tag:blogger.com,1999:blog-66082545371129783792024-03-13T11:11:35.053+03:00şöyle garip bencileyinDeniz Balabanhttp://www.blogger.com/profile/10910711969483861375noreply@blogger.comBlogger101125tag:blogger.com,1999:blog-6608254537112978379.post-12776121233545228152024-02-25T18:50:00.004+03:002024-02-25T20:25:40.062+03:00 İsrail-Filistin Kavgasının Dünü ve Bugünü<p><br /></p><p><span> </span>7 Ekim 2023 tarihinden bu yana, Filistin topraklarında gerçekleşen acı ve tarifi zor hadiselere şahitlik ediyoruz. Bugünlerde sıkça duyduğumuz bir tabirle, “gözümüzün önünde, büyük bir katliam yaşanıyor”. Peki bu mevzu ile alakalı ne kadar şey biliyoruz veya daha doğrusu şöyle diyelim, bildiklerimizin ne kadarı, hakikat olmasa bile, hakikate en yakın?</p><p><span> </span>Yahudilerin tarihini genişçe ele aldığımız yazılarda, Hazreti Yusuf, Hazreti Musa, Yahudilerin Mısır’dan çıkışı, <b>Arz-ı mev’ud</b>a gelişleri, <a href="https://denizbalaban.blogspot.com/2012/07/oz-kardeslerini-oldurebilecek.html" target="_blank">2000 sene sürecek sürgün dönemleri incelenmişti</a>. Oradan devam edecek olursak...</p><p><span> </span>Roma İmparatorluğunun, Kudüs’ü yerle bir etmesi akabinde, dünyanın her tarafına dağılmış olan Yahudiler, maddi olarak kuvvetlenmeleri ile birlikte, Siyonizm hareketi ve artan nüfuzlarını devreye sokarak, yeniden vaad edilmiş topraklara dönüş telaşına girdi. Dile kolay, 20 asır sonra, atalarının yurduna yerleşmeye çok az kalmıştı. Her şey onların lehine işliyor gibiydi: Sultan 2. Abdülhamid tahttan indirilmiş, <a href="https://denizbalaban.blogspot.com/2018/11/yuksek-degerlerden-istifa-eden-bir.html" target="_blank">İttihat ve Terakki</a> işbaşına gelmiş, <a href="https://denizbalaban.blogspot.com/2014/05/arap-dunyas-ne-kadar-arap.html" target="_blank">Araplar </a>bölünmüş ve Osmanlı’ya baş kaldırmış, Balfour Deklarasyonu imzalanmış, hatta Osmanlı <b>7. Ordu</b>su, akla havsalaya sığmayacak bir şekilde, silahlarını dahi kullanmadan, ta Şam'a kadar yüzlerce kilometre geri çekilmişti. </p><p style="text-align: center;"><b>Birinci Cihan Harbi ve Sonrası</b></p><p><span> </span><b>Balfour vaadi</b> ve ile birlikte, Kudüs ve civarındaki Yahudi nüfusta artış görüldü. Yahudiler yerleşip, çoğaldıkça da, Filistin bölgesinde huzursuzluk arttı. <a href="https://denizbalaban.blogspot.com/2019/07/ingiliz-somurge-bakanlg-ve-islam.html" target="_blank">İngilizler</a>, hem Yahudilere hem de Araplar içerisindeki gruplara, ayrı ayrı vaatler vermişti. Hepsi de kendilerine verilen sözlerin peşine düşmüştü. Yahudi nüfusun yerleşecek toprağa ihtiyacı vardı ve çoğunun cebi şişkindi. Yerel Filistinliler (daha doğrusu Filistin diye bilinen sahada yaşayan Araplar) ise umumiyetle fakir çiftçilerdi ve hasat zamanlarında türlü zahmetlerle karşı karşıya kalıyordu. Dolayısıyla toprakların el değiştirmesi, şöyle veya böyle kaçınılmazdı. Topraklar el değiştirdikçe, Filistin’de yaşayan Araplar daha da fakirleşti ve iyice köşeye sıkıştı. 1920’lere gelindiğinde, yeni yerleşen Yahudiler, <b>Haganah </b>denilen ve yarı askeri hüviyet taşıyan silahlı teşkilatı kurdu. Zaten İngiliz Mandası, sükuneti muhafaza etmekte isteksiz davranıyordu. Kudüs ve Yafa’da isyanlar baş göstermişti. 1929’da ise büyük çapta bir Filistinli ayaklanması başladı. Filistinliler, daha fazla Yahudi’nin gelmesini istemiyordu. </p><p><span></span></p><table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><tbody><tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhkBqeoX2UOQgFTwr1U4Y_zSvDYN_mXbI80Dzw6AbFgAyZmm2Tz8uzOChsyCTxqChOhFecVt9PrhTpVFwST7SDdMfpBeKO0b8lP8QmtaoIafWZyq3NpzkFbgm_SVgdMDMa-4LjIwATs7XfX5umLdZj8-eu3ljLxz-g7u52e9w8zzWIQ8XlnZMhqsgTmw6Q/s1023/haganah.jpg" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="756" data-original-width="1023" height="236" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhkBqeoX2UOQgFTwr1U4Y_zSvDYN_mXbI80Dzw6AbFgAyZmm2Tz8uzOChsyCTxqChOhFecVt9PrhTpVFwST7SDdMfpBeKO0b8lP8QmtaoIafWZyq3NpzkFbgm_SVgdMDMa-4LjIwATs7XfX5umLdZj8-eu3ljLxz-g7u52e9w8zzWIQ8XlnZMhqsgTmw6Q/w320-h236/haganah.jpg" title="asd" width="320" /></a></td></tr><tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Haganah paramiliter grubu</td></tr></tbody></table><span><br /> </span>Filistin topraklarında bir kaos vardı ve durum daha da kötüye gidecekti çünki <a href="https://denizbalaban.blogspot.com/2019/03/ahlakszlk-bayragn-tasyan-unluler.html" target="_blank">Avrupa’da</a> yükselen <b>Faşizm </b>fikriyatı, Yahudilerden pek hoşlanmıyordu. Elbetteki bu durum, daha fazla Yahudi’nin göçü demekti. Üstelik şimdi, yeni bir silahlı Yahudi organizasyon daha vardı: <b>Irgun</b>. 1936’da ise, Araplar, müstakil devlet kurma heyecanıyla İngiliz idaresine isyan etti ise de, bir neticeye varılamadı. Kudüs Müftüsü <b>Emin el- Hüseyni</b>’nin Hitler ve Nazilere yanlaması da, düşünüldüğü gibi işlemedi. <p></p><p><span> </span><a href="https://denizbalaban.blogspot.com/2015/03/sembolizmin-doruklarnda-bir-ulke-ve.html" target="_blank">İngilizler</a>, durumun kendi kontrollerinden çıktığını çoktan fark etmiş ve pişman olmuştu. İkinci Cihan Harbinden galip çıkmış gibi görünseler de, esasında savaş İngiliz İmparatorluğuna çok zarar vermişti. Hem de artık meskun Yahudiler, açıktan onları hedef almaya başlamıştı. 1946’nın Temmuz ayında, Irgun teşkilatının üyeleri, Britanya yöneticilerinin bulunduğu <b>King David Oteli</b>ni patlattı... İçerisinde Yahudiler de olduğu halde! Bu olay artık bardağı taşırmıştı. Taze kurulan <b>Birleşmiş Milletler</b> müdahil olunca, İngilizler Filistin topraklarından çekilmeye başladı. </p><p style="text-align: center;"><b>Birleşmiş Milletler Filistin Taksim Planı ve Tepilen Fırsat</b></p><p><span> </span>Gelelim işin en can alıcı noktalarından birine: 1947 senesinin nihayetlerinde, BM bir paylaştırma plan ortaya attı. Buna göre; Arap Devleti, Kudüs etrafındaki arazinin %42’sine, Yahudi Devleti de %56’sına sahip olacaktı. % 2’lik kısım ise (Kudüs ve Beytüllahim de içinde) beynelmilel bir vesayete terk edilecekti. Yahudiler bunu kabul ederken, Araplar karşı çıktı. Günümüz İsrail-Filistin çıkmazının en büyük sebeplerinden birisi bu oldu. Zira Filistin’de yaşayanlar, tarihin hiçbir döneminde müstakil bir devlet kurmamış iken, kendilerine adeta bahşedilen bu fırsatı, çevredeki diğer Arap ülkelerin de tazyikiyle reddetti. Durduk yere bir Yahudi devletin kurulmasını istememekle, belki de kendi ayaklarına sıkıyorlardı! </p><table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><tbody><tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgwmxYtBVpn4Wi__N6nf8adFGLss6k145D3HkFWOEXXgn1L0jPRett2jcwEdFi5ND-1gqSbyBk3g4n9jMwo8vtepCySDOaHMf_EVrOjZvcr50Lq8VgU8fmbDBFRodwopcODt_5TVeqhu7O1EV0YWa1iKa19qGXJGKkUe35gR6Ld_sqh0HYP09KCBOpe1fs/s2838/UN_Palestine_Partition_Versions_1947.jpg" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="2838" data-original-width="1370" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgwmxYtBVpn4Wi__N6nf8adFGLss6k145D3HkFWOEXXgn1L0jPRett2jcwEdFi5ND-1gqSbyBk3g4n9jMwo8vtepCySDOaHMf_EVrOjZvcr50Lq8VgU8fmbDBFRodwopcODt_5TVeqhu7O1EV0YWa1iKa19qGXJGKkUe35gR6Ld_sqh0HYP09KCBOpe1fs/s320/UN_Palestine_Partition_Versions_1947.jpg" width="154" /></a></td></tr><tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Taksim Teklifi</td></tr></tbody></table><br /><p></p><p style="text-align: center;"><b>1948 Arap-İsrail Savaşı</b></p><p><span> </span>Taksim Planının ardından, huzursuzluk iyice arttı ve savaş başladı. Bu, Filistinliler için tam bir felaket oldu. Bugün bile en çok atıf yapılan terimlerden birisi olan “<b>nekbe</b>” işte bu harbin ağır mirasıdır. Sürekli takviye edilen modern silahlarla donanımlı Yahudi kuvvetleri, ekseriyeti çiftçi olan Arapları mağlup etti. Daha birkaç ay evvel, devlet kurmalarına ramak kalmışken, buna sırt çeviren Filistinliler, şimdi yerlerinden silah zoruyla ediliyordu. Bu gürültü-patırtı arasında, İngilizler bölgeyi boşaltınca, <b>İsrail Devleti</b> de kuruluverdi. Etraftaki Arap Devletlerin müdahale etmesi üzerine, Arap-İsrail Savaşlarının ilki cereyan eder oldu. Savaş devam ederken, her taraftan silah ve yeni yeni yerleşimci-savaşçı Yahudi akın ediyordu bölgeye. Rakiplerini küçümseyen Arap Devletleri okkalı bir tokat yerken, yeni kurulmuş İsrail’in sadece kendine güveni gelmedi, topraklarını da arttırdı. Her yandan duyduğumuz “<b>Filistinli mülteci</b>” tabiri de, bu dönemin acı bir neticesidir. Akdeniz kıyısındaki <b>Gazze</b>, Mısır’ın ve kontrolüne geçerken, Kudüs’ün doğusunda kalan <b>Batı Şeria</b>, Ürdün nüfuzuna geçti. Yurtsuz kalan çok sayıda Filistinli, bu bölgelerdeki kamplarda yaşamaya başladı. 1949’da tesis edilen “<b>Birleşmiş Milletler Yakın Doğu'daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı</b>” ta günümüze kadar, bu mıntıkalardaki ahaliye yardım ulaştırmakta. Daha savaş bitmeden, Gazze kısmında, Kudüs Müftüsü Emin el-Hüseyni liderliğinde, “<b>Umum Filistin Hükumeti</b>” kuruldu. Yahudiler ise diğer yandan, hayallerinden birini daha gerçekleştirdi ve Kudüs’e girmek de bu harbin akabinde kabil oldu. Batı Kudüs resmen onların eline geçti. </p><p style="text-align: center;"><b>Filistinlilerin Mücadeleleri ve Altı Gün Savaşı</b></p><p><span> </span>İsrail, kendi ayakları üzerinde durma istidadını gösterince, 1950’de Kudüs’ü resmen başşehir ilan etti. Muhacirler de akın akın geliyordu. İsrail’in etrafındaki Arap Devletleri, kendilerine meydan okuyan bu yeni devleti bir türlü kabul etmedi. Filistinliler de, bir şekilde silahlı mücadele yapmak maksadıyla, bir araya gelmeye çalışıyordu. Bu gaye ile kurulan teşkilatlardan birisi “<b>Filistin Fedaileri</b>” idi. Bölgede hakim olmaya başlayan sosyalist rüzgarın da tesiriyle, sol bir insiyakla hareket eden teşkilat, genelde hudut mıntıkalarından İsrail Silahlı Kuvvetlerini hedef almaya çalışsa da, sivilleri de vuruyordu. </p><p><span> </span>1956’da, İsrail, <b>Süveyş Krizi</b> yaşanırken Gazze’yi işgal etti. Dört aylık bu işgal, bine yakın ölü geride bıraktı. 1959’da, bundan sonraki aşamalarda sıkça ismi duyulan <b><a href="https://denizbalaban.blogspot.com/2014/12/turk-muhafazakarn-kendinize-ask-etmenin.html" target="_blank">Yaser Arafat</a></b> öncülüğünde, sol zihniyete sahip <b>El-Fetih</b> ve 1964’te ise, birçok <b>Marksist-Leninist</b> organizasyona şemsiye vazifesi görecek <b>Filistin Kurtuluş Örgütü</b> tesis edildi. Bu teşkilatlar, bilhassa 1970’lerde, sivil-asker göz etmeden birçok yeri kan gölüne çevirdi. Bizdeki meşhur <b>Deniz Gezmiş</b> ve tayfası da, Yaser Arafat’la aynı kamplarda eğitim görmüş ve aynı solcu-ateist kafa yapısını paylaşmıştır.</p><p><span> </span>Bölgedeki tansiyon hiç düşmeyince, 1948’teki harbin ardından daha 20 sene bile geçmeden, tekrar savaş patlak verdi. Yıllarca süreceği düşünülürken, Pazartesi günü başlayıp, Sebt günü, İsrail’in rakiplerini tam manasıyla ezmesiyle neticelendi. Yalnız 6 gün istimrar eden harbin akabinde, İsrail topraklarını 4 katına çıkarırken, <b>Sina Yarımadası</b>nı, <b>Golan Tepeleri</b>ni, Gazze Şeridi ve Batı Şeria’yı ele geçirmiştir. Arap Devletleri, bu savaştan sonra seslerini kesmeye başlamış ve artık İsrail’in haritadan silinemeyeceğini anlamışlardı. Savaş başında umutlarını yeşerten göçebe Filistinlileri ise, daha da karanlık günler bekliyordu. Filhakika, çeşitli isimlerle zuhur eden teşkilatların, sağda-solda bombalı faaliyetleri artırması, bu harpten sonradır. </p><table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><tbody><tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgElpAbOoBI1gTaWzTxxL4WkLtamcmTfJjyYbBe02P2_RasJp9r4nPlrzFLnKOH_CcCvaNXkm22_5K8zMrVEScuEwr8u4z5VKAUqUNdksraWHrV3APbZmgXLjB_RNnrd_wpN3NfLoyELX9NZXexnlDRBftoO96hGPNhT0h8LXvABxT_p2uWcRhjp6NYwZo/s800/800px-Flickr_-_Government_Press_Office_(GPO)_-_PM_YITZHAK_RABIN_MEETING_WITH_PLO_CHAIRMAN_YASSER_ARAFAT..jpg" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="533" data-original-width="800" height="213" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgElpAbOoBI1gTaWzTxxL4WkLtamcmTfJjyYbBe02P2_RasJp9r4nPlrzFLnKOH_CcCvaNXkm22_5K8zMrVEScuEwr8u4z5VKAUqUNdksraWHrV3APbZmgXLjB_RNnrd_wpN3NfLoyELX9NZXexnlDRBftoO96hGPNhT0h8LXvABxT_p2uWcRhjp6NYwZo/s320/800px-Flickr_-_Government_Press_Office_(GPO)_-_PM_YITZHAK_RABIN_MEETING_WITH_PLO_CHAIRMAN_YASSER_ARAFAT..jpg" width="320" /></a></td></tr><tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Arafat ve İsrailli İzak Rabin</td></tr></tbody></table><br /><p></p><p style="text-align: center;"><b>FKÖ, Hamas, Kassam Tugayları ve 21. Asırdaki durum</b></p><p><span> </span>Sonraki senelerde Arafat ve Filistin Kurtuluş Teşkilatı çok aktifti. FKÖ’nün, rahatlıkla “terör” olarak tanımlanabilecek faaliyetleri çoğalırken, işleri kendilerine acıyıp yer açan Ürdün’de asayişi bozmaya kadar vardırınca, <b>Melik Hüseyin</b> tarafından basıldılar ve Ürdün’den sürüldüler. Bir müddet sonra, Melik Hüseyin, Batı Şeria’ya yönelik koruyucu bağlarını da kesti.</p><p><span> </span>1973’te yine harp başladı. Yom Kippur Savaşı olarak tarihe geçen çatışma uzun sürmedi. Arap Devletleri yine saldırmış, İsrail de bir şekilde saldırıyı bertaraf etmişti. 1967’deki Altı Gün Savaşının yirminci senesinde, İsrail işgali altındaki sahada, “<b>Birinci İntifada</b>” olarak bilinen hadiseler başlaı. Bu ateş, <b>Oslo Anlaşması</b>’na (1993) kadar devam etti. </p><p><span> </span>Bu intifada başladığında ise, (Şeyh) <b>Ahmet Yasin</b> ve birkaç arkadaşı, <b>Hamas</b>'ı (İslami Direniş hareketi) kurdu. Mısır'da ortaya çıkan <b>İhvan ül-Müslimin</b> teşkilatı ilişkisi vardı ve şimdiye kadarki ağır sol-sosyalist organizasyonlara mukabil, İslami bir çizgiye vurguyu yapılıyordu. Tabi ki İhvan bağlantısı, bu teşkilatlanmanın <a href="https://denizbalaban.blogspot.com/2013/08/selefilik-ve-selefiler.html" target="_blank"><b>Selefi</b> </a>bir temelde olduğunun açık belirtisi. Oslo'daki görüşmeler neticesinde, FKÖ, İsrail'i devlet olarak tanıdığını ilan etti. Hamas ise, bu konuda katı idi ve İsrail'i ortadan kaldırmak için savaşacağını bildiriyordu. </p><p><span> </span>1991'de ise bu sahneye, "<b>İzzeddin el-Kassam Tugayları</b>" da çıktı. Bu teşkilatlanma, Hamas'ın askeri kanadı olarak tanındı. İzzeddin el-Kassam, Osmanlı'nın sön dönemlerinde doğmuş ve <b>Muhammed Abduh</b> denilen reformcu-masonun talebesi ve hatta bunun çömezi mezhepsiz <b>Reşid Rıza</b>'nın arkadaşı olmakla, bu şahısların fikriyatını benimsemişti. </p><p><span> </span>2000'de başlayan <b>İkinci İntifada</b> 2005'te, İsrail kuvvetlerinin Gazze'den çekilmesiyle bitti. Hamas ve El-Fetih, Gazze'de iktidar mücadelesine girişti ve Arafat'ın ölümünden sonra kan kaybetmeye başlayan sol tanzim, 2006 senesindeki seçimlerde, yerini Hamas'a bıraktı. O günden bu yana, Gazze'de hükumet hep onlarda. Zaten, hareketin lideri Yasin'in 2004'te öldürülmesi, Hamas'ı daha da çok bilemişti. 2007'de de bu sefer, Filistin davası güttüğünü iddia eden taraflar (Hamas-Fetih) birbirine girdi ve 700'e yakın Filistinli bu çatışmalarda can verdi.</p><p><span> </span>Hamas'ın iktidarı ile birlikte Gazze, bir açık hava hapishanesi haline geldi. İsrail, hudutları iyice tahkim etti. Gazze'de yaşayanlar, büyük oranda dışarıdan gelecek yardımlara bağımlı hale geldi. İşsizlik ve sefalet çok yüksek düzeye çıktı. Haberleşme vasıtalarının çoğalması neticesinde, sağda-solda şahit olduğumuz haberler genelde şu minvalde oluyordu: "Gazze Şeridinden fırlatılan 3 füze, iki İsraillinin yaralanmasına sebep oldu. İsrail Kuvvetleri de buna mukabil, içerisinde sivil ve çocukların da bulunduğu binayı hedef aldı! Çok sayıda ölü ve yaralı var." Basitçe söylemek gerekirse; Hamas ve Kassam elemanlarının herhangi bir şeyle İsrail tarafına saldırması, çocuk-kadın-yaşlı demeden, en az 5-10 misli Filistinlinin ölmesi demek!</p><p><span> </span>2008 nihayetinde, orada olup bitenlerin özeti sayılabilecek bir harp daha yaşandı. Hamas, İsrail tarafına roket attı ve İsrailli sivil öldürüldü. Bunun üzerine İsrail Askeri, Gazze tarafına operasyon başlattı. Bir aydan kısa süren bu süpürme harekatı neticesinde ölenler dağılımı şu şekilde oldu: İsrail 3 ölü, Gazze 1200'den fazla!</p><p><span> </span>2014'te yine geniş çaplı bir operasyon gerçekleşti. 3 İsrailli gencin kaçırılıp öldürülmesi üzerine yine harekat başladı ve Hamas'ın diğer tarafa attığı roketlerden 3-5 kişi ölürken, Gazze'de 2000'den ziyade insanın hayatı son buldu! Hem de bu sefer Hamas, "İsrail işbirlikçisi" diye yaftaladığı 20'den fazla Filistinliyi, bizzat kendisi katletti!</p><p style="text-align: center;"><b>7 Ekim 2023 ve Sonrasında Yaşananlar</b></p><p><span> </span>İrili-ufaklı çatışmalar, eksik olmuyordu elbette ama daha birkaç ay evvel başlayan büyük hadiseler, şimdiye kadar yaşananları bile gölgede bırakacak cinstendi. 7 Ekim 2023 Cumartesi sabahı, Hamas ve El-Kassam Tugayları elemanlarının "<b>El-Aksa Tufanı</b>" adını verdikleri saldırı başladı. Nasıl olduğu tam olarak anlaşılamamakla birlikte, 3bin civarında kişi, sınırları aşıp, İsrail mıntıkasına geçti ve burada, çocuk-kadın-yaşlı demeden binden fazla sivili katletti. 200'den fazlasını da esir alıp, Gazze tarafına çekildi. İsrail bu durum karşısında, Hamas'a resmen savaş açtı ve kara-hava saldırısına geçti. Şu güne kadar, resmi bilgilere göre, en azından 30bin Filistinli öldürüldü.</p><p style="text-align: center;"><b>İsrail vatandaşı Araplar ve Mecelle</b></p><p><span> </span>Şimdi gelelim madalyonun diğer yüzüne. İsrail devleti teşekkül ederken, hudutları içerisinde 150bin kadar Arap nüfusu kaldı. Bu nüfusun soylarından gelenler, şu anda İsrail nüfusunun neredeyse 1/4'üne denk gelmektedir. Bunlarından da yüzde 80'den fazlası Müslümandır. Arapları <b>Knesset</b>'te (İsrail parlamentosu) temsil eden mebusları vardır. 2018'e kadar Arapça iki resmi dilden biriydi. Hala da şu anda yarı-resmi sayılır. Kendi dillerinde eğitim hakları vardır. Dahası, Osmanlı Devletinin dünyaya miras bıraktığı, numune hukuk kitabı <b>Mecelle</b>, şu anda hala tatbik edilmektedir. Müslüman bir Arap, şayet talep ederse, şer'i mahkemede Mecelle ahkamına göre yargılanma hakkına sahiptir!</p><p><br /></p><table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><tbody><tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjVzDwLUBQp9mELuU7rEHr_vxhoJ2dyZcq4_2EQ3onihEZKRM6p_ro3FyO0HZOsYzG1fyT_honwj_UO1hoHy6Xd2TY0ce7ZcNlhsu4ayaaF4xO2W5bNx9VmmF0W4t2Qr1EJaktz_jV6bfKOClwCTVchPggwmyWVZQvYo0kiJ9zONQN3hOYYt8SwErzxYOM/s800/CHALED_KABUB.jpg" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="800" data-original-width="533" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjVzDwLUBQp9mELuU7rEHr_vxhoJ2dyZcq4_2EQ3onihEZKRM6p_ro3FyO0HZOsYzG1fyT_honwj_UO1hoHy6Xd2TY0ce7ZcNlhsu4ayaaF4xO2W5bNx9VmmF0W4t2Qr1EJaktz_jV6bfKOClwCTVchPggwmyWVZQvYo0kiJ9zONQN3hOYYt8SwErzxYOM/s320/CHALED_KABUB.jpg" width="213" /></a></td></tr><tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">İsrail Yüksek Mahkemesi üyesi<br />Arap Halid Kebub</td></tr></tbody></table><br /><p></p><p style="text-align: center;"><b>Medyanın Hali ve Boykot Mantığı</b></p><p><span> </span>7 Ekimden sonra medyamız, ara vermeden Gazze'den ölüm haberleri veriyor. Vuku bulan protestoları ve tel'in mesajlarını döndürüp duruyor. Sabahtan akşama kadar verilen şeyleri özeti şu cümle: "İsrail masumları öldürüyor, lanetliyoruz!" Peki bunları söyleyince, İsrail tarafında bi geri çekilme alameti var mı? Tabi ki yok! Bir de, hangi kaynaklardan yayıldığı belli olmayan, "İsrail mallarını boykot" sesleri yükselince, çok acayip bir manzara çıktı ortaya. Örnek verecek olursak, Gazze'de fabrikası bulunan ve yerel Filistinlilere istihdam sağlayan <b>Coca-Cola</b>, Yahudi sermayesi diye her vesile ile protesto ediliyor! </p><p style="text-align: center;"><b>Hülasa</b></p><p>Birçok farklı noktadan bakmaya çalıştığımız "İsrail-Filistin" konulu yazının özetini çıkaracak olursak şayet, şu acımasız satırları yazmak mecburiyetindeyiz:</p><p><b>1.</b> Filistin diye bir devlet, hatta Filistinli diye bir tabir, 20. asra kadar hiç olmadı. Filistinliler, ayaklarına kadar gelen, hem de milletlerarası camia tarafından peşinen tanınacak devlet olabilme fırsatını 1948'de tepmiş oldu. Bundan sonraki geçen her senede, ıstırap ve dertleri arttı.</p><p><b>2</b>. Gazze'deki Filistinlilerin, bir an önce Hamas ve uzantısı, savaş ve çatışmadan beslenen yapılardan uzaklaşması gerekir. Bu teşkilatlar, masum insanların hayatını daha da çekilmez hale sokuyor. Arkasında ABD, İngiltere, Almanya gibi kuvvetlerin olduğu bir İsrail'i, "yeryüzünden sileceğiz" tarzında yaklaşımlar, realiteyle hiç bağdaşmıyor. </p><p><b>3.</b> İsrail'in 7 ekim sonrasında başlattığı harp, bir din savaşı değildir. Yani Yahudiler, Müslümanları toptan katletmek için sahada değiller. Öyle olsa önce kendi topraklarındaki Müslümanları öldürürlerdi. Birkaç tane sivri tipin "tüm Araplara ölüm" naralarını alıp umuma mâl etmek yanlış olur, zira Yahudiler çok fazla fırkaya bölünmüş durumda.</p><p><b>4.</b> Müslümanların, sol bir fiiliyat olan "boykot" gibi şeylere kalkışması, acz ve zavallılıklarını göstermekten başka bir şey değil! Aklı selim bir Müslüman, bazı söylentilerin peşine takılıp, muvakkat bir lanetleme ve boykot işine girişmez. Dostunu-düşmanını iyi tanır ve tüm hayatını ona göre bina eder!</p><div><br /></div>Deniz Balabanhttp://www.blogger.com/profile/10910711969483861375noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6608254537112978379.post-80956908163862698712022-07-27T21:58:00.007+03:002022-10-25T17:48:26.932+03:00AK Parti ile 20 Senede Ne Kazandık Ne Kaybettik?<p><span style="font-size: 13.5pt;"><br /></span></p><p> <span style="font-size: 13.5pt;"> AK Parti ve
<a href="https://denizbalaban.blogspot.com/2014/09/recep-tayyip-erdogan-neden-basarl-bir.html" target="_blank">Recep Tayyip Erdoğan</a>'a değindiğimiz yazıların üstünden hayli zaman geçti ve
Türkiye'de bir ilk gerçekleşerek, bir siyasi iktidar, tam 20 yıl boyunca tek
başına iktidar oldu. Türkiye gibi, çok kırılgan ve olağanüstü şartlarda </span><b style="font-size: 13.5pt;"><a href="https://denizbalaban.blogspot.com/2018/11/yuksek-degerlerden-istifa-eden-bir.html" target="_blank">Osmanlı Devleti</a></b><span style="font-size: 13.5pt;">nin coğrafyasından arta kalanlara oturan bir ülkede, hele de
geçmişindeki her türden siyasi buhranı da eklersek, 20 senelik tek parti
iktidarı gerçekten inanılması zor bir başarı. İnanılmasının zor olması ise,
esasında rejimin, kendisine düşman olarak bellediği kitlenin bu kadar uzun bir
süre tek başına memleketi idare etmesi. Diğer bir deyişle, 80 senedir, öz
topraklarında kendini dışlanmış, hor görülmüş, Necip Fazıl Kısakürek'in ifade
ettiği gibi "</span><b style="font-size: 13.5pt;">parya</b><span style="font-size: 13.5pt;">"olarak görülen <a href="https://denizbalaban.blogspot.com/2014/12/turk-muhafazakarn-kendinize-ask-etmenin.html" target="_blank">muhafazakarlar</a>ın bir nevi
intikamıydı, milenyumun başında yaşananlar. AK Partinin iktidara gelmesi,
kuruluşunun sadece birinci senesinde olması ise, olayı daha da enteresan hale
getiriyor. </span><b style="font-size: 13.5pt;">28 Şubat</b><span style="font-size: 13.5pt;">'ın tesiri, muhafazakar kesimden bir türlü
istenilen kapasitede <a href="https://denizbalaban.blogspot.com/2021/03/itulu-uc-muhendisin-siyasetle-imtihan.html" target="_blank">lider</a>in uzun süredir çıkmaması ve bir süredir denenen
partilerin istikrar getirememesinin, 2002'deki seçimleri derinden etkilediği de
bir gerçek.</span></p><table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><tbody><tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEilkFbh17F4tioJEVdFSyrZCpisH8YhyYPcbXuGlgXEJcksedzGApDjhedSCSFxYNIXyRyXpY2XLmKhQ6hMO5g9_w5Cl9w0EjSTmeWaL_IgFps1q1S0e1Wcke22c1aOkW3UeOLrLvRZUXrICfaH9niXnC-9kKvIqpU0vZXjPYm9u8eB5N43Vp7TpwW3/s534/2002.png" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="512" data-original-width="534" height="307" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEilkFbh17F4tioJEVdFSyrZCpisH8YhyYPcbXuGlgXEJcksedzGApDjhedSCSFxYNIXyRyXpY2XLmKhQ6hMO5g9_w5Cl9w0EjSTmeWaL_IgFps1q1S0e1Wcke22c1aOkW3UeOLrLvRZUXrICfaH9niXnC-9kKvIqpU0vZXjPYm9u8eB5N43Vp7TpwW3/s320/2002.png" width="320" /></a></td></tr><tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">2002 seçim manşetleri</td></tr></tbody></table><span style="font-size: 13.5pt;"><br /></span><p></p>
<p><span style="color: black; font-size: 13.5pt;"> Siyasi
yasaklı olan Recep Tayyip Erdoğan'ın yasağının kalkması akabinde, başbakan
koltuğuna oturması ile birlikte, esas tek başına iktidar dönemi
başladı. Erdoğan hükumeti, ilk yıllarında sık sık Avrupa Birliği vurgusu yaptı
ve bazı liberal çevrelerin de desteğini aldı. Ülkemiz bir refah dönemine
giriyordu. Dışarıdan gelen sıcak paranın da tesiriyle, ilk seneler nispi bir rahatlama
içerisinde geçildi. Üstelik bu gelişmeler, </span><b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="color: black; font-size: 13.5pt; mso-themecolor: text1;">Ahmet
Necdet Sezer</span></b><span style="color: black; font-size: 13.5pt; mso-themecolor: text1;"> </span><span style="color: black; font-size: 13.5pt;">denilen ve Türk
milletinin gelişmesinin karşısında duran zihniyeti temsil eden cumhurbaşkanına rağmen
oldu. Sonraki senelerde gelişmenin hız kazanması beklenirken, 2008 dünya
ölçekli ekonomik kriz, her ne kadar dışarıdaki kadar etkili olmasa da, iç
piyasaya da menfi yansıdı. 2013 yılının yaz başında, <b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Gezi Olayları</b> olarak bilinen kalkışma neticesinde ise, bilhassa dış
basında, Recep Tayyip Erdoğan’ın baskıcı hatta diktatör bir lider olduğu imajı
ön plana çıkmaya başladı. Ardından, bu sefer de çok ciddi bir iç tehdit olan <b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Fethullahçı Terör Örgütü</b> devreye girdi
ve enerjinin başka yerlere harcanmasıyla, işler yerinde saymaya başladı. Fakat
her şeye ragmen, AK Parti, her girdiği seçimden lider olarak çıkıyordu. <o:p></o:p></span></p>
<p><span style="color: black; font-size: 13.5pt;"><span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Şöyle ya da böyle, AK Parti iktidarı 20.
senesini doldururken, faydalı ve zararlı yanlarına bir bakalım, faydalı
taraflardan başlamak suretiyle:<o:p></o:p></span></p>
<p><span style="color: black; font-size: 13.5pt;">* <b>Asker ve Halk Fırkasına dirsek</b>:
AK Parti ve Tayyip Erdoğan, başka hiçbir şey yapmamış olsa, sadece şu başlık
için bile takdir ve hayırla yad edilmeyi hak ediyor. <b>2. Abdülhamid Han</b>ın
tahttan indirilmesi ile başlayan ve doğrudan ya da dolaylı biçimde neredeyse
100 senedir devam eden <b style="mso-bidi-font-weight: normal;">İttihat ve
Terakki</b> hegemonyası en sağlam tokadı bu devirde yedi. Rahmetli <b>Menderes</b>’in
cılız çabaları, rahmetli <b>Özal</b>’ın da gayretleri sayesinde millet kısmen de olsa
ferahlarken, tam manada kafi olmamakla birlikte, geniş çapta ferahlama Tayyip
Erdoğan’ın başbakanlık ve riyaseti zamanında oldu. Kendisinin özelliklerine
yakından baktığımız <a href="https://denizbalaban.blogspot.com/2014/09/recep-tayyip-erdogan-neden-basarl-bir_30.html" target="_blank">yazı</a>da da belirttiğimiz gibi, asker ve şürekasından çok
çekmiş bir zihniyetin temsilcisi olarak dik ve tavizsiz duruşu, milyonların
teveccüh ve duasına mazhar oldu. <o:p></o:p></span></p><p><span style="color: black; font-size: 13.5pt;">* <b>Savunma sanayi</b>: "İster isen sulh-ü salah, hazır ol cenge" düsturundan hareketle, hükumetin yaptığı en doğru ve en yerinde işlerinden biri. Tartışılacak hiçbir yanı olmayan müthiş bir kararlılık ve azmin neticesi!</span></p>
<p><span style="color: black; font-size: 13.5pt;">* <b>Ekonomide istikrar</b>: Her ne
kadar son birkaç senedir iktisadi olarak bir daralma söz konusu olsa da, genel
olarak AK Parti iktidarı, ekonomik istikrarın hakim olduğu bir dönem oldu.
Üstelik bu istikrar, bazı konvansiyonel metodlar bir tarafa bırakılarak
gerçekleştirildi.<o:p></o:p></span></p>
<p><span style="color: black; font-size: 13.5pt;">* <b>Altyapı ve yollar</b>: Medeniyet
denilen şeyi, <b>tamir-i bilad ve terfih-i ibad</b> olarak düşünürsek, 20 yıllık
iktidarın en çok yapt</span><span lang="TR" style="color: black; font-size: 13.5pt; mso-ansi-language: TR;">ığı </span><span style="color: black; font-size: 13.5pt;">şey,
insanları rahata kavuşturacak yapılar ve birbirlerine daha kolay ve rahat
ulaşmalarını sağlayacak yollar, köprüler, tünellerdir. Tek şeritli, gidiş-gelişli
tehlikeli yolların yerini, neredeyse her yerde, en azından bölünmüş yollar
aldı. Tünnel ve köprüler sayesinde, mesafeler çok kısaldı.</span></p><table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><tbody><tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgz1QSuhhaFvVDF6HMgI-8VI2PK9Cho34BFN01NbTrfnPHxOjoUlSzBql5UREoXck8kcC3JibW5esfpxXofNZnxPlpQByffLQSpDd0Gy6d7GOZVsUa9lIPJmwTtIqSmVwwtWxnn9pHhdowGandJ_2cDCca9hxgNcP1finbUIzZTMUzG0Q2iYOoyZ0pZ/s833/ferhat.jpg" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="555" data-original-width="833" height="213" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgz1QSuhhaFvVDF6HMgI-8VI2PK9Cho34BFN01NbTrfnPHxOjoUlSzBql5UREoXck8kcC3JibW5esfpxXofNZnxPlpQByffLQSpDd0Gy6d7GOZVsUa9lIPJmwTtIqSmVwwtWxnn9pHhdowGandJ_2cDCca9hxgNcP1finbUIzZTMUzG0Q2iYOoyZ0pZ/s320/ferhat.jpg" width="320" /></a></td></tr><tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">"Ferhat gibi dağları delmek</td></tr></tbody></table><span style="color: black; font-size: 13.5pt;"><br /><o:p></o:p></span><p></p>
<p><span style="color: black; font-size: 13.5pt;">* <b>Sağlık alanındaki ferahlama</b>:
Hem hastane hem de doktor ve yatak sayılarındaki artış, dar ve orta gelirli
vatandaşlar için çok büyük fayda sağladı ve sağlamaya devam ediyor. 90’lı
yılların <b>SSK </b>ve devlet hastaneleri zulmünü yaşamış olanlar için, bunun ne demek
olduğu gayet aşikar.<o:p></o:p></span></p>
<p><span style="color: black; font-size: 13.5pt;">* <b>FETÖ ile mücadele</b>: 1970’lerden
itibaren, giderek büyüyen bir ivme ile Türkiye kamuoyuna giren <a href="https://denizbalaban.blogspot.com/2014/02/bat-dunyasnn-islam-dusmanlg-ve-zamanla_16.html" target="_blank"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Fetullah Gülen</b> Hareketi</a>, devletin bütün
kılcal damarlarına sızarken, AK Parti hükumetinin ilk senelerinde de
etkinliğini sürdürdü. Naif ve iyi niyetli yaklaşımların, hatta maddi-manevi
yardımların bunda payı vardı şüphesiz. Dış güçlerin kontrolündeki terör örgütü,
dişini çıkarmaya başlayınca, parti de uyanmaya başladı. Neyse ki, <b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Dersane krizi</b>, <b style="mso-bidi-font-weight: normal;">17-25 Aralık</b>, <b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Gezi Olayları</b>
ve en son da <a href="https://denizbalaban.blogspot.com/2016/09/hangi-clgn-bana-darbe-vuracakms-sasarm.html" target="_blank"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">15 Temmuz</b> Darbe
Kalkışması</a> neticesinde, temel dini konularu değiştirecek kadar ileri giden
örgütün kolu kanadı kırıldı ve memleket çok büyük bir felaketin kenarından
döndü.<o:p></o:p></span></p>
<p><span style="color: black; font-size: 13.5pt;"><span style="mso-spacerun: yes;"> </span>AK Parti şayet saydıklarımız ve daha
saymadığımız icraat ve yenilikleri ile vatandaşa “sosyal devlet” rahatlığını
yaşatma gayreti içerisinde olan bir liberal parti olsaydı, muhtemelen aşağıda
sayacağımız menfi özelliklere fazla girmezdik ancak “<b>Milli Görüş</b>” denilen
zihniyetten geliyor olmanın ve muhafazakar reylere talip olmanın neticeleri
olacaktır!<o:p></o:p></span></p>
<p><span style="color: black; font-size: 13.5pt;">* <b>Dinde yozlaşma</b>: Bu konu
maalesef, AK Parti iktidarının en menfi ve sıkıntılı kısmı. Daha genişçe bu
<a href="https://denizbalaban.blogspot.com/2017/11/muhafazakarmz-neden-yozlasyor.html" target="_blank">mevzuya </a>değinmiştik ancak görünen o ki, hasar gün geçtikçe artıyor. İslamiyet’in
özü olan <b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><a href="https://denizbalaban.blogspot.com/2021/05/dunyay-degistiren-kitap-tam-ilmihal.html" target="_blank">Ehl-i sünnet vel Cemaat</a></b>
itikadından uzaklaşmalar son sürat devam ederken, gençler Deizm, Agnostisizm ve
Ateizmin pençesinde günden güne yitip gidiyor. FETÖ vesilesiyle, <b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><a href="https://denizbalaban.blogspot.com/2014/07/tasavvufsuz-islam-vs-islamiyetsiz.html" target="_blank">tasavvuf</a></b>tan çekinmeye başlayan ve
giderek <b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><a href="https://denizbalaban.blogspot.com/2013/08/selefilik-ve-selefiler.html" target="_blank">Selefi</a></b>leşen yaklaşımları da
eklersek, AK Parti’nin dine yanlış müdahalelerinin vebalinin hiç durmadan
arttığını görürüz. Zaten yanlış temelle kurulan Diyanet’in bu vebaldeki katkısı
ise elbette çok büyük! Örtü ve tesettür kavramlarının ayak altına alınması da
hakeza.<o:p></o:p></span></p>
<p><span style="color: black; font-size: 13.5pt;">* <b>Genel olarak yozlaşma</b>: Her ne
kadar, AK Parti zamanında, müslümanlar ikinci sınıf vatandaş muamelesi
görmekten, kısmen kurtulmuş olsa da, refah seviyesi yükselenleri bekleyen
tuzaklar geçikmedi. Filhakika, ülke insanı, belki de hiç olmadığı kadar,
olabilecek her yönden yozlaşma ve cahilleşme batağına çekiliyor. Cepleri biraz
para gören ailelerin çocukları, edebi-ahlaki bir temelden yoksun olarak, kibir
ve <b>hedonizm</b>in pençesinde, kendilerinden ve keyiflerinden başka bir şeyi
umursamadan hayatlarına devam ediyor. Bu nesillerin ne kendilerine ne de
ülkelerine bir faydası var. Reis-i cumhur çok defa yeni jenerasyon ve yeni
tarihli hedefler koymuş olsa da, sokakta dolaşan gençlerin ekseriyetine
bakıldığında, bu hedefleri gerçekleştitrmenin hayal olduğu gayet bariz. Bunlarla birlikte, adam kayırmacılık ve liyakatsizliğin kol gezmesi, vaziyeti daha da vahim hale getiriyor. <o:p></o:p></span></p>
<p><span style="color: black; font-size: 13.5pt;">*<b>Eğitim zaiyatı</b>: “Milli Eğitim”
diye yutturulmaya çalışılan şeyi, “eğitim zaiyatı” olarak ansak, fazla yanılmış
olmayız zira 20 senedir iktidarda kalan partinin, gerçekten “milli” bir eğitim
vermekten fersah fersah uzak olduğu herkesin malumu. Daha fazla derslik,
İmam-Hatip ve dini ders koymakla mesele çözülmüyor çünki ne muallimler ehil ne
de talebeler öğrenmeye meyyal. <o:p></o:p></span></p><p><span style="color: black; font-size: 13.5pt;">*<b>Cezai müeyyidelerin kifayetsizliği</b>: Pekçok sahada karşımıza çıkmakla birlikte, özellikle trafik ve vasıta kullanmada canımızı, gerçek manada çok yakan bir eksiklik. Yanlış yapanların, fiillerinin yanlarına kar kalması, affedilmez bir kabahat ve vebal. Kanunlar suçlu olan "parmağı" kesmeyince, işin ucunu almak giderek zorlaşıyor. </span></p>
<p><span style="color: black; font-size: 13.5pt;">*<b>Kadın hakları ve etrafında dönen
tabular</b>: <b>28 Şubat </b>zulmünün akabinde halkın teveccühünü kazanan AK Partinin
ölçüyü kaçırdığı şeylerden birisi de bu oldu. İslamiyet’in <a href="https://denizbalaban.blogspot.com/2017/03/kadn-haklar-utopyas-ne-zaman-gerceklesir.html" target="_blank">kadına verdiği hakları</a> sindirememiş, üstelik de Batı özentiliğine saplanan zengin muhafazakarımızın
savrulması acayip oldu! Realiteden uzak hukuki düzenlemeler, “<b style="mso-bidi-font-weight: normal;">İstanbul Sözleşmesi</b>” gibi garabetler,
kadın istismarı ve cinayetlerini önlemek şöyle dursun, körükledi. Parti idarecileri
ve bakanların bu problemi, yabancılar tarafından sürekli kaşınan metotlarla
çözmeye kalkması, çok veballi bir basiretsizlik numunesi! Gelinen nokta ise,
yeni yeni tabular üretmek!<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal"><o:p> </o:p></p>Deniz Balabanhttp://www.blogger.com/profile/10910711969483861375noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6608254537112978379.post-87769419215517371442022-07-07T15:51:00.004+03:002022-07-08T16:07:34.104+03:00Endülüs Emevi Devletinin Kuruluşu ve I. Abdurrahman'ın Kaçış Hikayesi<p></p><p><span style="color: black;"><span style="font-family: arial;"><br /></span></span></p><p><span style="color: black;"><span style="font-family: arial;"><span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Bir insan ömrü
denilebilecek süre içerisinde teşekkül edip yıkılan <a href="https://denizbalaban.blogspot.com/2021/01/tarihcilerle-yldz-barsmayan-soy.html" target="_blank">Emevi İmparatorluğu</a>, <b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Beni Ümeyye</b> soyunu, çoluk çocuk demeden
katletme teşebbüsü ile tarih sahnesinden silinince, <b>Abbasiler Hilafeti</b> başlamış
oldu. Bu dönem başlarken de, bir asra yakın devleti idare etmiş olan Emevi
soyundan olanlar, tabiri caizse kaçacak delik arar oldular. Zira yeni gelen
idare, hiç merhamet göstermeksiniz katliama girişmişti. <o:p></o:p></span></span></p>
<p><span style="color: black;"><span style="font-family: arial;"> Ancak tarih öyle garip cilvelere gebe ki, 16-17
yaşlarında bir genç, can korkusu ile boğuşurken, soluğu Endülüs'te alıyor ve
Avrupa'nın ve dolayısıyla dünyanın çehresini değiştirecek bir devlet kurucusuna
dönüşebiliyor. Bu genç, aksiyon filmlerini aratmayacak cinsten kaçış ile: <b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Abdurrahman bin Muaviye bin Hişam</b>. <o:p></o:p></span></span></p>
<p><span style="color: black;"><span style="font-family: arial;"> Abdurrahman, onuncu Emevi halifesi <b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Hişam bin Abdülmelik</b>'in torunu. Hicri
113. yılında (m. 731) tevellüt etti. 19 yaşındayken, büyük kuzenlerinden <b style="mso-bidi-font-weight: normal;">II. Mervan</b>'ın halifeliği sırasında,
büyüyen Abbasi tazyiki neticesinde gerçekleşen <b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Zap Suyu Muharebesi</b> dengeleri değiştirince, <a href="https://denizbalaban.blogspot.com/2014/08/islam-tarihindeki-baz-tartsmal-isimler.html" target="_blank">Emeviler </a>için karanlık
günler başladı. Sadece bu muharebede bile, 300'e yakın Beni Ümeyye öldürüldü.
