21 Temmuz 2025 Pazartesi

The White Lotus ve Ahlaki Çöküşün Estetik Hâli: Batı Medeniyeti Nereye Gidiyor?

     Giriş: Lüksün Ardındaki Boşluk

     HBO’nun çok konuşulan dizisi The White Lotus, ilk bakışta zenginlerin tatilini konu alan, mizah ile dramı harmanlayan bir yapım gibi görünebilir. Tropikal otel ortamında geçen bu dizinin her sezonu, farklı bir coğrafyada tatil yapan Batılı elitlerin iç dünyasına açılan bir pencere sunar. Ne var ki bu pencere, sadece ferdi trajedilere değil, aynı zamanda bir medeniyetin topyekûn ahlaki çöküşüne işaret ediyor.
     Dizi; sadakatsizlik, cinsiyet rolleriyle oynama, aile yapısının çözülmesi, homoseksüellik ve tüketim kültürü gibi temaları üzerinden Batı’nın geldiği noktayı gözler önüne seriyor. Bu yazıda, The White Lotus dizisini merkeze alarak Batı’nın sözde “medenileşme” vetiresinin aslında insanı yozlaştırdığına ve fıtratından kopardığına değineceğiz. Bizim perspektifimizden, bu çöküşün izini süreceğiz.

diziden bir kare, topitoplar ekseriyette!

     1. Evlilik ve Aile mi Dediniz?

     Dizinin belki de en çarpıcı tarafı, evli karakterlerin birbirlerine karşı sadakatsizliğinin neredeyse sıradan bir davranış gibi işlenmesidir. Her sezon, evlilik içinde olan karakterler arasında gizli ilişkiler, kısa süreli hevesler ve aldatmalar dizinin temel dinamiklerinden biri hâline gelir. Modern Batı kültüründe, "şahsi özgürlük" adı altında ahlaki sınırların giderek belirsizleştiği, evlilik gibi kutsi bağların ferdi arzular uğruna kolayca harcandığı bir tablo çizilmektedir. Sözüm ona felsefi yaklaşımlar ve daha bir sürü yaldızlı argüman, "yüksek eğitim" almış eşlerin ağızlarında dolanır, her şeye bir kulp bulmaya çalışılır. Kariyer peşinde koşan kadınların evliliklerinde zaten, erkekler iyice perişan! Çocuklar ise, "özerklikten" tam özgürlüğe geçerken, aileleri ile olan herhangi bir manevi tarafı olmayan maddi bağ, iyice kendini belli eder. Çocukların, ebeveynlerin sözlerini dinlemek gibi bir çabası olmadığı gibi, anne terbiyesi gibi şeylerden mahrum oldukları için de, ilerideki yaşamlarında sahip olacakları tüm ahlaksızlıklara, daha küçükten "ısınmış" olur! Eşler arasında olmayan sıcaklık ve samimiyet, çocuklarla olan ilişkilerde iyice gün yüzüne çıkar zira. 

     Dolayısıyla, Batı'nın "evlilik" mefhumu, tamamıyla sözde, sathi, hiçbir derinliği olmayan, çoğu zaman çıkara dayalı, pragmatik ve soğuk bir sözleşmedir. Tarafları ve yeni nesilleri, kötülük ve ahlaksızlıktan korumak, sıcak bir yuva teşkil etmek gibi fazilet ve misyonu yoktur!

2. Homoseksüelliğin Normalleşmesi ve Dayatılması

     The White Lotus’un ikinci sezonu, özellikle homoseksüel karakterlerin ilişkilerini öne çıkarmasıyla dikkat çeker. Bu durum, yalnızca bir temsil meselesi değil, izleyiciye sürekli “bu da normaldir” mesajının verilmesidir. Artık dizilerde bu ilişkiler yalnızca görünmekle kalmıyor, aynı zamanda yüceltiliyor ve heteroseksüel ilişkilerden daha derin, daha manalı gösteriliyor. Zaten bazı dizi ve sinema seyretme platformu, birkaç senedir çok yoğun bir LGBT propagandası ve gündemi ile sürekli karşımızda. Hiç alakasız ve ana hikayeye hiçbir şey katmayan sapık karakterler, bir vesileyle, seyircinin gözüne sokuluyor. Cancel culture denilen ve kendi gibi düşünmeyen her kişi ve akımı lekelemek niyeti ile hareket eden kepaze linç kültürü de, yangına körükle gitmek konusunda elinden geleni ardına koymuyor!

