Read more: http://www.bloggerdersleri.com/2012/06/blogger-meta-tag-ayarlari.html#ixzz3CwTYFEk2 şöyle garip bencileyin: Weinstein tecavüz Follow my blog with Bloglovin
Weinstein tecavüz etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Weinstein tecavüz etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

20 Mart 2020 Cuma

Harvey Weinstein Olayı ve Kadın-Erkek Eşitliğinde Son Durum


... Ve Tanrı... Harvey Weinstein! – Meryl Streep

... Teşekkürler... Özellikle de Harvey Weinstein! - Gwyneth Paltrow

... Harvey ve Bob Weinstein, siz de kalbimi kırdınız, o tutkunuzla! – Holly Hunter

... Beni buraya çıkartmak adına öldürmen gerekenleri öldürdüğün için sana teşekkür ederim Harvey! - Jennifer Lawrence... 

     Ve hatta Penelope Cruz, Rene Zellweger, Madonna, Kate Winslett, Nicole Kidman... Bu ve daha ismi sayılmayan nice meşhur Hollywood kadın oyuncu, Yahudi film yapımcısı Weinstein’i övüyor. 
"ayıya dayı" derken!

     Tabi bütün bu övgüler, Ekim 2017’den sonra tamamen değişti çünki birçok ödüllü filmin yapımcısı sıfatıyla, Hollywood’un kilit taşlarından birisi olarak nam salan Miramax’ın sahibi iki kardeşten biri olan Harvey, aniden başlayan bir dalga ile köşeye sıkıştı. Zira daha evvel, bu film yapımcısı ile temas kurmuş olan kadınlar, birer birer ortaya çıkıp, kendisini tacizci hatta tecavüzcü olmakla itham etmeye başladılar. Olay sonradan mahkemeye taşındı falan filan!

     Haberler o kadar büyüdü ki, Amerikan televizyonları neredeyse tüm haber bültenlerinde bu hadiseden bahsediyor, Weinstein “tu kaka” ilan ediliyordu. Başta Amerika olmak üzere, neredeyse her memleketten bazı çevreler hemen ayaklandı. “#MeToo” üst başlığı ile bir hareket başladı. İş yerlerinde, okullarda veya bulundukları her mekanda taciz edildiğini iddia eden kadınlar, gösteriler düzenledi. Neticede kamuoyu, tüm bu olan biten üzerine birkaç gruba kümelendi.

     Okul, iş ekseninde hayatını erkekler gibi dışarıda geçiren kadınların ağırlıkta olduğu ilk grup, anlaşılacağı üzere köpürdü. Feminist damarlar kabardı, erkek karşıtı sloganlar atıldı, genellemeler yapıldı falan filan... Hep tanıdık reaksiyonlar, bunların nasıl reaksiyonda bulunacağını zaten biliyoruz.

     Başka grup (ki çoğunluğunu erkekler oluşturuyordu) Weinstein ile yolu kesişen kadınları, “köprüyü geçene kadar ayıya dayı deme” deyiminin ete kemiğe bürünmüş halini canlandırmaktan dolayı suçladı. Söylediklerinde haklılık payı yok muydu? Elbette vardı. Zira bu kadınlardan çoğu, yaşadıklarını iddia ettikleri taciz ve sıkıştırmalardan seneler sonra suçlamalara başlamıştı. Bu da, bir yere veya bir noktaya gelene kadar bazı “şey”lerden ödün verdiklerini açıkça göstermekteydi. Yani şan şöhret yerindeyken her şey süt liman bir halde, olaylarını üstü örtülüyor.

     Diğer bir kısım ise, hem Weinstein özelinde para ve mevki sahibi erkekleri hem de onların değirmenine su taşıyan kadınları suçladı.

     Bunlardan başka bir de, “uygar” diye bilinen bir dünyada böyle iğrenç şeylerin olmasına cidden şaşıran bir grup insan var ki, esasında bu türün hala yaşıyor olmasına şaşırmak lazım!