Halife <b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Mervan bin Muhammed</b> muharebe
meydanından sağ kurtuldu ancak kaçmak zorundaydı ve Şam'dan çıkarak Mısır'a
ulaşmayı becerdi. Fakat kaçışının üzerinde geçen yedinci ayda yakalandı ve
öldürüldü. Bu, Emevi Hilafeti'nin nihayeti demekti. Şehzadeler Ubeydullah ve
Abdullah Habeşistan'a kaçsa da, Abdullah orada çarpışmada katledildi. Emevi
soyundan olanların hemen hepsi de aynı sonu paylaştı. <o:p></o:p></span></span></p>
<p><span style="color: black;"><span style="font-family: arial;"> Fakat genç Abdurrahman'ın yaşayacağı macera,
daha yeni başlıyordu. İçinde kendisi, birkaç kardeşi ve oğlu da bulunan ufak
bir grup, Şam'dan gizlice çıkarak, evvela Fırat Nehri kıyısında küçük bir köye
sığındı. Haliyle Abbasi kuvvetleri, her yerde sâbık idarenin üyelerini
arıyordu. Atlı birlikler, köyleri dahi didik didik ediyordu. Askerlerin
nefesini ensesinde hisseden Abdurrahman, küçük oğlu Süleyman ve kız
kardeşlerini burada bırakıp, yanında sadece ağabeyi Yahya ve azatlı kölesi
olduğu halde, zor bela oradan çıktı. Fırat’ın akıntısı ağır gelince,
kıyıdan kendilerine doğru bağıran ve zarar verilmeyeceği teminat veren atlılara
kanan Yahya, geri dönüp teslim oldu. Küçük kardeş Abdurrahman ise, yanında
sadece kölesi Bedr olduğu halde, karşı tarafa ulaştı. Abbasi kuvvetleri, teslim
olmuş Yahya bin Muaviye’ye merhamet göstermek şöyle dursun, başını bedeninden
ayırdı ve onu orada çürümeye terk etti.<o:p></o:p></span></span></p>
<p><span style="font-family: arial;"><span style="color: black;"><span style="mso-spacerun: yes;"> </span></span><span lang="TR" style="color: black;">Ölümü ensesinde hisseden genç, güneye
Filistin’e, oradan da Sina Yarımadasından Mısır’a vasıl oldu. Annesinin
memleketi olan Batı Afrika’ya kadar gidip, gözlerden ırak olmaya çalışıyordu
belli ki. </span><span style="color: black;">Kuzey Afrika kıyılarından giderken, bugünkü Tunus’un
bulunduğu <b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Afrikıyye</b> (ya da
İfrikiyye) bölgesinde, onu oyalayacak meseleler yaşansa da, gecikmeli olarak yolculuğuna
devam etti. Nihayet, miladi 755’te, Afrika’nın <b style="mso-bidi-font-weight: normal;">İber Yarımadası</b>na en yakın noktalarından birisine, <b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Septe</b>’ye vardı. <o:p></o:p></span></span></p>
<p><span style="font-family: arial;"><span style="color: black;"><span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Endülüs, <b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Tarık bin Ziyad</b> tarafından, kırk sene kadar
evvel alınmıştı ancak mevcut durumda, yarımadada karışıklık hakimdi. Bu yüzden genç Abdurrahman, karşıya geçip geçmemekte tereddüt etti. Sadık kölesi Bedr’i, Ümeyyeoğullarına
hala sadık olabileceğini zannettiği komutanlarla görüşmek için, <b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Cebelitarık Boğazı</b> üzerinden gönderdi. Şam’lı
komutanlar yakın durunca, Abdurrahman da Endülüs topraklarına ayak bastı. Sayıları
bine dahi varmayan bir topluluk onu karşılamış olsa da, bir Emevi soylusunun
Endülüs’te ortaya çıkma hadisesi, ortalığı çalkalamaya yetti. </span><span lang="TR" style="color: black;"><o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-family: arial;"><span lang="TR" style="mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-family: Calibri; mso-bidi-theme-font: minor-latin;"><span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Endülüs valisi, güneyden gelen tehdidi
sezmişti ve tedbir almak istiyordu ki, yarımadanın kuzeyinde başgösteren bir
ayaklanma, onu başka tarafa itti. Böylece oluşan askeri boşlukta, Abdurrahman
ve emrindeki az sayıda Emevi askeri, Sevilla’ya vardı ve şehri 756’da aldı.
Artan nüfuzu ile birlikte, ordusu da sayıca çoğaldı. Gelinen noktada, çarpışma
kaçınılmazdı ve Vadi el Kebir (<b>Guadalquivir</b>) </span><span lang="TR" style="mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-family: Calibri; mso-bidi-theme-font: minor-latin;">Nehri kıyısında, Kurtuba yakınlarında, mevcut ve
yükselişteki iki güç yüz yüze geldi. Yüz yüze geldi ancak bir süre sadece karşı
kıyılardan birbirlerini seyretmek zorunda kaldılar çünkü nehrin suyu, hiç
olmadığı kadar yükselmişti, son taşkınlar sebebiyle. Sonra bir müddet
yazışmalar mevzubahis oldu. Netice çıkmayınca, 25 yaşındaki Abdurrahman, karşı
tarafa hücüm ederek, kesin bir zafer kazandı. Bu zaferle birlikte, Endülüs
Emevi Devletinin ilk adımı atılmış oldu.</span></span></p><table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><tbody><tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEirkvlAlAVf-gaquX52BtXQZOFJQpyL2sqSP0xgud_8HEoB5JFDqnaCL7yJA2MCX1teVAiw_tfN-rde_sbNfZsSV_B-DLz3SL8Lb_q7Z6rYMwezaiKQs1FiAxHt8DzHBLwGem0e5-bEw6nZwmeUV8wdjcLfRz5EjPU9LX7MCjZ5lA6Ozb1wLiZ87wYs/s3338/andolus.jpg" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="2627" data-original-width="3338" height="252" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEirkvlAlAVf-gaquX52BtXQZOFJQpyL2sqSP0xgud_8HEoB5JFDqnaCL7yJA2MCX1teVAiw_tfN-rde_sbNfZsSV_B-DLz3SL8Lb_q7Z6rYMwezaiKQs1FiAxHt8DzHBLwGem0e5-bEw6nZwmeUV8wdjcLfRz5EjPU9LX7MCjZ5lA6Ozb1wLiZ87wYs/s320/andolus.jpg" width="320" /></a></td></tr><tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Endülüs Emevileri haritası</td></tr></tbody></table><span style="font-family: arial;"><span lang="TR" style="mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-family: Calibri; mso-bidi-theme-font: minor-latin;"><br /><o:p></o:p></span></span><p></p>
<p class="MsoNormal"><span lang="TR" style="mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-family: Calibri; mso-bidi-theme-font: minor-latin;"><span style="font-family: arial;"><span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Devletinin tesisi, İslam Medeniyetinin
neşv-ü nema bulması için de atılan ilk adımdı. Zira Endülüs, uzun yıllar
aydınlanmanın beşiği oldu. Bilhassa Sultan <b>III. Abdurrahman</b> zamanı, tarihin
gördüğü nadir <a href="https://denizbalaban.blogspot.com/2013/08/muslumanlar-bilimde-nicin-geri-kaldya.html" target="_blank">refah ve gelişmişlik</a> zamanlarından biriydi. Endülüs
Müslümanlarının tuttuğu ışık, Avrupa’daki <b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Rönesans</b>
ıslahatın da temel taşıdır. Bilindiği üzere, İber Yarımadasındaki kalkınmayı gören kabiliyetli bazı Avrupalıların, İslam alimlerinin kitaplarını Avrupa
lisanlarına tercüme etmesi, Avrupa’da o sıralarda maddi ve manevi anlamda pislik içinde yaşayan cahil halkın
uyanışının temel taşı oldu.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span></span></span></p><table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><tbody><tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh1GLVHjWLGBjWey1TawwesLeodbSAsijFzhCnPXl_g0QQAu5u25dr_ox7D-KCfoKhssrrm4cS7tSL3GK75vCWKM8Nv_tHikUwMY3HMxgwBVZkc774OlcUim3lNyLz5lcmd1NkmXbF_qJTPepw3CTxHIw3CiT5Nmyso5FGgjIr3X_PJnuyF5ZqI6pMj/s900/kurtuba.jpg" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="600" data-original-width="900" height="213" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh1GLVHjWLGBjWey1TawwesLeodbSAsijFzhCnPXl_g0QQAu5u25dr_ox7D-KCfoKhssrrm4cS7tSL3GK75vCWKM8Nv_tHikUwMY3HMxgwBVZkc774OlcUim3lNyLz5lcmd1NkmXbF_qJTPepw3CTxHIw3CiT5Nmyso5FGgjIr3X_PJnuyF5ZqI6pMj/s320/kurtuba.jpg" width="320" /></a></td></tr><tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Dünyanın en muhteşem eserlerinden biri iken<br />vahşi Batılılar tarafından darmadağın edilen<br />Kurtuba Cami</td></tr></tbody></table><span lang="TR" style="mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-family: Calibri; mso-bidi-theme-font: minor-latin;"><span style="font-family: arial;"><span style="mso-spacerun: yes;"><br /> </span><o:p></o:p></span></span><p></p>
<p class="MsoNormal"><span lang="TR" style="mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-family: Calibri; mso-bidi-theme-font: minor-latin;"><span style="font-family: arial;"><span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Ancak refah seviyesinin artması ve
zenginlik, Müslümanlar için genelde iyi neticelenmez... Endülüs örneğinde de
aynı şekilde oldu ve önce <b>İbn-i Hazm</b>, sonra da <b>İbn-i Rüşd</b> gibi faal
felsefecilerin fikirleri her yere yayılmaya başlayınca, Endülüs eski günleri
arar oldu ve vahşi İspanyolların elinden cezasını bularak, tarih sahnesinden
silindi.<o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal"><span lang="TR" style="mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-family: Calibri; mso-bidi-theme-font: minor-latin;"><o:p><span style="font-family: arial;"> </span></o:p></span></p><br /><p></p>Deniz Balabanhttp://www.blogger.com/profile/10910711969483861375noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-6608254537112978379.post-74950216791586237282022-06-12T18:43:00.008+03:002022-06-12T19:39:58.836+03:00İran'ın Kısa Tarihi ve 1979 İran Devrimi<p><span style="font-size: medium;"> </span></p><p class="western" style="background-attachment: initial; background-clip: initial; background-image: initial; background-origin: initial; background-position: initial; background-repeat: initial; background-size: initial; direction: ltr; font-family: Calibri, serif; line-height: 15.84px; margin-bottom: 0.28cm;"><span style="font-size: medium;"><span lang="tr-TR"> Birçok medeniyet, kültür </span><span lang="tr-TR">ve hanedanın</span><span lang="tr-TR"> gelip geçtiği İran arazisi, enteresan bir geçmişe sahip. </span><span lang="tr-TR">Kısaca değinmek gerekirse:</span></span></p><p class="western" style="background-attachment: initial; background-clip: initial; background-image: initial; background-origin: initial; background-position: initial; background-repeat: initial; background-size: initial; direction: ltr; font-family: Calibri, serif; line-height: 15.84px; margin-bottom: 0.28cm;"><span style="font-size: medium;"><span lang="tr-TR">1. </span><span lang="tr-TR"><b>Pişdâdiyan Hanedanı </b>(Pişdadiler<b>)</b></span><span lang="tr-TR">: Çeşitli efsanelere konu olan meşhur </span><span lang="tr-TR"><b>Cemşid</b></span><span lang="tr-TR"> (Cem) bu devletin hükümdarlarındandı. Çok uzun seneler saltanat sürdüğü ve milleti kendine taptırdığı rivayet edilir. Nevruz günü kutalamaları, onun Mart ayın</span><span lang="tr-TR">da</span><span lang="tr-TR"> tahta çıkışı sebebiyle kutlanagelmiştir. Kendine “İslam Cumhuriyeti” diyen İran’da, günümüzde dahi kutlanmaktadır bu gün. Cemşid bin yaşında iken, yine kendi gibi zalim olan Şeddad’ın kardeşinin oğlu Dahhak tarafından öldürüldü. Tahta Dahhak geçti. Feridun ve </span><span lang="tr-TR"><b>Menuçehr</b></span><span lang="tr-TR"> de bu hanedanın bilinen hükümdarlarındandır. Yıldız ve güneşe tapmak yaygındı </span><span lang="tr-TR">Pişdadiler zamanında</span><span lang="tr-TR">.</span></span></p><p class="western" style="background-attachment: initial; background-clip: initial; background-image: initial; background-origin: initial; background-position: initial; background-repeat: initial; background-size: initial; direction: ltr; font-family: Calibri, serif; line-height: 15.84px; margin-bottom: 0.28cm;"><span style="font-size: medium;"><span lang="tr-TR">2. </span><span lang="tr-TR"><b>Kiyâniyan Hanedanı</b></span><span lang="tr-TR">: Keykubad, Keykavus gibi hükümdarların hanedanı. İran şahlarından Feridun’un oğlunun torunu olan </span><span lang="tr-TR"><b>Turan</b></span><span lang="tr-TR"> hükümdarı </span><span lang="tr-TR"><b>Efrasyab</b></span><span lang="tr-TR">’ı öldüren <b>Keyhüsrev</b> de bu dönemde yaşamıştır. Keştasib (Güştasb) idaresi zamanında, </span><span lang="tr-TR"><b>Zerdüşt</b></span><span lang="tr-TR"> ismindeki birisi, </span><span lang="tr-TR"><b>Mecusi</b></span><span lang="tr-TR"> dinini kurdu. Güştasb’ın oğlu </span><span lang="tr-TR"><b>İsfendiyar</b></span><span lang="tr-TR">, bu dini yaymak için çok uğraştı ve Zerdüştlük yüzyıllar boyunca, </span><span lang="tr-TR">Fars</span><span lang="tr-TR"> coğrafyasında varlığını sürdürdü.</span></span></p><table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><tbody><tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj4K2mtK2aT1A6nyjnk7h-WUsF8BTSlIJJgN3wJOkWILhN0PuCIIJsxtNLFGjG8yro5KA5vuqheef03lt5XTKThZ3Mye7kmTHkx0VjaYcLN5Q8jjtukCxAAAuNU_OhEoqi_gOSOoJYPFkeRCbLee5xH6l20TxLqaHSdH8kxQ49Hdvg7Hz7Ccmu1vFRC/s1024/efrasyab.jpg" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="1024" data-original-width="677" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj4K2mtK2aT1A6nyjnk7h-WUsF8BTSlIJJgN3wJOkWILhN0PuCIIJsxtNLFGjG8yro5KA5vuqheef03lt5XTKThZ3Mye7kmTHkx0VjaYcLN5Q8jjtukCxAAAuNU_OhEoqi_gOSOoJYPFkeRCbLee5xH6l20TxLqaHSdH8kxQ49Hdvg7Hz7Ccmu1vFRC/s320/efrasyab.jpg" width="212" /></a></td></tr><tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Keyhüsrev Efrasiyab'a karşı</td></tr></tbody></table><span style="font-size: medium;"><span lang="tr-TR"><br /></span></span><p></p><p class="western" style="background-attachment: initial; background-clip: initial; background-image: initial; background-origin: initial; background-position: initial; background-repeat: initial; background-size: initial; direction: ltr; font-family: Calibri, serif; line-height: 15.84px; margin-bottom: 0.28cm;"><span style="font-size: medium;"><span lang="tr-TR">3. </span><span lang="tr-TR"><b>Ahameniş İmparatorluğu</b></span><span lang="tr-TR">: Perslerin birinci imparatorluğu olarak da bilinir. Milattan önce 6. Asırda, Asuri kralı </span><span lang="tr-TR"><b>Buhtunnasar</b></span><span lang="tr-TR"> (N</span><span lang="tr-TR">e</span><span lang="tr-TR">bukadnezar) Kudüs’ü alıp, Mescid-i Aksa’yı yıktı. <a href="https://denizbalaban.blogspot.com/2018/12/cinin-komunizme-gecisinde-etkili-olan.html" target="_blank">Yahudilere</a> işkence edip, Tevrat nüshalarını yaktı ve Tevrat’ı ezbere bilen nadir kişilerden biri olan </span><span lang="tr-TR"><b>Hz. Danyal</b></span><span lang="tr-TR"> peygamberi esir aldı. <a href="https://denizbalaban.blogspot.com/2012/07/oz-kardeslerini-oldurebilecek.html" target="_blank">Hakiki Tevrat </a>işte bu karışık zamanda yok oldu. İran şahı </span><span lang="tr-TR"><b>Keyhüsrev</b></span><span lang="tr-TR"> (</span><span lang="tr-TR">Büyük </span><span lang="tr-TR">Kiros), Asurileri mağlup etti ve </span><span lang="tr-TR"><b>Hz. Danyal</b></span><span lang="tr-TR"> ile Yahudileri serbest bıraktı. Ahameniş iktidarı yüzölçüm olara çok büyüdü. Ancak Makedonyalı </span><span lang="tr-TR"><b>Büyük İskender</b></span><span lang="tr-TR">, Dara’yı (</span><span lang="tr-TR">III</span><span lang="tr-TR">. </span><span lang="tr-TR"><b>Darius</b></span><span lang="tr-TR">) mağlup etti ve yaklaşık 200 yıllık devlet yıkıldı.</span></span></p><table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><tbody><tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhq6y5KbMj1iTEQ4m1ZcixgdQXB4I-fVN6OZlNMBi8bO2TMoPVThUpzdBP2JGbq9rS8AQCpANDAz29xhHqj9m4AE8fSixLzp60CRYuM3xR2QRiqU4BhpU_MezSyVq9hMoBHWz6IUH_xiCCR-Af1iQTJSubfKQWkLBeCxL4re3o0Ajsvww_ykYm8TNg-/s800/ahamenid.png" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="527" data-original-width="800" height="211" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhq6y5KbMj1iTEQ4m1ZcixgdQXB4I-fVN6OZlNMBi8bO2TMoPVThUpzdBP2JGbq9rS8AQCpANDAz29xhHqj9m4AE8fSixLzp60CRYuM3xR2QRiqU4BhpU_MezSyVq9hMoBHWz6IUH_xiCCR-Af1iQTJSubfKQWkLBeCxL4re3o0Ajsvww_ykYm8TNg-/s320/ahamenid.png" width="320" /></a></td></tr><tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">İskender istila etmeden evvel <br />Pers İmparatorluğu </td></tr></tbody></table><span style="font-size: medium;"><span lang="tr-TR"><br /></span></span><p></p><p class="western" style="background-attachment: initial; background-clip: initial; background-image: initial; background-origin: initial; background-position: initial; background-repeat: initial; background-size: initial; direction: ltr; font-family: Calibri, serif; line-height: 15.84px; margin-bottom: 0.28cm;"><span style="font-size: medium;"><span lang="tr-TR">4. </span><span lang="tr-TR"><b>İşkâniyan</b></span><span lang="tr-TR"> (</span><span lang="tr-TR"><b>Part imparatorluğu</b></span><span lang="tr-TR">): İskender’in Pers topraklarını silip süpürmesinden bir süre sonra kurulan devlet. 400 yıllık bir ömrü olmuştur.</span></span></p><p class="western" style="background-attachment: initial; background-clip: initial; background-image: initial; background-origin: initial; background-position: initial; background-repeat: initial; background-size: initial; direction: ltr; font-family: Calibri, serif; line-height: 15.84px; margin-bottom: 0.28cm;"><span style="font-size: medium;"><span lang="tr-TR">5. </span><span lang="tr-TR"><b>Sasâniyan </b></span><span lang="tr-TR">(</span><span lang="tr-TR"><b>Sasani İmparatorluğu</b></span><span lang="tr-TR">): İslamiyet’ten önce tesis edilen son Pers devleti. 3. asırda kuruldu. Bu dönemde topraklar yine büyüdü. Hadislerle övülmüş olan ve Fars edebiyatında mühim rolü olan </span><span lang="tr-TR"><b>Nuşirevan</b></span><span lang="tr-TR"> ya da </span><span lang="tr-TR">I</span><span lang="tr-TR">. Hüsrev, Sasani hükümdarlarındandı ancak bisetten evvel vefat etti. </span><span lang="tr-TR"><b>Hüsrev Perviz</b></span><span lang="tr-TR"> (</span><span lang="tr-TR">II</span><span lang="tr-TR">. Hüsrev), Peygamber Efendimizin kendisine gönderdiği mektubu parçaladı ve bedduaya düçar oldu. Kısa zaman sonra oğlu </span><span lang="tr-TR"><b>Şireveyh</b></span><span lang="tr-TR"> (</span><span lang="tr-TR"><b>Şiruye</b></span><span lang="tr-TR"> veya </span><span lang="tr-TR"><b>II</b></span><span lang="tr-TR"><b>. Kavad</b></span><span lang="tr-TR"> veya Kubad) eliyle, mülkü de soyu da kurudu. Zayıflayan devlet, </span><span lang="tr-TR"><b>Kadsiye Savaşı</b></span><span lang="tr-TR"> ve İslam askerinin hücumları neticesinde yıkıldı. Hz. Ömer zamanında, kisra olan </span><span lang="tr-TR"><b>III</b></span><span lang="tr-TR"><b>. Yezdecerd</b></span><span lang="tr-TR"> (Yezdigirt) son hükümdar olarak tarihe geçti. Ancak tarihe geçmesinin başka bir sebebi daha var </span><span lang="tr-TR">ki</span><span lang="tr-TR">, o da şu: Yezdecerd’in üç kızı, savaş esirleri arasındaydı. Üç kız, </span><span lang="tr-TR"><b>Hz. Hüseyin</b></span><span lang="tr-TR">, </span><span lang="tr-TR"><b>Muhammed bin Ebu Bek</b></span><span lang="tr-TR"><b>i</b></span><span lang="tr-TR"><b>r</b></span><span lang="tr-TR"> ve </span><span lang="tr-TR"><b>Abdullah bin Ömer</b></span><span lang="tr-TR">’e verildi. Bunlardan da sırasıyla </span><span lang="tr-TR"><b>Zeynelabidin Ali bin Hüseyin</b></span><span lang="tr-TR">, </span><span lang="tr-TR"><b>Kasım bin Muhammed </b></span><span lang="tr-TR">ve </span><span lang="tr-TR"><b>Salim bin Abdullah</b></span><span lang="tr-TR"> </span><span lang="tr-TR">gibi üç tane cevher </span><span lang="tr-TR">tevellüt etti.</span></span></p><p class="western" style="background-attachment: initial; background-clip: initial; background-image: initial; background-origin: initial; background-position: initial; background-repeat: initial; background-size: initial; direction: ltr; font-family: Calibri, serif; line-height: 15.84px; margin-bottom: 0.28cm;"><span style="font-size: medium;"><span lang="tr-TR"> Sasani hükümranlığı nihayet bulunca, </span><span lang="tr-TR">Acem</span><span lang="tr-TR"> illeri uzun bir süre İslam idaresinde kaldı. Emevi ve Abbasi yönetimlerinin yanı sıra, Abbasi halifesi Me’mun’a isyan eden </span><span lang="tr-TR"><b>Tahir</b></span><span lang="tr-TR">, Horasan civarında, kısa süreli bir hükumet kurdu. Arkasından ise </span><span lang="tr-TR"><b>Beni Leys</b></span><span lang="tr-TR"> (Saffariler) ve </span><span lang="tr-TR"><b>Samaniler</b></span><span lang="tr-TR"> dönemi başladı. </span><span lang="tr-TR"><b>Selçuklu Devleti</b></span><span lang="tr-TR">nin idaresi sırasında, </span><span lang="tr-TR"><b>Hasan Sabbah</b></span><span lang="tr-TR">’ın zararlı </span><span lang="tr-TR"><b>Batıni</b></span><span lang="tr-TR"> fikirleri ile </span><span lang="tr-TR"><b>Şiilik</b></span><span lang="tr-TR"> İran’a yayıldı. Kısa süreli bir </span><span lang="tr-TR"><b>Harzemşahlar</b></span><span lang="tr-TR"> devri de yaşandı lakin doğudan sel gibi gelen </span><span lang="tr-TR"><b>Moğol</b></span><span lang="tr-TR"> istilası, her şeyi yerle bir etti. Moğollar 1230’larda İran topraklarına yerleşirken, </span><span lang="tr-TR"><b>İlhanlı</b></span><span lang="tr-TR"> sultanı </span><span lang="tr-TR"><b>Gazan Han</b></span><span lang="tr-TR"> İslamiyetle şereflendi. Sonrasında </span><span lang="tr-TR"><b>Akkoyunlu</b></span><span lang="tr-TR"> </span><span lang="tr-TR"><b>Uzun Hasan</b></span><span lang="tr-TR"> ve </span><span lang="tr-TR"><b>Timuroğulları </b></span><span lang="tr-TR">o bölgeyi ele geçirirdi.</span></span></p><p class="western" style="background-attachment: initial; background-clip: initial; background-image: initial; background-origin: initial; background-position: initial; background-repeat: initial; background-size: initial; direction: ltr; font-family: Calibri, serif; line-height: 15.84px; margin-bottom: 0.28cm;"><span style="font-size: medium;"><span lang="tr-TR">6. </span><span lang="tr-TR"><b>Safeviler</b></span><span lang="tr-TR">: 1502 yılında ise, İran tamamen değişti çünki </span><span lang="tr-TR"><b>Şah İsmail Safevi</b></span><span lang="tr-TR">, Akkoyunlulara isyan ederek devletini kurarken, Şiilik de devletin resmi mezhebi oldu. Esasında Şah İsmail, </span><span lang="tr-TR"><b>Şeyh Safiyuddin Erdebili</b></span><span lang="tr-TR">’nin torunlarından olduğu halde, yanlış bir yol tuttu ve <a href="https://denizbalaban.blogspot.com/2018/11/yuksek-degerlerden-istifa-eden-bir.html" target="_blank">Osmanlı İmparatorluğu</a>nu da sürekli uğraştıracak bir engel olarak tarihte yerini aldı. Son Safevi hükümdarı sayılabilecek Şah Hüseyin, Afganlılar tarafından öldürülünce, devlet karıştı. Oğlu 2. Tahmasb, aciz ve eğlenceye düşkündü. O durumda, vezir Nadir idareyi eline aldı.</span></span></p><p class="western" style="background-attachment: initial; background-clip: initial; background-image: initial; background-origin: initial; background-position: initial; background-repeat: initial; background-size: initial; direction: ltr; font-family: Calibri, serif; line-height: 15.84px; margin-bottom: 0.28cm;"><span style="font-size: medium;"><span lang="tr-TR">7. </span><span lang="tr-TR"><b>Afşar Hanedanı</b></span><span lang="tr-TR">: </span><span lang="tr-TR"><b>Nadir </b></span><span lang="tr-TR"><b>Şah</b></span><span lang="tr-TR"> (hatta Şahenşah), Afganlıları kovup devletin hudutlarını Hindistan’a kadar genişlettiyse de, iyice büyüyen devlette iç huzur bir türlü sağlanamadı. Rey’de Türkmen aşiretinin reislerinden Muhammed Ağa, </span><span lang="tr-TR">Acemistan’ı</span><span lang="tr-TR"> istila etti. Arada çok kısa bir </span><span lang="tr-TR"><b>Zend Hanedanı</b></span><span lang="tr-TR"> devri de yaşandı.</span></span></p><p class="western" style="background-attachment: initial; background-clip: initial; background-image: initial; background-origin: initial; background-position: initial; background-repeat: initial; background-size: initial; direction: ltr; font-family: Calibri, serif; line-height: 15.84px; margin-bottom: 0.28cm;"><span style="font-size: medium;"><span lang="tr-TR">8. </span><span lang="tr-TR"><b>Kaçar Hanedanı</b></span><span lang="tr-TR">: Bu hanedan, 1794-1925 yılları arasında İran’a hakim oldu.</span></span></p><p class="western" style="background-attachment: initial; background-clip: initial; background-image: initial; background-origin: initial; background-position: initial; background-repeat: initial; background-size: initial; direction: ltr; font-family: Calibri, serif; line-height: 15.84px; margin-bottom: 0.28cm;"><span style="font-size: medium;"><span lang="tr-TR">9. </span><span lang="tr-TR"><b>Pehlevi Hanedanı</b></span><span lang="tr-TR">: Son Kaçar şahı Ahmed, komutanlarından </span><span lang="tr-TR"><b>Rıza Pehlevi</b></span><span lang="tr-TR"> tarafından devrilince, Pehleviler yönetimi başladı. 2. Dünya Savaşında Almanlara yakın </span><span lang="tr-TR">siyaset güdüp,</span><span lang="tr-TR"> İngiliz ve Müttefik Devletler ile mesafeli durunca, </span><span lang="tr-TR">harp başladıktan bir müddet sonra</span><span lang="tr-TR"> ipi çekildi. Zira Müttefikler, <a href="https://denizbalaban.blogspot.com/2019/12/siyahlara-yonelik-sovyet-propagandas.html" target="_blank">Sovyet</a> cephesine yardım etmek istiyordu ancak şah kendi topraklarını buna alet etmek istemiyordu. Rus ve İngizlerin hücumu neticesinde, Şah Rıza Pehlevi, kısa sürede tahttan feragat etmek zorunda kaldı. Yerine ise 1941’de oğlu, </span><span lang="tr-TR"><b>Muhammed Rıza Pehlevi</b></span><span lang="tr-TR"> geçti. İran petrollerini millileştirme hamlesi esnasında bir ara ülke</span><span lang="tr-TR">ye tekrar doğrudan <a href="https://denizbalaban.blogspot.com/2014/02/bat-dunyasnn-islam-dusmanlg-ve-zamanla.html" target="_blank">Batı</a> müdahalesi olsa da</span><span lang="tr-TR"> (</span><span lang="tr-TR"><b>Ajax Operasyonu</b></span><span lang="tr-TR">) oğul Pehlevi 38 sene başta kalmayı başardı. Kendisi, atılım yapıp </span><span lang="tr-TR">garplılaşmak</span><span lang="tr-TR"> istiyordu. Bu maksatla bir sürü işe girişildi. “</span><span lang="tr-TR"><b>Beyaz Devrim</b></span><span lang="tr-TR">” olarak adlandırılan reformlar silsilesine 1963’te start verildi. Ekonomi ve sanayide çağı yakalamak için başlatılan kalkınma devam ederken, şahın Sünnilere de özgürlük verip, <a href="https://denizbalaban.blogspot.com/2021/05/dunyay-degistiren-kitap-tam-ilmihal.html" target="_blank">Ehl-i sünnet </a>medreselerin açılması ve kitaplarının basılması, azgın Şiilerin dikkatini çekti.</span></span></p><table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><tbody><tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj06m_16pgBf0T3oCs4zl_N9xOXfxyAbNPzIlicIrbNHn1_2-Np3d2rt3-Js9YpVLguYZOYY5gfiBAoLLS-hue1RUC4pGMNuk6h3PD1nBAqjf4AhGESWJa_QOIBKFkTZ1Y1YZK2zp0jd_W0LtK1fQeu1vJWhI-vGZAqErqb6Dc2NaFmSXijYNIzeNPO/s585/pehlevi%20gen%C3%A7.jpg" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="585" data-original-width="466" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj06m_16pgBf0T3oCs4zl_N9xOXfxyAbNPzIlicIrbNHn1_2-Np3d2rt3-Js9YpVLguYZOYY5gfiBAoLLS-hue1RUC4pGMNuk6h3PD1nBAqjf4AhGESWJa_QOIBKFkTZ1Y1YZK2zp0jd_W0LtK1fQeu1vJWhI-vGZAqErqb6Dc2NaFmSXijYNIzeNPO/s320/pehlevi%20gen%C3%A7.jpg" width="255" /></a></td></tr><tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Genç Muhammed Rıza Pehlevi </td></tr></tbody></table><span style="font-size: medium;"><span lang="tr-TR"><br /></span></span><p></p><p align="center" class="western" style="background-attachment: initial; background-clip: initial; background-image: initial; background-origin: initial; background-position: initial; background-repeat: initial; background-size: initial; direction: ltr; font-family: Calibri, serif; line-height: 15.84px; margin-bottom: 0.28cm;"><span style="font-size: medium;"><a name="_GoBack1"></a><span lang="tr-TR"><b>İran Devrimi</b></span><span lang="tr-TR">:</span></span></p><p class="western" style="background-attachment: initial; background-clip: initial; background-image: initial; background-origin: initial; background-position: initial; background-repeat: initial; background-size: initial; direction: ltr; font-family: Calibri, serif; line-height: 15.84px; margin-bottom: 0.28cm;"><span style="font-size: medium;"> Şah Rıza Pehlevi’nin yönetimi otuzuncu senesine girerken, kalkınma planları ve inkılaplara rağmen İran bir türlü istenilen seviyeye gelememişti. Şah, ülkesini ve Fars kültürünü Batılı liderler daha yakından tanıtmak için yanıp tutuşuyordu. Bu maksatla, 1971 yılında akıllara durgunluk veren devasa bir parti tertip ettirdi. Milyonlarca doların harcandığı organizasyon, hedefine ulaştı mı bilinmez lakin dar gelirli halkın tepkisi giderek artıyordu. Kırsaldan büyük şehre göç fenomeni neticesinde giderek şişen Tahran banliyölerinde, hem Şii mollalar hem de solcu <b>Tudeh Parti</b>si etkisini artırıyordu. Hapishaneler dolup taşıyor, huzursuzluk yayılıyordu. 1975 senesinde ise Pehlevi, mevcut iki partili sistemi fesh edip sadece yeni kurulan <b>Diriliş Partisi</b>nin (Rastahiz Partisi) faaliyetlerine müsade etti.</span></p><table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><tbody><tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhh6A3ujMipWxQ-Es-x79fN3BM66pW548x2JPuMDSkev6kAtxiayQ8uYPQQXE12zsxjzSKkVmVXq0IuL2zS9xcM4wBMhKBoeQW6_m_doGWNhttC4QP8NnHFJBLJrwk2JwH-QGaKzujls-WSSw6S1CPKxHd1JhOMrRRukaP2f4aAKoP-kSrt_mh1PYXV/s2048/%C5%9Fah%20g%C3%B6steri.jpg" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="1360" data-original-width="2048" height="213" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhh6A3ujMipWxQ-Es-x79fN3BM66pW548x2JPuMDSkev6kAtxiayQ8uYPQQXE12zsxjzSKkVmVXq0IuL2zS9xcM4wBMhKBoeQW6_m_doGWNhttC4QP8NnHFJBLJrwk2JwH-QGaKzujls-WSSw6S1CPKxHd1JhOMrRRukaP2f4aAKoP-kSrt_mh1PYXV/s320/%C5%9Fah%20g%C3%B6steri.jpg" width="320" /></a></td></tr><tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">şahın posterleri ateşte</td></tr></tbody></table><span style="font-size: medium;"><br /></span><p></p><p class="western" style="background-attachment: initial; background-clip: initial; background-image: initial; background-origin: initial; background-position: initial; background-repeat: initial; background-size: initial; direction: ltr; font-family: Calibri, serif; line-height: 15.84px; margin-bottom: 0.28cm;"><span style="font-size: medium;"> Sağ ve soldan gelen protestolar, hem sayı hem de seslerini kuvvetlendirirken, Pehlevi ile yıldızı bir türlü barışmayan ve uzun yıllardır sürgünde olan <b>Ruhullah Humeyni</b> adındaki <a href="https://denizbalaban.blogspot.com/2014/08/islam-tarihindeki-baz-tartsmal-isimler.html" target="_blank">Şii din adamı,</a> 1978’de Necef’ten Paris’e gitti. Şah ve Amerika uşağı rejimi (kendi iddiasıyla) yerden yere vuran mollanın konuşma ve propagandaları evvelden de ülke içine sızıyordu fakat Fransa sürgününden sonra, bir nevi ruhani lider gibi, itibarı günden güne ziyadeleşti. Şah’ın çürük yumurta olduğu ve düzeninin bir an önce yıkılması yönündeki propagandası vesilesiyle, yerleştiği ev ziyaretçi ile dolup taşıyordu.</span></p><table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><tbody><tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEidcd6QKOsjxzMbALBFQWdwUfHGYSgd23enB_Bw1iAnRFv_xX8fQw7YUdkTTvJTMwpY7uTF4MQKneOfANhRYHVlZODz1duZ9sYyfkNiglE-OVd6v1a4th8gSACs4q9qzZ4B3HUwvSVsEKmH5etDNoIIwlje4tgWObRt0eRv3bG2SprSfRmszr7-jqeo/s605/humeyni.jpeg" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="449" data-original-width="605" height="237" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEidcd6QKOsjxzMbALBFQWdwUfHGYSgd23enB_Bw1iAnRFv_xX8fQw7YUdkTTvJTMwpY7uTF4MQKneOfANhRYHVlZODz1duZ9sYyfkNiglE-OVd6v1a4th8gSACs4q9qzZ4B3HUwvSVsEKmH5etDNoIIwlje4tgWObRt0eRv3bG2SprSfRmszr7-jqeo/s320/humeyni.jpeg" width="320" /></a></td></tr><tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Humeyni Bursa'da baş açık dolanırken</td></tr></tbody></table><span style="font-size: medium;"><br /></span><p></p><p class="western" style="background-attachment: initial; background-clip: initial; background-image: initial; background-origin: initial; background-position: initial; background-repeat: initial; background-size: initial; direction: ltr; font-family: Calibri, serif; line-height: 15.84px; margin-bottom: 0.28cm;"><span style="font-size: medium;"> Bir parantez açarak, şunu belirtmekte fayda var; İran içinde yoğunlaşan ve artık şahın kendisi dahi hedef alan protesto ve eylemler, doğrudan mollalar ve Şii yönetimi taraftarı değildi. Komünist Tudeh Partisi ve laik kesim dahil, bir şeylerin yanlış gittiğini göre tüm kesimler meydana inmişti. Kırılma nokatalarından birisi ise, Humeyni’nin kalesi Kum’da başladı. Zira basında, kendisi aleyhinde yazılan bir yazı, Şii hareketin yoğun olduğu Kum’da infiale sebep oldu. İstihbarat Teşkilatı (<b>SAVAK</b>) ve güvenlik kuvvetlerinin çok sert müdahalesi, yüze yakın ölü bırakırken, bu kıvılcım neredeyse tüm ülkeye tesiri altına aldı. Lider arayışındaki muhalefet, mollalardan yükselen Humeyni çığlıklarına bir nevi teslim olma eğilimine girmişti.</span></p><p class="western" style="background-attachment: initial; background-clip: initial; background-image: initial; background-origin: initial; background-position: initial; background-repeat: initial; background-size: initial; direction: ltr; font-family: Calibri, serif; line-height: 15.84px; margin-bottom: 0.28cm;"><span style="font-size: medium;"> 1978’in Ağustos ayında, bu sefer Abadan şehrinde çok büyük bir felaket yaşandı. Rex <a href="https://denizbalaban.blogspot.com/2019/04/hollywood-filmleri-alglarmzla-nasl.html" target="_blank">sinema</a>sı kundaklandı ve 347 kişi öldü. Şah Pehlevi, muhalefeti suçlama telaşına girişmişse de, meydandaki kalabalıklar bunu hemen iktidara yüklemeye hazırdı. “Şah’a ölüm” sloganları ve pankartları, açıktan yükseliyordu. Bir ay sonrası, Tahran’ın meşhur Jale Meydanında yine çok kanlı bir olaya şahitlik ediyordu... Ardından da genel grev.</span></p><p class="western" style="background-attachment: initial; background-clip: initial; background-image: initial; background-origin: initial; background-position: initial; background-repeat: initial; background-size: initial; direction: ltr; font-family: Calibri, serif; line-height: 15.84px; margin-bottom: 0.28cm;"><span style="font-size: medium;"> Tüm bu yaşananlar, Paris civarına yerleşen Humeyni’yi iyice dünya kamuoyunun gözüne soktu. <b>Jean Paul Sartre</b> ve hatta <b><a href="https://denizbalaban.blogspot.com/2019/03/ahlakszlk-bayragn-tasyan-unluler.html" target="_blank">Michel Foucault</a></b> gibi meşhur feylesof zevat dahi kendisine arka çıktı. Kurnaz Humeyni de bu rüzgarı iyi kullanarak, şah düzeninin tefessüh ettiğinin üstünde ısrarla durarak, tüm muhalefetin tartışmasız tek ismi olarak sıyrıldı.</span></p><p class="western" style="background-attachment: initial; background-clip: initial; background-image: initial; background-origin: initial; background-position: initial; background-repeat: initial; background-size: initial; direction: ltr; font-family: Calibri, serif; line-height: 15.84px; margin-bottom: 0.28cm;"><span style="font-size: medium;"> Şah Rıza Pehlevi ise, o sıralarda iyice azan kanser illeti ile uğraşıyordu. Batı da, bir şekilde şahsız İran’a hazırlanıyor gibi bir görüntü içerisindeydi. Bu şartlar aldında, yorgun ve hasta şah, ülkesindeki olayların yatışmasını bekleyip, dönme umudu taşıyarak, 1979 başında ülkesini terk etti. Keder ve kanser yakasını bırakmayarak, 1980 temmuz ayında vefat etti... Yatağının altında, bir çanta içerisinde ülkesinin toprağı olduğu halde!</span></p><p class="western" style="background-attachment: initial; background-clip: initial; background-image: initial; background-origin: initial; background-position: initial; background-repeat: initial; background-size: initial; direction: ltr; font-family: Calibri, serif; line-height: 15.84px; margin-bottom: 0.28cm;"><span style="font-size: medium;"> Pehlevi ülkeyi terk edeli daha iki hafta geçmişti ki, Humeyni, Tahran’a dönüyordu uçakla. Herkes ne olacağını merak ediyordu. Havaalanında herhangi bir müdahale ve gerginlik ile karşılaşmayınca, seksen yaşına merdiven dayamış Şii molla, adeta bir kurtarıcı olarak üllkenin en tepesine yerleşmiş oldu. İki bin küsür senedir devam eden monarşi rejimi sanki ömrünü tamamlamış gibi duruyordu İran topkalarında.</span></p><p class="western" style="background-attachment: initial; background-clip: initial; background-image: initial; background-origin: initial; background-position: initial; background-repeat: initial; background-size: initial; direction: ltr; font-family: Calibri, serif; line-height: 15.84px; margin-bottom: 0.28cm;"><span style="font-size: medium;"> İhtilalin, hiç de muhalefetin beklediği gibi çıkmadığı anlaşıldığında ise, iş işten çoktan geçmişti. On binlerce devlet adamı, talebe ve general öldürüldü. Devlet, Şii takımın insafına bırakıldı.</span></p>Deniz Balabanhttp://www.blogger.com/profile/10910711969483861375noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6608254537112978379.post-67806178810195526412022-05-05T08:36:00.006+03:002022-07-02T14:45:59.288+03:00Büyük İleri Atılım - Dört Haşere kampanyası - Köyde Kolay Çelik Üretimi - Büyük Çin Kıtlığı<p>
</p><p style="line-height: 108%; margin-bottom: 0.28cm;"><span style="font-size: medium;"><span style="font-family: arial;"> </span></span></p><p style="line-height: 108%; margin-bottom: 0.28cm;"><span style="font-size: medium;"><span style="font-family: arial;"> <span lang="tr-TR"><a href="https://denizbalaban.blogspot.com/2018/12/cinin-komunizme-gecisinde-etkili-olan.html" target="_blank">Komünist Çin’in kuruluşunda Yahudilerin</a> büyük
katkısını ele aldığımız yazıda, <b>Mao Zedong</b>’un, 1949 yılında
Çin Halk Cumhuriyeti adındaki ülkenin baş yöneticisi olarak,
ipleri eline aldığını yazmıştık. Sonra araya, tüm dünyada etkili olan ve en basit bir insanın bile, yaşama-hayatını idame ettirme alışkanlıklarını değiştiren <b>COVID-19</b> salgını hepimizi esir etti. Çin menşeili bu salgınla birlikte, Asya Kıtasının en göze batan ülkesinin yakın tarihine daha yakından bakma ihtiyacı hasıl olunca, koca koca hanlar hanedanlar döneminden, komünizme geçişte, ne akla hafsalaya sığmayan şeyler yaşandığı meydana çıkıyor. Bu yazıda da, insanlık
tarihinin en geniş çaplı ve acımasız katliamlarından birini
inceleyeceğiz; 1959-1962 “Büyük İleri Atılım” görünümlü </span><span lang="tr-TR"><b>Büyük
Kıtlık.</b></span></span></span></p><span style="font-size: medium;"><span style="font-family: arial;">
</span></span><p style="line-height: 108%; margin-bottom: 0.28cm;"><span style="font-size: medium;"><span style="font-family: arial;"><span lang="tr-TR"> Çin
ve Komünizm ile alakalı bütün yaldızlı sıfatların sahibi ve
1949-1976 arasında, Çin’in tartışmasız lideri olan Mao, bir
türlü istediği seviyede gelişemeyen ülkesinde, bir atılım
hamlesi başlatmak istiyordu. Yalan-dolan-talan üzerine kurulu her
<b>sosyalist</b> düzen gibi, kurulan rejimin bir “yeryüzü cenneti”
olduğunu dünyaya duyurma gayreti ve hayranı olduğu <b>Stalin</b>’in
benzer yönde çabaları, Mao’nun ağzını sulandırıyordu. Ne de
olsa Çin, onun gözünde, gelişmemiş, hanedanlar tarafında
istismar edilmiş, halkı pasifize edilmiş, modası geçmiş bir
toprak parçasıydı. </span></span></span>
</p><span style="font-size: medium;"><span style="font-family: arial;">
</span></span><p style="line-height: 108%; margin-bottom: 0.28cm;"><span style="font-size: medium;"><span style="font-family: arial;"><span lang="tr-TR"><span> </span>Savaştan
yeni çıkan Çin’in durumu ortadaydı ve Mao’un hayallerini
süsleyen atılımı yapabilmesi için, haliyle para ve maddi yardım
lazım olacaktı. 1950’lerin her hayalperest komünisti gibi,
gözünü büyük ortağı <a href="https://denizbalaban.blogspot.com/2019/12/siyahlara-yonelik-sovyet-propagandas.html" target="_blank">Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği</a>ne
çevirdi. Paranoyak Stalin, kendisini pek iplemese de, Mao bir
şekilde yardım sözü aldı. Fabrikalar, modern tarım ve
endüstriye geçişi hızlandıracak ekipman ve makine yardımı
yağacaktı... Ama öyle bedavaya değil tabi! Bunların hepsi borçtu
ve tam da Stalin’in </span><span lang="tr-TR">istediği gibi, "<i>gavurun ekmeğini yiyen, gavurun kılıcını çalar</i>"<i> </i></span><i></i><span style="color: black;"><span lang="tr-TR">sözünün mücessem hali şeklinde olacaktı.</span></span></span></span></p><table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><tbody><tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjl5YOUoPUFzZH9gl4HKVw5jcEa0oLELcbtzdco3LH9l5XZ64htLiFRth7mooaO7jwS0vNiKnUXqoUHZNTDY6jdXADpzCmt1Gyr2dcbwnb-WW2sdgfuKz01oBB52VbBq3pmKwZCIGyDGRG0QTn1F1wRg8RwO5kaK8i3l3rW3HqL4i3Gd--t2HsstlgY/s1000/mao%20hedef.webp" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="675" data-original-width="1000" height="216" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjl5YOUoPUFzZH9gl4HKVw5jcEa0oLELcbtzdco3LH9l5XZ64htLiFRth7mooaO7jwS0vNiKnUXqoUHZNTDY6jdXADpzCmt1Gyr2dcbwnb-WW2sdgfuKz01oBB52VbBq3pmKwZCIGyDGRG0QTn1F1wRg8RwO5kaK8i3l3rW3HqL4i3Gd--t2HsstlgY/s320/mao%20hedef.webp" width="320" /></a></td></tr><tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Mao hedefi gösteriyor: Büyük Atılım<br /></td></tr></tbody></table><span style="font-size: medium;"><span style="font-family: arial;"><span style="color: black;"><span lang="tr-TR"><br /></span></span></span></span><p></p><span style="font-size: medium;"><span style="font-family: arial;">
</span></span><p style="line-height: 108%; margin-bottom: 0.28cm;"><span style="font-size: medium;"><span style="font-family: arial;"><span style="color: black;"><span lang="tr-TR"><span> </span>50’lerin
ilk yıllarında, <b>Goebbels</b>’in tırnaklarını kemirmesine sebep
olacak propaganda yöntemleri eşliğinde, topyekün bir kalkınma!
