreye girdi. Şimdilerde aktif çalışma hayatında olsa, "İstanbul Sözleşmesi" denilen ucube şeyin ateşli savunucusu olması muhakkak olan Elizabeth Lederer ve Linda Faistein'in, çocukları parmaklık ardında görme konusundaki "azmi" karşılık buldu ve çocuklar, o yaştakilerin alabileceği azami cezaya çarptırıldı. Neticede o beş genç şu cezaları aldı:

    Antron McCray, Raymond Santana ve Yusef Salaam: 1990-96 arasında altı sene çocuk cezaevlerinde yattı.

     Kevin Richardson: 1990-97 arasında çocuk cezaevinde kaldı.

     Korey Wise: En yüksek cezaya çarptırılan genç oldu. İçlerindeki en yaşlısıydı (16). Cinsel saldırı ve isyana katılma suçlarından, toplamda 13 sene çeşitli yetişkin hapishanelerinde kaldı. Ancak hani, "kaderin cilvesi" derler ya, Wise içerideyken, esas fail olarak sonradan itirafta bulunan Matias Reyes ile karşılaştı (When They See Us ismiyle yayına giren dört bölümlük mini dizide, bu karşılaşma dramatik bir şekilde anlatılıyordu).
 
sonradan itiraf eden Matias Reyes

     Matias Reyes isimli kişinin olayı itiraf etmesi sonrasında, DNA testleri falan neticesinde de, olayı Reyes'in işlediği kesinleşince, davanın seyri tamamen değişti. 2002'de beş gence yönelik suçlamalar düşürüldü. Siyah vatandaşlar sokaklara indi tabiatıyla. Gençlerin avukatları ve kamuoyunun desteğiyle, bu sefer onlar dava açtı ve 40 milyon dolarlık tazminat kazandılar.

     Çocuk yaşta yaşadıkları travmayı atlatıp atlatamadıkları bilinmez ama tüm bu olup bitenin ardından tek bir soru geliyor akla: Şayet o gece Central Park'ta bulunan ve zanlı olarak yakalananlar, "beyaz" ırktan olsaydı, davanın seyri ne nasıl olurdu ve daha da önemlisi, zanlı diye derdest edilenler bu kadar baskı görür, bu kadar ciddi cezalara çarptırılırlar mıydı?
dizinin yönetmeni, suçsuz yere
hapse giren beşli ile bir arada

     2019 yapımı "When They See Us", siyah bir yönetmen olan Ava DuVernay, yaşananlar tekrar gündeme geldi ve dört bölümlük dizi genelde başarılı bulunurken, delikanlılarla çok uğraşan Linda Faistein ve bir takım çevrele rahatsız oldu. Eserin çok fazla ırk temelli olduğu ve bazı kısımların çok abartılı verildiği iddia edildi. Ancak neticede, bu hadise de, tıpkı daha evvelki ve ne yazık ki, sonrakileriyle, Amerikan tarihine kara leke olarak geçti.