3. Erkekliğin ve Kadınlığın Değersizleştirilmesi

     Dizideki erkek karakterler çoğu zaman edilgen, zayıf ya da suçlu konumundadır. Kadın karakterler ise ya manipülatif ya da "güçlü" olmanın sınırlarını zorlayan figürlerdir. Akademik kariyeri zirvede veya çalıştığı pozisyon itibariyle, herkesi imrendirecek konumda. Süklüm-püklüm erkek de, ya karısının başa kakmalarından ve dırdırından bıkmış onu gizli gizli aldatıyor ya da kuyruğunu kıstırmış kedi gibi oturup, çeşitli planlar kuruyor! 

     Bu yönüyle dizi, Batı’da cinsiyet rollerinin altüst olduğunu, fıtrata aykırı yeni modellerin empoze edildiğini göstermektedir. 

4. Tüketim, Hedonizm, Nefs, Kibir ve Boşluk

     Dizideki karakterlerin neredeyse hepsi maddi olarak zengin, refah içinde yaşıyor. Ancak bu refah, onları mutlu kılmıyor. Huzursuzluk, yalnızlık, güvensizlik, entelektüel kibrin getirdiği sonsuz şüpheler ve anlamsızlık hissi neredeyse tüm karakterlerin ortak paydası. Para, her türlü zevk, seyahat, lüks tüketim… hiçbir şey onları tatmin etmiyor. Tatmin etmesi de mümkün değil çünki bedenin isteklerini yerine getirmiş olmak, ruhi rahatlamaya pek bir faydası olmuyor.

5. Tek Eşlilik ve Erkeğin Dramı

      Seküler Batı'nın dayattığı şeylerden biri de, tarihte çok az cemiyette rastlanan monogami yani tekeşlilik. Dizi, bu bakımdan da erkeğin, adeta kolu kanadı kırılmış, çaresiz halinin bir aynası. Yukarıda saydığımız sıkıntılarının üzerine bu da konulduğunda, erkeğin hali hakikaten içler acısı oluyor. Daha doğrusu, hepsi birbiri ile alakalı ve ailenin direği olması gereken erkeği, bulunması gereken pozisyondan uzaklaştırıp adeta eritiyor! Zira hasbelkader evlendiği ve tabiri caizse tek kurşununu harcadığı kadın, kendisine zaten az alaka gösteren ve kariyer yahut iş peşinde koşan soğuk bir gölgeye dönüşünce, erkeğin yapacağı tek bir şey kalıyor; aldatmak. Soluğu aşağı kadınların koynunda alan erkek de, suçluluk psikolojisi kabardıkça da ya ailesinden giderek uzaklaşıyor ya da yalan söyleme konusunda uzmanlaşan bir iki yüzlü olup çıkıyor. 

Netice: Batı Nereye?

     The White Lotus, modern Batı’nın geldiği noktayı gözler önüne seren bir tür medeniyet eleştirisidir. Ancak bu eleştiri, izleyiciye ne bir çözüm sunar ne de kurtuluş yolu gösterir. Çünkü Batı'nın sahip olduğu değer sistemi, çürümüş temeller üzerine kuruludur. Ardı arkası kesilmeyen göç dalgaları ile iyice köşeye sıkışan bu sistem, hedonizmin ve bencilliğin pençesindeki fertlere merhem olmaktan çok uzak. Bakir coğrafyaların sömürüldüğü günlerin akabinde tesis edilen bu muvakkat zenginlik, daha ne kadar zaman, yalancı ve sun'i gülücükler saçmaya devam edecek acaba?!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumunuz için teşekkürler! Hakaret küfür olmazsa ne kaa guzel olur!