başladı. </span></span><span style="color: black;"><span lang="tr-TR"><b>Kolektivizasyon</b></span></span><span style="color: black;"><span lang="tr-TR">
diye bilinen yolla, biricik </span></span><span style="color: black;"><span lang="tr-TR"><b>Komünist
Parti</b></span></span><span style="color: black;"><span lang="tr-TR">nin
yöneticileri ve biraz okumuş tayfa hariç, neredeyse her Çinlinin, kolektif tarımın
parçası olarak, birer ırgata döndüğü dönüşüm yaşanıyordu.
Elbette ki, bu dönüşümün ilk ayağı olarak, hala elinde toprak
parçası bulunduralanlar, ağır şekilde cezalandırlıp öldürüldü!
</span></span></span></span>
</p><span style="font-size: medium;"><span style="font-family: arial;">
</span></span><p style="line-height: 108%; margin-bottom: 0.28cm;"><span style="font-size: medium;"><span style="font-family: arial;"><span style="color: black;"><span lang="tr-TR"><span> </span>Parti
içindeki muarızlarını, çeşitli bahanelerle saf dışı etmeyi
başaran Mao, etrafında sadece şakşakçıların kalmasıyla, artık
</span></span><span style="color: black;"><span lang="tr-TR"><b>Büyük
İleri Atılım</b></span></span><span style="color: black;"><span lang="tr-TR">a
gözünü dikmişti. 1958’e gelindiğinde, herkes yılmadan
usanmadan çalışıyor görünüyor ve ülke devasa bir şantiyeye
dönüyordu. Ancak parti tabakasının tuzu kuru yöneticileri, öyle
yüksek hedefler koyuyordu ki, bunların gerçekleşmesi mümkün
değildi. Toplanan mahsül sayılarından, hayata geçirilen yapılara
kadar her şey, yukarıdakilerin gözüne girmek ve cezalandırılmamak
için olabildiğince şişirildi. </span></span></span></span>
</p><span style="font-size: medium;"><span style="font-family: arial;">
</span></span><p style="line-height: 108%; margin-bottom: 0.28cm;"><span style="font-size: medium;"><span style="font-family: arial;"><span style="color: black;"><span lang="tr-TR"><span> </span>Ambarlara
giren hububatla, kağıtta yazılanlar arasındaki uçurumlar açığa
çıkmaya başlayınca, enteresan bir kalkışma yaşandı: “</span></span><span style="color: black;"><span lang="tr-TR"><b>Dört
Haşere Kampanyası</b></span></span><span style="color: black;"><span lang="tr-TR">”!
Büyük düşman "<a href="https://denizbalaban.blogspot.com/2019/12/1967-detroit-ayaklanmas-12-sokak.html" target="_blank"><b>Kapitalizm</b></a>" falan derken, <b>fare</b>, <b>sinek</b>, <b>sivri sinek</b> ve serçeler düşman bellenmişti şimdi de!
Hadi diğerleri neyse de, </span></span><span style="color: black;"><span lang="tr-TR"><b>serçe</b></span></span><span style="color: black;"><span lang="tr-TR">leri
hedef alan faaliyetler, tarihin en ahmak ve cahilce işlerinden
biriydi şüphesiz. İnternette de görülebileceği
üzere, tarlada yetişen mahsülleri yediği iddia edilen zavallı
hayvanlar, milyonlarca insanın, onları tarım alanlarına
kondurmama, yumurta ve yuvalarını dağıtma çabaları neticesinde, ülkedeki neredeyse tüm serçe
popülasyonu yok edildi. En çok serçe itlaf edenlere ödüller vaat
eden propagandaları gözünüzde canlandırabilir veya ufak bir
online araştırma ile bulabilirsiniz!</span></span><span style="color: black;"><span lang="tr-TR"> Dengesi
ile yaklaşık iki seneye yakın bir zaman oyanan tabiatın intikamı
acı oldu. Kendilerini yiyecek serçelerden kurtulan zararlı
böcekler, çekirgeler, tarlaları esir alıp, ne var ne yoksa
kemirdi. Engin kuş bilimci! Mao, serçelerin aslında
düşman olmadığını anladığında, iş işten çoktan geçmişti.
</span></span></span></span></p><table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><tbody><tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjA-gYmzny4de2O_SIq3vdr8zi2x7NIh5XU2pc_wKQr298PjqRDtRh51tM5UMt8KveELGruUIaNiwOWU0SVCPJRgWOoUpFkeuTFrx7vBgDzsRUsqrpDoI78DhS37OiUv3Inmgl95MJBeEEhvCKEhMKpWS83b62cjcoHY4Dm3ajDjZqgQo3yrmcuctD2/s580/ser%C3%A7e.jpg" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="580" data-original-width="397" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjA-gYmzny4de2O_SIq3vdr8zi2x7NIh5XU2pc_wKQr298PjqRDtRh51tM5UMt8KveELGruUIaNiwOWU0SVCPJRgWOoUpFkeuTFrx7vBgDzsRUsqrpDoI78DhS37OiUv3Inmgl95MJBeEEhvCKEhMKpWS83b62cjcoHY4Dm3ajDjZqgQo3yrmcuctD2/s320/ser%C3%A7e.jpg" width="219" /></a></td></tr><tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">en çok serçe öldürene ödül var<br /></td></tr></tbody></table><span style="font-size: medium;"><span style="font-family: arial;"><span style="color: black;"><span lang="tr-TR"><br /></span></span></span></span>
<p></p><p style="line-height: 108%; margin-bottom: 0.28cm;"><span style="font-size: medium;"><span style="font-family: arial;"><span style="color: black;"><span lang="tr-TR"><span> </span>Büyük
Atılım hülyalarından vaz geçmek gibi bir niyeti olmayan Mao,
yine aynı yıllarda, başka bir insanlık ve ahlak düşmanı proje daha devreye soktu;
“</span></span><span style="color: black;"><span lang="tr-TR"><b>Halk
Komünleri</b></span></span><span style="color: black;"><span lang="tr-TR">”
Bu büyük ölçekli kooperatifler, eşler arasındaki mahremiyeti
dahi ortadan kaldıran büyük bir çalışma kampıydı esasında.
“Sosyalizmin yıldızını parlatma” peşindeki kadroların
köleleri olarak işçiler, gün doğumundan gece yarılarına kadar,
bilaücret çalıştırıldı. Bu komünlerde, kendi başına
fertlik yapmak, aile olmak, özel hayat gibi şeyler yoktu. Evdeki
kap kacağa varana kadar her şeye el konularak, insanlar komünlere
mahkum edildi. Kadınlar, kendileri ile “eşit” oldukları
söylenen erkekler gibi en ağır işlere koşturuluyordu. <a href="https://denizbalaban.blogspot.com/2014/06/azalan-beyaz-irkn-toplum-muhendisligi_28.html" target="_blank">Naziler</a>in
“</span></span><span style="color: black;"><span lang="tr-TR"><b>Lebensborn</b></span></span><span style="color: black;"><span lang="tr-TR">”
tarzının komünist bir tezahürü olarak görülebilecek yuvalarda,
çocuklar anne sevgisi ve şefkatinden uzak, sosyalizmin kanlı
çarkına girecek birer dişli olarak yetiştirildi. </span></span></span></span>
</p><span style="font-size: medium;"><span style="font-family: arial;">
</span></span><p style="line-height: 108%; margin-bottom: 0.28cm;"><span style="font-size: medium;"><span style="font-family: arial;"><span style="color: black;"><span lang="tr-TR"><span> </span>Filhakika
bu hamle de akim kaldı. Üretim bir türlü istenilen seviyeye
çıkmıyordu. Mao’nun komün rüyası yarıda kalacak değildi
</span></span><span style="color: black;">elbette ve yine sosyalist
memleketlerde tatbik edilegelen başka bir usül uygulandı. Komünler
birbiri ile yarışacak ve en yüksek verim alanlar
ödüllendirilecekti. Yalan, iltimas, evrakta sahtecilik… Türlü
metotlarla sayılar şişti de şişti ama ambarlar tam dolmak bilmiyordu
bir türlü!<br /></span></span></span></p><span style="font-size: medium;"><span style="font-family: arial;">
</span></span><p style="line-height: 108%; margin-bottom: 0.28cm;"><span style="font-size: medium;"><span style="font-family: arial;"><span style="color: black;"><span> </span>Bitti
mi… Bitmedi! Zira Mao, sonradan sızan ve gerçekleri gösteren
raporlara ragmen, SSCB’ye olan borcunu ödemek için, tarlalardan
ne çıkıyorsa toplatmak istiyordu… Çinli parti kadrolarına
yeterince ayırdıktan sonra haliyle! Kayıtlara geçen ve gerçekte elde edilen ürün arasında çok fark olduğu ve vergi adıyla kesilen pay, kayıtlara göre tanzim edildiğinden, çiftçilerin eline neredeyse hiçbir şey geçmiyordu.</span></span></span>
</p><span style="font-size: medium;"><span style="font-family: arial;">
</span></span><p style="line-height: 108%; margin-bottom: 0.28cm;"><span style="font-size: medium;"><span style="font-family: arial;"><span style="color: black;"><span> </span>Bütün
bu cürümlerin üzerine, gerçek bir sosyalist kalkınmanın olmazsa olmazı;
çeliği koyun! Elbette Mao’nun Çin’i, <b>çelik</b> üretiminde de
rekor üstüne rekor kırmalıydı! Dolayısıyla, Büyük Sıçrayış’ın
endüstriyel ayağı da devreye girdi. Ne var ki, çelik üretimi
yapan fabrikalar beklenenin çok altında üretiyordu. <b>Çin Komünist
Partisi</b>nin başındaki semizlemiş Mao’nun parlak bir fikri daha vardı…
Neden serçe kovalamış, tarlada ırgatlık yapmış, açlıktan kök
kemirerek komünde “yaşayan” 35 kiloluk Çinli köylüler, çelik
üretmesindi ki? Olacak şey değildi doğrusu! Hemen komünlerde
maden eritme fırınları kuruldu ve köylülerin ellerinde hala
kalabilmiş, metale benzeyen ne varsa bu fırınlara atıldı. Tüm
bunlar karışınca, erimiş metallerden gıcır gıcır çelik çıkması
umuluyordu fakat hay aksi… Fırınlardan sızan “şey”,
çelikten başka her şeye benziyordu.</span></span></span></p><table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><tbody><tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjGbMUd5GLhmR_ftxqMJSQZpgrbzIeDlrCMdbQdyQS1wP6IY5V91_hvUgIzoJh7I8oritHih5DvnGTcIH05ikfX2tuENCtA_fDhNm0KelYdZyyIE3Sl6Go49YJnW65xYdOOUoJ0tfU8lkmxBBouebP6L2qib_Yr0ctviEMMMcleqg1tUCeXUZrDm-ZE/s250/f%C4%B1r%C4%B1n.jpeg" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="202" data-original-width="250" height="202" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjGbMUd5GLhmR_ftxqMJSQZpgrbzIeDlrCMdbQdyQS1wP6IY5V91_hvUgIzoJh7I8oritHih5DvnGTcIH05ikfX2tuENCtA_fDhNm0KelYdZyyIE3Sl6Go49YJnW65xYdOOUoJ0tfU8lkmxBBouebP6L2qib_Yr0ctviEMMMcleqg1tUCeXUZrDm-ZE/s1600/f%C4%B1r%C4%B1n.jpeg" width="250" /></a></td></tr><tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">köy tandırda taze çelik... tabi yersen</td><td class="tr-caption" style="text-align: center;"></td><td class="tr-caption" style="text-align: center;"></td><td class="tr-caption" style="text-align: center;"></td></tr></tbody></table><span style="font-size: medium;"><span style="font-family: arial;"><span style="color: black;"><br /></span></span></span><p></p><span style="font-size: medium;"><span style="font-family: arial;">
</span></span><p style="line-height: 108%; margin-bottom: 0.28cm;"><span style="font-size: medium;"><span style="font-family: arial;"><span style="color: black;"><span> </span>Haliyle, tüm
bu büyük sıçrama tahayyülatının ortasında, Çin’deki durum
şöyleydi: Gittikçe zenginleşip, her tür dolandırıcılık ve
insanlık suçunda uzmanlaşmış, şişmanlamış, ahlaksızlaşmış Komünist Parti kadrosu... Zararlı haşeratın
kıskacında buğday ve pirinç tarlaları... Yarısı elindeki
süpürgeyle serçe kovalayan, yarısı “<b>metalürji</b>”de ihtisas
yapma gayretinde, kendine ait hiçbir şeyi kalmayan köylüler…
Tam da şu güzelim atılımı yapacakken, kıtlık çıkması, olacak şey değildi
doğrusu!</span></span></span></p><span style="font-size: medium;"><span style="font-family: arial;">
</span></span><p style="line-height: 108%; margin-bottom: 0.28cm;"><span style="font-size: medium;"><span style="font-family: arial;"><span style="color: black;"><span> </span>Çin,
esasında kıtlığa yabancı bir ülke değil. Tarihine bakıldığında,
ciddi olarak görülebilecek birçok açlık ve yokluk dönemi dikkat
çekiyor. Misal olarak, 2. Dünya Savaşı esnasında, Japonların Çin'i işgal etme planları devam ederken, Henan eyaletinde yaşanan kıtlıkta, üç milyona yakın insanın telef olduğu biliiniyor. Lakin 1959-1961 yılları arasındaki kıtlık, kuraklık
ve diğer faktörlerin çok ötesinde, bile isteye, kasten, “insan”
denilen mahlukların elinden çıkmıştı. Geçmişin demir perde hüviyeti ile yüzleşmek isteyen çevrelerin gün yüzüne çıkardığı vesikalar, Komünist Parti idaresinin, her nekadar halktan kopuk da olsa, arazideki vaziyeti bir şekilde gördüğü fakat "birkaç milyon insan telefinin pek de mühimsenmemesi gerektiği" kanaatinde olduğunu gösteriyor! Devlete ait silolar hububat ile dolu olduğu halde, bunların önlerinde, açlıktan ölmek üzere olan ve bir parça yiyecek için yalvaran işçilere hiçbir şey verilmemesi de, bu gaddar politikanın bir parçası olsa gerek.</span></span></span></p><table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><tbody><tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjiKKkpIBWEbt-iH_DGIHXcHQDLFpkB5xbAmo4-ucFAZIh8x1KQcNz96uyicTkqos5G2lZIYCt7nWawf8XCySlBcuh6SJzX6eVzjT9TwBfIUU2k4rnIA8twte9Uhne-QbOik5GqZYMUZ0IcZKcYjev7fChLn_WSofaiqqyA4rm6ukWPFzaJM5f3rc9W/s274/a%C3%A7l%C4%B1k.jpeg" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="184" data-original-width="274" height="184" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjiKKkpIBWEbt-iH_DGIHXcHQDLFpkB5xbAmo4-ucFAZIh8x1KQcNz96uyicTkqos5G2lZIYCt7nWawf8XCySlBcuh6SJzX6eVzjT9TwBfIUU2k4rnIA8twte9Uhne-QbOik5GqZYMUZ0IcZKcYjev7fChLn_WSofaiqqyA4rm6ukWPFzaJM5f3rc9W/s1600/a%C3%A7l%C4%B1k.jpeg" width="274" /></a></td></tr><tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">açlıktan kıvranan zavallılar<br /></td></tr></tbody></table><span style="font-size: medium;"><span style="font-family: arial;"><span style="color: black;"><br /></span><br /></span></span><p></p><span style="font-size: medium;"><span style="font-family: arial;">
</span></span><p style="line-height: 108%; margin-bottom: 0.28cm;"><span style="font-size: medium;"><span style="font-family: arial;"><a name="_GoBack"></a></span></span>
<span style="font-size: medium;"><span style="font-family: arial;"><span style="color: black;"><span> </span>Çaresiz insanlar, karada yürüyen havada uçan
ne varsa kökünü kazıdı, sonra ağaç kökleri, kabukları, süpürge ve çamur yedi. Bunlar
yetmeyince, mezarlardaki nispeten taze cesetler ve nihayetinde
komşularının bebekleri ve çocukları dahi, bu büyük açlığın kurbanı oldu. Kendi çocuklarını yiyip, sonra da intihar edenler dahi vardı. Son yıllardaki araştırmalar, bazı bölgelerde, nüfusun onda birinden fazlasının, bu kıtlık sebebiyle, acı içinde kıvranarak can verdiğini gözler önüne seriyor. Tüm sayılar alt alta toplandığında, <b>50 milyon</b> civarında Çinlinin, açlık nedeniyle bu dönemde öldüğü korkunç gerçeği ortaya çıkıyor. Ülkenin toplam nüfusu ise o zamanlar için, 650 milyon denilmektedir.<br /></span></span></span></p><span style="font-size: medium;"><span style="font-family: arial;">
</span></span><p><style type="text/css"><font size="4"><span style="font-family: arial;">p { line-height: 115%; text-align: left; orphans: 2; widows: 2; margin-bottom: 0.25cm; direction: ltr; background: transparent }em { font-style: italic }</span></font></style><span style="font-size: medium;"><span style="font-family: arial;"> <br /></span></span></p>Deniz Balabanhttp://www.blogger.com/profile/10910711969483861375noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6608254537112978379.post-24047923791355907992021-05-09T13:21:00.022+03:002023-05-18T14:58:52.870+03:00Dünyayı Değiştiren Kitap: Tam İlmihal Seadet-i Ebediyye<p> </p><p> Başlık fazla iddialı görülebilir belki ama, kastımız günümüz dünyası. Haliyle "dünya" derken, dünyayı mesken belleyip, "ölümden sonra bir şey yok, ne yaparsan bu dünyada" kafasındakiler için değil, dünyayı "geçilecek bir köprü" ve "ahiretin tarlası" olarak görenlerin bir kısmı için, kelimenin tam manasıyla dünyayı değiştiren bir kitap!</p><p><br /></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiQDoZF5sfwp9-rHha5eFEQaILf_pxNaMHhlOqj1Cgd1gUaoiSmBPCRWMGWciSe7zvNMdDthK8eUrewWR0q2PTmwty9e23guMSRrszgYVIlgRQc2oJwwLrs_FZjvghw8unpOWvlkKG1moo/s200/9624243601458.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="200" data-original-width="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiQDoZF5sfwp9-rHha5eFEQaILf_pxNaMHhlOqj1Cgd1gUaoiSmBPCRWMGWciSe7zvNMdDthK8eUrewWR0q2PTmwty9e23guMSRrszgYVIlgRQc2oJwwLrs_FZjvghw8unpOWvlkKG1moo/s0/9624243601458.jpg" /></a></div><br /><p></p><p><span> Tabi söylenecek ilk şey şu: <b>Seadet-i Ebediyye</b> kitabı, piyasada bulunabilecek en farklı en kendine has kitaptır... Bunu, esere </span>düşmanlık edenler de, en az sahip çıkanlar kadar teslim ediyor. Bir diğer husus; bu kitaba ucundan kıyısından bulaşanlar, ona karşı kayıtsız kalamaz... Ya sever ya da nefret eder! Nefret edenler ekseriyet olduğu için, Hanefi fıkıh kitapları sayılırken, haliyle hiç esamesi okunmaz!</p><p> Peki, Hanefi Mezhebine göre hazırlanmış olan ve hazırlayan zatın, yani <b>Hüseyin Hilmi Işık</b>'ın, kendi görüş ve fikirlerine değil, tamamen mehazlardan alınan bilgilere ve nakle dayanarak derlenen bu kitabı diğerlerinden faklı kılan hususlar nelerdir bir bakalım:</p><p> * En başta zikredilmesi gerekenlerden birisi de, bu kitap, bu zor ahır zamanda yaşamak durumunda kalan bir Müslüman için, zaruri gerekli olan malumatı, lafı dolandırmadan, laf salatası yapmadan doğrudan ve ehemmiyet sırasına göre verir. Farzları yapmakta bile sıkıntı yaşayan gençleri, nafile yapmak için sıkıştıran çevrelerin aksine, evvela haramlardan sakınmaya ve farzları yapmaya teşvik eder. Ahiret gününde hüsrana uğramamanın kilit noktasının bun noktada olduğunu belirtir. Şu haliyle, adeta "nihayetin bidayete yerleştirildiği" bir hazinedir. </p><p><span> * Bir kere, Tam İlmihal'in dili, kelime seçimleri ve dağarcığı, piyasadaki din kitaplarının hepsinden fersah fersah ileride, zengin ve dini literatüre tam uygundur. 1250 sayfalık ilmihalde, son 100 senedir dilimize sokulmaya çalışılan, "amaç, sonuç, uyarı, kanıt, soru" ve buna benzer sonradan uydurulmuş kelimeler yer almazken, kadim zengin lisana işaret eden </span>muadilleri kullanılmıştır. Şu haliyle, sadece bir din kitabı olmayıp, Türklerin asil geçmişlerinin lisanı ile yeni nesiller arasında bir köprü vazifesi görmektedir.</p><p><span> * Yukarıdaki maddeye ek olarak şunu eklemek lazım, kitaptaki kelimeler, günümüzdeki veya zamanla değişen halleriyle değil, Osmanlıca, Arapça, Farsça asıllarına tam uygun olarak yazılmıştır (kitabı ilk olarak eline alan bir kimsenin evvela dikkatini çeken şey de budur). Bunun yanında, kesme işareti "ayn" harfini veya "hemze"yi belirtmek için kullanılırken, Arapça'daki iki-üç çeşit "t, s, h ve d"lerin doğru olarak söylenebilmesi için, sesli harfler ona göre dizilir. Mesela "<b>Allahü teala</b>" diye yazar çünki "Allahu" şeklinde yazılsa, bunun Arabi yazılışını bilmeyen birisi, buradaki <b>h</b>'yi hırıltılı veya boğazdan gelen <b>h </b>olarak, yanlış şekilde okuyabilir. Arapça ve Osmanlıca asıllarına en yakın olacak şekilde yazılan kelimeler çok olmakla birlikte, en sık kullanılanları yazalım: "temam, fekat, nemaz, zeman, se'adet, mü'min, ebediyye, halal (zaten bunu helal şeklinde okuyunca kelime değişiyor) mes'ud, ni'met, müsliman, Hüseyn, kitab, tesavvuf, san'at, ahıret, Şi'i, cum'a, Ramezan, nefs, akl, zikr, keşf, mu'cize, İslamiyyet, Ka'be, kabr, hüceyre, iştiha, mutbah, zehr, şi'r, küfr..."</span><br /></p><p><span> * Seadet-i Ebediyye kitabında tek bir boş sayfa şöyle dursun, yarım ya da çeyrek halde boş kalan, yazı yazılmadık herhangi bir sayfa yoktur (cildi sayfalara tutturmak için olan ilk ve son kalın sayfaları saymazsak, ki onların bile iç tarafları yazı doludur).</span><br /></p><p><span><span> * Kitabın alamet-i farikalarından birisi, ki adamakıllı ve önyargısız okuyan kişiyi derinden etkilemesi gereken bir nokta, tarihlerin yazılışında <b>Hicri kameri</b> takvimin esas alınması, parantez içinde ve ikinci olarak Miladi takvimin eklenmesi. Burada verilen mesaj gayet açık ve yerindedir: Bir Müslüman için öncelik Hicri takvimdedir (diğerinin yanlış olduğu zaten vesikalarla ispat edilmekte muhtevasında). Bu incelik, piyasadaki hiçbir </span></span>Latin harfleriyle basılı kitapta yer almaz. Peşinen mağlubiyeti kabul eden tüm kitapların aksine, hicri sene ve aylar her zaman öndedir.</p><p><span> * Piyasada en çok baskısı yapılan kitaplardan birisi ve muhtemelen büyük hacimli kitaplar içerisinde en çok basılanıdır. Elan 200. baskıya yaklaşmıştır. </span><br /></p><p><span><span> * Kitabın hazırlanmasında, mehaz olarak alınan eserlerin olduğu kısmı karıştıran bir kitap kurdunun, dehşet ve hayrete düşmemesi imkansızdır zira üç-beş bilemedin on tane kaynaktan tercüme yapılan kitaplara inat, Seadet-i Ebediyye kitabında alıntı yapılan kitapların sayısı <b>bin</b>den (sayı ile 1000) fazladır (bu sayıya cevap verilen kitaplar da dahil). Bazen, maksadı anlatan bir ifade için, bir kitabın sadece bir cümlesi alınmıştır. Bu faaliyetlerin günlerce kütüphane karıştırmaktan ibaret olduğunu bilenler için, kocaman bir kitaptan sadece bir cümle almak gayretiyle çaba sarf etmek ve hele de binlerle kitabı karıştırıp, gerekli bilgileri derleyip, bu muazzam malumatı başı sonu ve muhtevası gayet açık olan bir eser haline getirmek, insanüstü bir çabanın neticesidir.</span></span></p><p><span><span><span> * Bu kitapta, saygı ifade eden kalıplardan kaçınma yoktur. Bilakis ısrarla söylenir ve okuyucuların da bundan kaçınmaması istenir. Kendilerini ve üstatlarını övmek için sayfalar dolusu yazı yazanların, Allah'ın ve Peygamber Efendimizin isimlerini yazınca, <b>C.C.</b> ve <b>S.A.V.</b> </span></span></span>gibi kısaltmalar kullanmalarının çirkinliği bilhassa vurgulanır.</p><p><span><span><span> * Tam İlmihal'in belki de en mühim özelliği, daha ilk sayfasının ilk satırından itibaren, okuyanı bir istikamete sokma gayretidir. O istikamet de, "<b>Ehl-i sünnet vel cemaat</b>" olarak bilinen İslamiyet'in özüdür. Bu minvalde, mezhebsizlik ve ibadetteki dört mezhebin dışına çıkma teşebbüsleri, sahih kaynaklardan yapılan bitmez tükenmez alıntılarla zemmedilir.</span></span><br /></span></p><p><span><span><span> * İlmihalin en çok eleştirilen kısımlarından belki de en göze batanı, <b>Cemalettin Afgani</b>, Muhammed Abduh, Reşit Rıza, <b>Seyyid Kutub</b>, Hasan el Benna, Humeyni, Muhammed bin Abdülvehhab, Ebul Ala Mevdudi, <b>Muhammed Hamidullah</b>, Ahmet Didat, Hamdi Akseki, Ömer Rıza Doğrul, <b>Mehmet Akif</b>, Musa Carullah Bigiyef, Nasiruddin Albani, Şevkani, Abdülaziz bin Baz... Gibi "şehit", "büyük alim", "müctehid", "<a href="https://denizbalaban.blogspot.com/2014/12/turk-muhafazakarn-kendinize-ask-etmenin.html" target="_blank">asrın müceddidi</a>" sıfatları ile övülen kimselerin ipliğini pazara çıkarması ve bunların İslamiyet'e verdiği zararları tek tek, şüpheye yer bırakmaksızın açıklaması. Burada verilmek istenen özet bilgi şudur: Bir bidat sahibi alim, herhangi bir misyoner ya da açık din düşmanından kat kat fazla zarar verir Müslümanlara çünki payesi, yaldızlı sözleri, cüppesi ve sakalı ile onları aldatması çok rahat olur. Haliyle, kitabın özetlerinden birisi şu çizgide belirir: Kimi seveceğiz, kimi sevmeyeceğiz!</span><br /></span></span></p><p><span><span><span> </span></span></span>*Seadet-i Ebediyye, modern çağın hastalıklarından birisi olan Vahhabilik ve biraz daha “light” haliyle <a class="markup--anchor markup--p-anchor" data-href="https://eksisozluk.com/?q=selefilik" href="https://eksisozluk.com/?q=selefilik" rel="noopener" target="_blank">Selefilik</a> belasını, kelimenin tam manasıyla yere seriyor. Petrol ve nafile hac, umre paraları ile milyarlar harcanarak desteklenen Selefilik propagandası, İslam alimlerinin sayısız kitabından yapılan mükemmel nokta atışları ile, hiçbir açık yer kalmayacak şekilde çürütülüyor.</p><p><span><span><span> * Modern zamanlarda, Müslümanların en temel meselelerinden birisi, dine mesafeli hatta din düşmanı devletlerin çatısı altında İslamiyet'i yaşamaya çalışmak. Bu da, <b>cihad</b>, <b>emr-i bil maruf</b>, nehy-i anil münker gibi, dinimizde sıkça teşvik edilen ancak doğru yapılmadığı zaman, dine çok zarar verebilen tatbikatların hayata geçirilmesinde kafa karışıklığına ve <b>fitne</b>ye sebebiyet vermesi. İşte burada, Seadet-i Ebediyye'nin farkı ortaya çıkıyor. Bilhassa 20. yüzyıl ile birlikte, din cahili kimselerin, çeşitli ülkelerde, bu kelimeleri istismar ederek, siyasete bulaşması, yaldızlı sözlerle gençleri isyana teşvik etmesi, </span></span></span>binlerle gencin telef olmasına, daha fazlasının hapishanelerde çürümesine yol açtı. Oysa burada yapılması gereken şey gayet basit iken, bu yolu tutan çok ama çok az. O yüzden ilmihalin birçok yerinde, Müslümanın siyasete bulaşmaktan korunması gerektiği, silah ile cihadı ancak hükumetlerin yapabileceği, bunun dışındaki kalkışmaların anarşi ve çapulculuk olacağı, tekrar tekrar bildiriliyor. Sünni bir Müslümanın duruşu gayet açıktır: Kanuna uyar suç işlemez, dinine uyar günah işlemez!</p><p><span> * Aslında dikkatlice okunduğunda, İslam'ın beş şartından hepsiyle bir şekilde oynandığı ve üzerinde değişiklikler yapıldığı su yüzüne çıkar. Mesela <b>diş dolgusu</b> ile kaplamanın gusül abdestine mani olup olmaması konusu, uzun zamandır tartışılıyor... Ama bildiğin hiç yere! Çünki Hanefi kitaplarının hepsi gayet açıktır ve ağzın içine gusle mani olan bir tabakanın girmesi guslün sıhhatini doğrudan etkiler. Ancak bu açık hükme rağmen, birilileri ısrarla dolgu ve kaplamanın gusle mani olmadığını, hiçbir haklı vesikaya dayanmadan diretmeye devam eder. Oysa bu mevzu Tam İlmihal'de, yedi sayfada inceden inceye işlenmiş ve hiçbir tereddüde yer bırakmayacak şekilde vesikaları ile izah edilmiştir. Çözüm de gayet basittir; Gusül, abdest ve namazda, Hanefi Mezhebine en yakın mezheb olan <b>Maliki</b>'yi taklit etmek.</span><br /></p><p><span><span> * Ezanda ve cemaatle kılınan namazlarda, <b>mikrofon </b>ve hoparlör sistemi kullanımının, çirkin bir bid'at olması dışında, namazın sıhhatini doğrudan bozduğu, hiç şüpheye mahal bırakmayacak biçimde izah edilir. </span><br /></span></p><p><span><span> * Namazın sıhhati ile alakalı bir diğer mühim başlık da namaz vakitleri. Aslında bu kısım, Seadet-i Ebediyye'deki inanılmaz bölümlerinden birisidir zira tam tamına 26 sayfa boyunca, namaz vakitleri o kadar ince ele alınmıştır ki, hayran olmamak elde değil. Bunun dışında, sıradan bir kişinin yapabileceği hesaplamalar, temkin ve ihtiyat gibi unutulmaya yüz tutan bilgiler ile çok temel coğrafya ve astronomi malumatı yer alır. Bilhassa 1983 senesi ve sonrasındaki <b>Diyanet </b>temelli takvimlerde, öğle, ikindi ve yatsı namazlarının vakitlerinin öne çekildiği, imsak vakti ile ise, orucu tehlikeye atacak kadar oynandığı çok basit olarak gösterilir.</span></span></p><p><span><span><span> * İlmihalde dikkat çeken unutulmuş bir sünnet daha var; rükuda topuk kemiklerini birleştirmek. Bu da yine neredeyse hiçbir Latin harfleriyle yazılmış kitapta geçmez. </span><br /></span></span></p><p><span><span><span> * Günümüz Müslümanının en büyük sıkıntılarından birisi olan,<b> kaza namazları</b>nın nasıl bir an önce bitirileceği mevzuu ise, kılı kırk yararcasına derlenen ve birazcık fıkıh ve usul-i fıkıh bilenleri ağzı açık bırakacak </span></span></span>tam 16 sayfalık bir şaheser ile açıklanır. Peki açıklanan nedir: Vaktin farzı dışında, farzın yanında kılınan sünnetlere, "<a href="https://denizbalaban.blogspot.com/2015/12/tedbirli-musluman-ile-tedbirsiz-olanlar.html" target="_blank">farz kazası</a>" olarak niyet edilmesinin, zamanla yarışan kişiler için en uygun çözüm olması. Konunun özeti ise aslında gayet basit ve anlaşılır; vaktin farzı dışında kılınan sünnetler, farz kazası niyeti ile kılınınca, kazaların tamamlanmasında çok hızlı yol aldırırken, ayrıca vaktin farzından başka olarak kılınan namazlar oldukları için de, aslında vaktin sünnetleri olarak dahi geçerli olur çünki burada asıl olan, farzdan başka bir namaz daha kılmaktır.</p><p><span> * Teşehhüdde otururken <b>parmak kaldırma</b>nın yanlış olacağını anlatan kısım ise, tam bir fıkıh dersidir. Zira, onlarca kitaptan yapılan alıntıların neticesinde, "eşhedü en la..." derken parmak kaldırmamanın, haberlere daha uygun olduğu, gayet ince olarak açıklanır.</span><br /></p><p><span> * İslam'ın şartlarından bozulmuş olan iki mevzu da zekat bahsinde var. İlki, <a href="https://denizbalaban.blogspot.com/2016/05/tedbirli-musluman-ile-tedbirsiz-olan.html" target="_blank">zekat nisabı</a>nın Hanefi Mezhebinde, yaygın bilinen duruma göre 80 gram değil, <b>96 gram </b>olduğudur. Hatta bu kısımda, kitabın müelleifi, yani <b>Hüseyin Hilmi Işık</b>, bizzat kendisinin, Hanefi'ye uygun olarak, miskal ve kırat- şeri ile, kuru arpalar kullanarak yaptığı hassas tecrübesini aktarıyor ve böylece altın nisabının, 20 miskal ve 96 gram olduğunu bildiriyor.</span><br /></p><p><span> * Zekatla alakalı bir diğer konu ise çok çok mühim ama bir o kadar göz ardı edilmiş veya ettirilmiş. O da; <b>kağıt paraların zekatı</b>nın nasıl verilmesi gerektiği. Bu konu da, başlına başına muazzam bir çalışmadır ve neredeyse hiçbirimizin aklına gelmeyecek bir şeyi mükemmel bir şekilde izah eder: Zekat, ayn olan yani elde bulunan veya değeri kendiliğinden olan (altın ve gümüş gibi) maldan verilir, deyn olan maldan yani borç olarak sınıflandırılan veya değeri kendiliğinden olmayıp, hükumet ve devletlerin belirlediği itibari kıymete sahip mallardan (kağıt para gibi) verilemez. Zamanımızda her yerde geçer akçe olan kağıt paraların aslında altının karşılığı olarak verilen senetler olduğu ve kendi kendilerine herhangi bir kıymet taşımadıkları, hükumetlerin istedikleri zaman bu kağıt paraların değerlerini değiştirdikleri, gayet açık bir şekilde izah ediliyor. Dolayısıyla, din gayreti olan bir Müslümanın, zekatını verirken, kağıt paralarını hesaplayıp bunları altın cinsinden vermesi, en doğru ve şüphesiz yoldur. </span><br /></p><p><span><span> * İslam'ın üçüncü şartı olan orucun sıhhati mebzu bahis olunca, Seadet-i Ebediyye'nin en çok üstünde durduğu yer, yukarıda da değindiğimiz gibi; yanlış takvimler. <b>İmsak vakti</b>, 1983'e kadar, İslam alimlerinin bildirdiği şekilde -19 derecede kabul edilirken, bir anda alınan kararla, imsaklardaki temkin ve ihtiyat zamanları kaldırılırken, imsak da -18 dereceye çekildi. Bu ise, imsaktan 15-20 dakika sonraya kadar yiyip içmeye devam edenler için büyük bir tehlike. </span></span></p><p><span><span><span> * Ramazan orucu başlığında, günümüzde neredeyse unutulmuş lakin bir o kadar önemli bir başlık daha var ki, o da Ramazan ve Hac günlerinin anlaşılmasında, takvimlerin değil, yeni <b>hilalin görülmesi</b>nin muteber ve ölçü olması. Yani, takvimlere uyarak Ramazan orucuna başlayan birinin, Ramazan ayı çıktıktan sonra, şüpheli olan giriş ve çıkış günleri için iki gün kaza orucu tutmasının en ihtiyatlı yol olduğu, bu bahiste ayrıntılı olarak izah ediliyor. Her şeyi takvime göre yapma kolaylığı varken, bu kitabın sünneti yaşatmak için gösterdiği çaba, uzun uzun düşünmeği gerektirse gerektir!