     Aslına bakıldığında, hepsi az biraz haklıydı. Evet makam-mevki-mal sahibi erkekler, söz konusu genç ve güzel kadınlardan istifade etmek olduğunda, canavarlaşabiliyordu... Evet kadınlar, belli yerlere gelmek, zengin olmak için, bu canavarlara –isteyerek veya istemeyerek- boyun eğiyordu. Hatta bu olan bitenlere hayret edip üzülenler de, bir derece haklı. Öyle ya, nasıl olur da böylesine “medeni”, “ilerici” memleketlerde bu tür iğrençlikler ve kadın hakları ihlalleri yaşanabiliyordu?
Herkes biraz haklı ama neredeyse hemen herkes de haksız çünki daha evvel de incelediğimiz “kadın hakları” mevzûnu kapsamlı olarak anlamak ve bu modern dünyada realiteye oturtmak, çok ama çok zor. Mezkur hadise üzerinden erkek-kadın ilişkilerini tahlil edebilmek için, her iki cinsi de iyi doğru tanımak lazım elbette. Önce erkeğe bakalım:

     Erkek, kas gücü ile olsun, daha doğru ve dolaysız düşünme tarzı ile olsun, karışık olaylar karşısında daha az heyecanlı tepki verme şekli olsun, neredeyse her zaman için kadından bariz bir şekilde ayrılır. Karşı cinse bakışı, şehvet kontrolsüzlüğü, gadap ve intikam alma mekanizmaları da eklendiğinde, erkek kolayca bir “canavara” dönüşebilir. İstediğini elde etme konusundaki canavarlığı, uygun muhit, şöhret ve mal çokluğu ile paralel olarak artar. Dolayısıyla zenginlik ve şöhret, erkeğin elinde ölümcül bir silaha dönüşür. Dünyada işlenen suçların büyük çoğunluğunun “namus”, gayri ahlaki ve gayri meşru ilişki etrafında dolaşıp durması hesaba katıldığında da, bu canavar erkeğin mağdurlarının genelde genç, güzel ve savunmasız kadınlar olması kaçınılmaz olur. Aslında bu tür kadınların mağdur edilmesi, bu saydığımız özelliklerinden değil, esas olarak “korunmasız” olmasından kaynaklanır.

      Burada tabi kadının karakteristik hassaları devreye girer: Yaratılış olarak kadınlar daha duygusal, daha narin, olaylar karşısında daha heyecanlı, erkeklerin ısrarlarına ve tatlı dillerine kanabilen insanlardır... Ve en önemlisi erkeğin gözüne hitap edecek, iştahını kabartacak güzellik ve latiflikle bezenmiştir. Şu haliyle, zengin ve makam sahibi erkeklerin avı olması an meselesidir.
İşte esasında bütün bu tantananın, tüm bu “kadın hakları” bağırmalarının, Harvey Weinstein mevzularının kökü burada yatıyor. Genç ve güzel bir kadın, pervasız, ölçü tanımaz ve şehvet düşkünü ırz düşmanlarından nasıl korunabilir?

     Bu suale verilen cevaplar her ne kadar çeşitli gibi görünse de, temelde ikiye ayrılır. Birinci cevap, kadının her hal ve durumda, dışarıda, mektep-iş vesaire gibi mazeretlerle, erkeklerin arasında olmasını, başına bir şey gelirse de, hakkını aramasını, direnmesini, erkeklerle mücadele etmesini salık verir. Bu ilk grup için, kadının sokakta bulunması, olmazsa olmaz bir kaidedir. Tersini düşünmek asla mümkün değildir, tersini düşünmek akıllarına dahi gelmez zira erkek ve kadın eşittir, dolayısıyla erkek ne yaparsa kadın da yapabilmeli, en sonuna kadar zorlamalıdır. Bu görüşe sahipseniz veya böyle bir ailede yetişmiş bir kızsanız, tahsil yapmak ve “ekmek paranızı” kazanmak için yarışmak zorundasınızdır. Hatta diyelim ki on sekiz yaşında güzel birisiniz ve hayalinizde oyuncu olmak var. O zaman ne yapacaksınız: Çok basit, Weinstein gibi köşe başını tutmuş bir ırz düşmanın ofisine gitmek, “maharetlerinizi” sergilemek durumundasınız (evet bir yol var ama o da çook uzun). Şayet başınıza bir şey gelirse de, ya yutkunur ve o darbe ile yaşarsınız ya da “kadın hakları” diye tutturup, feminist gruplara katılırsınız.

