Read more: http://www.bloggerdersleri.com/2012/06/blogger-meta-tag-ayarlari.html#ixzz3CwTYFEk2 şöyle garip bencileyin: Ekim 2024 Follow my blog with Bloglovin

19 Ekim 2024 Cumartesi

Cihad ve Cihad ile Fitne Çıkarmak Arasındaki Fark

    

     İbadetlerin en kıymetlisi, farz-ı ayn olanlardır. Farzlardan sonra en kıymetlisi, Şafi mezhebinde sünnet namazlar, Hanbeli'de cihaddır. Hanefi ve Maliki'de ise, ilim öğrenmek ve öğretmek ve sonra cihaddır.

     Cihadın üç türlü olduğu bildiriyor: Fiil ile, kavil ile ve dua etmek ile. Birincisi, beden ile yani her türlü harp vasıtaları ile cihad yapmak, İslamiyet'ten haberleri olmayarak, başkalarından görmekle veya zalimlerin, sömürücülerin baskıları ve işkenceleri ve aldatmaları ile küfre sürüklenmiş olan zavallılara İslamiyet'i bildirmeye engel olan diktatörlere, emperyalist güçlere karşı olur. En modern harp vasıtaları ile dövüşerek, bu zalim diktatörlerin, emperyalistlerin güçleri, kuvvetleri yok edilerek, bunların pençeleri, baskıları altında inleyen zavallı milletler esaretten, kölelikten kurtarılır. Bunlara İslamiyet öğretilerek, seve seve Müslüman olmaları teklif olunur. Kabul etmezlerse, Müslümanlarla birlikte İslam dininin adil, hürriyetçi ve eşitlik emreden emirleri altında, Müslümanlarla aynı haklara malik olarak ve kendi dinlerinin icaplarını ve ibadetlerini serbestçe yapmak suretiyle yaşamalarına izin verilir. Bu silahlı cihadı, muharebeyi yalnız devlet yapar. Yani devletin ordusu, savunma kuvvetleri yapar. Devletin emri, bilgisi, izni olmadan hiçbir Müslümanın kafirlere saldırması, eşkıyalık yapması caiz değildir. Devletin sulh yaptığı kafirlerden birini öldüren Müslümanı, İslam dini en ağır cezaya çarptırmaktadır. Görülüyor ki, İslam dininde, cihad demek, memleketleri yıkmak, insanları öldürmek demek değildir. İnsanlara İslamiyet'i tanıtarak, kendiliklerinden seve seve Müslüman olmalarına çalışmak demektir. Tarihteki İslam devletleri (Emeviler, Abbasiler, Selçuklular, Osmanlılar) hep böyle cihad etti. Cihad sayesinde, hiçbir gayr-i müslim, "işitmedim, bilseydim inanırdım" diyemeyecektir.

     Sulh zamanında hudut başında beklemek, yeni silahları yapmasını öğrenmek, harp vasıtalarını kullanmasını ve bunun için lazım olan fen bilgilerini öğrenmek de cihaddır. Müslümanların böyle cihad etmeleri farz-ı kifayedir. Düşman hücum ettiği zaman, kadın, çocuk herkese, yani yakın olanlara, eğer bunların da gücü yetişmezse, uzakta ve daha uzaklarda olanlara da farz-ı ayn olur. Cihad yapan devlete yardım etmeyenler günaha girer.

     Cihadının ikinci şekli, her türlü neşir vasıtası ile İslamiyet'i insanlara yaymak, duyurmaktır. zira zamanımızda, dinsizlerin yazı, film, radyo ile ve her çeşit propaganda ile saldırması aldı yürüdü. İslam'ın iç ve dış düşmanlarının yıkıcı, aldatıcı propagandalarına karşı alimlerin, hakiki Müslümanlığı ani Ehl-i Sünnet itikadını, neşir vasıtaları ile bütün dünyaya yaymaları, günümüzün en kıymetli cihadıdır. Kitap, mecmua, gazete, radyo, televizyon ve filmler ile İslamiyet'in üstünlüğünü, faydalarını, hem Müslümanlara ve çocuklarına öğretmeli, hem de bütün dünyaya yaymalıdır. Bunu yapabilmek için, İslam bilgilerinin hem din, hem de fen kollarını iyi öğrenmelidir.