</span></span><br /></span></p><p><span> * Bir evvelki madde ile doğrudan bağlantılı olarak, İslam'ın beşinci şartı olan Haccın da, yine takvimlere uyarak nasıl basitçe "turistik seyahat"e dönüştüğü, Suudi idarecilerin her sene, hilali gördük bahanesi ile, Zilhicce ayının başlangıcını hatalı olarak söylemeleri ile görülüyor. Milyonlarca hacı adayı, Zilhicce ayının 9. günü, yani <b>Arefe </b>günü Arafat'ta vakfeye durma farzını, <b>Suudi </b>Vehhabi hükumetinin yönlendirmesi ile, ya bir gün öne ya da bir gün sonra çekiyor ki, vakfenin farz olduğu düşünülürse, koskocaman ve ömürde çoğu zaman sadece bir kere nasip olan bir farz ıskalanıyor.</span><br /></p><p><span><span> *Hacla ilgili bir diğer önemli nokta, <b>nafile hac ve umre</b> yapmanın, birçok farzın gecikmesine ve hatta terkine neden olması hasebiyle, yapılmamasının daha iyi olduğudur. Nafile yapacağım derken, farzları tehlikeye atan bir şeyin ibadet değil, bilakis günah olduğunun üstünde durulur. Bu ve genel anlamda, nafile ibadetler peşinde koşarken, geciken ve hatta önemsenmeyen farzların ehemmiyetini tekrar tekrar anlatan başka kitap bulmak çok zordur.</span><br /></span></p><p><span><span><span> * Bir yukarıdaki madde ile doğrudan bağlantılı olarak, bilhassa günümüzde bazı tarikatçılarının düştüğü hatalardan biri de, gayet açık bir şekilde izah edilir. Peygamber Efendimizin ibadet olarak değil de, adet olarak yaptıklarına <b>sünnet-i zevaid </b>denir. Giyiniş şekli de bu sünnete dahildir. Hala bu şekilde giyinmenin cari olduğu bir ülkede, bu sünnetleri yapmak lazımdır fakat İslam düşmanlığının ayyuka çıktığı, gençlerin dinden soğuyarak büyüdüğü ve bu soğumanın da giderek arttığı böyle bir çağda ve ülkede, bu sünnetleri uygulamaya çalışmak, fitne çıkmasına ve Müslümanların zorda kalmasına yol açar. Oysa Müslüman, ne alıp ne verdiğini bilen akıllı birisidir. Hesabı dahi sorulmayacak bir sünnet icra edeyim derken, İslam düşmanlığını körüklemek, kendi ve etrafındakileri zora sokmak, en önemlisi de, gençleri dinden soğutmak hiç de akıllıca bir hareket sayılmaz zira. </span></span></span></p><p><span> * Kendi kafasına göre fetva verme hastalığına düşmüş olanlar ve tütün karşıtı propagandanın çok fazla tesirinde kalanlar için, Seadet-i Ebediyye'nin "<b>Tütün günah mıdır</b>" bahsi nefret uyandırabilir ve uyandırıyor da. Ne var ki, her konuda olduğu gibi, İslam alimlerinin birçok kitabından yapılan tercümelerin işaret ettiği bir gerçek, kitapta, on sayfa boyunca ve yine inanılmaz derece ince çizgilerle izaha kavuşur; tütün ve tütün mamülleri, sıhhati tehlikeye atmayacak seviyede kullanıldığında mübahtır ve buna "haram" diyenler, dini açıdan kendilerini müşkül duruma sokarlar. Hatta, tütün aslı üzere mekruh ve haram olmadığı gibi, buna bağlı olarak kendisine verilen para da israf olmaz.</span><br /></p><p><span> * <b>Alkollü içkiler</b> bahsinde, insanlığın başına bela olan, her sene milyonlarca insanı doğrudan veya dolaylı olarak öldüren alkol türleri ve nasıl elde edildikleri çok ince şekilde, madde madde bildirilirken, içilmesi mübah olan içeceklerin hangi hallerde alkole döndüğü ve Hanefi mezhebinin bu mevzudaki fetvaları ince şekilde naklediliyor. <br /></span></p><p><span> * Birçok dini kitabın, zamane insanının gazabına uğramamak, etliye sütlüye fazla dokunup müşteri kaybetmemek için uzak durmaya çalıştığı bir mevzu olan <b>müzik </b>de, aynı şekilde didik didik edilerek, <b>çalgı </b>ve müziğin haramlığı, olduğu gibi kayda düşülüyor. Dahası, sima (veya sema) ve <b>gına </b>gibi terimler gayet açık olarak izah ediliyor.</span></p><p><span> * Yine Latince hiçbir eserde yer almayan bir başlık; felsefeci <b>Eflatun (Platon) </b>ve <b>Hz</b>. <b>İsa</b>'nın aynı dönemde yaşamış olmaları. Wikipedia ve Google'dan ve temel olarak <a href="https://denizbalaban.blogspot.com/2019/05/tedbirli-musluman-ile-tedbirli-olmayan.html" target="_blank">Hristiyan batının bakış açısın</a>ı yansıtan bilgilerle </span>beslenenler için adamakıllı bir sürpriz ama hem iki <b>resul </b>arasında geçen zamanın aşağı yukarı bin (1000) sene olması durumu hem de İslam Alimlerinin kitaplarında bildirilen gerçekler, farklı bir duruma işaret ediyor. Bu bilginin alt yapısı ise, Hz. İsa'nın yaşadığı dönemde, kendisine iman edenlerin az olması ve tarihinin bulanık olması, Eflatun'un ise, meşhur ve çok talebesi olmakla, yaşadığı devrin tam olarak bilinmesidir. Dolayısıyla Miladi Takvim, 300 seneden fazla olarak yanlıştır.</p><p><span><span> * Tam İlmihal'in selamlaşmak bölümünde, hiç kimsenin, hiçbir yerde yazmadığı, unutulmuş bir şey var ki, o da sünnete uygun olan <b>musafaha</b>nın nasıl yapılacağı. Parmakları tutarak avuçlara koymak şeklindeki uygulamanın yanlış olduğu, doğru olanın ise; avuç içlerini birbirine yapıştırırken, iki başparmağın yanlarını değdirmek biçiminde olduğu yazıyor. </span><br /></span></p><p><span><span><span> * En dikkat çekici ve üzerinde ihtimamla durulan başka bir mevzu ise, <a href="https://denizbalaban.blogspot.com/2016/03/tedbirli-musluman-ile-tedbirsiz-olan.html" target="_blank">Hz. İbrahim'in</a> babasının putperest olan <b>Azer </b>değil, <b>Taruh </b>adındaki mümin zatın olduğudur. Azer </span></span></span>amcası ve sonradan üvey babası olmuştu. Peki bu konu üzerinden neden bu kadar ince durulur? Çünki işin ucu, soyunun temizliği ve neslindeki herbir ferdin mümin olmaklığı ile övünen Peygamber Efendimizin ecdadına, şirk pisliği bulaştırmaya kadar varır. Esasında pek öyle abartılacak bir şey değilmiş gibi dursa da, netice ve vebalinin nerelere varacağını bilen hakiki İslam alimleri için, açıklanması elzem olan konular arasındadır. </p><p> * Vefat eden kimsenin malının kimlere verileceği ve nasıl dağıtılacağını öğreten "<b>Feraiz</b>" ilmi, ilmihalde mufassal olarak yer alır. Kur'an-ı kerimde en açık ve en geniş olarak bildirilen bu bilgileri günümüzde bilen neredeyse kalmamış iken, feraiz hesaplamaları, Tam İlmihal'de on sayfa olarak ve örnekler üzerinden giderek izah edilir. <br /></p><p> * Kabir taşlarının üzerine yazılanlar konusunda ise, asırlardır, neredeyse tüm kabir taşlarını süsleyen bid'atler ile alakalı bilgi mühimdir. kabir taşlarına sadece isim ve hicri ölüm senesi yazılabileceği nakledilir. nitekim, hocalarının mezarlarını türlü bid'at yazılarla dolduranlara mukabil, hem kitabın müellifi hem de sevdiği damadının`:enver ören` kabirlerinde, ilk isimleri ve hicri vefat seneleri haricinde hiçbir şey yazmaz.</p><p> * Fıkhın dört bölüğünden biri olan "<b>Ukubat</b>", neredeyse feraiz hesaplamaları gibi unutulan ve haliye Seadet-i Ebediyye tarafında hatırlatılan geniş bir sahadır. <b>Had</b>, <b>tazir</b> ve <b>kısas </b>şeklinde, üç başlık olarak bilinen ukubat biglileri, İslamiyet'in suçlara karşılık olarak verdiği cezalardır. Bu hassas malumat, yirmi sayfanın üzerinde ve ince olarak işlenir.</p><p><span> * Seadet-i Ebediyye isimli kitabı sıra dışı yapan çok başlık var ancak bir tanesi gerçekten sıradışı. O da, bir din kitabında görmeye alışık olmadığımız kadar fen bilgilerine ve fen alanındaki keşiflere sayfalarca yer ayırması. Bir din kitabı düşünün ki, muhtevasında bir atom bombasının nasıl yapıldığı, nasıl çalıştığı, atom gücünün müspet menfi taraflarının ne olduğu, etraflıca işlenmiş. İlmihali hazırlayan zatın, Türkiye'nin ilk kimya </span>yüksek mühendisi ve tescilli bir fen adamı olduğu malumatından hareketle, <b>uranyum</b>, radar, radyo aktivite, <b>röntgen</b>, periyodik sistem, atomun yapısı, <b>nükleer enerji</b> ve nasıl kullanılacağı başlıkları ayrı ayrı ve basit bir insanın anlayacağı şekilde anlatılır.</p><p><span><span> * Yine aynı bağlamda, "<b>Müslümanlar niçin geri kaldı</b>" ayrı bir başlık olarak işlenir ve İslam dünyasının fen alanındaki her türlü ilerlemenin de beşiği ve başlatıcısı olduğunun altı çizilir, örnekler verilir. Buradaki parola gayet basittir: Hristiyanlar dinden uzaklaştıkça ilerliyor, Müslümanlar dinden uzaklaştıkça geriliyor.</span><br /></span></p><p><span><span><span> </span></span></span>* İslam kadınının tam olarak nasıl örtünmesi gerektiğinin, hiçbir boşluk bırakılmadan, detaylı olarak yazılması, muasırı olan kitaplardan bir farkı daha. Tessettürün ayaklar altına alındığı ve neredeyse hiçbir ağırlığının kalmadığı günümüz gençlerinin uygulamalarının ne kadar tehlikeli ve yozlaştırıcı olduğu, ayrıca kadınların cemiyetteki yerlerini bilmeden, erkeklere yarışmasının nasıl ölümcül neticelere yol açacağı da, üstüne basa basa belirtilmiş. Burada şunu da söylemek lazım, ilmihalin tamamı göz önüne alındığında, en sık tekrar eden ve en çok tembih edilen kısımlarından birisi, kadınların örtünmesi bahsidir.</p><p> * Tıpkı tesettür konusunun çok sık tekrar etmesi gibi, hükumet ve yöneticilerin, düşmanlardaki silahları ve hatta daha üstünlerini yapmalarını teşvik eden madde de tekrar edilir. Çünki zayıf bir devlet, her zaman için ezilecek ve dolayısıyla Müslümanlar zor durumda kalacaktır. </p><p><span> * Modern tıbbın babalarının Müslümanlar olduğu ve Müslümanların beden ve ruh sağlığına titizlikle dikkat etmesi gerektiği hususu, ilmihaldeki, "</span><b>hasta yemekleri</b> ve bazı hastalıkların tedavisi" başlığı altında incelenir. Birçoğumuzun doktor doktor dolaşıp çare bulamadığı hastalıkların ilacı bildirilir. Hem de, öyle yeni bulunmuş, kimyasal bulaşık ilaçlar değil, yüzlerce hatta bin senelik birikimin eseri, tedavisi çok kerele tecrübe edilmiş devalar. </p><p><span><span> * </span>İslam kadınının tam olarak nasıl örtünmesi gerektiğinin, hiçbir boşluk bırakılmadan, detaylı olarak yazılması, muasırı olan kitaplardan bir farkı daha. <b>Tessettür</b>ün ayaklar altına alındığı ve neredeyse hiçbir ağırlığının kalmadığı günümüz gençlerinin uygulamalarının ne kadar tehlikeli ve yozlaştırıcı olduğu, ayrıca kadınların cemiyetteki yerlerini bilmeden, erkeklere yarışmasının nasıl ölümcül neticelere yol açacağı da, üstüne basa basa belirtilmiş. Burada şunu da söylemek lazım, ilmihalin tamamı göz önüne alındığında, en sık tekrar eden ve en çok tembih edilen kısımlarından birisi, kadınların örtünmesi bahsidir. </span></p><p><span><span> * </span>Alışveriş bilgileri, muadili sayılabilecek hiçbir kitapta olmadığı kadar hatta kıyas dahi kabul etmeyecek şekilde geniş ve hacimlidir. Oysa günlük hayatımızın birçok faaliyetinde bu ahkam caridir ve insan bilmeden burada, haram olan şeylere rahatlıkla düşebilir. İşte, Müslümanların bu müşkülünü çözmek adına, ilmihalin neredeyse yüz sayfası, bu ince alışveriş bilgilerine ayrılmıştır. <b>Banka</b>, şirket kurma, senet tahsil etme, kiraya verme, vekil tayin etme hatta çok basit gibi görülen bakkal-pazar alışverişleri dahi mercek altına alınır ve insanı harama götürecek söz ve akitler açıklanır.</span> </p><p><span> * Buraya kadar birçok madde sayıldı ancak Tam İlmihal Seadet-i Ebediyye kitabını, İslamiyetin iyice garip olmaya başladığı son 100-150 senelik dilimde yazılan diğer tüm din kitaplarından farklı kılan en önemli özelliklerinden birisini en sona bıraktık. O da şu; <b>fıkıh </b>ve </span><b>tasavvuf</b>u bir araya getirmek... hem de hiçbir şekilde tarikatçılık yapmadan! Bu da hiç şüphesiz, ikinci bin yılın müceddidi olmakla, kendi ve kendinden sonraki asırları aydınlatan, bid'atlere savaş açan, aynı şekilde fıkıh ve tasavvufu birleştirmekle "Sıla" ismini almış olan Ahmed Faruki Serhendi veya bilinen adıyla <b>İmam-ı Rabbani</b>'nin mektuplarının ilmihalde sık sık, hatta neredeyse her ana maddenin ayrılmaz bir bütünü olarak yer alması bereketiyledir. Filhakika <a href="https://denizbalaban.blogspot.com/2014/07/tasavvufsuz-islam-vs-islamiyetsiz.html" target="_blank">tasavvufun esas tanımlarından birisi</a>nin, bedenle yapılan ibadetlerin, öyle kuru kuruya değil, zevkle ve seve seve eda edilmesini teşvik etmesi olarak düşünecek olursak, bu ikilinin bir araya gelmesinin ne kadar mühim ve kaçınılmaz olduğu hemen anlaşılır. Hele de zamanımızın sadece nefsi besleyen, her şeyin mekanikleştiren, kötü alışkanlıkları körükleyen, şehevi duyguları tatmin etmeyi her şeyin üstünde gören alışkanlıklarının, Müslümanları da nasıl esir ettiği dikkate alınırsa, tüm bunlardan sıyrılıp, ihlas ve samimiyetle ibadet yapmanın hazzına varmanın ancak fıkıh ve tasavvufun bir araya gelmesiyle olacağı hemen anlaşılır.</p><p><span> Bütün bu sayılanlar, dinini kayıran, gayretli bir Müslümanın dünyasını tamamen değiştirmeye yeter de artar. Zaten, k</span>itabın ilk basılmaya başladığı 1956 yılından bu yanaki tecrübeler, müşahedeler ve dünyanın dört bir yanından gelen bilgiler şunu gösteriyor ki, her kim samimiyet ve ihlasla dinini doğru olarak öğrenmek istese, bu eser bir şekilde eline geçiyor. Yani, Afrika'nın ortasında, hayatında ne elektrik ne telefon ne internet görmüş bir çoban, ellerini açıp gözyaşı ve samimiyetle dua etse, doğruyu öğrenmek arzu etse, bu kitap bir yolunu bulur ve ona ulaşır! </p>Deniz Balabanhttp://www.blogger.com/profile/10910711969483861375noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6608254537112978379.post-34970678648373698842021-03-13T22:10:00.007+03:002022-07-21T11:49:45.697+03:00İTÜ'lü Üç Mühendisin Siyasetle İmtihanı: Demirel, Erbakan, Özal<p><span> Yahu, bir ülke düşünün... Daha tazecik, kırk beş yaşında var yok... Bir tane de teknik üniversite düşünün, içinden üç tane mühendis, hepsi de aynı dönemde okuyor... Hepsi de, o körpe memleketin siyasetine, otuz-otuz beş sene damga üstüne damga vuruyor... Hani </span><b>Ferhan Şensoy</b>'un deyimiyle; "tesadüfün iğne deliği" gerçekten!</p><p><span></span></p><table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><tbody><tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh7YpCBJbORUvQ3E-G671pfMPAR-Ju5lW3m-cgfb73m4NvDdN_Q_OsuH08Aw5S9TB7zdfBBrbTwKI3fGpIc_NN3DZIzIXAv_Dasu3I-CfPbtqhL-eSWBnPCQocC4yEGpV_ySzRG_Oty9gg/s600/%25C3%25BC%25C3%25A7+m%25C3%25BChendis.jpg" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img alt="İnşaat Motor ve Elektrik Mühendisleri" border="0" data-original-height="447" data-original-width="600" height="238" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh7YpCBJbORUvQ3E-G671pfMPAR-Ju5lW3m-cgfb73m4NvDdN_Q_OsuH08Aw5S9TB7zdfBBrbTwKI3fGpIc_NN3DZIzIXAv_Dasu3I-CfPbtqhL-eSWBnPCQocC4yEGpV_ySzRG_Oty9gg/w320-h238/%25C3%25BC%25C3%25A7+m%25C3%25BChendis.jpg" width="320" /></a></td></tr><tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">inşaat, motor ve elektrik mühendisleri</td></tr></tbody></table><span><br /> Bu mühendisler malum: Süleyman Demirel, Necmettin Erbakan, Turgut Özal. Üçü de parlak olan bu talebelerin bir müşterek tarafı daha var; hepsi <a href="https://denizbalaban.blogspot.com/2017/11/muhafazakarmz-neden-yozlasyor.html" target="_blank">muhafazakar </a>ve sağ görüşlü. Ve günü geliyor, hepsi teker teker siyasete atılıyor. </span><p></p><p><span><span> </span>En erken davranan Demirel oldu. Rahmetli <b>Adnan Menderes</b>'in yadigarı <b>Demokrat Parti</b>nin mirasçısı konumundaki <b>Adalet Partisi</b>nde yaşanan belirsizlik ve çekişmenin de tesiriyle, d</span>aha kırk yaşında iken parti başkanı olurken, bir sene sonra, yani 1965'te başbakan oldu... Hem de koalisyonsuz. Ve böylece başlayan siyasi bir kariyer, "şu kadar kere gittim ama bu kadar kere de geldim" sözüyle özdeşleşti. </p><p><span> </span>Necmettin Erbakan ise birkaç sene sonra, 1969'da, Demirel'in başında olduğu Adalet Partisinden aday olmaya kalkıştı ancak Demirel'den veto yedi. Aralarındaki husumet daha baştan belli olmuştu lakin Erbakan pes edecek bir karaktere sahip değildi ve <b>Konya</b>'dan bağımsız aday olarak meclise girdi. </p><p><span><span> </span>En geç Özal girdi siyasete. 1977 senesinde, Erbakan'ın <b>Milli Selamet Partisi</b> adayı olsa da, seçilemedi. Yolu ancak 80 Darbesinden sonra açıldı. Rahmetli geç açılmış olsa da, 80'lere tek başına iktidar olarak damga vurdu. </span></p><p><span><span> Neyse bunlar zaten bilinen şeyler, sadece özet babında girmiş olalım. Bizi esas ilgilendiren, bu akranların her birinin, millet ve mukaddesata yaklaşım usulleri.</span> </span></p><p style="text-align: center;"><b><span style="font-size: medium;">Süleyman Demirel</span></b></p><p><span> Evvel siyasete atılandan başlayacak olursak: Şimdi, Süleyman Demirel'in herhangi bir döneminden, bir video izlediğinizde, bir mitingini dinlediğinizde veya demecini okuduğunuzda, aklı başında bir insanın dikkatini çekecek ilk şey şu: "Ya bu adam çok konuşuyor, çok şey anlatıyormuş gibi görünüyor ama esasında hiçbir şey söylemiyor". Hakikaten iyice bakıldığı zaman, Demirel'in bir "<b>laf ebesi</b>" olduğu ve lafı gezdirip dolandırıp, doğru dürüst hiçbir şey anlatmadığı hemen anlaşılır. Ama sadece bu kadar da değil. Kendisi, sağdaki muazzam boşluğu görüp, bu karlı boşluğu doldurmak için </span>muhafazakar kesimin hasretini çektiği kelime ve deyimleri, kendi yaptığı laf salatalarına ekleyip, üstüne de renkli hitabetini ekleyince, mitingleri dolup taşmaya başladı. Siyasi hayatı darbelerle çakışıp, "mağdurum" silahı da cephanesine eklenince, politik hayatımızın otuz beş senesinde şöyle ya da böyle rol oynayacak bir aktör peyda oldu. </p><p><span> Peki, neden bir laf ebesi bir laf cambazı bu kadar alaka gördü? <b>Aziz Nesin</b>'in aynı isimli romanından uyarlanmış "<b><a href="https://denizbalaban.blogspot.com/2014/02/kemal-sunal-filmleri-ozelinde-eski-turk.html" target="_blank">Zübük</a></b>" filmin başrolündeki karakterin üç aşağı beş yukarısı (Demirel-Erbakan karışımı demek daha doğru olur) olan bu politikacı neden bu kadar tuttu? </span></p><p><span><span> Herhalde bu suale, </span>bir ana maddeye bağlı olan birkaç maddeyle cevap vermek gerekecektir. Tabi ki en mühim dinamik ve ana madde; <b><a href="https://denizbalaban.blogspot.com/2018/11/yuksek-degerlerden-istifa-eden-bir.html" target="_blank">Osmanlı</a></b>'ya ve Osmanlı hanedanına sırtını çevirmekle, </span><b>CHP </b>zulmüne ve din düşmanlığına duçar olan, tekrar maneviyata sarılmaya çalışmakla pişmanlığını izhar eden <a href="https://denizbalaban.blogspot.com/2014/12/turk-muhafazakarn-kendinize-ask-etmenin.html" target="_blank">Türk muhafazakarının</a> kurtuluş umudu olması. Demirel'in Cumhuriyet <b>Halk Fırkası</b>na verip veriştirmesi ve daha fazla demokrasi çıkışları, sandıkta karşılığını bir şekilde gördü. Bu ana maddeye bağlı olan diğer cevapları ise şöyle sıralayabiliriz: "Söz, sihir gibi tesir eder" düsturundan hareketle, renkli, bol vaatli ve coşkulu hitabetinin, kendisini hiç boş çevirmemesi. </p><p><span> Ispartalı Süleyman'ın çok tutmasının sebeplerinden birisi de, m</span>üsait zemini bulunca tekrar yeşermeye, çoğalamaya başlayan cemaatlerle olan ilişkisi. Bu ilişki hiç de yadsınacak gibi değildir, zira çeşitli <a href="https://denizbalaban.blogspot.com/2014/07/tasavvufsuz-islam-vs-islamiyetsiz.html" target="_blank">cemaatlerin</a> kendisi ile teması olması bir yana, kendisi bunları manipüle etmeyi çok iyi becermiştir. Hatta doğruluk payı çok yüksek olan bir anekdot paylaşmak yerinde olacaktır: Bir seçim arifesinde, kendi cemaatlerinden hangi adayın olup olmayacağı hususu tartışılırken, cemaat mensuplarının; "bizden kimse yok listede" demesi üzerine, Demirel'in çekmecesinden, o cemaatin önde gelen kitaplarından birisini çıkarıp göstermesi ve "e ben varım ya" sözleri, durumun geldiği noktayı gayet iyi özetliyor. </p><p><span> </span>Dolayısıyla esasa baktığımızda, Süleyman Demirel denilen siyasetçinin Türk milleti nezdindeki kabulü, "kerhen" ve mecburiyetten olmuştur ekseriyetle. CHP karşısında duruyor görünmesi ve kendi sahasında alternatifinin olmaması, senelerce "Demirel aşağı, Demirel yukarı" goygoyu dinlememizin ana nedenidir.</p><p style="text-align: center;"><b><span style="font-size: medium;">Necmettin Erbakan</span></b></p><p style="text-align: left;"> Gelelim, bu akranlardan ikinci olarak siyasetin parıltısına kapılan kişiye: Necmettin Erbakan'ın yetişme ve siyaset yapma tarzı göz önüne alındığında hemen söylenebilecek şey; kendisinin, o karanlık dönemde yetişen bir muhafazakardan beklenildiği üzere, <b>Necip Fazıl</b> gibi, bu topraklarda yetişen fikir adamlarından beslenmek yerine, dış ve bilhassa <b>Mısır ekolü</b>nden etkilenmiş olması. Yoğun Osmanlı müdafi sözleri çok ise de, Mısırlı türedi din adamlarının tesiri daha ağır basıyordu konuşmalarında. Bu açıkça bir kavram kargaşasıydı aslında çünki <b>Muhammed Abduh</b> ve <b>Cemalettin Afgani</b> gibi zındıklara hoca ve üstad diyen bu Mısırlılar, Osmanlı'ya bir şekilde düşmandı. Ama Erbakan ve çevresi bunu tasnif edecek donanıma sahip olmak bir tarafa, bu zihniyetin Türkiye'ye yayılmasına ön ayak oldu.</p><p><span><span> </span></span></p><table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><tbody><tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhG9cVkiPGFyW-aTaynaBWKl77SXqV0v4JI0Sltj5kI8vg3z6rrTvVRLe467ppj5OfcaioMoAkLM4pX96YoXMZhfyQLNQPgtOMoq0iwGDKRv77sNXVW_D-mD9QX572uXd1G7cy7EJAPMpw/s718/milliyet%25C3%25A7i+cebhe.jpg" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="355" data-original-width="718" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhG9cVkiPGFyW-aTaynaBWKl77SXqV0v4JI0Sltj5kI8vg3z6rrTvVRLe467ppj5OfcaioMoAkLM4pX96YoXMZhfyQLNQPgtOMoq0iwGDKRv77sNXVW_D-mD9QX572uXd1G7cy7EJAPMpw/s320/milliyet%25C3%25A7i+cebhe.jpg" width="320" /></a></td></tr><tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Milliyetçi Cephe denilen koalisyonun ortakları</td></tr></tbody></table><span><span><br /> Erbakan'ın Demirel'in partisine sokulmamasının ardından, bağımsız aday olması ve etrafındakilerle <b>Milli Nizam Partisi</b>ni tesis etmesi, <b>Hasan el Benna</b>'nın kurduğu "<b>Müslüman Kardeşler</b>" (İhvan-ül Müslimin) örgütünün çileli yıllarına denk geliyordu. Askeri bir darbe ile Mısır'da yönetimi ele geçiren <b>Cemal Abdünnasır</b> idaresi, nasyonel-sosyalist bir zeminde siyaset yürütünce, İhvan zihniyeti ile ters düştü. İhvan-ül Müslimin idaresinin yangına körükle gitmesi ve bilhassa dini bilgisi zayıf fakat heyecanlı yazıları ile kardeşi kardeşe düşman etmeyi başaran <b><a href="https://denizbalaban.blogspot.com/2014/07/islamiyetle-yeni-tansanlarda-yasanan.html" target="_blank">Seyyid Kutub</a></b>'un İslam coğrafyasında akis bulan "<b><a href="https://denizbalaban.blogspot.com/2013/08/selefilik-ve-selefiler.html" target="_blank">Yoldaki İşaretler</a></b>" adlı kitabının yayınlanması ve Kutb'un Nasır tarafında idamı, Türkiye'de aksiyona geçmek için bekleyen gençler için bir kıvılcım oldu.</span></span><br /><p></p><p><span><span><span> Türkiye Cumhuriyetinin temel iki yöneticisi olan CHP ve asker için, uzun zamandır görmediği kadar sert bir üslupla kurulmuştu Milli Nizam. Osmanlı'nın mirasına sahip çıkma ve Osmanlı'yı canlandırma isteklerinin açıktan dile getirilmesi, İslam alimlerinin kitaplarındaki, "fitne" kelimesinin tam karşılığı idi. Zira fitne, bir kişinin ya da bir zümrenin hareket ve söylemleri yüzünden, tüm müslümanların zarar görmesi demektir. Ne yazık ki, Mısırlı dengesizlerin etkisinde kalan genç Milli Nizamcılar (Milli Selametçiler), onların ayak izinden gitmek suretiyle, kardeşi kardeşe düşman etmeye başladılar. Tıpkı Mısır'daki veya dünyanın çeşitli yerlerinde neşv-ü nema bulmaya başlayan muadil ve muasırları gibi, tepeden, yukarıdan gelme bir inisiyatifle, insanları ve bulundukları toplumları değiştirebileceklerini sandılar. Erbakan maalesef bu hırs ve hayalperestliği ölene kadar muhafaza etti.</span></span></span></p><p><span><span><span><span> </span></span></span></span></p><table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><tbody><tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhrDObPrIjX5_4WcCVVqIIDD4BW2tsa21f5CUAWEfOHkhsz8AFGu4_RkSMpEBieANocRzQ5VFnsAuxKwEeFf9liPnbR1K1UuJbrKw6l1qSnvo8VW2tL-O9GsdyELbNe683hDZ4z6Ic6A_Q/s750/muhammed+ali+erbakan.jpg" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="420" data-original-width="750" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhrDObPrIjX5_4WcCVVqIIDD4BW2tsa21f5CUAWEfOHkhsz8AFGu4_RkSMpEBieANocRzQ5VFnsAuxKwEeFf9liPnbR1K1UuJbrKw6l1qSnvo8VW2tL-O9GsdyELbNe683hDZ4z6Ic6A_Q/s320/muhammed+ali+erbakan.jpg" width="320" /></a></td></tr><tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Elijah Muhammed denilen herifi "peygamber" olarak<br />tanıyan Muhammed Ali ve Erbakan</td></tr></tbody></table><p></p><span><span><span> Milli Nizam hareketinin, Anadolu topraklarındaki muhafazakar insanlara verdiği zararları başlıca iki başlıkta toplayabiliriz. İlk, yukarıda saydığımız gibi, aslında hiçbir gerçek İslam aliminin kitabında olmadığı gibi, dini bir söylemle siyasete atılmaları, milli manevi hissiyatı istismar ederek iktidara gelmeye çalışmaları. <b>Ehl-i sünnet itikadı</b>nın itidal ve fitneden uzak durma düsturu, bu gibi oluşumlara çok "pasif" geliyordu. Esasında kendilerine sorsanız, iktidara gelmek istemelerini tamamen halis niyetlerle millete hizmet edebilmek, insanları refaha kavuşturmak için olduğunu söyleyeceklerdir ama böyle bir metodoloji ne kadar işe yaramış ve yarayacak, bunu akl-ı selim olanlara bırakmak lazım! </span></span></span><p></p><p><span><span><span><span><span> Necmettin Erbakan'ın başlattığı çığırın ikinci büyük zararı, <b>Nizam Dağıtım</b> ile birlikte dünyada "Siyasal İslam" ile özdeşleşmiş, </span></span></span></span></span>nevzuhur 20. yüzyıl reformistlerin kitap ve fikirlerinin tercüme edilip, temiz Anadolu evlatlarının önüne sürülmesi oldu. Seyyid Kutub, Hasan el Benna, <b>Mevdudi</b>, <b>Muhammed İkbal</b> gibi reformcu isimler, yaldızlı sözlerle gençlere tanıtıldı. </p><p><span><span><span><span> </span> Yukarıda esas kısmı sayılan zararların tesirini göstermesi uzun sürmedi zira Erbakan, hayalci ve ayağı yere basmayan üslubunu sertleştirdikçe, derin devletin cevapları da bir o kadar sert oldu. Sinoplu makine mühendisi, devleti doğru olarak tanımamakta ısrar ettikçe, daha çok müslüman zarar görüyordu. </span></span></span></p><p><span><span><span><span> <b>Milli Görüş</b> geleneğinden gelmekle kalmayıp, aynı hocası gibi sert ve usturupsuz sözleri ile tanınan <b><a href="https://denizbalaban.blogspot.com/2014/09/recep-tayyip-erdogan-neden-basarl-bir.html" target="_blank">Recep Tayip Erdoğan</a></b>'ın, <b>28 Şubat</b> sonrasında üslubunu yumuşatıp, hırçın ve zedeleyici yaklaşımını törpülemesi, aslında istenen muhafazakar liderin nasıl olması gerektiğini ve halkımızın böyle bir lidere teveccühünü açıkça gösteriyor. </span></span></span></span></p><p><b style="text-align: center;"><span style="font-size: medium;"> Turgut Özal</span></b></p><p><span><span><span><span><span> Siyasete en geç atılan isim Özal'dı bu üçlüden. Hatta şansını Milli Selamet'ten denemesine rağmen, o iş olmadı. Ve iyi ki de olmamış çünki bundan sonraki dönem kendisi için hayırlı oldu. 80 Darbesi akabinde oluşan kabineye girdi. Bunu, <b>Kenan Evren</b>'in cumhurbaşkanlığı evresinde, Anavatan Partisini kurması takip etti. </span></span></span></span></span>Filhakika bu yaşananlara bakıldığında akla şu sual geliyor: MSP'den adaylık koyacak kadar muhafazakar olduğu bilinen birisi, dine mesafesi olan insanlarla nasıl bir araya geldi? İşte burada, eşi <b>Semra Özal</b> devreye giriyor, zira Kenan Evren'in önyargılarını, Turgut Özal'ın eşinin kırdığı biliniyor. </p><p> </p><table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><tbody><tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEinzbSwPZrYEBoi4k8DIRpPq5mAEI0cQ4UBoXOwmbPkI3J59hoZ-gH1tAihVuI2Xh0ql08zV2wXE2nids-IUas_10g5eEWV3MfdPUFWxafvUStE4zfSMO1sQA6KVPwFj-6BP-UVTYIn6EE/s500/%25C3%25B6zal+asker.jpg" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="272" data-original-width="500" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEinzbSwPZrYEBoi4k8DIRpPq5mAEI0cQ4UBoXOwmbPkI3J59hoZ-gH1tAihVuI2Xh0ql08zV2wXE2nids-IUas_10g5eEWV3MfdPUFWxafvUStE4zfSMO1sQA6KVPwFj-6BP-UVTYIn6EE/s320/%25C3%25B6zal+asker.jpg" width="320" /></a></td></tr><tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Askerin karşısında eşofmanla<br />müthiş bir mesaj... tabi anlayana!</td></tr></tbody></table><br /> Milletin, Özal'ın tam da aradığı muhafazakar lider olduğunu anlaması uzun sürmedi. Çünki ne Demirel gibi sözü ve fiili çelişen bir karakteri vardı ne de Erbakan gibi öküzü alnından dürtme sevdasındaydı. Dolayısıyla siyasete geç başlaması, ders alması açısından faydalı oldu. Turgut Özal, ülkenin <b>Kuzey Kore</b> görünümünden kurtuluşunun tek çaresinin dışarıya açılmak olduğunu farkındaydı ve çabalarının bir kısmını o tarafa verdi. Bu çabaları netice verdi ve yabancı sermayenin akmaya başlamasıyla, altmış küsür senelik karanlık duvarlar aşınmaya başladı. Daha çok şeyler yapmak niyetindeydi ancak ne ortam ne de kadrosu, yapabildiklerinden daha fazlasına yapmasına müsait değildi. <p></p><p><span><span><span><span><span><span> Hülasa, İTÜ'nün dersliklerini aynı zamanlarda aşındıran üç dönem arkadaşı mühendisin siyaset maceralarını birkaç ifade ile özetlemek gerekirse şayet: Süleyman Demirel'in</span></span></span></span></span></span> içinin dışına benzememekliği, münafıklık alameti. Necmettin Erbakan, bilerek veya bilmeyerek fitne çıkarmaktan hiç geri durmadı. Turgut Özal ise, ifrat ve tefritten sakınarak, devleti iyi tanıyarak, adeta "fincancı katırlarını ürkütmeden" halkına hizmet etmeye gayret etti.</p>Deniz Balabanhttp://www.blogger.com/profile/10910711969483861375noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6608254537112978379.post-51196547944437228412021-01-03T22:50:00.006+03:002022-07-08T16:07:06.512+03:00Tarihçilerle Yıldızı Barışmayan Soy: Emeviler ve Emevi Halifeleri<p><span style="font-family: arial;"> </span></p><p><span style="font-family: arial;"> <b>Hulefa-i Raşidin</b> olarak bilinen dönem, "<b>İslamiyet değirmeni 35 veya 37 sene devam edecektir</b>" hadisinin işaret ettiği zamanın 30 senesi ile tamamlandıktan sonra (<b>Hz. Hasan'ın </b>birkaç ay süren halifeliği de dahil), geriye kalan beş veya yedi yıllık dilimi, <b>Hz. Muaviye</b>'nin hilafeti ile nihayet buldu. <b>Emevi </b>veya <b>Beni Ümeyye</b> soyunun iktidarı da, bundan sonra başlar.<span> </span></span></p><p><span style="font-family: arial;"><b> H<span style="color: black;"><span><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span><span>z. Ali</span></span></span></span></span></span></b></span><span style="color: black;"><span> </span></span><span style="color: black;"><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span><span>ve </span></span></span></span></span><span style="color: black;"><span><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span><span><b>Hz.