     Hazır konu buraya gelmişken, Harvey Weinstein'in kadın avukatına değinmeden olmaz çünki bu avukat, yukarıda sayılan hasletleri iyi biliyor olmasında dolayı, sorduğu isabetli sualler yüzünden feminist tayfa tarafından “provokatif” ve paraya hizmet eden, “kadın kadının kurdudur” kabilinden kadın düşmanı ilan edildi. Donna Rotunno isimli avukat en başta diyor ki; “tamam, kadınların ne dediklerine bakalım ancak her söylediklerine de inanmayalım, önce sorgulayalım, satır aralarını görelim.” Ardından ekledikleri çok ama çok manidar; “şayet cinsel saldırıya uğramak istemiyorsan, o otele gitmezsin.” (buradaki detayı fark etmişsinizdir, Weinstein sapığı çoğu zaman kadınları otele davet ediyor ve bu sonradan ortalığı velveleye veren hatunlar, takıp takıştırıp oraya varıyor). 
"Demir Leydi" Rotunno ve "öldüm bittim abi ben"
rollerinde Harvey Weinstein

     Rotunno'nun, Weinstein'in mağduru olanlara sorduğu sorular, tabiri caizse “tam isabet”... Bir kısmı şöyle: “Neden kaçmadın?”, “Neden gecelikle idin?” “Neden mukavemet etmedin, kendini savunmadın?”, “Madem tecavüz veya taciz edildin, neden etrafında dolanmaya devam ettin?” Bu açıdan bakıldığında, Rotunno'nun hadiselere yaklaşımı ve metodolojisi, kendisine yönelecek amansız nefrete rağmen o soruları sorabilmesi, olayların çirkin bir çıkar ilişkisi üzerine kurulu olduğu tezine dayanıyor. Yani bu kadın, "kadının özü"nü biliyor ve ona göre vuruyor! 

     Parantezi kapattıktan sonra, kadınların nasıl korunacağı konusundaki ikinci ve esas cevaba gelelim zira ilk cevabın yangına körükle gitmekten, kızlarımızı kadınlarımızı sapık canavarların eline atmaktan başka bir işe yaradığı yok: Filhakika bu cevap, gayet basit, basit olduğu kadar kolay uygulanabilen, kolay uygulanabildiği kadar da etkili ve kesin neticelidir. Erkeklerin işte, alışverişte, markette, sokakta, plazada... Hasılı cemiyet hayatının ortasındaki faaliyetleri sırasında onlara hiç bulaşmamak. Vaktini evinde veya arkadaşlar arasında faydalı şeyler yaparak, sağlıklı, ahlaklı nesiller yetiştirerek, ilmi açıdan kendini ve çocuklarını geliştirerek, toplumun hır-güründen uzak sakin bir hayat geçirmek... Bu kadar basit! Son ve en mükemmel din olan İslamiyet, kadınların sırtına hiçbir ağır yük vurmuyor, “çıkın çalışın”, “hayat müşterektir”, “erkeklerle yarışın” demiyor. Hatta İslam kadını, ev işlerini yapmak, yemek hazırlamak zorunda dahi bırakılmıyor. Baba veya koca veya en yakın akraba, ona bakmak mecburiyetindedir. Bu kuralları, kendi yarattığı kullarını en iyi tanıyan zat olan Allah koyuyor. İslamiyet, milyonlarca defa denenmiş ve her denendiğinde aile ve kadını perişan etmiş tatbikatlardan uzak durulmasını emrediyor.
şu iki tokmak var ya, o kadar çok şey anlatıyor
ve öylesine derin manalar ihtiva ediyor ki!

     Hülasa, tekrar çıkmaları ve hatta gürleşmeleri gayet olası olan zararlı ağacın dal ve yaprakları ile uğraşmaktansa, ağacı kökten kesmek, en selim ve garanti yoldur!