     Cihadın üçüncü kısmı, dua ile yapılan cihaddır. Bütün Müslümanların bu cihadı yapmaları farz-ı ayndır. Bu cihadı yapmamak, büyük günah olur. Bunu yapmak ise, birinci ve ikinci kısımları yapanlara dua etmekle olur. Yani leşker-i gaza, leşker-i duanın yardımına muhtaçtır.

     İmam-ı Muhammed hazretlerinin "Siyer-i kebir" kitabında şöyle deniliyor: "Cihad emri yavaş yavaş geldi. İslamiyet'in başlangıcında müşriklerle karşılaşmamak, onlardan uzak kalmak, onlara yumuşak davranmak emrolundu. Sonra, ikinci emir gelerek, "kafirlere yumuşak ve güzel sözlerle İslamiyet'i bildir" denildi. Üçüncü emir ile harp etmeye yalnız izin verildi. Dördüncü emir ile "kafirler size eziyet verince, onlarla harp ediniz" denilerek, karşı koymak farz oldu. Medine'de İslam devleti teşekkül edince, beşinci olarak, "dört aydan başka zamanlarda harp ediniz" emri geldi. Altıncı olarak gelen ayette, devletin, ordunun kafirlerle her zaman harp etmesi emrolundu. Böylece, cihad etmek, farz-ı kifaye oldu. Devletin her zaman cihada hazırlanması lazımdır. Sulh halinde ve arada anlaşma varsa, ansızın saldırılmaz. Önce, anlaşmanın bozulduğu haber verilir. Kafirler dar-ül-islama saldırınca, bu zalimlere karşı, kadın, erkek, bütün Müslümanların ordunun emrinde harp etmeleri farz-ı ayn olur".

Cihad ve Fitne Arasındaki İnce Çizgi:

     Cihadın mahiyeti ve çeşitleri bu şekilde. Şimdi gelelim, "cihad" adı altında, özellikle son bir asırdır çıkarılan fitnelerin cihaddan farkına:

     Kitaplarda deniliyor ki; dar-ül-harpte de, gayr-i müslimlerin haklarına dokunmamak, hükumetlerinin kanunlarına uymak, kimseyi dolandırmamak, Müslümanlığın icabıdır. Zalim, hatta kafir hükumetlere karşı isyan etmek, fitne çıkarmak yasaktır. Böyle fitne çıkarmak, cihad değil, ahmaklıktır ve büyük günahtır.

     Bu açıklama gayet sarih olmakla birlikte, yakın tarihte, bilhassa Hac Suresinin otuz dokuzuncu ayeti bahane edilerek, birçok faaliyet yürütüldü, kardeş kardeşe düşman edildi. Çok insan idam edildi, birçoğu hapislerde çürüdü. Bunun en bariz örneğini, Cemal Abdünnasır yönetimindeki Mısır'da gördük. Hasen el Benna ve Seyyid Kutub gibi reformistlerin çıkardığı fitnede, Müslümanlar çok zarar gördü ve hatta bu hadiselerin menfi neticeleri, bugün bile hala Mısır'da hissediliyor.  


Hasen el Benna ve Seyyid Kutub


     Hac Suresinin 39. Ayeti Nasıl İzah Ediliyor:

     Mekke'de kafirler, Müslümanlara zulüm ediyor, yaralıyor, öldürüyorlardı. Bu zalimlerle dövüşmek için, Resulullah'tan tekrar tekrar izin istediler. izin verilmedi. Zalimlerin zulmünden kurtulamayacak olanların, kafir memleketi olan Habeşistan'a hicret etmelerine izin verildi. Peygamber Efendimiz, Medine'ye hicret edince, Hac Suresinin otuz dokuzuncu ayeti nazil oldu. Burada mealen; "müminlere saldıran zalimlerle cihad yapmaya izin verildi" buyuruldu. Bu ayet, Medine'de yeni kurulan islam devletinin, Mekke'deki kafirlerle ve zalimlerle cihad yapmasına izin vermektedir. Yani görüldüğü üzere, cihad emri ancak devlet kurulduktan sonra verildi.