Hasan</b></span></span></span></span></span></span><span style="color: black;"><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span><span>'ın
hilafetleri zamanında da, azledilmeden </span></span></span></span></span><span style="color: black;"><span><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span><span><b>Şam
</b>valiliği</span></span></span></span></span></span><span style="color: black;"><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span><span>ne
devam eden ve Hz. Hasan'ın gönül rızası ile halifeliği
kendisine bırakması akabinde, <b>H</b></span></span></span></span></span><span style="color: black;"><span><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span><span><b>z. Muaviye</b></span></span></span></span></span></span><span style="color: black;"><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span><span>'nin
idaresi ile başlayan dönem. hicretin 41. senesinde, islam
topraklarında bulunanların rızasıyla halife oldu. Bu seneye
"</span></span></span></span></span><span style="color: black;"><span><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span><span><b>âm-ül
cemaa</b></span></span></span></span></span></span><span style="color: black;"><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span><span>"
denir bu sebeple. </span></span></span></span></span><span style="color: black;"><span><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span><span>Peygamber
efendimiz</span></span></span></span></span></span><span style="color: black;"><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span><span>in
işaretleri, bilhassa da "<b>Y</b></span></span></span></span></span><span style="color: black;"><span><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span><span><b>a
rabbi, Muaviye'yi her yerde hakim et</b></span></span></span></span></span></span><span style="color: black;"><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span><span>"
duasının bereketi ile </span></span></span></span></span><span style="color: black;"><span><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span><span>fütühat</span></span></span></span></span></span><span style="color: black;"><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span><span>ı,
hemen kaldığı yerden devam ettirdi. <b>A</b></span></span></span></span></span><b><span style="color: black;"><span><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span><span>frika</span></span></span></span></span></span><span style="color: black;"><span> </span></span></b><span style="color: black;"><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span><span>içlerinden <b>B</b></span></span></span></span></span><span style="color: black;"><span><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span><span><b>uhara</b></span></span></span></span></span></span><span style="color: black;"><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span><span>'ya, <b>Y</b></span></span></span></span></span><span style="color: black;"><span><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span><span><b>emen</b></span></span></span></span></span></span><span style="color: black;"><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span><span>'den <b>İ</b></span></span></span></span></span><span style="color: black;"><span><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span><span><b>stanbul'</b></span></span></span></span></span></span><span style="color: black;"><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span><span>a
kadar, İslam askeri her yere yayıldı. <b>Çin</b>'de çok çetin
muharebeler yaşandı. <b>Kıbrıs</b>'ın fethine bizzat katıldı.</span></span></span></span></span></p><p><span style="color: black;"><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span></span></span></span></span></p><table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><tbody><tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgfnXzWzokpquS6EYJwL3oOtbwEFDs0DigQGxhDn0yl-p7bD4QkhbK43-S74EB4A2jW6O7p46UxHa-0cgTyCe8x4zbBJb9GiwE-X3DHdXTwO53sDXRsK09vK82NPrPlqeoQErSmIbceR1Q/s1397/umayyad.png" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="677" data-original-width="1397" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgfnXzWzokpquS6EYJwL3oOtbwEFDs0DigQGxhDn0yl-p7bD4QkhbK43-S74EB4A2jW6O7p46UxHa-0cgTyCe8x4zbBJb9GiwE-X3DHdXTwO53sDXRsK09vK82NPrPlqeoQErSmIbceR1Q/s320/umayyad.png" width="320" /></a></td></tr><tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">en geniş döneminde<br />Emevi İmparatorluğu</td></tr></tbody></table><span style="color: black;"><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span><span style="color: black; font-family: arial;"><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span><span><br /></span></span></span></span></span></span></span></span></span><p></p><p><span style="color: black;"><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span><span style="color: black; font-family: arial;"><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span><span> Yönetimi
altındaki halkın refah seviyesinin yükselmesi için birçok atılım
yaptı. "</span><span><b>Sosyal devlet</b>"</span><span> olarak şimdilerde bilinen kavramın içini dolduran ilklerden birisi idi. Şehirlerarası </span><span><b>posta </b></span><span>teşkilatı ve birçok ictimai
müessese onun zamanında temellendirildi. </span></span></span></span></span><span style="color: black; font-family: arial;"><span><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span><span><b>Hz. Osman</b></span></span></span></span></span></span><span style="color: black; font-family: arial;"><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span><span>'ın
şehadeti ile birlikte yaşanan çalkantılı devrin akabinde, islam
devletinin tam olarak tesis edildiği bir zaman dilimi oldu.</span></span></span></span></span></span></span></span></span></p><p align="LEFT" style="border: none; margin-bottom: 0cm; orphans: 2; padding: 0cm; widows: 2;"><span style="font-family: arial;"><span style="color: black;"><span style="font-weight: normal;"><br /></span></span><span style="color: black;"><span style="text-decoration: none;"><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;"> Hz. Muaviye hilmi</span></span></span></span></span></span><span style="color: black;"><span style="font-weight: normal;"> </span></span><span style="color: black;"><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;">ve
sabrı ile meşhurdu. Batı demokrasilerine hayran olanlar için bir
de not düşelim: Bir gün huzuruna birisi gelip, çok çirkin ve
ağır sözler söylemesine rağmen, hiç cevap vermedi. "Bu
sözlere de mi sabredeceksiniz" diye sorulunca; "Biz,
mülkümüze saldırmayanların sözüne ilişmeyiz" şeklinde
cevap vermiştir. Vefatından sonra gelen halifeler de şu şekilde:</span></span></span></span></span><span style="color: black;"><span style="font-weight: normal;"><br /><br /></span></span><b><span style="color: black;"><span style="text-decoration: none;"><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span style="font-style: normal;"><span> 2. Yezid</span></span></span></span></span></span><span style="color: black;"><span> </span></span></b><span style="color: black;"><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span style="font-style: normal;"><span><b>bin
Muaviye</b></span><span style="font-weight: normal;">:<a href="https://denizbalaban.blogspot.com/2014/08/islam-tarihindeki-baz-tartsmal-isimler.html" target="_blank"> Kendisi hakkkında geniş malumat vermiştik zaten</a></span></span></span></span></span><span style="color: black;"><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;">.</span></span></span></span></span><span style="color: black;"><span style="font-weight: normal;"><br /><br /></span></span><span style="color: black;"><span style="text-decoration: none;"><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;"> </span><span><b>3</b></span><span style="font-weight: normal;">. </span><span><b>Muaviye
bin Yezid</b></span></span></span></span></span></span><span style="color: black;"><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;">:
Çok dindar ve </span></span></span></span></span><span style="color: black;"><span style="text-decoration: none;"><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;">muttaki</span></span></span></span></span></span><span style="color: black;"><span style="font-weight: normal;"> </span></span><span style="color: black;"><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;">olduğu
için, halife olur olmaz hilafetten affını istedi ve ibadet ile
meşgul oldu.</span></span></span></span></span><span style="color: black;"><span style="font-weight: normal;"><br /><br /></span></span><span style="color: black;"><span style="text-decoration: none;"><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;"> </span><span><b>4. Mervan
bin Hakem</b></span></span></span></span></span></span><span style="color: black;"><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;">:
</span><span><b>II. Muaviye</b></span><span style="font-weight: normal;">'nin iktidardan çekilmesiyle, devlette hakim olan soyda bir kayma yaşandı. Hz. Muaviye'nin babası </span></span></span></span></span><span style="color: black;"><span style="text-decoration: none;"><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;">Hz. Ebu Sufyan bin Harb</span></span></span></span></span></span><span style="color: black;"><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;">'in
amcasının büyük torunu, Mervan halife oldu. Bir yıl civarında
halifelik yaptı. Zalimdi, siyasi hayatı karışık ve karanlıktı
fakat diğer yandan da fakih ve alim birisiydi.</span></span></span></span></span><span style="color: black;"><span style="font-weight: normal;"><br /><br /></span></span><span style="color: black;"><span style="text-decoration: none;"><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;"> </span><span><b>5. Abdülmelik
bin Mervan</b></span></span></span></span></span></span><span style="color: black;"><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;">:
En uzun süre</span></span></span></span></span><span style="color: black;"><span style="font-weight: normal;"> </span></span><span style="color: black;"><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;">hilafet
yapandır. Meşhur </span><span><b>H</b></span></span></span></span></span><span style="color: black;"><span style="text-decoration: none;"><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span style="font-style: normal;"><span><b>accac
bin Yusuf Sekafi</b></span></span></span></span></span></span><span style="color: black;"><span style="font-weight: normal;"> </span></span><span style="color: black;"><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;">bunun
komutanlarından birisiydi. </span></span></span></span></span><span style="color: black;"><span style="text-decoration: none;"><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span style="font-style: normal;"><span><b>Kabe</b></span></span></span></span></span></span><span style="color: black;"><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;">'nin
bir duvarını yıktırıp, </span><span><b>H</b></span></span></span></span></span><span style="color: black;"><span style="text-decoration: none;"><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span style="font-style: normal;"><span><b>acer-ül
esved</b></span></span></span></span></span></span><span style="color: black;"><span style="font-weight: normal;"> </span></span><span style="color: black;"><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;">taşını
eski yerine koydurdu. </span><span><b>Ehl-i beyt</b></span><span style="font-weight: normal;">ten </span><span><b>Zeynelabidin Ali bin Hüseyin</b></span><span style="font-weight: normal;">'i kelepçeletmiş
ve başına bekçi koymuştu. Bu işlere kalkışırken, bir yandan
da </span></span></span></span></span><b><span style="color: black;"><span style="text-decoration: none;"><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span style="font-style: normal;"><span>Kudüs</span></span></span></span></span></span><span style="color: black;"><span> </span></span></b><span style="color: black;"><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;">ve </span></span></span></span></span><span style="color: black;"><span style="text-decoration: none;"><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span style="font-style: normal;"><span><b>Mescid-i
Aksa</b></span></span></span></span></span></span><span style="color: black;"><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;">'yı
yeniden inşa ediyordu. Meşhur komutan </span></span></span></span></span><b><span style="color: black;"><span style="text-decoration: none;"><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span style="font-style: normal;"><span>Mesleme</span></span></span></span></span></span><span style="color: black;"><span> </span></span></b><span style="color: black;"><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;">bunun
oğludur. Minarelerden ezan okunması da, yine bu halifenin zamanına
denk gelir. Fıkıh alimiydi. İsyan eden "kadrolu asi" </span></span></span></span></span><span style="color: black;"><span style="text-decoration: none;"><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span style="font-style: normal;"><span><b>Muhtar-ı Sekafi</b></span></span></span></span></span></span><span style="color: black;"><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;">'yi
öldürmekle, çok büyük hizmeti oldu.</span></span></span></span></span><span style="color: black;"><span style="font-weight: normal;"><br /><br /></span></span><span style="color: black;"><span style="text-decoration: none;"><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;"> </span><span><b>6. Velid
bin Abdülmelik</b></span></span></span></span></span></span><span style="color: black;"><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;">: </span><span><b>M</b></span></span></span></span></span><span style="color: black;"><span style="text-decoration: none;"><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span style="font-style: normal;"><span><b>escid-i
Nebevi</b></span></span></span></span></span></span><span style="color: black;"><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;">'yi
genişletti. Kardeşi Mesleme'yi A</span><span><b>nadolu </b></span><span style="font-weight: normal;">seferine gönderdi. Bu ordu İstanbul'a kadar geldi. Diğer kardeşi Süleyman da deniz yoluyla buraya ulaştı. </span><span><b>A</b></span></span></span></span></span><span style="color: black;"><span style="text-decoration: none;"><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span style="font-style: normal;"><span><b>rap
Cami</b></span></span></span></span></span></span><span style="color: black;"><span style="font-weight: normal;"> </span></span><span style="color: black;"><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;">bu
zamanda yapıldı. Şam'daki meşhur </span><span><b>E</b></span></span></span></span></span><span style="color: black;"><span style="text-decoration: none;"><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span style="font-style: normal;"><span><b>mevi
Camii'</b></span></span></span></span></span></span><span style="color: black;"><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;">ni
(Ümeyye Cami) yaptırdı. İyilik yapmayı severdi. İlk defa
olarak </span></span></span></span></span><span style="color: black;"><span style="text-decoration: none;"><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;">imaret</span></span></span></span></span></span><span style="color: black;"><span style="font-weight: normal;"> </span></span><span style="color: black;"><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;">ve
hastane, onun zamanında yapılmıştır. </span></span></span></span></span><span style="color: black;"><span style="text-decoration: none;"><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span style="font-style: normal;"><span><b>Endülüs</b></span></span></span></span></span></span><span style="color: black;"><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;">, </span></span></span></span></span><span style="color: black;"><span style="text-decoration: none;"><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span style="font-style: normal;"><span><b>Semerkant</b></span></span></span></span></span></span><span style="color: black;"><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;">, </span><span><b>A</b></span></span></span></span></span><b><span style="color: black;"><span style="text-decoration: none;"><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span style="font-style: normal;"><span>nkara</span></span></span></span></span></span><span style="color: black;"><span> </span></span></b><span style="color: black;"><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;">gibi
yerler, yine onun hilafetinde alındı. Ünlü </span><span><b>K</b></span></span></span></span></span><span style="color: black;"><span style="text-decoration: none;"><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span style="font-style: normal;"><span><b>uteybe
bin Müslim</b></span></span></span></span></span></span><span style="color: black;"><span style="font-weight: normal;"> </span></span><span style="color: black;"><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;">onun
komutanlarındandı. </span><span><b>Türkler</b></span><span style="font-weight: normal;">in </span><span><b>İslam </b></span><span style="font-weight: normal;">dini ile geniş çapta ilk karşılaşmasıydı. Kuteybe, Buhara'yı Türklerden barış yoluyla aldı. Anlı şanlı kumandan </span><span><b>Tarık bin Ziyad</b></span><span style="font-weight: normal;">'ın Endülüs'ün kapılarını açması da, yine Velid iktidarında vuku buldu.</span></span></span></span></span><span style="color: black;"><span style="font-weight: normal;"><br /><br /></span></span></span></p><table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><tbody><tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh-XeRlzSMzjZzrCx7Ke-KHFDqOKEr2J2usVVcdff9nnVP2bR7fvSMwczU6rIblJ96VW-KX6XdgmgCP5XwcrxwfR7xbqeeuIVPbP7LhFL7mUnXSAyR5H2rghsIbbaw1OCjLytav3RczVCA/s905/emevi+cami.jpg" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="321" data-original-width="905" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh-XeRlzSMzjZzrCx7Ke-KHFDqOKEr2J2usVVcdff9nnVP2bR7fvSMwczU6rIblJ96VW-KX6XdgmgCP5XwcrxwfR7xbqeeuIVPbP7LhFL7mUnXSAyR5H2rghsIbbaw1OCjLytav3RczVCA/s320/emevi+cami.jpg" width="320" /></a></td></tr><tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Şam'da Ümeyye Camii</td></tr></tbody></table><span style="font-family: arial;"><span style="color: black;"><br /></span><span style="color: black;"><span style="text-decoration: none;"><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;"> </span><span><b>7. Süleyman
bin Abdülmelik</b></span></span></span></span></span></span><span style="color: black;"><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;">:
Alim ve hayırsever birisi olarak, adil olmaya dikkat ederdi.</span></span></span></span></span><span style="color: black;"><span style="font-weight: normal;"><br /><br /></span></span><span style="color: black;"><span style="text-decoration: none;"><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;"> </span><span><b>8. Ömer
bin Abdülaziz</b></span></span></span></span></span></span><span style="color: black;"><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;">:
Mervan bin Hakem'in torunu. Annesi tarafında soyu </span><span><b>H</b></span></span></span></span></span><span style="color: black;"><span style="text-decoration: none;"><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span style="font-style: normal;"><span><b>z.
Ömer</b></span><span style="font-weight: normal;">'</span></span></span></span></span></span><span style="color: black;"><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;">e
ulaşır. Zaten lakabı da </span></span></span></span></span><span style="color: black;"><span style="text-decoration: none;"><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;">İkinci
Ömer</span></span></span></span></span></span><span style="color: black;"><span style="font-weight: normal;"> </span></span><span style="color: black;"><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;">idi. Amcası oğlu Süleyman vefat edince, onun yerine, hicri 99 yılında
halife oldu. Hz. Muaviye'nin vefatı sonrası, hutbelerde ehl-i beyte
lanet okutulması çirkin işini hemen kaldırdı. Daha 41
yaşındayken, kölesi tarafından zehirlendi.</span></span></span></span></span><span style="color: black;"><span style="font-weight: normal;"><br /><br /></span></span><span style="color: black;"><span style="text-decoration: none;"><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;"> </span><span><b>9. Yezid
bin Abdülmelik</b></span></span></span></span></span></span><span style="color: black;"><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;">:
Önceleri nefsine düşkün iken, halife olunca tövbe etti edip
adalet üzere bulunmaya gayret etti.</span></span></span></span></span><span style="color: black;"><span style="font-weight: normal;"><br /><br /></span></span><span style="color: black;"><span style="text-decoration: none;"><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;"> </span><span><b>10. Hişam
bin Abdülmelik</b></span></span></span></span></span></span><span style="color: black;"><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;">:
İyilik etmeye ve adil davranmaya çalıştı. Hz. Hüseyin'in
torunu, </span></span></span></span></span><span style="color: black;"><span style="text-decoration: none;"><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span style="font-style: normal;"><span><b>Zeyd
bin Zeynelabidin</b></span></span></span></span></span></span><span style="color: black;"><span style="font-weight: normal;"> </span><span><b>K</b></span></span><span style="color: black;"><span style="text-decoration: none;"><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span style="font-style: normal;"><span><b>ufe</b></span></span></span></span></span></span><span style="color: black;"><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;">lilerin
tahrikiyle orada halifeliğini ilan edince, Irak valisi </span></span></span></span></span><span style="color: black;"><span style="text-decoration: none;"><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;">Yusuf
bin Amir</span></span></span></span></span></span><span style="color: black;"><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;">'in
ordusu ile çarpıştı. Tabi kaypak, çapulcu ve yalancı Kufeliler,
tıpkı </span><span><b>Kerbela</b></span><span style="font-weight: normal;">'da yaptıkları gibi, yine Ehl-i beyte ihanet etti ve
bu zat şehit oldu.</span></span></span></span></span><span style="color: black;"><span style="font-weight: normal;"><br /><br /></span></span><span style="color: black;"><span style="text-decoration: none;"><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;"> </span><span><b>11. Velid
bin Yezid</b></span></span></span></span></span></span><span style="color: black;"><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;">:
Bir sene kadar iktidarda kaldıktan sonra, Kur'an-ı Kerim okurken
öldürüldü.</span></span></span></span></span><span style="color: black;"><span style="font-weight: normal;"><br /><br /></span></span><span style="color: black;"><span style="text-decoration: none;"><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;"> </span><span><b>12. Yezid
bin Velid</b></span></span></span></span></span></span><span style="color: black;"><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;">: Dinine bağlı birisiydi.</span></span></span></span></span><span style="color: black;"><span style="font-weight: normal;"><br /><br /></span></span><span style="color: black;"><span style="text-decoration: none;"><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;"> </span><span><b>13. İbrahim
bin Velid</b></span></span></span></span></span></span><span style="color: black;"><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;">:
Sadece 70 gün halifelik yaptı. O zaman dilimi de, Mervan bin
Muhammed ile mücadelede geçti.</span></span></span></span></span><span style="color: black;"><span style="font-weight: normal;"><br /><br /></span></span><span style="color: black;"><span style="text-decoration: none;"><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;"> </span><span><b>14. Mervan
bin Muhammed</b></span><span style="font-weight: normal;"> bin Mervan</span></span></span></span></span></span><span style="color: black;"><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;">:
Cesur, akıllı ve istidatlı bir idareci idi. </span></span></span></span></span><span style="color: black;"><span style="text-decoration: none;"><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span style="font-style: normal;"><span><b>Hariciler</b></span></span></span></span></span></span><span style="color: black;"><span style="font-weight: normal;"> </span></span><span style="color: black;"><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;">ile
savaştı. </span><span><b>A</b></span></span></span></span></span><b><span style="color: black;"><span style="text-decoration: none;"><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span style="font-style: normal;"><span>bbasi</span></span></span></span></span></span><span style="color: black;"><span> </span></span></b><span style="color: black;"><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;">hücumunda
mağlup olup öldürüldü. Son Emevi hükümdarı olarak tarihe
geçti. Böylelikle, aşağı-yukarı bir insan ömrü kadar sürmesine rağmen, muhteşem başarılar kazanmış lakin tarihçilerin lanetinden kurtulamayıp, çoğu zaman şerle yad edilen bir imparatorluk, neredeyse tüm soyu <a href="https://denizbalaban.blogspot.com/2022/07/endulus-emevi-devletinin-kurulusu-ve-i.html" target="_blank">katledilmek suretiyle</a> son buldu. </span></span></span></span></span><span style="color: black;"><span style="font-weight: normal;"><br /><br /></span></span><span style="color: black;"><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;"> Genel
ve tarafsız olarak bakıldığında, Emeviler devrine bakılınca, şunlar öne çıkıyor: İslam Devletinin t</span></span></span></span></span><span style="color: black;"><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;">oprakları, çok kısa sürede inanılmaz derecede artıyor. Her tür
zihniyetten insan ya <a href="https://denizbalaban.blogspot.com/2013/08/muslumanlar-bilimde-nicin-geri-kaldya.html" target="_blank">Müslüman </a>oluyor ya da </span><span><b>Dar-ül İslam</b></span><span style="font-weight: normal;">'da yaşamayı kabul ediyor. Kimi gönüllü kimi gönülsüz. Gelenler,
her türden inancını birlikte getiriyor. Bir yandan hadisler tasnif
ediliyor, diğer yandan </span></span></span></span></span><span style="color: black;"><span style="text-decoration: none;"><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span style="font-style: normal;"><span><b>tabiin</b></span></span></span></span></span></span><span style="color: black;"><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;">den
gençler, cihat etmekten oturmaya fırsatı dahi olmayan </span></span></span></span></span><span style="color: black;"><span style="text-decoration: none;"><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span style="font-style: normal;"><span><b>eshab-ı
kiram</b></span></span></span></span></span></span><span style="color: black;"><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;">dan,
dinin tüm hükümlerini alıp kitaplara geçirmeye
çalışılıyor. </span></span></span></span></span><span style="color: black;"><span style="text-decoration: none;"><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span style="font-style: normal;"><span><b>İmam-ı
azam</b></span><span style="font-weight: normal;"> Ebu Hanife</span></span></span></span></span></span><span style="color: black;"><span style="font-weight: normal;"> </span></span><span style="color: black;"><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;">gibi
bir zat yetişiyor.</span></span></span></span></span><span style="color: black;"><span style="font-weight: normal;"><br /><br /></span></span><span style="color: black;"><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;"> Bunlar
olurken de, her fırsatta ayaklanmaya çalışan </span><span><b><a href="https://denizbalaban.blogspot.com/2022/06/irann-ksa-tarihi-ve-1979-iran-devrimi.html" target="_blank">Ş</a></b></span></span></span></span></span><b><span style="color: black;"><span style="text-decoration: none;"><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span style="font-style: normal;"><span><a href="https://denizbalaban.blogspot.com/2022/06/irann-ksa-tarihi-ve-1979-iran-devrimi.html" target="_blank">ii</a></span></span></span></span></span></span><span style="color: black;"><span> </span></span></b><span style="color: black;"><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;">ve </span><span><b>H</b></span></span></span></span></span><span style="color: black;"><span style="text-decoration: none;"><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span style="font-style: normal;"><span><b>arici</b></span></span></span></span></span></span><span style="color: black;"><span style="font-weight: normal;"> </span></span><span style="color: black;"><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;">gruplar,
istikrarı bozmaya gayret ediyor. Ehl-i beyti sürekli tahrik edenler
çoğalıyor. </span><span><b>Kerbela Vakası</b></span><span style="font-weight: normal;"> yaşanıyor ve dahası, buna benzer
daha bir yığın planlar yapılıyor. Bir sürü sapık dini grup
meydana çıkarken, kendilerine taraftar bulmaya gayret
ediyor. Daha da ötesi; </span></span></span></span></span><span style="color: black;"><span style="text-decoration: none;"><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span style="font-style: normal;"><span><b>Abdullah
bin Zübeyr</b></span></span></span></span></span></span><span style="color: black;"><span style="font-weight: normal;"> </span></span><span style="color: black;"><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;">gibi
bir yiğit çıkmış, </span></span></span></span></span><span style="color: black;"><span style="text-decoration: none;"><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span style="font-style: normal;"><span><b>Mekke</b></span></span></span></span></span></span><span style="color: black;"><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;">'de
halifeliğini ilan ediyor. </span></span></span></span></span><span style="color: black;"><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;">Şimdi,
böyle bir ortamda iktidar olanların, her ne kadar adil ve dengeli
olmaya çalışsa da, ortayı tutturması hakikaten zor bir hadise. </span></span></span></span></span><span style="color: black;"><span style="text-decoration: none;"><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span style="font-style: normal;"><span><b>Ubeydullah
bin Ziyad</b></span></span></span></span></span></span><span style="color: black;"><span style="font-weight: normal;"> </span></span><span style="color: black;"><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;">ve </span><span><b>H</b></span><span><b>accac </b></span><span style="font-weight: normal;">gibi komutanlarınız ile valileriniz var ve ordular hem içeride hem dışarıda
devamlı faaliyette.</span></span></span></span></span><span style="color: black;"><span style="font-weight: normal;"><br /><br /> Tabi Beni Ümeyye'nin hükümranlığında geçen bir asırdan az zaman dilimi, bilhassa Abbasi tarihçilerinin, yönetimi yeni ele alanlara yaranmak ve paye kapmak için karaladıkları yalan yanlış bilgiler vesilesiyle, sonra gelen nesillere önyargılı ve bazen gerçeğin tam tersi şeklinde aktarıldı. Zararlı dini grupların, kasten uydurdukları yalanlar da eklenince, bu muazzam imparatorluk, "tu kaka" oldu. </span></span></span><p></p><p align="LEFT" style="border: none; margin-bottom: 0cm; orphans: 2; padding: 0cm; widows: 2;"><span style="font-family: arial;"> Ehl-i beyte düşman oldukları, bu yalanlardan en büyüğü elbette. Oysa dikkatle irdelenildiğinde, devlet - Ehl-i beyt düşmanlığı olarak sunulan şey, tamamen devletin güvenliğini sağlamaya yönelik siyasi hamlelerdi.Yani, Ehl-i beytin önde gelenlerini sürekli kışkırtmaya çalışan gruplar (özellikle Kufeliler) isyan etme ve istikrarı bozma girişimlerinde bulunmasa, günümüze kadar gelen acı hadiseler hiç yaşanmayacaktı.</span></p><p align="LEFT" style="border: none; margin-bottom: 0cm; orphans: 2; padding: 0cm; widows: 2;"><span style="font-family: arial;"> Emevi iktidarının "<b><a href="https://denizbalaban.blogspot.com/2014/05/arap-dunyas-ne-kadar-arap.html" target="_blank">Arap milliyetçisi</a></b>" olduğu iddiası, kavmiyetçilik davası güttüğü de kocaman bir yalandır. Bu devletin çatısı altında bulunan ve herhangi bir makamda görev almak isteyende aranan şeyler arasında, Arap olmak veya Ümeyye soyunda bulunmak gibi kayırmacılık alameti olan hususlar istenmesi bir yana, liyakat sahibi ve ibadetlerini yerine getiren vali, kumandan ve idarecilerin bu mevkilere getirildiği aşikardır. </span></p><p align="LEFT" style="border: none; margin-bottom: 0cm; orphans: 2; padding: 0cm; widows: 2;"><span style="font-family: arial;"> Türk kamuoyuna, bozuk çevreler tarafından sokulan; Emevilerin "<b><a href="https://denizbalaban.blogspot.com/2018/11/yuksek-degerlerden-istifa-eden-bir.html" target="_blank">Türk </a>düşmanı</b>" olduğu iddiası da gerçekle pek örtüşmüyor. <b>Talkan Katliamı </b>gibi, Emevi ordularının bilhassa Kuteybe komutasında, Türkleri çoluk-çocuk demeden, adeta omuz üstünde baş bırakmamacasına katlettikleri söylentileri, tarihi veriler ile örtüşmüyor. Hatta Buhara'nın sulh ile, o zamanki Türklerden alındığı biliniyor. </span></p><p align="LEFT" style="border: none; margin-bottom: 0cm; orphans: 2; padding: 0cm; widows: 2;"><span style="font-family: arial;"><span style="color: black;"><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;"> Bütün buradan
varılabilecek en mühim netice şudur esasında; Emevi halifelerinin
hiçbirisi din düşmanı değildi. Din düşmanı olmak şöyle dursun, dini
değiştirmeye dahi çalışmadılar. Din sahasına hiç müdahale etmedikleri için esasında, </span><span><b><a href="https://denizbalaban.blogspot.com/2014/07/islamiyetle-yeni-tansanlarda-yasanan.html" target="_blank">Ehl-i sünnet</a></b></span><span style="font-weight: normal;"> itikadı olduğu gibi kitaplara geçirildi. Bu zaman dilimi, Eshab-ı kiramın tabiin ile tabiinin de </span><span><b>tebe-i tabii</b></span><span><b>n</b></span><span style="font-weight: normal;"> ile karışması, en ufak dini detayların dahi kayıt altına alınması, Peygamber Efendimizin hayatının en ince şekilde öğrenilmesi zeminine ev sahipliği yaptı. Devlet de, bunların hiçbirisinde herhangi bir yönlendirmede bulunmadı.</span></span></span></span></span></span></p><p align="LEFT" style="border: none; margin-bottom: 0cm; orphans: 2; padding: 0cm; widows: 2;"><span style="color: black; font-family: arial;"><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span><span> Evet, bu idareciler arasında zalim, fasık ve haddi aşanları vardı. Ancak bunlar dahi, devlete isyan eden ve </span></span></span></span></span><span style="color: black; font-family: arial;"><span><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span><span>fitne</span></span></span></span></span></span><span style="color: black; font-family: arial;"><span> </span></span><span style="color: black; font-family: arial;"><span face="Source Sans Pro, sans-serif"><span><span><span>fesat
peşinde koşanları sert şekillerde cezalandırmak için uğraştı.</span></span></span></span></span></p><p align="LEFT" style="border: none; margin-bottom: 0cm; orphans: 2; padding: 0cm; widows: 2;"><br /></p><p align="LEFT" style="border: none; margin-bottom: 0cm; orphans: 2; padding: 0cm; widows: 2;"><br /></p>Deniz Balabanhttp://www.blogger.com/profile/10910711969483861375noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-6608254537112978379.post-76254156709044201382020-11-24T21:57:00.002+03:002020-11-24T22:31:09.055+03:00Yabancı Yapımlardaki "Türk" Algısını Yıkan Karakter; Ayaz Kobanbay<div><br /></div> Film ve dizi sektörüne aşinalığı olan hemen herkesin rahatlıkla katılacağı bir durum var ki, o da <a href="https://denizbalaban.blogspot.com/2018/11/yuksek-degerlerden-istifa-eden-bir.html" target="_blank">Türkler </a>ve Türk tipini canlandıran karakterlerin, yabancı film ve dizilerde genelde pek itibar görmediği gerçeğidir. Varsa da ya figürandır ve esere pek bir katkısı olmaz ya da kötü karakterdir veya en azından karanlık taraftadır. Birkaç sahnesi veya tamamı Türkiye'de geçen filmlerde ise, bilindiği üzere ülkemiz, genelde pek de parlak bir biçimde tanıtılmaz. Dolayısıyla bu tür yapımları seyredenler, genelde Türk ve Türkiye ile alakalı müspet bir izlenim almazlar... Daha doğrusu aldırılmazlar. <div><br /></div><div> Ancak 2020 yılının <b>COVID-19</b> kısıtlamalarına denk gelen Mayıs ayında, <a href="https://denizbalaban.blogspot.com/2019/04/hollywood-filmleri-alglarmzla-nasl.html" target="_blank">Netflix </a>denilen yayın platformunda gösterime giren bir dizi, Türk imajını bambaşka yerlere taşıdı. "<b>Into The Night</b>" (Gecenin İçinde) dizisini kısaca ve tanımak gerekirse eğer (konuyu ve olayları anlatmakta herhangi bir beis yok çünki hem konu ters yatırmalı bir bilmece değil hem de heyecanından bir şey kaybettirmiyor): Rayından çıkan güneşin radyasyonlu şuaları, önüne gelen her şeyi yok oluşa sürüklerken, bunu haber alan bir avuç insan, geceleri bir uçakta sürekli <a href="https://denizbalaban.blogspot.com/2014/02/bat-dunyasnn-islam-dusmanlg-ve-zamanla.html" target="_blank">batıya </a>doğru gitmek zorundadır. Çünki güneşin doğması, hepsinin anında ölümü anlamına geliyor. Ancak uçak, kelimenin tam manasıyla bir <b>Birleşmiş Milletler </b>karmasıdır, zira Fransızından Faslısına, Rusundan <a href="https://denizbalaban.blogspot.com/2019/02/turk-gencliginin-alter-egosu-eksi-sozluk.html" target="_blank">Türk</a>üne kadar birçok ırk, başrollerde olduğu kadar, yan rollerde de temsil edilmekte. Ve haliyle tüm bu ırklar, helak olmanın eşiğinde, aynı tayyarenin içinde olunca, diziyi birkaç bölüm devam ettirecek bolca malzeme çıkıyor.
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><tbody><tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjOOMVCjLtCqvaRv3bFxO6D4_wLwq94wGLd7vbI0P58QfgB1ZsCbplJusXP1VR3YKih68MrZhxJLUO87OMrjLVPTkqC-8uWRZb9XQtEnhTQrt7R6ks8rpjFS8nAVcICaIT5Xg-TTzwhXVQ/s1080/poster.jpg" style="display: block; margin-left: auto; margin-right: auto; padding: 1em 0px; text-align: center;"><img border="0" data-original-height="1080" data-original-width="864" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjOOMVCjLtCqvaRv3bFxO6D4_wLwq94wGLd7vbI0P58QfgB1ZsCbplJusXP1VR3YKih68MrZhxJLUO87OMrjLVPTkqC-8uWRZb9XQtEnhTQrt7R6ks8rpjFS8nAVcICaIT5Xg-TTzwhXVQ/w256-h320/poster.jpg" title="Into the Night dizisinin posteri" width="256" /></a></td></tr><tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Into the Night dizisinin posteri<br />Ayaz Kobanbay dördüncü</td></tr></tbody></table> </div><div> Dizinin baş mimarı <b>Jason George</b> diye, birkaç tane daha Türk dizisinde katkısı bulunan bir yapımcı. iki yönetmen de Belçikalı <b>Inti Calfat</b> ve <b>Dirk Verheye</b> (keza dizi de Belçika yapımı olarak geçer). Bir yığın karakter var lakin konumuz, dizi ve içindeki diğer ırklardan ziyade, Into The Night dizisinin Türk kahramanı; <b>Ayaz Kobanbay</b> (tabi söylenecekler birinci sezon için cari, sonradan raydan çıkarsa o ayrı).</div><div><br /></div><div> Evvela şöyle başlamak lazım sanırım; yabancıların yaptığı, şimdiye kadar izlediğim ya da bir vesileyle duyduğum eserlerdeki en iyi tasvir edilmiş "Türk" karakteri bu. "Ayaz" aslında alışılagelmiş bir Türk adı değil fakat eski bir Türkçe kelimedir (Ayaz veya Ayas). Bu rolde, Almanya doğumlu ve daha çok yönetmen Fatih Akın'ın filmlerinden tanıdığımız, <b>Mehmet Kurtuluş</b> var. Kurtuluş'un buradaki performansı gerçekten parlaktır ve teknik olarak üst düzey sayılabilecek bir diziyi, başarılı bir şekilde götüren dört-beş ön karakterden biri ve belki de en dikkat çekici olanıdır. Yani, <b>Leh</b>, <b>Belçikalı </b>ve hatta <b>Bulgar </b>yapımcı, senarist ve yönetmenlerin idaresindeki bir yapımda, "Türk" tiplemesine bu kadar kredi verilmesi gerçekten takdire şayan. Bu diziyi izleyip de, ön yargısı ve kompleksi olmayan bir yabancının, Ayaz Kobanbay'dan müspet olarak etkilenmemesi mümkün değil. Hele de temsil ettiği zihniyeti hesaba katacak olursak... Ki şimdi esas olarak o mevzuya gelelim:
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><tbody><tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi7g4iJDFNizhgIxmfnV78X_tJjJ_HTSCPXT0_MCFDw46U6dqHkeDThnHeYSDn_n7spapbgmXX88j1ry6cl64Pop8SNHY3oLfufp_yUhTle6fxdsFrtoUMHSJHrdMIex4Vk0pg4nEOUKvg/s318/ayaz.jpg" style="display: block; margin-left: auto; margin-right: auto; padding: 1em 0px; text-align: center;"><img alt="" border="0" data-original-height="159" data-original-width="318" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi7g4iJDFNizhgIxmfnV78X_tJjJ_HTSCPXT0_MCFDw46U6dqHkeDThnHeYSDn_n7spapbgmXX88j1ry6cl64Pop8SNHY3oLfufp_yUhTle6fxdsFrtoUMHSJHrdMIex4Vk0pg4nEOUKvg/s320/ayaz.jpg" width="320" /></a></td></tr><tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Mehmet Kurtuluş, Ayaz rolünde<br /></td></tr></tbody></table><br /></div><div>
Ayaz Kobanbay, dediğimiz gibi, diziyi sürükleyen baş karakterlerden birisi ve Türk olduğu vurgusu hiç saklanmadan, doğrudan veriliyor. Kendisi ana dilinin yanında, rahat şekilde Almanca, Fransızca ve İngilizce konuşabilen birisi ve değişiklilere süratle intibak etmesi neticesinde, belki de dünya üzerinde hayatta kalan ve kalma umudu olan birkaç insanın arasında yerini almıştır. Bir kere Ayaz, bir Türk milliyetçisi ve <a href="https://denizbalaban.blogspot.com/2017/11/muhafazakarmz-neden-yozlasyor.html" target="_blank">muhafazakar </a>bir Anadolu çocuğudur. Rollerin tanıtıldığı anlardan birisinde, kendisine aşağılayıcı bir şekilde "<a href="https://denizbalaban.blogspot.com/2014/05/arap-dunyas-ne-kadar-arap.html" target="_blank">Arap</a>" diye hitap edilmesini hazmedemiyor. Aynı dinden dahi olsa, son yüzyılda iyice kirlenen Arap imajını kabul etmiyor. Bunu da zorunlu olarak belirtmek çabasında giriyor, haklı olarak.
Muhafazakar dedikse, piyasadaki ortalamanın üstünde bir <a href="https://denizbalaban.blogspot.com/2014/12/turk-muhafazakarn-kendinize-ask-etmenin.html" target="_blank">muhafazakarlıktan </a>bahsediyoruz. Osmanlı mirasına sahip çıkmakla birlikte, ülkesi için yapmayacağı şey yok gibidir. <b>Son Halife Sultan Vahideddin</b>'in kıymetli taşların ele geçirmek için operasyon yapması bunlardan birisidir (taş olayı gerçek mi değil mi mühim değil tabi). Cenaze defin ve tekfin işlerinden şöyle yada böyle anlar. Merhametli ve affedicidir. Dizinin en can alıcı yerlerinden birisi, sert, inatçı ve cahil bir <a href="https://denizbalaban.blogspot.com/2014/11/hristiyanlk-diye-bir-din.html" target="_blank">Hristiyan</a> olan "Rik" denilen Belçikalıyı affetmesi olmuştur. Ancak yeri geldi mi, sert çıkmaktan geri durmaz, gözünü budaktan esirgemez, hakkı söyler. Fedakardır, kendisi yardıma muhtaç olduğu halde, bir masumu kucağına alıp kilometrelerce, başa kakmadan hatta gıkını dahi çıkarmadan taşır.
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><tbody><tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhdnsUhrkT2PUi_pZBbvkS7OGozjcJJ6rc635XswKuOiyKGJOLyl-ByIBzdD37LnTBRRhy6szi_uVrfqVVjnS3x3a_GeKdsraD1BIvC3DuIWhp8IFiYGQANsjPn8Hmq4VFHN2Ex55cL4Ow/s946/into_the_night_ayaz-1.jpg" style="display: block; margin-left: auto; margin-right: auto; padding: 1em 0px; text-align: center;"><img alt="" border="0" data-original-height="477" data-original-width="946" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhdnsUhrkT2PUi_pZBbvkS7OGozjcJJ6rc635XswKuOiyKGJOLyl-ByIBzdD37LnTBRRhy6szi_uVrfqVVjnS3x3a_GeKdsraD1BIvC3DuIWhp8IFiYGQANsjPn8Hmq4VFHN2Ex55cL4Ow/s320/into_the_night_ayaz-1.jpg" width="320" /></a></td></tr><tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Ayaz ve diğer karakterler<br /></td></tr></tbody></table><br /></div><div>
Kendisine isnat edilen kötü taraflar da yok değil; kadın satıcılığı ve kaçakçılık. Kaçakçılık dedikleri şeyin, menfi manasını kabartacak bir vaziyet olmadığı az çok belli oluyor. Genelev işletmeciliği konusu ise, muhtemelen ülkesinin çıkarları için gizli şekilde görev alırken, kılıf olarak kullandığı bir organizasyon olarak algılanabilir. Kaldı ki, onun ile alakalı en güzel enstantane, dikkatle bakıldığında, <b><a href="https://denizbalaban.blogspot.com/2019/03/ahlakszlk-bayragn-tasyan-unluler.html" target="_blank">Red Light District</a></b>'te malum kadınların önünden geçerken, gözlerini başka tarafa çevirmesi ve bu halde bulunmaktan memnun olmadığını hassaten belirtmesidir. </div><div><br /></div><div> Hülasa, hatasıyla sevabıyla kendisini vatanına adamış bir karakter olarak, şunu rahatlıkla belirtebiliriz; bu karakterin <b>Osmanlı</b>'daki karşılığı "<b>akıncı</b>"dır. Biraz daha yakın tarihten örnek verecek olursak da; kendisi 21. yüzyıl <b>Abdullah Çatlısı'</b>dır .</div>Deniz Balabanhttp://www.blogger.com/profile/10910711969483861375noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6608254537112978379.post-91109375322761566862020-08-05T23:19:00.007+03:002020-08-07T10:46:57.538+03:00Central Park Beşlisi Olayı<br /> Amerika'daki "Central Park" isimli yeşillik alanı hiç görmedik ama uzaktan dahi devasa, sık ağaçlı ve hoş görünüyor. <b>Wikipedia</b>'ya bakılırsa, içinde 260 bin ağaç varmış. Ancak konumuz tabi ki Central Park'ın bitki örtüsü ve kapladığı alan değil, 19 Nisan 1989 tarihinin akşam saatlerinde, orada cereyan eden ve senelerce konuşulan bir olay.<div><div><br /></div><div> Birleşik Devletlerdeki ırkçılığın birkaç ayağına bakmıştık. Bunların en son halkalarından birisi, Central Park Beşlisi, Central Park Olayı ve Central Park Jogger Davası olarak bilinen hadise oldu. "Beşli" denilmesine sebep, beş siyahi gencin olaylara karışma olma ihtimalinden dolayıdır. İhtimal denildi ancak olayların büyük bir cadı avı olduğu sonradan anlaşıldı.</div></div><div><br /></div><div> <a href="https://denizbalaban.blogspot.com/2014/07/breaking-bad-dizisi-uzerinden-amerikan.html" target="_blank">Amerika </a>topraklarındaki ırkçılıktan bahsederken, daha evvel zikrettiğimiz vak'aların son bir halkası <table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: right;"><tbody><tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgsZJwSkwoX4gJmqa6JHpY_lSkhURHAOSegn6klYp2yMFQNSc3NO8pn8wT8m1qsupLErFy_mb_MobMJAIJSq1Dan3iladOtM8KBhKERkRlNAM1MJURaEB7O_rZagZwA3s-w4FaHbategDY/s385/George_Floyd_neck_knelt_on_by_police_officer.png" style="clear: right; display: block; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto; padding: 1em 0px;"><img border="0" data-original-height="385" data-original-width="259" height="246" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgsZJwSkwoX4gJmqa6JHpY_lSkhURHAOSegn6klYp2yMFQNSc3NO8pn8wT8m1qsupLErFy_mb_MobMJAIJSq1Dan3iladOtM8KBhKERkRlNAM1MJURaEB7O_rZagZwA3s-w4FaHbategDY/w166-h246/George_Floyd_neck_knelt_on_by_police_officer.png" width="166" /></a></td></tr><tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">beyazın boyunduruğu<br />altındaki siyah</td></tr></tbody></table>olarak, 2020'nin Mayısında Minneapolis'te (Minnesota Eyaleti) acı bir örnek daha yaşandı. Kırk altı yaşındaki, <b>George Floyd </b>adlı bir <b><a href="https://denizbalaban.blogspot.com/2019/12/siyahlara-yonelik-sovyet-propagandas.html" target="_blank">Afroamerikalı</a></b>,<b> </b>beyaz bir polisin dizini, Floyd'un boynuna<b> </b>tam tamına sekiz dakika kırk altı saniye bastırması neticesinde orada öldü. Uyuşturucu ve yüz kızartıcı suçlar sicili olan adamın, polisin acımasız ve aşırı uzun baskısı ile ölümü ve son nefeslerinde "I can't breathe" (nefes alamıyorum) haykırışlarının an be an kameralara kaydedilmesi, ABD'deki siyahların büyük tepkisi ve sağı solu yağmaya kadar varan eylemleri ile protesto edildi (ve hala da ediliyor). </div><div><br /></div><div> Daha evvel <b><a href="https://denizbalaban.blogspot.com/2019/12/1967-detroit-ayaklanmas-12-sokak.html" target="_blank">Detroit Ayaklanması</a></b> ve <b><a href="https://denizbalaban.blogspot.com/2018/04/muhammed-alinin-kibri-dini-ve-bir-donem.html" target="_blank">Muhammed Ali</a></b> - <b>Malcolm X</b> - <b>Elijah Muhammed</b> ekseninde yaşanan ırk temelli baskı, ayaklanma ve başkaldırışlara değinmiştik. Şimdi kısaca Central Park hadisesine de bakalım:</div><div><br /></div><div> 19 Nisan 1989'da Central Park'ta, mutadı olduğu üzere, akşam saat dolaylarında koşusuna başlayan Patricia (Trisha) Meili, bir süre sonra tecavüze uğrar ve feci şekilde dövülür. Gece yarısından çok sonra bulunduğunda, kan ve çamur içinde ölmek üzeredir. 12 gün komada kalan ve başına aldığı darbeden hafıza kaybı yaşayan kadıncağız, olayla alakalı hiçbir şeyi hatırlamadığından, soruşturmaya faydası olmaz. </div><div><br /></div><table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><tbody><tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgwnZpzJbn7UjO0nmT4QyhsnT6LyB3d8Gjq7u_j1VbSTytCr4fiSjC_Xzt7HCLopU2WUS-9GLBZj7fr93QpRc1QfwgUbHPFzGXTk4BdRXI5y8IWz8QFOx3rLmPYQjgFpsVM0RqSP-QrDuA/s2048/meili.jpg" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="2048" data-original-width="1332" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgwnZpzJbn7UjO0nmT4QyhsnT6LyB3d8Gjq7u_j1VbSTytCr4fiSjC_Xzt7HCLopU2WUS-9GLBZj7fr93QpRc1QfwgUbHPFzGXTk4BdRXI5y8IWz8QFOx3rLmPYQjgFpsVM0RqSP-QrDuA/w208-h320/meili.jpg" title="olay gecesi ağır yaralanan ve yaşananlarla alakalı hiçbir şey hatırlamayan Trisha Meili" width="208" /></a></td></tr><tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">olay gecesi ağır yaralanan ve yaşananlarla alakalı <br />hiçbir şey hatırlamayan Trisha Meili</td></tr></tbody></table><div><br /><br /></div><div> Şimdi gelelim işin en çetrefilli kısmına: Aynı akşam yine saat dokuz civarlarında, Harlem tarafından Central Park'a, 30 kişiyi aşan genç siyahlardan oluşan bir grup giriş yapar. Birbirlerinden destek alan bu delikanlılardan bazıları, o sırada parkta bulunan insanların bir kısmına sataşır, hatta saldırır ve onları soymaya kalkışır. Polis telsizlerine yaşananlar düşmeye başlayınca, kolluk kuvvetleri duruma el koymaya çalışır ve parktaki siyah gençlerden yakaladıklarını derdest etmekle uğraşırken, yaşadığı ağır saldırı neticesinde ölmek üzere olan Trisha Meili bulunur. Bu noktadan sonra polis, önlerine her gelen siyahiyi polis merkezlerine götürmekle meşguldür. Bu şekilde 20'ye yakın zenci genç alıkonuldu. </div><div><br /></div><div> Ölmek üzere olan kadını o hale getirenleri hemen içeriye tıkma telaşı esnasında, gecenin ilerleyen saatlerinde, korkudan ödleri kopan ve çelişkili hatta birbirlerini suçlayıcı ifadeler veren gençlerin içinden ihale; <b>Yusef Salaam</b>, <b>Raymond Santana</b>, <b>Korey Wise</b>, <b>Kevin Richardson</b> ve <b>Antron McCray </b>isimli gençlere çıktı. "Genç" diyoruz ancak bunlar çocuk sayılabilecek çağdaydı, zira yaşları 14-16 arasındaydı. Bir kadının tecavüz edilip ölesiye dövülmesinin akabinde, esas zanlı olarak, yedi-sekiz saat boyunca, bağırıp söven polislerin karşısında sorguya çekildiğinizi (Avukat falan da yok tabi ortada), sonra da yazılı ifade verdiğinizi düşünün şimdi... Bırakın çocuğu, aklı başında sakin bir yetişkin bile başa çıkamaz. </div><table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><tbody><tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiNbLDLr55i098l1Z_O6mMU9FS3yPgRVbfJlLOVbtSa-x9qSOKKImX56EwmoESMESg2NZefKEe7mD7qMSP78JGRoh5E2iSOAHwYWTg_pWjYvDe5HlGQcyDgREeH-_F7FFUG2L3DMva97yc/s232/be%25C5%259Fli.jpg" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="217" data-original-width="232" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiNbLDLr55i098l1Z_O6mMU9FS3yPgRVbfJlLOVbtSa-x9qSOKKImX56EwmoESMESg2NZefKEe7mD7qMSP78JGRoh5E2iSOAHwYWTg_pWjYvDe5HlGQcyDgREeH-_F7FFUG2L3DMva97yc/s0/be%25C5%259Fli.jpg" /></a></td></tr><tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">apar topar sorguya çekilip<br />sonradan masum oldukları ortaya çıkan gençler</td></tr></tbody></table><div><br /> Kolluk kuvvetlerinin usulsüzlükleri bunlarla da bitmedi. Birkaç gün içinde isimleri basına sızdı ve çocuklar açıktan medyanın ve haliyle kamuoyunun hedefi haline geldi, aileleri tehdit edildi. Hatta halen ABD başkanı olan Donald Trump, o sırada televizyonda fazlaca bu olayın üstüne giderek ve gazetelere sayfalarca ilan vererek, idam çığırtkanlığı yaptı. Trump ve bazı çevrelerin ısrarla bu olayın üstüne giderken, açık bir şekilde çocuklara karşı saf tutmaları, tüm süreci de etkiliyordu haliyle. </div><table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><tbody><tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEim3OOzq0ZbuAYlyncXU8D4h3y58dDphzghyWWlp6j_IczbQebR7WU2D8P27h5CvMBLR5oGt-4eunLjwciE8Jv9JBPnCY9rHlVJ-pLQ5GmVv4xtw1o0mwXMH-mdOvpN_7lJ2uICiW-acqs/s272/trump.jpg" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="272" data-original-width="185" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEim3OOzq0ZbuAYlyncXU8D4h3y58dDphzghyWWlp6j_IczbQebR7WU2D8P27h5CvMBLR5oGt-4eunLjwciE8Jv9JBPnCY9rHlVJ-pLQ5GmVv4xtw1o0mwXMH-mdOvpN_7lJ2uICiW-acqs/s0/trump.jpg" /></a></td></tr><tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Trump'ın tam sayfa "idam" ilanı</td></tr></tbody></table><div><br /> Çelişkili ifadelerden en dikkat çeken durum, çocuklardan hiçbirisinin doğrudan tecavüz ettiğini kabul etmemek ile birlikte, yardımcı olduklarını ve diğerlerinin tecavüz ettiğini iddia etmeleri idi. Filhakika, itiraflarının kayda alınmasını takip eden haftalarda, gençlerin hepsi, kendilerden zorla ve ağır baskı altında ifade alındığını ve "itiraf" gibi görünen kayıtların tamamen gerçek dışı olduğunu dillendirmeye başladı. DNA karşılaştırması da, hiçbir genç ile uyuşmuyordu üstelik.</div><table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><tbody><tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhriSOKcnyrEqrHh0vz_lEQzElQGz6B1owy7xOds4sr5Zok2gH9_H2gMvcMzEkQo5gT_AnBGWUSkl42hrJFSw6EQcyzfEQZbapyuoahkf-p_EyQqTCf6VEwKwkyf-1ICs4Fa7vezfkks00/s2048/linda.jpg" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="2048" data-original-width="2048" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhriSOKcnyrEqrHh0vz_lEQzElQGz6B1owy7xOds4sr5Zok2gH9_H2gMvcMzEkQo5gT_AnBGWUSkl42hrJFSw6EQcyzfEQZbapyuoahkf-p_EyQqTCf6VEwKwkyf-1ICs4Fa7vezfkks00/w200-h200/linda.jpg" width="200" /></a></td></tr><tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">delikanlıları içeri tıkmak için elinden <br />gelen tüm gayreti gösteren kadınlardan biri</td></tr></tbody></table><div><br /></div><div> Bu hengame ve belirsizlik sürerken, mahkeme safhası devreye girdi. Şimdilerde aktif çalışma hayatında olsa, "<b>İstanbul Sözleşmesi</b>" denilen ucube şeyin ateşli savunucusu olması muhakkak olan <b>Elizabeth Lederer</b> ve <b>Linda Faistein</b>'in, çocukları parmaklık ardında görme konusundaki "azmi" karşılık buldu ve çocuklar, o yaştakilerin alabileceği azami cezaya çarptırıldı. Neticede o beş genç şu cezaları aldı:</div><div><br /></div><div> Antron McCray, Raymond Santana ve Yusef Salaam: 1990-96 arasında altı sene çocuk cezaevlerinde yattı.</div><div><br /></div><div> Kevin Richardson: 1990-97 arasında çocuk cezaevinde kaldı.</div><div><br /></div><div> Korey Wise: En yüksek cezaya çarptırılan genç oldu. İçlerindeki en yaşlısıydı (16). Cinsel saldırı ve isyana katılma suçlarından, toplamda 13 sene çeşitli yetişkin hapishanelerinde kaldı. Ancak hani, "kaderin cilvesi" derler ya, Wise içerideyken, esas fail olarak sonradan itirafta bulunan <b>Matias Reyes</b> ile karşılaştı (<b>When They See Us</b> ismiyle yayına giren dört bölümlük mini dizide, bu karşılaşma dramatik bir şekilde anlatılıyordu).</div><div> <table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><tbody><tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhgqMY6scWamrVm5lrpT4F9HztEQUxCMwrDI02MhRE1aQpuTlGmKZdFUuAXrs5etGr1bTqKcgQZTG2bSgYabu8qAPyZNDCDHYpyIa1pd8XuLwEHdNIMdkRrmL4blZoDYNkwiUHLljkyl2M/s774/reyes.png" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="386" data-original-width="774" height="163" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhgqMY6scWamrVm5lrpT4F9HztEQUxCMwrDI02MhRE1aQpuTlGmKZdFUuAXrs5etGr1bTqKcgQZTG2bSgYabu8qAPyZNDCDHYpyIa1pd8XuLwEHdNIMdkRrmL4blZoDYNkwiUHLljkyl2M/w328-h163/reyes.png" width="328" /></a></td></tr><tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">sonradan itiraf eden Matias Reyes</td></tr></tbody></table><br /></div><div> Matias Reyes isimli kişinin olayı itiraf etmesi sonrasında, DNA testleri falan neticesinde de, olayı Reyes'in işlediği kesinleşince, davanın seyri tamamen değişti. 2002'de beş gence yönelik suçlamalar düşürüldü. Siyah vatandaşlar sokaklara indi tabiatıyla. Gençlerin avukatları ve kamuoyunun desteğiyle, bu sefer onlar dava açtı ve <b>40 milyon dolar</b>lık tazminat kazandılar.</div><div><br /></div><div> Çocuk yaşta yaşadıkları travmayı atlatıp atlatamadıkları bilinmez ama tüm bu olup bitenin ardından tek bir soru geliyor akla: Şayet o gece Central Park'ta bulunan ve zanlı olarak yakalananlar, "beyaz" ırktan olsaydı, davanın seyri ne nasıl olurdu ve daha da önemlisi, zanlı diye derdest edilenler bu kadar baskı görür, bu kadar ciddi cezalara çarptırılırlar mıydı?</div><table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><tbody><tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgdUuZXomDqgK0R416JhtRTVH643IrJoOkg9dx-8nHy0bZ95igu_eMkdLB88Cd44UE5vGEU2j9pxHp7c2h8mqQoxY83q_-y7adQmKtFcHAnWGIwZd1O4QbJCSa82lEZgQWtDWnO-Ze2pIU/s600/be%25C5%259Fli+yonetmen.jpg" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="400" data-original-width="600" height="205" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgdUuZXomDqgK0R416JhtRTVH643IrJoOkg9dx-8nHy0bZ95igu_eMkdLB88Cd44UE5vGEU2j9pxHp7c2h8mqQoxY83q_-y7adQmKtFcHAnWGIwZd1O4QbJCSa82lEZgQWtDWnO-Ze2pIU/w307-h205/be%25C5%259Fli+yonetmen.jpg" width="307" /></a></td></tr><tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">dizinin yönetmeni, suçsuz yere<br />hapse giren beşli ile bir arada</td></tr></tbody></table><div><br /> 2019 yapımı "When They See Us", siyah bir yönetmen olan <b>Ava DuVernay</b>, yaşananlar tekrar gündeme geldi ve dört bölümlük dizi genelde başarılı bulunurken, delikanlılarla çok uğraşan Linda Faistein ve bir takım çevrele rahatsız oldu. Eserin çok fazla ırk temelli olduğu ve bazı kısımların çok abartılı verildiği iddia edildi. Ancak neticede, bu hadise de, tıpkı daha evvelki ve ne yazık ki, sonrakileriyle, Amerikan tarihine kara leke olarak geçti. </div><div> </div><div> </div><div><br /></div>Deniz Balabanhttp://www.blogger.com/profile/10910711969483861375noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6608254537112978379.post-32803671208410039482020-03-20T07:51:00.000+03:002020-04-16T10:25:49.747+03:00Harvey Weinstein Olayı ve Kadın-Erkek Eşitliğinde Son Durum<br />
<div lang="tr-TR" style="margin-bottom: 0cm;">
... Ve Tanrı... Harvey
Weinstein! – <b>Meryl Streep</b></div>
<div lang="tr-TR" style="margin-bottom: 0cm;">
<br /></div>
<div lang="tr-TR" style="margin-bottom: 0cm;">
... Teşekkürler...
Özellikle de Harvey Weinstein! - <b>Gwyneth Paltrow</b></div>
<div lang="tr-TR" style="margin-bottom: 0cm;">
<b><br /></b></div>
<div lang="tr-TR" style="margin-bottom: 0cm;">
... Harvey ve Bob
Weinstein, siz de kalbimi kırdınız, o tutkunuzla! – <b>Holly Hunter</b></div>
<div lang="tr-TR" style="margin-bottom: 0cm;">
<b><br /></b></div>
<div lang="tr-TR" style="margin-bottom: 0cm;">
... Beni buraya çıkartmak
adına öldürmen gerekenleri öldürdüğün için sana teşekkür
ederim Harvey! - <b>Jennifer Lawrence</b>... </div>
<div lang="tr-TR" style="margin-bottom: 0cm;">
<br /></div>
<div lang="tr-TR" style="margin-bottom: 0cm;">
Ve hatta <b>Penelope Cruz</b>,
<b>Rene Zellweger</b>, <b>Madonna</b>, <b>Kate Winslett</b>, <b>Nicole Kidman</b>... Bu ve daha
ismi sayılmayan nice meşhur Hollywood kadın oyuncu, <a href="https://denizbalaban.blogspot.com/2012/07/oz-kardeslerini-oldurebilecek.html" target="_blank">Yahudi</a> film
yapımcısı Weinstein’i övüyor. </div>
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjudMfeSqwyTsOVfK0EshmG3gZqlmVRSUNQtljUXgLuh6oThzP3UahihhRcfrjXDYy2h2G0X9p8y0U2AOVGYeLGeaBT3YPvdLhryc-hlTSMeiltbBoYz3BZCfLPm4wqBrXRzbo8bB1-rCU/s1600/weinstein+celeb.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="338" data-original-width="564" height="191" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjudMfeSqwyTsOVfK0EshmG3gZqlmVRSUNQtljUXgLuh6oThzP3UahihhRcfrjXDYy2h2G0X9p8y0U2AOVGYeLGeaBT3YPvdLhryc-hlTSMeiltbBoYz3BZCfLPm4wqBrXRzbo8bB1-rCU/s320/weinstein+celeb.jpg" width="320" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">"ayıya dayı" derken!</td></tr>
</tbody></table>
<div lang="tr-TR" style="margin-bottom: 0cm;">
<br /></div>
<div lang="tr-TR" style="margin-bottom: 0cm;">
Tabi bütün bu övgüler, Ekim
2017’den sonra tamamen değişti çünki birçok ödüllü filmin
yapımcısı sıfatıyla, <a href="https://denizbalaban.blogspot.com/2019/04/hollywood-filmleri-alglarmzla-nasl.html" target="_blank">Hollywood’un</a> kilit taşlarından birisi olarak
nam salan <b>Miramax</b>’ın sahibi iki kardeşten biri olan Harvey,
aniden başlayan bir dalga ile köşeye sıkıştı. Zira daha evvel,
bu film yapımcısı ile temas kurmuş olan kadınlar, birer birer
ortaya çıkıp, kendisini <a href="http://denizbalaban.blogspot.com/2019/03/ahlakszlk-bayragn-tasyan-unluler.html" target="_blank">tacizci hatta tecavüzcü </a>olmakla itham
etmeye başladılar. Olay sonradan mahkemeye taşındı falan filan!</div>
<div lang="tr-TR" style="margin-bottom: 0cm;">
<br /></div>
<div lang="tr-TR" style="margin-bottom: 0cm;">
Haberler o kadar büyüdü
ki, <a href="https://denizbalaban.blogspot.com/2017/10/amerikallarn-late-night-talk-show-sevdas.html" target="_blank">Amerikan televizyonları </a>neredeyse tüm haber bültenlerinde bu
hadiseden bahsediyor, Weinstein “tu kaka” ilan ediliyordu. Başta
<a href="https://denizbalaban.blogspot.com/2019/12/1967-detroit-ayaklanmas-12-sokak.html" target="_blank">Amerika </a>olmak üzere, neredeyse her memleketten bazı çevreler hemen
ayaklandı. “<b>#MeToo</b>” üst başlığı ile bir hareket başladı.
İş yerlerinde, okullarda veya bulundukları her mekanda taciz
edildiğini iddia eden kadınlar, gösteriler düzenledi. Neticede kamuoyu, tüm bu olan biten üzerine birkaç gruba kümelendi.</div>
<div lang="tr-TR" style="margin-bottom: 0cm;">
<br /></div>
<div lang="tr-TR" style="margin-bottom: 0cm;">
Okul, iş ekseninde
hayatını erkekler gibi dışarıda geçiren kadınların ağırlıkta
olduğu ilk grup, anlaşılacağı üzere köpürdü. Feminist
damarlar kabardı, erkek karşıtı sloganlar atıldı, genellemeler
yapıldı falan filan... Hep tanıdık reaksiyonlar, bunların nasıl reaksiyonda bulunacağını zaten biliyoruz.</div>
<div lang="tr-TR" style="margin-bottom: 0cm;">
<br /></div>
<div lang="tr-TR" style="margin-bottom: 0cm;">
Başka grup (ki
çoğunluğunu erkekler oluşturuyordu) Weinstein ile yolu kesişen
kadınları, “<b>köprüyü geçene kadar ayıya dayı deme</b>”
deyiminin ete kemiğe bürünmüş halini canlandırmaktan dolayı
suçladı. Söylediklerinde haklılık payı yok muydu? Elbette
vardı. Zira bu kadınlardan çoğu, yaşadıklarını iddia
ettikleri taciz ve sıkıştırmalardan seneler sonra suçlamalara
başlamıştı. Bu da, bir yere veya bir noktaya gelene kadar bazı
“şey”lerden ödün verdiklerini açıkça göstermekteydi. Yani
şan şöhret yerindeyken her şey süt liman bir halde, olaylarını
üstü örtülüyor.</div>
<div lang="tr-TR" style="margin-bottom: 0cm;">
<br /></div>
<div lang="tr-TR" style="margin-bottom: 0cm;">
Diğer bir kısım ise,
hem Weinstein özelinde para ve mevki sahibi erkekleri hem de onların
değirmenine su taşıyan kadınları suçladı.</div>
<div lang="tr-TR" style="margin-bottom: 0cm;">
<br /></div>
<div lang="tr-TR" style="margin-bottom: 0cm;">
Bunlardan başka bir de,
“<b>uygar</b>” diye bilinen bir dünyada böyle iğrenç şeylerin
olmasına cidden şaşıran bir grup insan var ki, esasında bu türün
hala yaşıyor olmasına şaşırmak lazım!</div>
<div lang="tr-TR" style="margin-bottom: 0cm;">
<br /></div>
<div lang="tr-TR" style="margin-bottom: 0cm;">
Aslına bakıldığında,
hepsi az biraz haklıydı. Evet makam-mevki-mal sahibi erkekler, söz
konusu genç ve güzel kadınlardan istifade etmek olduğunda,
canavarlaşabiliyordu... Evet kadınlar, belli yerlere gelmek, zengin
olmak için, bu canavarlara –isteyerek veya istemeyerek- boyun
eğiyordu. Hatta bu olan bitenlere hayret edip üzülenler de, bir
derece haklı. Öyle ya, nasıl olur da böylesine “medeni”,
“ilerici” memleketlerde bu tür iğrençlikler ve kadın hakları
ihlalleri yaşanabiliyordu?</div>
<div style="margin-bottom: 0cm;">
<span lang="tr-TR">Herkes biraz haklı
ama neredeyse hemen herkes de haksız çünki daha evvel de
incelediğimiz “<a href="https://denizbalaban.blogspot.com/2017/03/kadn-haklar-utopyas-ne-zaman-gerceklesir.html" target="_blank">kadın hakları</a>” mevzûnu kapsamlı olarak
anlamak ve bu modern dünyada realiteye oturtmak, çok ama çok zor.
Mezkur hadise üzerinden erkek-kadın ilişkilerini tahlil edebilmek
için, her iki cinsi de iyi doğru tanımak lazım elbette. Önce
erkeğe bakalım: </span>
</div>
<div style="margin-bottom: 0cm;">
<span lang="tr-TR"><br /></span></div>
<div lang="tr-TR" style="margin-bottom: 0cm;">
Erkek, kas gücü ile
olsun, daha doğru ve dolaysız düşünme tarzı ile olsun, karışık
olaylar karşısında daha az heyecanlı tepki verme şekli olsun,
neredeyse her zaman için kadından bariz bir şekilde ayrılır.
Karşı cinse bakışı, şehvet kontrolsüzlüğü, gadap ve intikam
alma mekanizmaları da eklendiğinde, erkek kolayca bir “<b>canavara</b>”
dönüşebilir. İstediğini elde etme konusundaki canavarlığı,
uygun muhit, şöhret ve mal çokluğu ile paralel olarak artar.
Dolayısıyla zenginlik ve şöhret, erkeğin elinde ölümcül bir
silaha dönüşür. Dünyada işlenen suçların büyük çoğunluğunun
“<b>namus</b>”, gayri ahlaki ve gayri meşru ilişki etrafında dolaşıp
durması hesaba katıldığında da, bu canavar erkeğin
mağdurlarının genelde genç, güzel ve savunmasız kadınlar
olması kaçınılmaz olur. Aslında bu tür kadınların mağdur
edilmesi, bu saydığımız özelliklerinden değil, esas olarak
“<b>korunmasız</b>” olmasından kaynaklanır.
</div>
<div lang="tr-TR" style="margin-bottom: 0cm;">
<br /></div>
<div lang="tr-TR" style="margin-bottom: 0cm;">
Burada tabi kadının
karakteristik hassaları devreye girer: Yaratılış olarak kadınlar
daha duygusal, daha narin, olaylar karşısında daha heyecanlı,
erkeklerin ısrarlarına ve tatlı dillerine kanabilen insanlardır...
Ve en önemlisi erkeğin gözüne hitap edecek, iştahını
kabartacak güzellik ve latiflikle bezenmiştir. Şu haliyle, zengin
ve makam sahibi erkeklerin avı olması an meselesidir.
</div>
<div lang="tr-TR" style="margin-bottom: 0cm;">
İşte esasında bütün
bu tantananın, tüm bu “kadın hakları” bağırmalarının,
Harvey Weinstein mevzularının kökü burada yatıyor. Genç ve güzel bir
kadın, pervasız, ölçü tanımaz ve şehvet düşkünü ırz
düşmanlarından nasıl korunabilir?
</div>
<div lang="tr-TR" style="margin-bottom: 0cm;">
<br /></div>
<div style="margin-bottom: 0cm;">
<a href="https://www.blogger.com/null" name="_GoBack"></a><span lang="tr-TR"> Bu
suale verilen cevaplar her ne kadar çeşitli gibi görünse de,
temelde ikiye ayrılır. Birinci cevap, kadının her hal ve durumda,
dışarıda, mektep-iş vesaire gibi mazeretlerle, erkeklerin
arasında olmasını, başına bir şey gelirse de, hakkını
aramasını, direnmesini, erkeklerle mücadele etmesini salık verir. Bu ilk grup için, kadının
sokakta bulunması, olmazsa olmaz bir kaidedir. Tersini düşünmek
asla mümkün değildir, tersini düşünmek akıllarına dahi gelmez
zira erkek ve kadın eşittir, dolayısıyla
erkek ne yaparsa kadın da yapabilmeli, en sonuna kadar zorlamalıdır.
Bu görüşe sahipseniz veya böyle bir ailede yetişmiş bir
kızsanız, tahsil yapmak ve “<b>ekmek paranızı</b>” kazanmak için
yarışmak zorundasınızdır. Hatta diyelim ki on sekiz yaşında
güzel birisiniz ve hayalinizde oyuncu olmak var. O zaman ne
yapacaksınız: Çok basit, Weinstein gibi köşe başını tutmuş
bir ırz düşmanın ofisine gitmek, “maharetlerinizi” sergilemek
durumundasınız (evet bir yol var ama o da çook uzun). Şayet başınıza bir şey gelirse de, ya yutkunur
ve o darbe ile yaşarsınız ya da “kadın hakları” diye
tutturup, feminist gruplara katılırsınız. </span>
</div>
<div style="margin-bottom: 0cm;">
<span lang="tr-TR"><br /></span></div>
<div style="margin-bottom: 0cm;">
<span lang="tr-TR"> Hazır konu buraya
gelmişken, Harvey Weinstein'in kadın avukatına değinmeden olmaz
çünki bu avukat, yukarıda sayılan hasletleri iyi biliyor
olmasında dolayı, sorduğu isabetli sualler yüzünden feminist tayfa tarafından
“provokatif” ve paraya hizmet eden, “<b>kadın kadının kurdudur</b>”
kabilinden kadın düşmanı ilan edildi. <b>Donna Rotunno</b> isimli avukat
en başta diyor ki; “tamam, kadınların ne dediklerine bakalım
ancak her söylediklerine de inanmayalım, önce sorgulayalım, satır
aralarını görelim.” Ardından ekledikleri çok ama çok manidar;
“şayet cinsel saldırıya uğramak istemiyorsan, o otele
gitmezsin.” (buradaki detayı fark etmişsinizdir, Weinstein sapığı
çoğu zaman kadınları otele davet ediyor ve bu sonradan ortalığı
velveleye veren hatunlar, takıp takıştırıp oraya varıyor). </span></div>
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgs_xvPE1LvWPsqhLgg63m92jCURSwFQAPh08Bdz3RXUrkInPJivG0ODd4Ry64Nz6HQIn5SqKWKKbeIZZ-pjTzaRuMbNVMbuJAEGRuTa9rCgvy0v1ZMEEb471zz-f43rj2Sz94oMHXaM0o/s1600/donna.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="900" data-original-width="1600" height="180" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgs_xvPE1LvWPsqhLgg63m92jCURSwFQAPh08Bdz3RXUrkInPJivG0ODd4Ry64Nz6HQIn5SqKWKKbeIZZ-pjTzaRuMbNVMbuJAEGRuTa9rCgvy0v1ZMEEb471zz-f43rj2Sz94oMHXaM0o/s320/donna.jpg" width="320" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">"Demir Leydi" Rotunno ve "öldüm bittim abi ben"<br />
rollerinde Harvey Weinstein</td></tr>
</tbody></table>
<div style="margin-bottom: 0cm;">
<span lang="tr-TR"><br /></span></div>
<div style="margin-bottom: 0cm;">
<span lang="tr-TR"> Rotunno'nun, Weinstein'in mağduru olanlara sorduğu sorular, tabiri
caizse “tam isabet”... Bir kısmı şöyle: “Neden kaçmadın?”,
“Neden gecelikle idin?” “Neden mukavemet etmedin, kendini
savunmadın?”, “Madem tecavüz veya taciz edildin, neden
etrafında dolanmaya devam ettin?” Bu açıdan bakıldığında, Rotunno'nun
hadiselere yaklaşımı ve metodolojisi, kendisine yönelecek amansız
nefrete rağmen o soruları sorabilmesi, olayların çirkin
bir çıkar ilişkisi üzerine kurulu olduğu tezine dayanıyor. Yani bu kadın, "kadının özü"nü biliyor ve ona göre vuruyor! </span></div>
<div style="margin-bottom: 0cm;">
<span lang="tr-TR"><br /></span></div>
<div style="margin-bottom: 0cm;">
<span lang="tr-TR"> Parantezi
kapattıktan sonra, kadınların nasıl korunacağı konusundaki
ikinci ve esas cevaba gelelim zira ilk cevabın yangına körükle gitmekten, kızlarımızı kadınlarımızı sapık canavarların eline atmaktan başka bir işe yaradığı yok: Filhakika bu cevap, gayet basit, basit olduğu
kadar kolay uygulanabilen, kolay uygulanabildiği kadar da etkili ve
kesin neticelidir. Erkeklerin işte, alışverişte, markette,
sokakta, plazada... Hasılı cemiyet hayatının ortasındaki
faaliyetleri sırasında onlara hiç bulaşmamak. Vaktini evinde veya
arkadaşlar arasında faydalı şeyler yaparak, sağlıklı,
ahlaklı nesiller yetiştirerek, ilmi açıdan kendini ve çocuklarını
geliştirerek, toplumun hır-güründen uzak sakin bir hayat
geçirmek... Bu kadar basit! Son ve en mükemmel din olan <b><a href="https://denizbalaban.blogspot.com/2013/01/islamiyet-olmadan-ahlak-olur-mu-1.html" target="_blank">İslamiyet</a></b>,
kadınların sırtına hiçbir ağır yük vurmuyor, “çıkın
çalışın”, “<b>hayat müşterektir</b>”, “erkeklerle yarışın”
demiyor. Hatta İslam kadını, ev işlerini yapmak, yemek hazırlamak
zorunda dahi bırakılmıyor. Baba veya koca veya en yakın akraba, ona
bakmak mecburiyetindedir. Bu kuralları, kendi yarattığı kullarını
en iyi tanıyan zat olan Allah koyuyor. İslamiyet, milyonlarca defa
denenmiş ve her denendiğinde aile ve kadını perişan etmiş
tatbikatlardan uzak durulmasını emrediyor. </span>
</div>
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh1dIQoZkwuSTV1KvSd2YCZ9KFK-v2L3UstJvEs1mI7ig-QnHajAh8Bka6zXCHW_H4cO0aRUqTbi-FYPk5sah_C-ZOxvmBZTvw4h4h9Yrf_frPMRtrH6BtRMRkvFEk-TVSsv2Vn2eIf5Ts/s1600/osmanli-da-evlerin-kapilarinda-neden-iki-tokmak-bulunurdu.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="600" data-original-width="800" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh1dIQoZkwuSTV1KvSd2YCZ9KFK-v2L3UstJvEs1mI7ig-QnHajAh8Bka6zXCHW_H4cO0aRUqTbi-FYPk5sah_C-ZOxvmBZTvw4h4h9Yrf_frPMRtrH6BtRMRkvFEk-TVSsv2Vn2eIf5Ts/s320/osmanli-da-evlerin-kapilarinda-neden-iki-tokmak-bulunurdu.jpg" width="320" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">şu iki tokmak var ya, o kadar çok şey anlatıyor<br />
ve öylesine derin manalar ihtiva ediyor ki!</td></tr>
</tbody></table>
<div style="margin-bottom: 0cm;">
<span lang="tr-TR"><br /></span></div>
<div style="margin-bottom: 0cm;">
<span lang="tr-TR"> Hülasa, tekrar çıkmaları ve hatta gürleşmeleri gayet olası olan zararlı ağacın dal ve yaprakları ile uğraşmaktansa, ağacı kökten
kesmek, en selim ve garanti yoldur!</span></div>
<div lang="tr-TR" style="margin-bottom: 0cm;">
<br /></div>
<div style="margin-bottom: 0cm;">
<br /></div>
<br />Deniz Balabanhttp://www.blogger.com/profile/10910711969483861375noreply@blogger.com3tag:blogger.com,1999:blog-6608254537112978379.post-76294405565988344332020-01-25T22:16:00.001+03:002022-10-25T17:52:42.044+03:00Alman Askeri Misyonu ve Osmanlı-Almanya Yakınlaşmasının Figürleri<br />
<div style="margin-bottom: 0cm;">
<span lang="tr-TR"><br /></span></div>
<div style="margin-bottom: 0cm;">
<span lang="tr-TR"> Osmanlı Devletinin
“<b>inhitat</b>” yani gerileme devrine girmesiyle birlikte, zayıflayan
alanlardan birisi de, ordu idi. 19 yüzyılda Avrupa’daki
gelişmeler ile birlikte, silah sanayinde yaşanan ilerlemeye ayak
uydurmakta geri kalınca, bir zamanların ihtişamlı Osmanlı askeri
kuvveti güç kaybetmeye başlamıştı. Geç kalınan trene yetişmek
adına ilk adımı atan Sultan 2. Mahmut, baş belasına dönüşen
başıbozuk <b>Yeniçeri Ordusu</b>nu lağvetmiş ve “<b>Asakir-i Mansure-i
Muhammediyye</b>” kurmuştu ancak bunlar yeterli değildi. Anlı şanlı
Prus askerlerin, yavaş yavaş da olsa Osmanlı ordusunda göreve
başlaması bu döneme rastlar. Hatta bu erken dönem gelenlerden
birisi, askeri dehası ve stratejileri ile nam salmış Feldmareşal
Helmuth Karl Bernhard von Moltke idi. </span>
</div>
<div style="margin-bottom: 0cm;">
<span lang="tr-TR"><br /></span></div>
<div style="margin-bottom: 0cm;">
<span lang="tr-TR"> Yıllar sonra, <b>93
Harbi</b> olarak bilinen (1877-1878 Rus-Osmanlı Savaşı) hezimetin
akabinde imzalanan Berlin Muahedesi, Osmanlı-Alman ilişkilerinde
yeni bir dönemi başlattı. Çünki bu antlaşma sırasındaki Alman
tavassutu, Osmanlı lehine görünüyordu. Berlin Antlaşmasının
getirdiği bu ortam, daha yeni Sultan olan <b>2. Abdülhamid Han</b>ın
her alandaki modernizasyon görüşüne paralellik arz ediyordu. Zira
çok zaman geçmeden Halife, ordunun ıslahı için Almanlardan
askeri bir heyet talep etti. 1880 senesinde yürütülen görüşmeler
ile, sözleşme imzalandı. Alman imparatorluk kuvvetlerinin
bel kemiğini oluşturan<b> Prusya Ordusu</b>nun Avrupa’daki savaşlarda
üstün başarı göstermesi ve çağın gerektirdiği teknik
teçhizata haiz olması, zaten yakınlaşma eğilimindeki
Osmanlı-Alman ilişkilerinin kilit noktalarından birini
oluşturuyordu. Neticede, daha Alman İmparatoru <b><a href="https://denizbalaban.blogspot.com/2019/05/avrupann-buyukannesi-kralice-victoriann.html" target="_blank">2. Wilhelm</a></b>
İstanbul’da Sultanı ziyarete gelmeden birkaç sene evvel (1882),
Albay<b> Otto Kaehler</b> (Kahler) riyasetindeki subaylar, İstanbul’a
gelerek faaliyete başladı. Bu faaliyetler, Sultan Abdülhamid hâl
edilene kadar devam etti. Ancak Kaehler Paşa 1885’te ölünce,
sonradan heyete dahil olan Baron von der Goltz sorumlu oldu. Ordudaki
bu toparlanma çabalarının ilk teste tabi tutulduğu yer, <b>1897
Osmanlı-Yunan Savaşı</b> idi. Alman silahlarının da kullanıldığı
savaş, 30 gün içerisinde (30 Gün Savaşı olarak da bilinir bu
yüzden) tam bir zafer ile neticelenmişti. </span>
</div>
<div style="margin-bottom: 0cm;">
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgqdstv73G44-kf5knqSugKA312PzUfupTOrRJDhMjebxl8wIitCbCUFfm-AzG94mmgm-yBJC5DVJpuRYNL_c00IfqIvNFmvaKu6Ct3FBMCrFP1q0CLGZTzPELUIn8Vp1mqRpH00U952B4/s1600/resad+wilhelm.jpg" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="577" data-original-width="1024" height="180" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgqdstv73G44-kf5knqSugKA312PzUfupTOrRJDhMjebxl8wIitCbCUFfm-AzG94mmgm-yBJC5DVJpuRYNL_c00IfqIvNFmvaKu6Ct3FBMCrFP1q0CLGZTzPELUIn8Vp1mqRpH00U952B4/s320/resad+wilhelm.jpg" width="320" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Alman İmparatoru II. Wilhelm İstanbul ziyaretinde<br />
yanında Enver Paşa ve Sultan V. Mehmed</td></tr>
</tbody></table>
<span lang="tr-TR"><br /></span></div>
<div style="margin-bottom: 0cm;">
<span lang="tr-TR"> Tabi son halife
diyebileceğimiz Abdülhamid Han-ı Saninin İttihatçılar
tarafından tahttan uzaklaştırılması, ülke için tam
bir felakete dönüşürken, hızlı bir toprak ve itibar kaybı
yaşandı. <b>Sultan Mehmed Reşad</b>’ın ipleri, abisi Abdülhamid gibi
çekememesi, devlet yönetimini tamamen beceriksiz ve çıktığı
kabuğu beğenmeyen İttihatçıların acemi ellerine düşürdü.
Trablusgarp ve Balkan Savaşlarında yaşanılan hezimetin ardından,
devletin son çırpınışları <b>1. Dünya Savaşı</b>na denk geldi.
Alman paşaların gözetiminde devam eden ve ivme kazanan ıslah
hareketi, birkaç cephede kendini gösterse de, savaşın genel
gidişatına kalıcı bir etkisi olmadı. </span>
</div>
<div style="margin-bottom: 0cm;">
<span lang="tr-TR"><br /></span></div>
<div style="margin-bottom: 0cm;">
Beceriksiz
kadrolarının elindeki devletin erozyon ve çözülmesi şiddetli
bir şekilde devam ederken, savaş 1914 yılının temmuz ayında
patlak verdiğinde, Osmanlı Devleti henüz olan bitenin dışındaydı.
Lakin uzun süre bu şekilde kalması kabil değil gibiydi çünki
aynı senenin başlarında Harbiye Nazırı, Enver Paşa olmuştu.
Kendisi İttihat Terakki Cemiyetinin kurucularından olması bir
yana, 31 Mart Olaylarında, <a href="https://denizbalaban.blogspot.com/2018/11/yuksek-degerlerden-istifa-eden-bir.html" target="_blank">Hareket Ordusu</a> içerisindeydi. Paşanın
birkaç sene evvelinde, askeri ataşelik münasebeti ile Berlin'de
bulunduğu esnada, Prusya-Almanya birleşmesi ile oluşan "<b>Alman
İmparatorluğu</b>"nun ordu yapılaşması ve disiplininden
etkilenmiş olduğu muhakkak. Zira “<b>Alman Askeri Misyonu</b>” olarak
bilinen Osmanlı-Alman işbirliği, kendisinin Harbiye Nazırlığı
döneminde yaşandı. Ancak şunu da belirtmek lazım,
kuvvetlenen bu ilişkiler, daha 1913 yılında, yani Enver Paşa
nezaret gelmeden evvel fiilen başlamış, Liman von Sanders
komutasındaki bir grup Alman subay, Enver Paşa nezarete
getirilmeden sadece 20 gün evvel, Türk Ordusunda ıslahat
faaliyetine başlamıştı. Osmanlı-Almanya İmparatorluğu
yakınlaşmasının ilk göstergesi olarak, Alman subaylar ordumuzda
müşavir olarak vazifelendirildi. Silahlı kuvvetlerde bir sürü
değişikliğe gidildi.</div>
<div style="margin-bottom: 0cm;">
<br /></div>
<div style="margin-bottom: 0cm;">
Ne var ki, askeri
ıslahat hamlesinin daha sekizinci ayında, Cihan Harbi patlak verdi.
Avrupa’daki savaşın başlamasının üstünden daha bir ay bile
geçmeden, kendisi de bir İttihatçı olan Sadrazam Said Halim
Paşa'nın yalısında, Enver Paşa'nın da hazır bulunmasıyla
imzalanan gizli ittifak anlaşması, Osmanlı'yı tamamıyla
Almanya'nın kucağına atmış oldu. Artık Devlet-i Osmaniye'nin
savaşa fiilen dahil olması an meselesiydi. Fitilin ateşlenmesi
için ise fazla beklemeye gerek kalmadı. Sonradan <b>Yavuz </b>ve <b>Midilli</b>
isimlerini alacak olan iki adet Alman kruvazörün (Goeben ve
Breslau), peşlerinde İngiliz savaş kruvazörleri olduğu halde,
<b>Enver Paşa</b>'nın şahsi talimatıyla İstanbul Boğazından geçip
Karadeniz'e ulaşması, sonun başlangıcı oldu. Enver Paşa'nın bir
sonraki zaafı ve yanlış kararı her şeyi mahvedecekti, zira
Karadeniz'deki bu iki kruvazörün amiraline, Rusya'ya saldırma emri
vermişti.</div>
<div style="margin-bottom: 0cm;">
<br /></div>
<div style="margin-bottom: 0cm;">
Alınan bu
kararlar, devletin yıkılması ile neticelenecekti bilindiği üzere.
Devlet ortada kalmayınca, askeri misyon da haliyle dağılmış
oldu. Tabi ki hepsini yazmamız mümkün değil ama topraklarımıza gelen, zikre şayan (ilk ve sonraki
dönem) bazı Alman subaylarına göz atalım:</div>
<div style="margin-bottom: 0cm;">
<br /></div>
<div style="margin-bottom: 0cm;">
<span style="color: black;"> <b>Helmuth Karl
Bernhard von Moltke</b></span><span style="color: #222222;">: </span><span lang="tr-TR">Mareşal
Moltke, 1835-39 yılları arasında gözlem ve eğitimlerde bulunup,
müşavirlik yaptı. Sonradan Prusya’ya döndüğünde, girdiği
savaşlarda üstün başarılar gösterdi. 1857’den sonra Prusya,
Alman İmparatorluğunun teşekkülünün ardından da <b>Almanya
Genelkurmay Başkanlığı</b>nı, tam otuz sene idare etti. Almanya’nın
yükselen bir güç olmasında büyük katkısı olan <b>Otto von
Bismarck</b> ile birlikte çalıştı.</span><span style="color: #222222;"> O
</span><span lang="tr-TR">Moltke ki, Sultan 2. Abdülhamid, 90. doğum
günü münasebetiyle, kendisine tebrik mesajı dahi yollamıştır.</span></div>
<div style="margin-bottom: 0cm;">
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEix-wlIKyEFK0OPgVoTvFImZBpFWcMQCh3f26xXqJjd-1jlV8uCMQHhrEmWv5jjqCHzdD1NuEleExX6tLNh_HMCTOZVOGD76fzrv6Wni-egekx1w1QRYLa766Bqoo8dv1PmuHt77s6Gxv4/s1600/BismarckRoonMoltke.jpg" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="243" data-original-width="220" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEix-wlIKyEFK0OPgVoTvFImZBpFWcMQCh3f26xXqJjd-1jlV8uCMQHhrEmWv5jjqCHzdD1NuEleExX6tLNh_HMCTOZVOGD76fzrv6Wni-egekx1w1QRYLa766Bqoo8dv1PmuHt77s6Gxv4/s1600/BismarckRoonMoltke.jpg" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">üç Prus efsanesi: Bismarck,<br />
Albrecht von Roon, Moltke</td></tr>
</tbody></table>
<br /></div>
<div style="margin-bottom: 0cm;">
<b>Colmar von der Goltz</b>: “Golç Paşa ya
da Goltz Paşa”. Osmanlı ordusu modernizasyonu esnasında, bizim
topraklara gelenlerden. Bilhassa subayların yetiştirilmesinde
katkısı oldu. Prus yapılanmasının temel taşlarındandır.
Ordunun eksikleri ile alakalı rapor hazırlamış ve iyi niyetle
çalışmıştır. Osmanlı, 1. Dünya Savaşı girince, 6. Ordu
Komutanlığına getirilmiş ve 1916'da tifüsten ölünceye kadar,
İngilizlere karşı başarılı bir mücadele vermiştir. O
tarihlerde yüzümüzü nadiren ağartan galibiyetlerden biri olan ve
kendisinin planladığı <b>Kut-ül Amare</b> zaferinin kazanılmasını
göremedi. Mareşal rütbesi vardı ve ünü dünyaya yayılmıştı.
<b>Krupp </b>ve <b>Mauser </b>gibi Alman silah markaları, onun inisiyatifinde
askerlerimize verildi. 1883-1897 arasındaki ilk hizmet döneminden
sonra, 1908’de tekrar gelmiş (aralarda Alman İmparatorluğunun
verdiği diğer vazifelerde de bulunsa) ve ölümüne kadar
kalmıştır. İstanbula’a defn edilmek istediğinden, naaşı
Bağdat’tan getirilmiş, Tarabya’daki <b>Alman Askeri Mezarlığı</b>na
gömülmüştür.</div>
<div style="margin-bottom: 0cm;">
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi2GlYG5lxp2THB1UAwz2r0v300bpR_Skkf46nv3FVkpRmKBiLf67rbWvgBWF4ljLheuAtYD6YFr9oYd6vYP52r64_rUVX_s_q9ftGkH4E0J-CAbiHmYd_vJ49pXYfRjJwZkryWDft6v3I/s1600/colmar-von-der-goltz-22fa82.jpg" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="313" data-original-width="625" height="160" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi2GlYG5lxp2THB1UAwz2r0v300bpR_Skkf46nv3FVkpRmKBiLf67rbWvgBWF4ljLheuAtYD6YFr9oYd6vYP52r64_rUVX_s_q9ftGkH4E0J-CAbiHmYd_vJ49pXYfRjJwZkryWDft6v3I/s320/colmar-von-der-goltz-22fa82.jpg" width="320" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Fesli Goltz Paşa</td></tr>
</tbody></table>
<br /></div>
<div style="margin-bottom: 0cm;">
<b>Fritz Bronsart von
Schellendorf</b>: 1914 - 1917 yılları arasında, <b>Erkan-ı Harbiye
Reisliği </b>(Genelkurmay Başkanlığı) yapan general. Yaptığı
icraatlar arasında en dikkat çekenlerinden birisi; Osmanlı
Ordusunu Alman karargahına bağlaması oldu. Bu da, ordumuzun
neredeyse tüm harp boyunca, Alman Genelkurmayı tarafından idare
edildiği anlamına gelir. <b>Filistin Cephesi</b>ndeki mağlubiyetler
ve Kudüs’ün İngilizlerce işgali akabinde, görevinden alındı.
Sarıkamış Faciasına sebebiyet verecek harekat planına da katkısı
vardır.
</div>
<div style="margin-bottom: 0cm;">
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhJoLvZHI8q8DJYk_GsaOjvFk0Fr112cBh6sa7JfwF68A1LmosJPXYJDXBZ_S4RN5Gq0J6Po5KM7JvS1nzjOZ7DsOUVbOTobYoDuZqaBwA8wWDt6J9beXaNQMZ1P60PrcYju7ltvAL1pM4/s1600/hepsi.png" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="712" data-original-width="1200" height="189" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhJoLvZHI8q8DJYk_GsaOjvFk0Fr112cBh6sa7JfwF68A1LmosJPXYJDXBZ_S4RN5Gq0J6Po5KM7JvS1nzjOZ7DsOUVbOTobYoDuZqaBwA8wWDt6J9beXaNQMZ1P60PrcYju7ltvAL1pM4/s320/hepsi.png" width="320" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Askeri Misyonun subayları: Schellendorf, von Sanders,<br />
von Feldmann, Erich Weber</td></tr>
</tbody></table>
<br /></div>
<div style="margin-bottom: 0cm;">
<b>Otto Liman von
Sanders</b>: Osmanlı'nın son dönem yabancıları arasında, ismi en
çok zikredilen askerlerden birisi. Alman Askeri Misyonun başı ve
önce 1. Ordu komutanı idi. Adının çok anılmasının başlıca
sebebi de, <b>Çanakkale Savaşı</b> sırasında o cepheyi de içine alan
5. Ordu komutanı olması ve bu savaşın bizlere bir şekilde
"zafer" diye yutturulmaya çalışılması. 300 bin, hatta
bazı kaynaklarda 400 bine yakın vatan evladının şehit edildiği,
Abdülhamit Hanın özenle yetiştirdiği askerlerin "cömertçe"
telef edildiği ve neticesine bakıldığında, işimize yarar
görünen hiçbir neticenin alınmadığı bir savaşın komutanı
kendisi. Daha sonra, von Falkenhayn’ın yerine komutanlığını
yaptığı Filistin Cephesi de çökünce, memleketine döndü.<br />
<br />
<b>Hans von Seeckt</b>: von Schellendorf'un yerine 1917'de Genelkurmay Birinci Başkanlığına getirildi. Osmanlı'ya gelene kadar elde ettiği askeri şöhret pek işe yaramadı, zira bir şey yapamadan, <b>Mondros Mütarekesi</b>nin imzalanması akabinde, Almanya'ya avdet etti.</div>
<div style="margin-bottom: 0cm;">
<br /></div>
<div style="margin-bottom: 0cm;">
<b>Erich von
Falkenhayn</b>: Eski <b>Prusya Savaş Bakanı</b> ve Alman Genelkurmay başkanı.
Filistin-Suriye-Irak hattını müdafaa etmek için "Yıldırım
Ordular Grubu" isimli ordunun ilk komutanı. Bu cephenin
çökmesinin sorumlularından birisi.</div>
<div style="margin-bottom: 0cm;">
</div>
<div style="margin-bottom: 0cm;">
<b>Friedrich Freiherr
Kress von Kressenstein</b>: 1. Dünya Savaşı esnasında 8. Ordu
Komutanı oldu. İki defa İngiliz ordusunu yenmesine rağmen,
üçüncüsünde yenilmiştir.</div>
<div style="margin-bottom: 0cm;">
<br /></div>
<div style="margin-bottom: 0cm;">
<b>Erich Weber</b>: "Weber
Paşa" olarak da bilinirdi. 1913’te geldi. Çanakkale Savaşı
başlamadan evvel, kendisine "paşa" ünvanı verildi. 1915
Ekiminde Alamanya’ya geri döndü.
</div>
<div style="margin-bottom: 0cm;">
<br /></div>
<div style="margin-bottom: 0cm;">
<b>Franz von Papen</b>:
<b>Hitler Almanyası</b>na hazırlıkta <b>Şansölye </b>görevinde bulunmadan
seneler evvel, Filistin cephesinde 4. Orduda kurmay başkanıydı.
1915'ten 1. Dünya Savaşı bitene kadar orada vazifeliydi. 2. Dünya
Savaşında tekrar bu topraklara gelmiş, Nazilerin <b>Ankara
Büyükelçisi</b> olmuştur.</div>
<div style="margin-bottom: 0cm;">
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEim3L-APBC-xSNZM5k7U1AILRWHK6I_mrNkpuyeDCnHBwmIBh3ZcB749DK-qy9x49LSajF1oXR_SNcYeB3D0agnM_Vb1ZHR4e2WODaS99dKB4QuLKC4BXaac8dRe1lQxfpKbcCVpHK5-jc/s1600/papen.jpg" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="450" data-original-width="800" height="180" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEim3L-APBC-xSNZM5k7U1AILRWHK6I_mrNkpuyeDCnHBwmIBh3ZcB749DK-qy9x49LSajF1oXR_SNcYeB3D0agnM_Vb1ZHR4e2WODaS99dKB4QuLKC4BXaac8dRe1lQxfpKbcCVpHK5-jc/s320/papen.jpg" width="320" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Papen Hitler'in karşısında, arka planda da<br />
Joseph Goebbels ve Hermann Göring</td></tr>
</tbody></table>
<br /></div>
<div style="margin-bottom: 0cm;">
<b>Hans Kannengiesser</b>:
1912’de İstanbul’a geldi. Çanakkale Savaşında bulunan
subaylardan birisidir ve burada yaralanmıştır.</div>
<div style="margin-bottom: 0cm;">
<br /></div>
<div style="margin-bottom: 0cm;">
<b>Wilhelm Souchon</b>:
Osmanlı Donanmasına sığınan meşhur <b>Goeben </b>(Yavuz) ve <b>Breslau
</b>(Midilli) gemilerinin komutanı iken, daha bu savaş gemileri gelir
gelmez, Osmanlı bayrağını çekerek hemen Karadeniz'in kuzeyine
yönelip, Sivastopol ve Odessa limanlarını bombalayan ve haliyle
Osmanlı Devletinin 1. Dünya Savaşına girmesine sebep olan kişi.</div>
<div style="margin-bottom: 0cm;">
<br /></div>
<div style="margin-bottom: 0cm;">
<b>Otto von Feldmann</b>:
Genelkurmay 1. Başkanlığı ve akabinde 1. Ordu Kurmay Başkanlığı
yaptı. Nazilerin esip gürlediği yıllarda <b>Reichstag</b>’da bulundu.</div>
<div style="margin-bottom: 0cm;">
<br /></div>
<div style="margin-bottom: 0cm;">
<b>Guido von Usedom</b>:
1. Dünya Savaşı sırasında amiral olarak Osmanlı donanmasında
hizmet etti. 1914’te geldi. Çanakkale Boğazında faaliyetlerde
bulundu. Çanakkale Savaşının ardından, Prus-Alman geleneğin en
prestijli madalyası olan “<b>Pour le Merit Nişanı</b>”nı aldı.<br />
<br />
<b>Johannes Merten</b>: Emekli olduğu halde, 1. Dünya Savaşı sırasında Osmanlı Ordusunda aktif göreve tekrar başladı. Çanakkale Savaşında bulununan amirallerdendir.<br />
<br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEib_-Wz5fEg5fXCYUc8Z0ZzoCYx7NCIkHHxlPNo5MU-okubPKe7azylZ7XIGaFFy8N2fgK3nJeKqp0OeDSLOHZhqa7RnRHqBPnDgxu2ETdM7FiVqxDT684eFVr1H6SHs_wf9vqwl7GVXGA/s1600/gu.jpg" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="466" data-original-width="672" height="221" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEib_-Wz5fEg5fXCYUc8Z0ZzoCYx7NCIkHHxlPNo5MU-okubPKe7azylZ7XIGaFFy8N2fgK3nJeKqp0OeDSLOHZhqa7RnRHqBPnDgxu2ETdM7FiVqxDT684eFVr1H6SHs_wf9vqwl7GVXGA/s320/gu.jpg" width="320" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Soldan sağa: Amiral von Usedom, Kayzer Wilhelm,<br />
Enver Paşa, Johannes Merten Gelibolu Yarımadasında</td></tr>
</tbody></table>
</div>
<div style="margin-bottom: 0cm;">
<br /></div>
<br />Deniz Balabanhttp://www.blogger.com/profile/10910711969483861375noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6608254537112978379.post-71101465833724059392019-12-08T20:10:00.004+03:002020-08-06T06:43:55.608+03:00Siyahlara Yönelik Sovyet Propagandası<br />
<div style="margin-bottom: 0cm;">
<br /></div>
<div style="margin-bottom: 0cm;">
Sosyal<span lang="">izm
fikriyatının 20 yüzyıl başlarında bir devletin resmi ideolojisi
olması ile birlikte, uluslararası dengeler ve ilişkiler tamamen
değişti. Avrupa’dan Japonya’ya kadar uzanan devasa Rus
topraklarının, 1. Dünya Savaşı hengamesinde <b>Bolşevik İhtilali</b>ne
boyun eğmesinin en belirgin neticesi bu olmuştu. Kapitalizmin hem
de vahşisini yaşayan batıya mukabil, süslü söz ve vaatlerle
üzeri örtülmüş yalanların hakim olduğu Sosyalist-Komünist
doğu bloku yükseldi. </span>
</div>
<div style="margin-bottom: 0cm;">
<span lang=""><br /></span></div>
<div style="margin-bottom: 0cm;">
<span lang=""> Bu
Sosyalist-Komünist doğunun en üstünde durduğu şeylerden birisi,
propaganda idi. <b>Marksist-Leninist</b> öğretiyi yerleştirmek ve
kaçınılmaz olarak dünyaya yaymak, yeni yeni müttefikler bulmak
için, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği bunun üstünde
ehemmiyetle duruyordu. Bunu kuvvetlendirmek adına da, karşısına
çıkan fırsatları kaçırmıyordu. Bu fırsatlardan birisi, siyah
renkli insanlara bilhassa <a href="https://denizbalaban.blogspot.com/2019/12/1967-detroit-ayaklanmas-12-sokak.html" target="_blank">Amerika Birleşik Devletlerinde</a> yapılagelen
muamele idi. Köleliğin kaldırılmasının üzerinden bir asırlık
bir sürenin geçiyor olmasına rağmen, cilt rengi farklı insanlara
uygulanan ayrımcılık, tam da Sovyetlerin istediği cinstendi. Zira
pompalamak istedikleri algı çok basit ama bir o kadar da vurucuydu;
“Kapitalist dünya insanlara renklerine göre yaklaşır, eğer
siyahsan ikinci sınıf vatandaşsındır.... Sosyalizm çok güzel,
gelsene!” </span>
</div>
<div style="margin-bottom: 0cm;">
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhLVuLsDKpCrBW8EqBU7QTK7Q_i9J-_xhBEK58u9Wyn2ffS-oz3RxUW0fw7Tb6zNEbsZGMMqufBVJhL0btkqRNhGNIAZexiBboc9tNjTC5KqSSqfS_ry8ZFVzlwSzSyzV-d0yDQOM1Damg/s1600/lenin.jpg" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="420" data-original-width="300" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhLVuLsDKpCrBW8EqBU7QTK7Q_i9J-_xhBEK58u9Wyn2ffS-oz3RxUW0fw7Tb6zNEbsZGMMqufBVJhL0btkqRNhGNIAZexiBboc9tNjTC5KqSSqfS_ry8ZFVzlwSzSyzV-d0yDQOM1Damg/s320/lenin.jpg" width="228" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Lenin Rusyası tüm renklere kucak açıyor!<br />tabi yersen</td></tr>
</tbody></table>
<span lang=""><br /></span></div>
<div style="margin-bottom: 0cm;">
<span lang=""> Sosyalist Rusya’nın
siyahlara yaklaşımı ve bunu propaganda malzemesi olarak kullanmaya
başlaması, ihtilalin hemen arkasından başlar. Zencilerin bariz
bir şekilde öne çıkarıldığı afiş ve posterler, daha
1920’lerde görülmektedir. Sovyetler-ABD propaganda atışmasının
kilometre taşlarından olması hasebiyle şu anekdotu aktarmakta
fayda var: Giderek artan Sovyet propagandası karşsında
Amerikalılar, SSCB'deki insan haklarına dikkatleri çekmek
isterken, Ruslardan şöyle bir cevap almışlardır; “<b>Siz de
<a href="https://denizbalaban.blogspot.com/2020/05/central-park.html" target="_blank">zencileri </a>linç ediyorsunuz!</b>” (bu kalıp, özellikle Stalin
zamanında çok kullanılırmış)</span></div>
<div style="margin-bottom: 0cm;">
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhv-5M8J7RduV5MONtsxprSJX8-ag0d3ZqIGWOUGVIhIa4UHqcLogOnsC2e_-cVkwVAgb9EzsJZZHatzvnBu9jVzgZHYy79CIA03BmRQBxRdpRrNgBrOyCCmjLAynAwBB8XGFXabrrBu0Q/s1600/linc.jpg" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="373" data-original-width="266" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhv-5M8J7RduV5MONtsxprSJX8-ag0d3ZqIGWOUGVIhIa4UHqcLogOnsC2e_-cVkwVAgb9EzsJZZHatzvnBu9jVzgZHYy79CIA03BmRQBxRdpRrNgBrOyCCmjLAynAwBB8XGFXabrrBu0Q/s320/linc.jpg" width="228" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">meşhur "Siz de siyahları idam ediyorsunuz!"</td></tr>
</tbody></table>
<span lang=""><br /></span></div>
<div style="margin-bottom: 0cm;">
<span lang=""> Amerikalı siyah
elitlerin Sovyetlerin propagandasından etkilenmesi bir tarafa, 1919
yılında Chigaco’da tesis edilen “<b>Amerikan Komünist Partisi</b>”,
Afrikalı-Amerikalıların adeta sığınağı olmuştu. Zira parti,
özellikle çalışan siyahların haklarını koruma konusunda cesur
adımlar atıyordu (ilk kuruluşunda hemen hemen hiçbir siyahın
teşkilatta olmadığını belirtmiş olalım). Amerikalı siyahların
o dönem en etkin isimlerinden <b>Otto Huiswoud</b> ve <b>Claude McKay</b>,
Bolşevik İhtilalin hemen akabinde, <b>Komünist Enternasyonalin 4.
Dünya Kongresi</b> vesilesiyle soluğu Moskova'da almış, bu
ziyaretlerinden çok etkilendiklerini belirtmişlerdir. Ancak bu
kongreden evvel, özellikle “<b>Jim Crow Kanunları</b>” altında
kırılan siyahlara yönelik propaganda için, Bolşevik rejim 300
bin dolarlık bir bütçe bile ayırmıştı.</span></div>
<div style="margin-bottom: 0cm;">
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhsSDxMCUarfs5V1AoEmDIQUcvZh9SLfcX0BoExgEKzMmbTHwCYrNMfNYHXoAhrjfmyqEh6irPYEcld0GUVL9s0agdnrI-2CH8_UKbYelb3cN2PuPxHthMd8AxCR43QUXx9khvsaKs5CCQ/s1600/kad%25C4%25B1nlar.jpg" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="515" data-original-width="376" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhsSDxMCUarfs5V1AoEmDIQUcvZh9SLfcX0BoExgEKzMmbTHwCYrNMfNYHXoAhrjfmyqEh6irPYEcld0GUVL9s0agdnrI-2CH8_UKbYelb3cN2PuPxHthMd8AxCR43QUXx9khvsaKs5CCQ/s320/kad%25C4%25B1nlar.jpg" width="233" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Dünya Kadınlar Gününde tüm renkler</td></tr>
</tbody></table>
<span lang=""><br /></span></div>
<div style="margin-bottom: 0cm;">
<span lang=""> ABD'yi 1929'da
etkisi altına alan <b>Büyük Ekonomik Buhran</b> da, Ruslar için
fırsattı. Sovyet yönetimi, ekonomisi bozulan Amerika'da daha da
ezilen zencileri, yaşamak ve çalışmak üzere kendi ülkelerine
davet etti. Bu davete sadece birkaç yüz siyahın icabet ettiği
biliniyor. Yine aynı zamanlarda, ırkçılık ve <b>zenofobi</b>yi anlatan
bir film yapma projesi çerçevesinde, ABD'den siyah sanatçılar
çağrıldı. “<b>Black and White</b>” (Chernoe i Beloe) adı ile ve büyük umutlarla
gösterilmek istenen film projesi, hayata geçirilemedi (<b>Harlem
Rönesansı</b>nın önde gelen isimlerinden meşhur şair <b>Langston
Hughes</b> de projedeydi). Soğuk Savaşın ilerleyen yıllarında da,
Sovyetler bir bahane ile, Amerika'daki her ırkçı olayı propaganda
malzemesi olarak kullanmaya devam etti. Bunlar bir diğeri de, 1931
yılında trende iki tane beyaz kadına tecavüz ettikleri iddiası
ile, idama mahkum edilen 9 zenci çocuğun karıştığı, senelerdir
tartışılagelen “<b>Scottsboro Boys</b>” olayı idi.</span><br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjIW_U6oCgeeI9ABNKjUGtyER2Ltalvce7XRDKft6Iu-Vz3rINIhaTiz4DXb3ZI8afUlwdHN1ozR8zrKIHKKIOvYFmTG1yXD9aXhsSTZ2lQNwb4utFrSatrpE-abaWAoikgMTzzMWG6MIM/s1600/boyun.jpg" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="1375" data-original-width="1024" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjIW_U6oCgeeI9ABNKjUGtyER2Ltalvce7XRDKft6Iu-Vz3rINIhaTiz4DXb3ZI8afUlwdHN1ozR8zrKIHKKIOvYFmTG1yXD9aXhsSTZ2lQNwb4utFrSatrpE-abaWAoikgMTzzMWG6MIM/s320/boyun.jpg" width="238" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">"Şu zinciri al biraz da sen taşı!"</td></tr>
</tbody></table>
<span lang=""><br /></span></div>
<div style="margin-bottom: 0cm;">
<a href="https://www.blogger.com/null" name="_GoBack"></a><span lang=""> SSCB’nin
bu ilk hamlesinden sonra, zulmü ve kan dökücülüğü ile dillere
destan olan Stalin zamanında ülke tam manasıyla üstü açık
hapishaneye dönüşürken, siyahlara yönelik propaganda 50’lerin
sonunda tekrar hız kazandı çünki Afrikada’da, ülkelerin yer
altı ve üstü ne varsa her şeyini sömüren Batı devletleri,
teker teker kovulmaya başlanmıştı. <b>Nikita Kruşçev</b> idaresindeki
Sovyetler Birliği için bu da başka bir çıkar kapısı olabilirdi. Ayaklanma
halindeki yerlere silah yardımının yanı sıra, Afrikalı gençler
Rusya’da eğitime gidip, Sosyalizmi yerinde müşahede ediyordu.
Namibya, Kongo, Angola, Cezayir, Mozambik, Mısır bu ilişkide daha
öne çıkarken, Moskova’da tedrisattan geçen gençler, sonradan
hükumetlerde etkin vazife alıyordu. </span>
</div>
<div style="margin-bottom: 0cm;">
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgzX_z-KM9C8j9fz9oCnX4AZyMpzgIUhhix2aHSFfuD4JNvcHIHDR5U_aGG2EGU32_DtDOhb6zt6oHLXpYwodGvphhNYIiDCBDxdet4qA34TS-YJSdKhxl2RTOX_wmEDm8-wYX8YuL-gqI/s1600/moskova.jpg" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="515" data-original-width="349" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgzX_z-KM9C8j9fz9oCnX4AZyMpzgIUhhix2aHSFfuD4JNvcHIHDR5U_aGG2EGU32_DtDOhb6zt6oHLXpYwodGvphhNYIiDCBDxdet4qA34TS-YJSdKhxl2RTOX_wmEDm8-wYX8YuL-gqI/s320/moskova.jpg" width="216" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">"Moskova'ya gelin!"</td></tr>
</tbody></table>
<span lang=""><br /></span>
<span lang=""> Üçüncü Dünya
ülkeleri ile ilişkileri kuvvetlendirmek, pekiştirmek adına 1960
yılında Moskova'da, “<b>Rusya Halkların Dostluğu Üniversitesi</b>”
kuruldu. 1961 başında, Kongo'nun bağımsızlığı ve Belçika
sömürgesi olmaktan çıkması için mücadele veren <b>Patrice
Lumumba</b>'nın öldürülmesi akabinde, onun adını yaşatmak için
üniversiteye ismi verildi. Aslında üniversitenin kurulmasının
gayesi belliydi; Soğuk Savaşın şiddetlendiği uluslararası
sahada, Afrikalı gençleri Sosyalizme uygun olarak yetiştirip,
onları kendi devletlerinde, çeşitli yönetici kademelerine
getirmek. Orta Afrika Cumhuriyeti ve Namibya eski cumhurbaşkanları
başta olmak üzere, birçok Afrika ve hatta Orta Amerika ülkelerinin
en üst düzey siyasetçileri buradan mezun olduğuna göre, bu
gayeye kısmen de olsa ulaşılmış olduğu meydandadır (çılgın
Fidel Castro ise doğrudan 300 bin asker göndermişti Afrika'ya
yardım olarak, o da başka mesele). Halen Filistin Devlet Başkanı
olan <b>Mahmud Abbas </b>da, bu üniversitenin tedrisinden geçmiştir.</span><br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhSNxAvQsCoqy8gEFawGqmDtceWoYWFkaiBq8xcL5Xxm91WL3M70gMvFm7HZjdfw2LdjIFuaXxLfuFWUWEpSBGTNiNmSRhndYjw31f4vEHqv-eM-IH57G-G2fw1G-mWutj2aGN7KTs3eWw/s1600/africa.jpg" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="516" data-original-width="800" height="206" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhSNxAvQsCoqy8gEFawGqmDtceWoYWFkaiBq8xcL5Xxm91WL3M70gMvFm7HZjdfw2LdjIFuaXxLfuFWUWEpSBGTNiNmSRhndYjw31f4vEHqv-eM-IH57G-G2fw1G-mWutj2aGN7KTs3eWw/s320/africa.jpg" width="320" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">"Afrika mücadele ediyor!"</td></tr>
</tbody></table>
<span lang=""><br /></span></div>
<div style="margin-bottom: 0cm;">
<span lang=""> Ancak Sosyalizm
akımının ömrü, dünya genelinde fazla olmadı ve 70 senede
pili bitti. Bunun çökmesiyle, Rusların pek de öylesine zenci
hayranı olmadığı, hepsinin zorlama bir devlet politikası olduğu
da ortaya çıktı. Zira Rusya'daki zenofobik saldırılar, 90'lardan
sonra arttı. Hatta yapılan araştırmalar, son senelerde yükselişte
olduğuna işaret ediyor. Bunda mülteci akınlarının hemen her
yerde artması baş sebep olarak belirtilebilir ise de, normal
şartlar altında zaten yabancı düşmanlığı Ruslar arasında
yaygın. Batının uyguladığı ambargonun, milliyetçiliği
körüklediği de aşikar. Bu bağlamda, çeşitli Rus şehirlerinde
okumaya gelen siyah renkli talebelerin birçoğu, hava karardıktan
sonra, bilhassa ıssız yerlerde olmamaya dikkat ettiklerini
belirtiyorlar. Bu da demek oluyor ki, Sovyet idaresinin yaptığı
veya yapmaya çalıştığı propaganda, sadece bir göz boyama
girişiminden ibaret olup, halk tabanında ciddi bir karşılık
bulabilmiş değildir. </span>
</div>
<div style="margin-bottom: 0cm;">
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhSq7H26E0X0UiG4jG9TLCPi63Olzp8wjoMoK2FqobIhHu0j34MyzFbH8S7TCWFHvu5CQn-v2Q41H0eI0YvvvfW7rQXX9RYDPMkYe00G8t97BX3RviCia7XW-LfFicdzugYgSxSn2C7alo/s1600/%25C3%25A7ocuklar.jpg" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="515" data-original-width="687" height="239" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhSq7H26E0X0UiG4jG9TLCPi63Olzp8wjoMoK2FqobIhHu0j34MyzFbH8S7TCWFHvu5CQn-v2Q41H0eI0YvvvfW7rQXX9RYDPMkYe00G8t97BX3RviCia7XW-LfFicdzugYgSxSn2C7alo/s320/%25C3%25A7ocuklar.jpg" width="320" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">60'lardan, çocuklara yönelik posta pulu </td></tr>
</tbody></table>
</div>
<br />Deniz Balabanhttp://www.blogger.com/profile/10910711969483861375noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6608254537112978379.post-32066069260936722572019-12-03T22:54:00.004+03:002020-08-06T06:43:01.202+03:001967 Detroit Ayaklanması (12 Sokak İsyanı) ve 1967'nin Uzun Sıcak Yazı<br />
<div style="margin-bottom: 0cm;">
<span face="" style="font-family: "trebuchet ms", sans-serif;"><br /></span></div>
<div style="margin-bottom: 0cm;">
<span face="" style="font-family: "trebuchet ms", sans-serif;"> 1960’lardaki
dünyayı düşündüğünüzde, insanların renklerinden dolayı
hala ikinci sınıf <span lang="">muamalesi</span>
gördüğü gerçeği karşısında şaşırabilirsiniz. Ve bu renk
ayrımının, <b>2. Dünya Savaşı</b> sonrası tüm dünyanın yeni
patronluğuna soyunan ve çoğu zaman terakkinin sembol isimlerinden
birisi olan <b><a href="https://denizbalaban.blogspot.com/2014/07/breaking-bad-dizisi-uzerinden-amerikan.html" target="_blank">Amerika Birleşik Devletleri</a></b>nden geldiğini <span lang="">öğr</span>enmek,
şaşkınlığınızı daha da arttıracaktır. Ama ne yazık ki durum bu.
<b>Hitler </b>öleli <span lang="">on
beş</span>
seneyi geçtiği halde, bu ülkede hala köleliliğin etkileri devam
ediyor, cepleri şişkin, ağzı purolu beyazlar, daha düne kadar
sahip oldukları siyahi kölelerin, hemen öylece “salıverilmesine“
bir türlü sıcak bakmıyordu.</span></div>
<div style="margin-bottom: 0cm;">
<span face="" style="font-family: "trebuchet ms", sans-serif;"><br /></span></div>
<div style="margin-bottom: 0cm;">
<span face="" style="font-family: "trebuchet ms", sans-serif;"> <a href="https://denizbalaban.blogspot.com/2020/05/central-park.html" target="_blank">ABD’nin
</a>tarihine çok kabaca baktığımızda, geniş ve her türlü <span lang="">iklime,
</span>coğrafi
<span lang="">şekle</span>
haiz topraklara yayılmış olmanın bahşettiği etkileri
rahatlıkla görebiliyoruz. Bunların başında şüphesiz, merkezi
otoriteden uzak olarak, bireyselliğin ve bireysel yaşamı korumanın
olduğunu görürüz. Daha ilk yerleşimlerle birlikte, hem düşman
bildiklerine hem de tabiatta önlerine çıkan her türlü vahşi
hayvana karşı kaçınılmaz olarak gelişen ferdi silahlanma
içgüdüsü, kolluk kuvvetlerinin insan haklarını koruma
konusundaki hakimiyetinin artmasına rağmen, 20. yüzyıl ile
birlikte devam etmiştir. Bugün bile, silahlanma rakamlarının son
derece yüksek olması, Amerika’nın en dikkat çeken yanlarından
birisidir <span lang="">(yüksek
bir mahkemenin bireysel silahlanmanın anayasanın ikinci maddesi ile
korunduğunu belirtmesini unutmayalım)</span>.
Oysa sosyal adaleti temel alan (ya da aldığını iddia eden diyelim) Avrupa ülkelerinde bireysel silahlanma ise, katı
kurallarla kontrol edilme seviyesindedir.
</span></div>
<div style="margin-bottom: 0cm;">
<span face="" style="font-family: "trebuchet ms", sans-serif;"><br /></span></div>
<div style="margin-bottom: 0cm;">
<span face="" style="font-family: "trebuchet ms", sans-serif;"> ABD’nin
bir başka özelliği, yine daha ilk yerleşimlerle birlikte kendini
gösteren köleliktir. Uçsuz bucaksız çiftliklerde çalışacak
eleman sıkıntısı çeken bu toprakların “yeni yerlileri”
çözümü, “<b>Kara Kıta</b>”dan getirdikleri siyah renkli “sudan
ucuz işçiler”di. E nasıl olsa dur diyen yoktu ve bunları bir
şekilde kullanmak kolaydı… Onlar da kolay yolu seçtiler ve karın
tokluğuna (karınları ne kadar doydu o ayrı <span lang="">konu</span>)
çalışacak siyahları, gemilere “tıkıştır”dıkları gibi,
önce köle pazarlarına, ardından da tarlalara sürdüler.
“<b>Kuzey-Güney Savaşı</b>” olarak da bilinen “<b>Amerikan İç
Savaşı</b>”nın, temelde köleliliğin kaldırılması etrafında döndüğünü zikredersek, bu
kurumun ne denli büyük ve etkileyici olduğu konusunda bir fikir
verecektir.
</span></div>
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjPxLDA3RV8Am0QDUrR1jP_Gt1HVJ6TFY4pIWRU9frRoYOQN9u7NnRVbAS9dieepi2zGu2ek8TZfaCBSvHfXudtRGB1IhgrR4D3CUO-oWA5rCrAaTyT31WRz-uzCvLLEqFDeDEmdtG9_oc/s1600/k%25C3%25B6le.jpg" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="180" data-original-width="300" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjPxLDA3RV8Am0QDUrR1jP_Gt1HVJ6TFY4pIWRU9frRoYOQN9u7NnRVbAS9dieepi2zGu2ek8TZfaCBSvHfXudtRGB1IhgrR4D3CUO-oWA5rCrAaTyT31WRz-uzCvLLEqFDeDEmdtG9_oc/s1600/k%25C3%25B6le.jpg" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">köleler gemiye "dolduruluyor"</td></tr>
</tbody></table>
<div style="margin-bottom: 0cm;">
<span face="" style="font-family: "trebuchet ms", sans-serif;"><br /></span></div>
<div style="margin-bottom: 0cm;">
<span face="" style="font-family: "trebuchet ms", sans-serif;"> Öyle
veya böyle, savaş neticesinde kölelik kaldırıldı. Ancak ortada,
daha düne kadar insan gözüyle dahi bakılmayan, sadece ayak işleri
yapmış olan siyahların topluma entegrasyonu vardı. Bu entegrasyon
da hemencecik olacak bir şey değildi tabi ki, böylesine köleliğe
alışmış bir cemiyette. Ve nitekim, renklilerin Amerikan toplumuna
intibakı, bir asrı da aşacak bir sürece girdi. <span lang=""><b>J.F.
Kennedy</b>'nin, suikaste kurban gitmeden evvel hazırladığı ve 1964
yılında yürürlüğe giren <b>Medeni Haklar Yasası</b>, durumu en
azından kağıt üstünde düzeltmiş gibi görünse de, bilhassa
siyahlara karşı olan ön yargı ve gizli nefret, bir şekilde
günümüzde dahi rahatlıkla görülebiliyor. </span>
</span></div>
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi0ocetI-Shnq8OgxbebEx_74uuDR9TVL2bGrCFwAppB5q0T47UZhFg0KuQiwN3RJNJj_eRtnIYXWBW5LY1cxjnDQElPuAsFglAV18vyYBbvd87Xxly16a8aOJridziVJX58dH57e5Xk44/s1600/martin.jpg" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="394" data-original-width="700" height="180" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi0ocetI-Shnq8OgxbebEx_74uuDR9TVL2bGrCFwAppB5q0T47UZhFg0KuQiwN3RJNJj_eRtnIYXWBW5LY1cxjnDQElPuAsFglAV18vyYBbvd87Xxly16a8aOJridziVJX58dH57e5Xk44/s320/martin.jpg" width="320" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">"I have a dream" demek suretiyle tarihi konuşmalardan birine <br />
imza atan Martin Luther King Jr.</td></tr>
</tbody></table>
<div style="margin-bottom: 0cm;">
<span face="" style="font-family: "trebuchet ms", sans-serif;"><span lang=""><br /></span></span></div>
<div style="margin-bottom: 0cm;">
<span face="" style="font-family: "trebuchet ms", sans-serif;"> Bu
tarihi bilgileri üst üste koyduğunuzda ve yanına “insan
hakları” kavramının hızlıca hayatımıza girdiği 20. Yüzyılın
ikinci yarısından sonraki dünyayı da eklediğinizde, 1960’ların
Amerikası’nda zenci olmanın nasıl bir şey olacağını aşağı
yukarı kestirebilirsiniz. <a href="https://denizbalaban.blogspot.com/2018/04/muhammed-alinin-kibri-dini-ve-bir-donem.html" target="_blank">Malcolm X, Martin Luther King Jr, Nation of Islam</a>, <b>Sivil Haklar Hareketi</b>, <b>Elijah Muhammad</b>, <b>Louis Farrakhan</b> hatta <b>Muhammed Ali
</b>isimleri de bu şekilde, biraz daha anlamlı gelecektir (bir türlü
bitmek bilmeyen ve beklenmedik derecede can almaya devam eden
“<b>Vietnam Savaşı</b>” da bonus).</span></div>
<div style="margin-bottom: 0cm;">
<span face="" style="font-family: "trebuchet ms", sans-serif;"><br /></span></div>
<div style="margin-bottom: 0cm;">
<span face="" style="font-family: "trebuchet ms", sans-serif;">Tüm
bu toparlamadan sonra, gelelim asıl konuya:</span></div>
<div style="margin-bottom: 0cm;">
<span face="" style="font-family: "trebuchet ms", sans-serif;"><br /></span></div>
<div style="margin-bottom: 0cm;">
<span face="" style="font-family: "trebuchet ms", sans-serif;"> <b>Michigan
</b>Eyaletinin en büyük şehri olan <b>Detroit</b>, <span lang="">otomobilin
insan hayatına girişi ile birlikte, </span>Amerikan
otomobil sanayisinin merkezi konumun<span lang="">a
gelmiş</span>
ve hatta “<b>Motor Town</b>” ve kısaca “<b>Motown</b>” olarak
adlandırılacak kadar bununla özdeşleştirilmişti (bu devasa
otomobil imalat fabrikalarında ağırlıkla kimler çalışıyordu bir tahmin edin). Lakin her şey, 1967’nin sıcak bir <span lang="">yaz</span>
gecesinde değişecekti.</span></div>
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEifgLL90m86ImVcF-8BgpAjL6A5PKlt156lNzg4eoFHN99IqoPdCZBOJgx-DtTn-2C47SZvJFmBlgzVaHiwlMOEBlgOOazG3OXSc-ohCHoi3khXMiRfIuMh95a2H03ziHw_Czx5JwkUdsM/s1600/riot+1.jpg" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="800" data-original-width="1600" height="160" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEifgLL90m86ImVcF-8BgpAjL6A5PKlt156lNzg4eoFHN99IqoPdCZBOJgx-DtTn-2C47SZvJFmBlgzVaHiwlMOEBlgOOazG3OXSc-ohCHoi3khXMiRfIuMh95a2H03ziHw_Czx5JwkUdsM/s320/riot+1.jpg" width="320" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Detroit İsyanda</td></tr>
</tbody></table>
<div style="margin-bottom: 0cm;">
<span face="" style="font-family: "trebuchet ms", sans-serif;"><a href="https://www.blogger.com/null" name="_GoBack"></a><br /><span lang=""> 22'yi
</span>23
Temmuz<span lang="">'a
bağlayan </span>1967
<span lang="">gecesinin</span>
ilerleyen saatlerinde, <span lang="">içki
satma </span>ruhsatı
olmayan <b>12. Sokak</b>taki bir eğlence mekanına gelen polis, baskın
yapmak niyetindedir ve içeride fazla insan olmadığı için işinin
kolay olacağını düşünür. <span lang="">Kolluk
kuvveti, iç</span>eride
birkaç kişiyi göz altına almayı beklerken, “Vietnam
Savaşı”ndan
taze gelmiş iki askerin dönüşünü kutlayan 82 kişi ile
karşılaşır ve <span lang="">alelacele
</span>hepsini
tutuklamaya karar verir. Ancak bu kadar insanı alıp götürmek
kolay değildir ve buna hazırlıkları olmadığı için, taşıma
vasıtaları gelene kadar, siyahların
oluşturduğu kalabalık olay mahalline birikmeye başlar. Sıhhatli
bir empati yapabilmek adına, yazının başındaki bilgileri şimdi
zihninizde gezdirin ve sabah karşı elleri kelepçelenen yüze yakın
renktaşınızın, tekere teker polis arabalarına doldurulmaya
çalışıldığına şahit olun… Artık her şey ufak bir
kıvılcıma bakar ve kalabalığı kışkırtanlardan birisinin,
polise şişe fırlatmasıyla isy<span lang="">an
başlar</span>.<br /><br /> Polis
araçlarının olay yerinden ayrılmasından sonra, kalabalık
mağazaları yağmalamaya <span lang="">koyulur</span>
ve pazar günü olması dolayısıyla, güvenlik kuvvetleri
toparlanmakta gecikir. <span lang="">M</span>üdahalenin
gecikmesi, yağma olaylarının genişlemesine meydan bırakır. <span lang="">O</span>
günün akşamında,<b>sokağa
çıkma yasağı</b> ilan
edilir. <span lang="">A</span>ncak
isyan, <span lang="">buna
rağmen</span>
genişlemeye devam ederken, pazartesi günü ortalık yangın yerine
döner. <span lang="">P</span>olis
bazı göstericileri tutukla<span lang="">sa
da, sayı olarak kafi değildir.<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgc1BeW4gxV_RglyTsUPAylYaA1YnHXrrHhdnu1uH6Mz7369DGDnWkX_HR__5OvfNiN2b3OVnK9KQ23vKU4l8tr9omFiDYdQAD_TMy1rNJXKddizl8Plg_WFN3ZpF1H6z6oj5BT7zmYL7Q/s1600/asker.jpeg" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="346" data-original-width="500" height="221" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgc1BeW4gxV_RglyTsUPAylYaA1YnHXrrHhdnu1uH6Mz7369DGDnWkX_HR__5OvfNiN2b3OVnK9KQ23vKU4l8tr9omFiDYdQAD_TMy1rNJXKddizl8Plg_WFN3ZpF1H6z6oj5BT7zmYL7Q/s320/asker.jpeg" width="320" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">ABD için alışılmadık bir durum:<br />
silahlı askerler polis vazifesinde</td></tr>
</tbody></table>
</span><br /><br /><span lang=""> P</span>olisin
yeterli olmadığı görülünce, başkan <b><span lang="">L</span>yndon
<span lang="">B</span>.
<span lang="">J</span></b><b>ohnson</b>
<span lang="">A</span>merikan
askerlerinin ayaklanmaya müdahale etmesini onaylar (siyasi bir
çekişme yüzünden bu kararın geciktiği ve böylece hadisenin
zapturapt
altına
alınmasının uzadığı <span lang="">bilinmektedir</span>).
<span lang="">A</span>sker
duruma el koymaya çalışırken, ortamın kaosu ve gerginliğinde,
polis birçok yerde görevini aşacak hareketlere girişir. <span lang="">O</span>
gün bir <span lang="">de,<b>K</b></span><b><span lang="">athryn</span>
<span lang="">B</span>igelow</b>'un
yönettiği "<span style="font-weight: bold;"><span lang="">D</span></span><b>etroit</b>"<b> </b>filminin
bel kemiğini teşkil eden <b><span lang="">A</span>lgiers
<span lang="">M</span>otel
<span lang="">O</span></b><b>layı</b>
yaşanır.
<span lang="">Ü</span>ç
tane siyah gencin dövülerek öldürüldüğü, diğer dokuz gencin
feci şekilde dövülüp aşağılandığı vak'a, ırkçı beyaz
polislerin işiydi (bunu yapan üç polis ceza almadan yırttı
<span lang="">sonra</span>).
<span lang="">Olay
kısaca, gençlerden birinin yarış tabancası ile havaya ateş
etmesi ve asayişin bunu keskin nişancı atışı zannederek otele
baskın vermesi idi. Birbirine arka çıkan ırkçı polislerin
hadiseyi büyütmesi, işi çığırından çıkaran nokta
olmuştu.<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhLDkt0-8kPMem-BTFwnAI0jV_mL6L4POYjQrTRx2wxP_2o55Zz1E0BJKMG573JLntWgvKp6fKpVgEpE-WrLYOi0KA3mU1zdNIA2JGOZaQwB347kAmIwLrlFNCnjj1XbCPvvegAEBVIsy8/s1600/algiers.jpg" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="1064" data-original-width="1440" height="236" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhLDkt0-8kPMem-BTFwnAI0jV_mL6L4POYjQrTRx2wxP_2o55Zz1E0BJKMG573JLntWgvKp6fKpVgEpE-WrLYOi0KA3mU1zdNIA2JGOZaQwB347kAmIwLrlFNCnjj1XbCPvvegAEBVIsy8/s320/algiers.jpg" width="320" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Algiers Motel Olayında öldürülen gençler</td></tr>
</tbody></table>
</span><br /><br /><span lang=""> S</span>ilahlı
kuvvetlerin etkisini artırmasıyla, perşembe günü şiddet
azalmaya başlarken, 28 temmuz 1967'de hadiseler tamamen yatıştı.
<span lang="">Y</span>atıştı
ancak geride 33'ü siyah, 43 ölü ve binlerce yaralı bırakarak.
“<b>1967'nin </b><b><span lang="">U</span>zun
<span lang="">S</span>ıcak
<span lang="">Y</span></b><b>azı</b>”
adıyla tarihe geçen ve ırk temelli <span lang="">159
</span>isyan silsilesinin en kanlı halkasıydı. <span lang="">S</span>onrasında,
<span lang="">otomotivin
kalbi olan M</span>otor
<span lang="">T</span>own
bir
daha belini doğrultamadı. <span lang="">Bir
zamanların çok kazanan rüya kenti, ayyaş, uyuşturucu bağımlısı
ve eşkıyaların toplanma yeri oldu. </span>“<b>12.
<span lang="">S</span>okak Ayaklanması</b>”
<span lang="">o</span>larak
da bilinen <span lang="">ve
altı gün süren</span>
<span lang="">olaylar</span>,
20. yüzyıl <span lang="">A</span>merikası'nın
yaşadığı en kanlı <span lang="">hadiselerden</span>
birisi <span lang="">başlığı
ile tarihe geçti.<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgUnhh67MZOSlEFlvhuXu9vRCPVnK2Ht2gE0naC9qzTAFh7UFNhEfG9QAsa9eo-WrnptovfIXxh4f41VpUH2m-sp4AiejsoCn2LmHAKNZXD5xgvzh_3ju9gUP48q4LHaHjabzY3Muw7JzM/s1600/kat.png" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="230" data-original-width="410" height="179" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgUnhh67MZOSlEFlvhuXu9vRCPVnK2Ht2gE0naC9qzTAFh7UFNhEfG9QAsa9eo-WrnptovfIXxh4f41VpUH2m-sp4AiejsoCn2LmHAKNZXD5xgvzh_3ju9gUP48q4LHaHjabzY3Muw7JzM/s320/kat.png" width="320" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Kathryn Bigelow'un Detroit filminden<br />
Algiers Motelde sorgulanan siyahiler</td></tr>
</tbody></table>
</span></span></div>
<br />Deniz Balabanhttp://www.blogger.com/profile/10910711969483861375noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6608254537112978379.post-54057270815548970112019-07-11T21:22:00.000+03:002019-12-16T22:48:35.589+03:00İngiliz Sömürge Bakanlığı ve İslam Coğrafyasında İngiliz İstihbaratı <br />
Daha ziyade Avrupalı devletlerin, kendi küçük topraklarından çıkıp, yer altı zenginlikleri yoğun olan ve mevcut zenginlikleri kullanma konusunda zaafiyet yaşayan ülkeleri sömürmesi olarak anladığımız sömürgecilik kavramını düşündüğümüzde, akla hemen <b><a href="https://denizbalaban.blogspot.com/2015/03/sembolizmin-doruklarnda-bir-ulke-ve.html" target="_blank">Birleşik Krallık</a></b>, <a href="https://denizbalaban.blogspot.com/2019/05/avrupann-buyukannesi-kralice-victoriann.html" target="_blank">Britanya </a>ya da kısaca İngiltere olarak tanıdığımız ada ülkesi gelir. Sömürmek kelimesi, hangi anlamda kullanılırsa kullanılsın, gayet kötü bir mana çağrıştırır. Çağrıştırdığı bu olumsuz anlamda, tüm Batı ülkeleri şöyle veya böyle ortak iken, <b>İspanyol</b> ve <b>Portekizliler</b> gibi erken dönem sömürgecilerden sonra açılan İngiliz kafası, sömürgecilik kavramını her açıdan geliştiren, bunu emperyalizme, sonra da yine globalleşme adı verilen masum kelimenin gölgesinde, dev şirketler vasıtasıyla eviren ve sürdüren kafadır. <br />
<br />
Sefalet, pislik, batıl inançlar, hastalık, kara cehalet içinde yaşayan <b>Ortaçağ Avrupası</b>'nın Müslümanlardan aldığı bilgilerle <b>Rönesans</b>a girip toparlanmaya başlaması, akabinde <b>Merkantilizm </b>denilen iktisadi kavramın getirdiği altın ve gümüş toplama hırsı, Osmanlı Devletinin dünyanın merkezini işgal ediyor olmasıyla birleşince, batılılar <a href="https://denizbalaban.blogspot.com/2019/12/siyahlara-yonelik-sovyet-propagandas.html" target="_blank">Afrika</a>, <a href="https://denizbalaban.blogspot.com/2018/04/muhammed-alinin-kibri-dini-ve-bir-donem.html" target="_blank">Amerika </a>ve Uzak Asya'daki bakir topraklara açılmaya gayret etti. Konu zaten geneliyle bilindik ancak üzerinde durulması tarafı, İngilizlerin bu alandaki olağanüstü becerisi. Sadece maddi olarak sömürmek değil kasıt elbette, her buşundukları bölgeyi manevi olarak da yozlaştırmayı ve karıştırabilmeleri esas sıkıntılı olan kısmı.<br />
<br />
Resmi tarihe bakıldığında, eskilerin <b>Müstemlekeler Nezareti </b>dediği bakanlığın, 18 yüzyıl sonlarında, o sıralarda Britanya hegemonyası altındaki Kuzey Amerika ile uğraşmak için tesis edildiği yazılsa da, gerçekte bu fikrin altında bir korku yatar; İslam Dini korkusu.<br />
<br />
Filhakika, Osmanlı kuvvetlerinin Viyana kapılarını iki kez çalıyor oluşu, Avrupalıları ölümüne korkutmuş ve her türlü tedbiri almaya itmişti. Osmanlı ve dolayısıyla İslamiyeti'in Eski Kıtayı ele geçirmesine ramak kalmıştı artık. 17. yüzyılın sonu, Osmanlı'nın dışarıdan ve silahla mağlup edilemeyeceğinin anlaşıldığı, bel altı diye tabir edebileceğimiz tedbirlerin alınmaya başladığı zamandır. Osmanlı Devletinde ve haliyle Müslümanların hakim olduğu her coğrafyada, bol altın ve şaşalı mevkilerle kandırılıp satın alınan kişilerin çeşitli kademelere yerleştirilmesi, casusların İslam coğrafyasında cirit atmaya faaliyetleri, 18. yüzyılın bidayeti ile birlikte hızla yayılır. Sömürgelerden akan kıymetli mallarla beslenen İngiliz İmparatorluğu, yozlaştırma çalışmalarının meyve verdiğini müşahede ettikçe, strateji ve adımlarını sağlamlaştırmaya, kurumsallaştırmaya gayret etti.<br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhEm3kl8Bd6Ba5tPe7cUZgy8PZLj3g1qwaHlAp2O6TLgeQacxiNRQANgCzcLk9Mf8B_ge8EN30So7Tsfkd5_o9q4MtyBzNtHlsFBhIbVRoxcmI3_vpup-drFhxRPX1tuHrUTeNPbPEW7Ks/s1600/English_imperialism_octopus.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="561" data-original-width="552" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhEm3kl8Bd6Ba5tPe7cUZgy8PZLj3g1qwaHlAp2O6TLgeQacxiNRQANgCzcLk9Mf8B_ge8EN30So7Tsfkd5_o9q4MtyBzNtHlsFBhIbVRoxcmI3_vpup-drFhxRPX1tuHrUTeNPbPEW7Ks/s320/English_imperialism_octopus.jpg" width="314" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">emperyalist İngiltere'nin<br />
her yere uzanan sömürgeci kolları</td></tr>
</tbody></table>
<br />
İngilizlerin sömürgelerinde ve etki alanlarındaki stratejisi çok basitti esasında; böl ve yönet! Yani azınlıkları kaşı ve besle, merkezi otoriteyi kuvvetsiz hale getir ve bu istikrarsız durumu sonuna kadar kullan. Nitekim Müslümanların nüfus olarak fazla ve egemen olduğu <b>Hindistan</b>'ın bölünüp Pakistan'ın ayrılması, bu politikanın en verimli ve göze batan örneğidir. Esasında, İngilizlerin <b>Hind Yarımadası</b>nı sömürgeleştirmesi, tam bir ibret vesikasıdır. Ticari imtiyaz gibi masum bir adımla başlayan işgal harereketi, özellikle Hindu- Müslüman çatışmasının körüklenmesi ile, koskoca bir devletin nefes alamaz hale gelmesine kadar vardı ve yıkıcı etkileri de günümüze kadar capcanlı bir şekilde devam ediyor.<br />
<br />
Riyad ve Necid taraflarından çıkıp gelen <b>Suudi </b>eşkıyalarına yaptıkları yardımlar ve kışkırtmaların, Arabistan Yarımadasını Osmanlı'dan koparması ve hülasa, Ortadoğu denilen bölgenin saçma sapan hudutlar ve istikrarsız bir geleceğe sürüklenmesi de, hep bu İngiliz kafasının mahsulüdür. Tüm bu yaptıklarının yanında ve aynı zamanda, İngilizler çoğu zaman dost olarak görünüyor, hatta bazen borç bile veriyorlardı. Nitekim 1854 yılı <b>Kırım Savaşı</b>nda, İngiltere'nin Osmanlı'ya yardım ediyor hatta borç veriyor görüntüsü hilafeti yok etmek için yaptığı hilelerden birisi idi. Kendi adamları olan Mustafa Reşid Paşa parlatıldı ve Osmanlı'nın çöküşünü hızlandıran adımlar hızlıca atıldı.<br />
<br />
Ahır zamanın zulmeti ile birlikte, giderek yozlaşan İslam dünyası, İngilizlerin isteklerini bir bir gerçekleştiriyordu: Hindistan'daki <b>Babür-Gürganiye</b> İmparatorluğu çökertilip, Hind yarımadası tamamen müstemleke haline getirilmiş, Osmanlı Devleti yıkılmış, Hilafet kadırılmış, Ortadoğu ve Afrika kıtası tamamen istikrarsızlaştırılmış, Osmanlı'nın çekilmesiyle oluşturulan ülkelere çeşitli kukla diktatörler yerleştirilmişti. Şu haliyle İngiliz Sömürge Bakanlığı ve dolayısıyla Britanya İmparatorluğu 20. yüzyıl başında istediklerinin hemen hepsini elde etmişti.<br />
<br />
Ancak 2. Dünya Savaşının başlamasıyla, İngilizlerin, "üzerinde güneş batmayan" imparatorluğu çözülmeye başladı. Amerikan kuvvetlerinin savaşa müdahale etmesine kadar, İngilizler adeta sığınacak delik aradı. Sömürgelerini kaybetti. Bu açıdan bakıldığında, <b>2. Dünya Savaşı</b>nın esas mağlubu, Britanya olmuştur.<br />
<br />
Bunlar bir tarafa, özellikle İslam coğrafyasında cirit atmış ve bir şekilde Birleşik Krallık çıkarları için faaliyet göstermiş birkaç isme bakalım:<br />
<br />
1. <b>Hempher</b>: Erken dönem ve belki de en "verimli" casuslardan birisi. Zira 18. yüzyıl başlarında, Necidli sivri tıfıl <b>Muhammed bin Abdülvehhab</b>'ı avlamak ve onun vasıtasıyla, İslam Dininde büyük bir fitne ve yara açmıştır. <a href="https://denizbalaban.blogspot.com/2013/08/selefilik-ve-selefiler.html" target="_blank">Vehhabilik </a>olarak bildiğimiz akım, bu ikilinin eseri olarak yeşermiştir.<br />
<br />
2. <b>Thomas Edward Lawrence</b>: İttihatçıların elinde oyuncağa dönen Osmanlı'ya karşı ayaklanan Arapların akıl hocalarından birisi. Şerif Hüseyin'in oğlu Faysal'a yakınlık kurmuştur.<br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgJE4QbJD60kGKqxZ0fbrLxSR10WWCSA94xleQmLg0FhfExYHYhuvVGliL04NOXp3DZU_hEeXNw9bk-QihhIQNMZTSMWSBeVLw-cg0jEukDeqW4drgK9DbK-n7a4k67pU6x2mTBLQTh3J8/s1600/lawrence.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="576" data-original-width="1024" height="180" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgJE4QbJD60kGKqxZ0fbrLxSR10WWCSA94xleQmLg0FhfExYHYhuvVGliL04NOXp3DZU_hEeXNw9bk-QihhIQNMZTSMWSBeVLw-cg0jEukDeqW4drgK9DbK-n7a4k67pU6x2mTBLQTh3J8/s320/lawrence.jpg" width="320" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">İttihat Terakki'den dolayı Osmanlı'ya soğuyan<br />
Şerif Hüseyin'in oğlu ve hemen arkasında Lawrence</td></tr>
</tbody></table>
<br />
3. <b>Gertrude Bell</b>: Arkeolog ayağına, casusluk yapan bir Oxford mezunu kadın. Bu da Osmanlı karşıtı cephede yer aldı. Ortadoğu'yu karış karış dolaşmış ve bu dolaşmaları İngiliz istihbaratı tarafından gayet iyi değerlendirlmiştir. Irak sınırının çizilmesinde doğrudan katkısı vardır.<br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhpCUb0vL0UQkTUnpjzcRJexTocT-6KZ5EiG-9k_L7HayrUyVAxEN8IcLYUIlViKIrZ0yxyhQi3QxHBpYjT-nGp4P7Wlkgbb9750MAbCeGgljP-V3BXwP0OJNUPdBOF_DB3CQ4Ns4wBdVY/s1600/bell.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="554" data-original-width="414" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhpCUb0vL0UQkTUnpjzcRJexTocT-6KZ5EiG-9k_L7HayrUyVAxEN8IcLYUIlViKIrZ0yxyhQi3QxHBpYjT-nGp4P7Wlkgbb9750MAbCeGgljP-V3BXwP0OJNUPdBOF_DB3CQ4Ns4wBdVY/s320/bell.jpg" width="239" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Gertrude Bell ve "manevi oğlum"<br />
dediği T. E. Lawrence</td></tr>
</tbody></table>
<br />
4. <b>John Philby</b>: Tam ismi Harry St John Bridger Philby. Cambridge mezunu bir kaşif ama Ortadoğu'da 20. yüzyıl başlarında dolaşan her İngiliz gibi bariz casus. Müslüman olduğunu iddia edip, "Osmanlı yıkılıyor, hadi ne duruyorsunuz" diye, Sududileri kışkırtan ve hatta İbni Suud'un müşaviri olan birisidir.<br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg-dEzwK7E8aJ0oTNB4-tpjLTEEP9c1ioCrBPdt9k1qralY-GMV0wLc78fXt3xz9dOgq6_sk3PtunM_y0jZA7HmYr6RS7WXOoc-S4btYmJ2Aq_cDpYjBhxTnS0reUC6zpElPjvWh5f_4i8/s1600/220px-Harry_St._John_Bridger_Philby.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="339" data-original-width="221" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg-dEzwK7E8aJ0oTNB4-tpjLTEEP9c1ioCrBPdt9k1qralY-GMV0wLc78fXt3xz9dOgq6_sk3PtunM_y0jZA7HmYr6RS7WXOoc-S4btYmJ2Aq_cDpYjBhxTnS0reUC6zpElPjvWh5f_4i8/s320/220px-Harry_St._John_Bridger_Philby.jpg" width="207" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">John Philby Müslüman pozlarında</td></tr>
</tbody></table>
<br />
5. <b>Freya Stark</b>: Gertrude Bell'in açtığı çığırdan giden bir başka gezgin... Tabi yersen! O da kadim toprakları arşın arşın dolaşmış, 2. Dünya Savaşı öncesinde, İngiliz istihbaratı ve Sömürgeler Bakanlığını memnun ve tatmin etmiştir.<br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgdGYh4NQfHkbpX2KsjsTn6QgxlirYA5xSMbZ9qrWO_jz4fw9mEsc2MCTNoj5jc1GMsOyWJuYFrLkv1Q1hjEiZknyReXJF1zmbfzkXMMvzBcxxlKSNmutb8CIihZX5ZdbA4vEzuE3ZwZdk/s1600/freya.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="194" data-original-width="259" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgdGYh4NQfHkbpX2KsjsTn6QgxlirYA5xSMbZ9qrWO_jz4fw9mEsc2MCTNoj5jc1GMsOyWJuYFrLkv1Q1hjEiZknyReXJF1zmbfzkXMMvzBcxxlKSNmutb8CIihZX5ZdbA4vEzuE3ZwZdk/s1600/freya.jpg" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Arap topraklarının aşığı<br />
Freya Stark!</td></tr>
</tbody></table>
<br />
6. <b>Jane Digby</b>: Arapça öğrenip, Bedevilerin arasında yaşamış başka bir İngiliz kadın.<br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgRZVakmCTUifXG-HBa7d2J29xhqdx4GOb-W7F2xa1BNc0ytKbsld0KHuIqhBxjddo1QSslp_6v3RModizgoZGcbWy436tnMBpY-EckSpsTZI9hBIHiU6-PlKP79Dojd3-ND3fDAAvyXsw/s1600/saud.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="1201" data-original-width="1600" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgRZVakmCTUifXG-HBa7d2J29xhqdx4GOb-W7F2xa1BNc0ytKbsld0KHuIqhBxjddo1QSslp_6v3RModizgoZGcbWy436tnMBpY-EckSpsTZI9hBIHiU6-PlKP79Dojd3-ND3fDAAvyXsw/s320/saud.jpg" width="320" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Kimler yok ki! Abdülaziz bin Suud,<br />
Gertrude Bell, T.E. Lawrence, Sir Percy Cox</td></tr>
</tbody></table>
<br />
7. <b>Aubrey Herbert</b>: Al sana inanılmaz bir Oryantalist karakter... Türkçe, Arapça, Fransızca, Arnavutça, İtalyanca, Almanca ve dahi Yunanca bildiğini de hesaba katarsanız, çok tehlikeli bir İngilizle dans ediyorsunuz demektir! Lawrence'ın yakın arkadaşı ve 1916'da kurulan Arap Bürosunun müdavimi. Arap dünyasındaki faaliyetleri ve bilhassa Osmanlı'dan kurtulmak isteyen zihniyete akıl hocalığı yapması ile tanınır. Arnavultluk'a kadar uzanmıştır elleri. Hakkında daha çok malumata sahip olmak için, İngiliz Derviş isimli kitaba müracaat etmek gerek.<br />
<br />
Bu saydığımız isimlerin çok önemli bir ortak özelliği var. Hepsi de, Osmanlı Devletinin sahip olduğu topraklarda dolaşıp, dinine ve halifeye bağlılıkları zayıf olan, bir şekilde etrafındakilere önderlik yapabilecek kapasitedekileri bulup, onların hem dinlerini bozmak hem de Osmanlı'ya karşı isyana teşvik etmek. Bunu yaparken de, Britanya'dan gelen maddi yardımlar rüşvet olarak kullanılır.<br />
<br />
<br />
Deniz Balabanhttp://www.blogger.com/profile/10910711969483861375noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6608254537112978379.post-68777310134747535742019-05-25T20:29:00.001+03:002019-08-04T20:14:03.004+03:00Tedbirli Müslüman ile Tedbirsiz Olanı Arasındaki Uçurumlar - 4<br />
<a href="https://denizbalaban.blogspot.com/2015/12/tedbirli-musluman-ile-tedbirsiz-olanlar.html" target="_blank">Birinci</a>, <a href="https://denizbalaban.blogspot.com/2016/03/tedbirli-musluman-ile-tedbirsiz-olan.html" target="_blank">ikinci </a>ve <a href="https://denizbalaban.blogspot.com/2016/05/tedbirli-musluman-ile-tedbirsiz-olan.html" target="_blank">üçüncü </a>yazıdan sonrası.<br />
<br />
<b>Tedbirli Müslüman, Hz. İsa'nın Eflatun denillen felsefeci ile çağdaş olduğunu bilir</b>. İşte bu çok garip değil mi? Tarihler, ansiklopediler, <b>Google</b>lar, Hz. İsa ile Eflatun (Platon veya Plato) arasında en azından 350 sene olduğunu iddia etse de, durum hiç öyle değildir. <br />
<br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiwHWwDF24rmfD4dWA3HaIBzhJqLXs9EgxuCw5TV1oUOvY01E9lcs5X1bajYS5eTLeYp2y0PbDV8wu8ohpJDo2BB-Tkf9i_f3y6zVl6RZ9qxHgYagQCNFWdyRbulJMDyDRMEDaQH-jkEH8/s1600/eflatun.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="240" data-original-width="333" height="230" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiwHWwDF24rmfD4dWA3HaIBzhJqLXs9EgxuCw5TV1oUOvY01E9lcs5X1bajYS5eTLeYp2y0PbDV8wu8ohpJDo2BB-Tkf9i_f3y6zVl6RZ9qxHgYagQCNFWdyRbulJMDyDRMEDaQH-jkEH8/s320/eflatun.jpg" width="320" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Eflatun diye pazarlanan heykel</td></tr>
</tbody></table>
Platon, yaptığı <span style="color: black;">mücahede ve riyazetler neticesinde, kendinde hasıl olan hali görünce, <b>peygamber</b>lere
uymak lazım olmadığını sandı. hatta dedi ki; "biz temizlenmiş, olgun
insanlarız. temizleyicilere, bize doğru yolu gösterecek kimselere
ihtiyacımız yok". Oysa reddettiği kişi, ölüleri diriltiyor, körlerin
gözlerini açıyor, <b>abraş </b>denilen hastaları iyi ederek kurtarıyordu. Yani
kendi bilgi ve tecrübesinin ötesinde, hatta normal bir insanın yapması
imkansız olan şeyleri yapıyor diye işittiği bir kimseyi, gidip görmesi,
halini incelemesi gerekirken, görmeden, anlamadan böyle cevab verdi ve o
peygambere inanmadı. Peki hangi peygambere diyor bunu? Çağdaşı olduğu <b><span style="color: black;">hz. İsa</span></b>'ya. <br /><br /> Tabi olarak şu soru akla gelir hemen herkeste: "Hz. İsa ile Eflatun
arasında neredeyse 400 sene var" Evet avrupalılar öyle diyor ama
dümeni, takvimi bozuk Avrupalılar öyle dedi diye, buna olduğu gibi
inanacak halimiz yok. İslam alimlerinin kitaplarında, mesela meşhur "<b>Burhan-ı Kâtı</b>" lügat kitabında, ismi zikredilen şahısların aynı zaman diliminde yaşadıkları belirtilir. Ancak ondan çok daha önemlisi, İslam Dininin en büyük alimlerinden birisi olan <b>İmam-ı Rabbani</b>, çeşitli zatlara gönderdiği mektupların derlemesinden oluşan <b>Mektubat </b>kitabında, bunu açıkca ve birkaç kere zikreder. Orada kısaca şöyle denilmektedir:<br /><br /> Bu yunan felsefecinin hayatı ve dersleri meşhur olduğundan, ölüm
zamanına inanılır, bunda bir sıkıntı yok. Esas sıkıntı bundan
sonrasında. Zira hz. İsa, dünyaya gizli geldiği ve dünyada az kaldığı ve kendisini ancak çok az kişi bildiği, <b>İsevi </b>olanlar az ve asrlarca gizli yaşadığından, <b>milat </b>yani <b>Noel</b> gecesi doğru anlaşılamamıştır. Haliyle Miladi takvim, günleri ve daha da önemlisi seneleri ile şüpheli ve yanlıştır. <br /><br /> İkinci olarak da şunu söylemek lazım ki; <b>hz. Adem</b>'den bu yana, her bin senede bir, <b>resul </b>denilen ve yeni din getiren peygamberler gönderilmiştir. hz. İsa ile <b>hz. Muhammed</b> sadece resul değil, aynı zamanda <b>ulü'l-azm</b>
peygamber idiler. dolayısıyla, aralarında bin seneden az bir müddet
olması mümkün değil. Zaten bazı dini kitaplarda, aralarında 963 sene
olduğu bilgisi verilmektedir.</span><br />
<br />
<b>Tedbirli Müslüman nafile olan umreye gitmez</b>: Bilindiği üzere, İngilizlerin <b>Ortadoğu </b>ve Arabistan'a oralarda bulunan maşaları vasıtasıyla çöreklenmesi neticesinde, Arabistan yarımadasında, <b>Sünni </b>ve <b>Şii</b> Müslümanlara "kafir" diyecek kadar alçalan <b>Vehhabi </b>zihniyette bir devlet kuruldu ve <b>Haremeyn-i Şerifeyn </b>maalesef bunların kontrolü altına girdi. Dolayısıyla İslam'ın farzlarından birisi olan <b>Hac </b>ibadetini ve nafile bir ibadet olan <b>Umre </b>ve farz olan Hac dışındaki nafile hac yapmak için, Müslümanların bu devlete bir takım ücretler ödemesi gerekiyor. Bu ücretler de çoğu zaman fahiş ve bir kısmı da düpedüz rüşvet ve <b>ayakbastı </b>kıvamında.<br />
<br />
Hali vakti yerinde olan Müslümana, ömründe bir kere Hac yapmak farz olduğu için, tüm bu ücret ve haraçları ödemekte sıkıntı yok ancak işin diğer kısmında büyük bir cahillik ve israf söz konusu. <b>Nafile </b>olan, yani hesabı neredeyse hiç sorulmayacak bir ibadeti yerine getirmek için, her sene inanılmaz boyutlarda paralar, <b>Suudi </b>eşkıyalarının eline geçiyor. Bunun yanında da, yolculuk ve ikamet esnasında, vakit namazı gibi farzlar geciktiriliyor hatta bazen kazaya kalıyor. Şimdi, aklı başında olan bir müminin, şöyle düşünmesi lazım gelmez mi? "Yahu ben kendi helal paramı, bu haydutlara veriyorum. Bunlarda o paralarla, ellerinin uzanabildiği her yeri ifsad ediyor. Bunun üstüne de, farz olan ibadetlerim gecikiyor veya kazaya kalıyor. Filhakika böyle bir işe kalkışmak, neresinden bakarsan bak tam bir basiretsizlik ve cahillik." Yukarıda ismini zikrettiğimiz büyük alim İmam-ı Rabbani de, nafile hac ve umreye gidilmesinin doğru olmadığını bildirmiştir.<br />
<br />
<b>Tedbirli Müslüman, avret mahalline ve avret mahallini kapatmaya çok özen gösterir</b>: Maalesef günümüzde, kendisini"<a href="https://denizbalaban.blogspot.com/2017/11/muhafazakarmz-neden-yozlasyor.html" target="_blank">dindar</a>" olarak tanımlayan insanların bile<b> avret mahalli </b>kavramı çok zayıfladı. Nedir peki avret mahalli? Bir Müslümanın, başkalarına göstermesi gunah olan vücut kısımları. İslamiyet'te insanların birbirine görünmesi ve bakması dört türlüdür: Erkeğin erkeğe, erkeğin kadına, kadının kadına ve kadını erkeğe görünmesi. Bu dört halden ortaya çıkan durumlar, en basit haliyle şöyledir: Erkeklerin (ülkenin çoğunluğunun <b>Hanefi </b>olduğu düşünüldüğünde) her halükarda, başklarının yanında göbek ile diz aralarını örtmesi vaciptir, bu kısımların açık olarak görünmesi haramdır. Oysa bilhassa yazın da dikkatimizi çektiği gibi, giderek artan sayıda genç, insan içine dizleri açık bir halde çıkıyor.<br />
<br />
Kadınlardaki durum ise çok daha vahim tabiyatıyla. Kadınların dışarı çıkarken örtmesi gereken yerleri, el ve yüzleri hariç tüm vücutları iken, <b>mütedeyyin </b>diye geçinen kadınlar bile buna tam manasıyla riayet etmez. Yarım yamalak örtünenler ise, avret mahalli konusunda harama girmeleri bir yana, <b>tesettür</b>ü eksik ve yanlış olarak temsil ettikleri için, kötü çığır açmakta ve dine çok büyük zararlar vermektedir.<br />
<br />
<b>Tedbirli Müslüman bir kadın yabancı erkeklerin olduğu yerlere gitmez</b>: Hemen yukarıdaki konu ile doğrudan alakalı başka bir durum. Bilinçli ve bilgili bir hanım, örtünmenin sadece "örtünmek" olmadığını, bunun yanında, kendisine yakın akraba olmayan erkerlerin yanına zaruret olmadıkça gitmesinin ve onlarla konuşmasının da tesettür kapsamında olduğunu bilir. Üzülerek ifade etmek gerekir ki, <b>AK Parti</b> iktidarı bu konuda sınıfta kaldı. Sadece başlarının üstünde birazcık kumaş parçası olan <a href="https://denizbalaban.blogspot.com/2017/03/kadn-haklar-utopyas-ne-zaman-gerceklesir.html" target="_blank">kızlar-kadınlar</a>, yabancı erkeklerin arasında artık pervasızca, hiçbir haram çekincesi olmadan yaşıyor. İslam Dininde kadınlara, babaları, eşleri veya en yakın akrabaları bakmak zorunda olmasına rağmen, hiç ihtiyaçları olmadığı halde (pek azı müstesna), işyerleri kadınlarla dolup taşıyor, toplum hızla ahlaki bir çöküşe do[ru gidiyor. <br />
<br />
<b>Tedbirli Müslüman dini konularla dalga geçmez ve dini terimleri alaya almaz</b>: Osmanlı'nın son zamanlarında ve sonrasında artarak yaşanan bir durum. Dini bilgilere vukufiyetin hızla azalmasıyla, dinin mukaddes saydığı terimlerle alay edilir oldu. Tazim edilmesi gerekenler tahkir, tahkir edilmesi gerekenler tazim ediliyor. Bu sözler arasında, imanı tehlikeye sokacak olan kelime ve ifadelerin çokluğu dikkate alındığında, bu tür sözlerden kaçınmak ve kullanmamak <b>akl-ı selim</b> icabıdır<br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhEb71xLGJyBsAu1kJsin6RkIwO8qa9rD0B_JQ_n11Djg3_xu8nPTdcXF9MKAzrMVEwXE0pQfhCZv-4KO2ZCmIe9tcQTTBONTl62FzRzO2VQIypd3s9SsHipMdwvTPoocqihYV_ZbTExmY/s1600/tv.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="355" data-original-width="650" height="174" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhEb71xLGJyBsAu1kJsin6RkIwO8qa9rD0B_JQ_n11Djg3_xu8nPTdcXF9MKAzrMVEwXE0pQfhCZv-4KO2ZCmIe9tcQTTBONTl62FzRzO2VQIypd3s9SsHipMdwvTPoocqihYV_ZbTExmY/s320/tv.jpg" width="320" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">çocuğu adeta "yutan" alet,<br />
televizyon</td></tr>
</tbody></table>
<br />
<b>Tedbirli Müslüman bir aile yozlaştırıcısı ve vakit öldürücüsü olan televizyonu evine sokmaz</b>: Modern ailenin olmazsa olmazlarından gözüyle bakılan ve en süslü odaların en mutena köşesinde kendine mutlaka yer bulan aletin adı <b><a href="https://denizbalaban.blogspot.com/2017/09/zamane-bagmllklar-ve-uyusturucular.html" target="_blank">televizyon</a></b>. Bu öyle bir şey ki, kumandasını elinize aldınız mı, saatlerce karşısında oturur, vaktinizi ekran karşısında heba edersiniz. Neden "heba" dedik, çünki televizyon, genel olarak bir eğlence vasıtasıdır. Buradan öğrenilecek şeyler çok kısıtlıdır ve genel manada, kıymetli olan vakti "öldürmek" için tasarlanmıştır.<br />
<br />
Bu kadar ile sınırlı olsa, yine o kadar kötü diyemezsiniz belki ancak televizyonların büyük kısmının İslam düşmanlarının ellerinde olduğunu ve ekranı istedikleri gibi manipüle edebildikleri gerçeğini kabul ettiğinizde, zararın sadece vakti öldürmekle kalmadığı, çok daha kapsamlı, uzun vadeli bir erozyona neden olduğu hemen anlaşılır.<br />
<br />
<b>Tedbirli Müslüman, çocuklarının dini ve ahlaki terbiyesi için son derece gayret gösterir</b>: Zamanlar, devirler neden yozlaşır, neden bir sonraki nesil bir önekini mumla aratır? Cevabı çok basit aslında: eski nesiller, yenilere dini ve ahlaki konuları doğru dürüst aktarmadığı, onların dini eğitimleri ile ilgilenmesi gerektiği gibi ilgilenmediği için. Bu tip insanları her yerde görüyoruz. Peki ne görüyoruz tam olarak? Bariz bir misal olması açısından; başı örtülü bir anneler ve yanında, baliğ olalı seneler olmuş açık saçık bir genç kızlar, Namaz kılan ailesine inat, alnı secdeye gitmeyen evlalar, Dedesi müftü, allame olduğu halde, iman ve İslam'ın şartlarından bihaber torunlar... Bu ve buna benzer numunelerin hepsi, bir sonraki nesilleri zehirlemektir. Ama sayılanlardan çok daha zehirli olanı, çocuklarının bu halini görüp, "aman canım, ne olacakmış, gençliğini yaşasın biraz, büyüyünce kendisi öğrenir, yapar zaten" gibi, aklı başında hiçbir Müslümanın sarf edemeyeceği sözlerle ve bahanelerle, gençliğin kötü gidişatına ses çıkarmak şöyle dursun, adeta saha açmaktır.<br />
<br />
Oysa çocuk eğitiminde son derece hassas olup, iyi yetişmeleri için azami gayret sarf etmek gerekir. Vicadanı biraz rahatlatmak için, yazın birkaç kere Kur'an-ı Kerim kursuna gönderip, sonrasında hiçbir talime tabi tutmak, "bu çocuk niye böyle oldu" pişmanlığından öteye bir şey vermeyecektir.<br />
<br />
Deniz Balabanhttp://www.blogger.com/profile/10910711969483861375noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6608254537112978379.post-45934964938088449922019-05-18T21:26:00.000+03:002020-01-26T00:20:03.659+03:00Kraliçe Victoria'nın Avrupa'yı Yöneten Torunları ve Avrupa'da Akraba Krallar Dönemi<br />
Kraliçe Victoria, 63 sene sürdüğü hükümranlık ile, en uzun süre tahtta kalan monarklardan birisi. <b><a href="https://denizbalaban.blogspot.com/2015/03/sembolizmin-doruklarnda-bir-ulke-ve.html" target="_blank">İngiliz İmparatorluğu</a></b>, "üzerinde güneş batmayan imparatorluk" vasfıyla 20. yüzyıla girerken, başında bu kraliçe vardı. Amcası <b>4. William</b>'ın ölümü nedeniyle, daha 18 yaşında tahta oturdu. Çok geçmeden kuzeni <b>Prens Albert</b> ile evlenip, hemen çoluk çocuğa karışıp, neredeyse bir futbol takımı sayısınca evlat doğurdu. Esas mesele de bundan sonra başlıyor zaten. Genç Kraliçe, uzun ve yıpratıcı savaşların ardından, yeniden şekillenmekte olan Avrupa'da söz sahibi olmayı düşünüyordu. Eşinin kanaati de aynı yöndeydi ve hanedanlar arasındaki evliliklerin Avrupa'ya istikrar, güven ve barış getireceği öngörüsü, çocuklarının 1840'lı yıllarda ard arda doğmaya başlaması ile birlikte, sahaya inmek için gün saymaya başladı. Bu adımlar, "<b>Avrupa'da Akraba Krallar</b>" dönemine zemin hazırlayacaktı.<br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhazh1sVXLHsh0fARgEDnadyCCF5fVMNADgmf7V-iqjg1bZLTuXblChkqouF6wixiXZfnc6m3rwPEF0e61EkE6bVTsCYahzyApOnKdySkss1ktHQLY0RP-aqLR6-B5QHOgbxxf0DQ6GPBo/s1600/Prince_Albert_is_pictured_reading_as_Queen_Victoria_stands_with_-a-37_1542714447657.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="1156" data-original-width="962" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhazh1sVXLHsh0fARgEDnadyCCF5fVMNADgmf7V-iqjg1bZLTuXblChkqouF6wixiXZfnc6m3rwPEF0e61EkE6bVTsCYahzyApOnKdySkss1ktHQLY0RP-aqLR6-B5QHOgbxxf0DQ6GPBo/s200/Prince_Albert_is_pictured_reading_as_Queen_Victoria_stands_with_-a-37_1542714447657.jpg" width="166" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Kraliçe Victoria çok sevdiği <span style="font-size: 12.8px;">eşi </span><br />
<span style="font-size: 12.8px;">Albert </span><span style="font-size: 12.8px;">Saxe-Coburg-Gotha </span><span style="font-size: 12.8px;">ile</span></td></tr>
</tbody></table>
<br />
İlk adım 1851 yılında geldi. Victoria-Albert çiftinin ziyaretine, <b>Prusya Prensi William </b>ve eşi gelir. Tahtını varislerinden <b>Prens Frederick</b> de vardır kafilede. Kraliçe bu ziyaretten çok etkilenir, zira çiftin gözünde Prusya, tüm Almanya'yı yönetebilecek lokomotifti. Bu ziyaret esnasında, pek bir hoşlandıkları ve geleceğin kralı gözüyle baktıkları "<b>Fritz</b>" ile (Prens Frederick yani), daha henüz 11 yaşındaki en büyük kızları <b>Victoria</b>'nın (<b>Vicky</b>) arasını yapmaya koyulurlar. Frederick'in 1855 yılındaki ziyareti ise, artık işi resmiyete bindirmek adınaydı. Prus idaresinde bu ilişki pek olumlu karşılanmasa da, Victoria-Albert çiftinin büyük memnuniyetiyle, sonradan <b>Birleşik Almanya İmparatoru </b>olacak olan Frederick ve Victoria, 1858'de dünya evine girer. Bu birliktelikten 8 çocuk tevellüt etti. Kraliçe Victoria'nın ilk torunu dünyaya gelmiş oldu böylece: Sonradan Alman İmparatoru vasfıyla <b>1. Dünya Savaşı</b>nın önemli figürlerinden birisi olacak olan, <b>2. Wilhelm</b>.<br />
<br />
Gelelim <a href="https://denizbalaban.blogspot.com/2019/07/ingiliz-somurge-bakanlg-ve-islam.html" target="_blank">İngiliz </a>tahtının varisi olacak olan, Victoria'nın ilk oğlu <b>Albert Edward</b>'ın durumuna (ya da kral adıyla <b>7. Edward</b>): Kendisine, <b>Danimarka Kralı 9. Christian</b>'ın kızı<b> Prenses Alexandra</b> layık görüldü ve çift, 1863'te evlendi. Diğer taraftan ise Alexandra'nın kardeşi, <b>Yunan Kralı 1. George</b> idi.<br />
<br />
Erkek evlatlardan <b>Alfred </b>var bir de tabi. Yine hanedanlar arası evlilik yapıldı ancak İngilizler buna çok soğuk bakıyordu çünki Alfred, <b>Rus Çarı 2. Aleksander</b>'ın<b> </b>kızı<b> Düşes Maria Alexandrovna</b> ile evleniyordu. Tevellüt eden kızlardan <b>Düşes Victoria Feodorovna</b>, Çar 2. Aleksander'ın torunu <b>Dük Kiril Vladimiroviç</b> ile evlendi. Alfred-Maria evliliği iyi gitmedi ve Alfred, annesinin ölümünden 1 sene evvel öldü. <br />
<br />
<b>Alice</b>, <b>Hessen Dükü 4. Louis</b> ile evlendi. Doğan çocuklardan, <b>Düşes Elizabeth Feodorovna</b>, Rus Çarı 2. Aleksander'ın oğlu <b>Dük Sergey Aleksandroviç</b> ile evlendi.<br />
<br />
Victoria-Albert çiftinin en küçük çocuğu <b>Beatrice</b>, <b>Battenberg Prensi Henry</b>'nin zevcesi oldu.<br />
<br />
<br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg6GAPXptmMN7g1f4jIwtbOFS-p_EmKwz5SX5b5pZWqf_ux1qwxShJhCXx8UtbZeVPskoUxE2oi6AJMHDtXmGZ4cHDMssP7-Qb9K3tU9VDoWXVFf5BmYhyphenhyphen0qcHhwYtTErL1I8QqII_Pck4/s1600/Queen_victoria_family-fd7d69f.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="574" data-original-width="768" height="239" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg6GAPXptmMN7g1f4jIwtbOFS-p_EmKwz5SX5b5pZWqf_ux1qwxShJhCXx8UtbZeVPskoUxE2oi6AJMHDtXmGZ4cHDMssP7-Qb9K3tU9VDoWXVFf5BmYhyphenhyphen0qcHhwYtTErL1I8QqII_Pck4/s320/Queen_victoria_family-fd7d69f.jpg" width="320" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">bir imparator, bir kral ve tam<br />
dört tane kraliçe var şu tabloda</td></tr>
</tbody></table>
<br />
Victoria'nın diğer çocukları; Leopold, Alice, Beatrice, Helena veArthur da, Alman Kraliyet ailesi mensupları ile izdivaca soyundu.<br />
<br />
Kraliçe Victoria'nın bu yukarıda sayılan evlatlarından, 42 torunu vardı ve bunlardan yedisi çeşitli hanedanların tepesinde yer aldı. Şimdi böyle bir tabloya bir de torunları eklediğinizde, acayip bir manzara ortaya çıkıyor:<br />
<br />
* Victoria'nın <b>en büyük oğlu 2. Wilhelm</b>, <a href="https://denizbalaban.blogspot.com/2020/01/alman-askeri-misyonu-ve-osmanl-almanya.html" target="_blank">Alman İmparatoru</a> oldu.<br />
<br />
<b>* </b>Victoria'nın kızı <b>Sophia</b>, <b>Yunan Kralı 1. Konstantin</b>'in<b> </b>eşi oldu.<b><br /></b><br />
<b><br /></b>
<b>* </b>Albert Edward'ın oğlu<b> 5. George</b>, <b>Birleşik Krallık</b> Kralı olurken, kızı <b>Maud</b>, <b>Norveç Kralı 7. Haakon</b>'un<b> </b>eşi idi. <br />
<b></b><br />
<br />
<b>* Alice</b>'in kızı <b>Aleksandra Feodorovna (Alix)</b>, son Rus Çarı (imparatoru), <b>Romanov Hanedanı</b>ndan <b>2. Nikolay</b>'ın eşiydi. 2. Nikolay'ın annesi ise, Albert Edward'ın eşi Prenses Alexandra'nın kız kardeşi <b>Maria Feodorovna</b> (asıl adıyla <b>Dagmar</b>) idi. Dolayısıyla Kral 5. George ile Rus Çarı 2. Nikolay, anne tarafından kuzen olmakla beraber, birbirlerine çok benziyorlardı.<br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEie6X4EeB_oNLQDOJIQcGjeAV032HmtiUat2zzTPk0OW4UPhM6zUIeJNjQdJBYoBchLlUHbA7aumQm6FY3PlAUWGFTvplXWX_b4WqhzeZ1ktIOJ4jMGLQJkMqPraCNrrtPWfoSLKLE7iME/s1600/King+George+V+and+his+physically+similar+cousin+Tsar+Nicholas+II+of+Russia+in+German+military+uniforms+in+Berlin%252C+1913.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="1600" data-original-width="1131" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEie6X4EeB_oNLQDOJIQcGjeAV032HmtiUat2zzTPk0OW4UPhM6zUIeJNjQdJBYoBchLlUHbA7aumQm6FY3PlAUWGFTvplXWX_b4WqhzeZ1ktIOJ4jMGLQJkMqPraCNrrtPWfoSLKLE7iME/s320/King+George+V+and+his+physically+similar+cousin+Tsar+Nicholas+II+of+Russia+in+German+military+uniforms+in+Berlin%252C+1913.JPG" width="226" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Kral 5. George ve tıpkısının<br />
aynısı kuzen, Çar 2. Nikolay</td></tr>
</tbody></table>
<br />
* Alfred'in kızı <b>Marie</b>, <b>Romanya Kralı 1. Ferdinand</b>'ın eşiydi. Bunların oğlu <b>2. Carol </b>sonradan Romanya Kralı olmuştu. Kızları <b>Elizabeth</b>, Yunan Kralı <b>2. Georgios</b>'un eşi oldu. Diğer kızları <b>Maria </b>ise, <b>Yugoslavya Kralı 1. Aleksandar</b>'ın zevcesiydi. Görüldüğü üzere kendisi, büyükannesi Victoria'nın Balkanlar temsilcisi gibi hareket ederek, "Balkanların Büyükannesi" rolüne soyunmuştur.<br />
<br />
* Arthur'un kızı Prenses <b>Margaret</b>, sonradan <b>İsveç Kralı</b> olacak <b>6. Gustaf Adolf</b>'un ilk eşi olmuştu.<br />
<br />
* Beatrice'in kızı <b>Victoria Eugenie</b>, <b>İspanya Kralı 13. Alphonso</b>'nun eşi idi.<br />
<br />
Hülasa, 20. yüzyılın başlarında Avrupa'yı yöneten hanedanlara şöyle bir baktığımızda; Birleşik Krallık, Prusya (Almanya), İsveç, Norveç, Romanya, Yunanistan, İspanya hatta Rusya'nın, bir şekilde akrabalar tarafından yönetildiğini görüyoruz. Yani Kraliçe Victoria'nın rüyası bir manada gerçekleşmiş ve kendisi, "<b>Avrupa'nın Büyükannesi</b>" ünvanını alnının akıyla hak etmiştir.<br />
<br />
Tabi ki kraliçenin niyeti, Avrupa'ya barış ve istikrar getirmekti ancak olaylar, kendisini tüm bu evliliklere pişman ettirecek bir noktaya geldi. Zira ölümünden sadece 13 sene sonra, yani torunları yönetimde iken, dünyanın daha evvel görmediği çapta bir savaş patlak verdi ve Avrupa'dan sıçrayan kıvılcım, tüm dünyada milyonlarca insanın ölümüne sebebiyet verdi.<br />
<br />
<b>1. Dünya Savaşı</b>, torunlardan birisi olan Wilhelm'in, kuzeni 5. George ve kuzeni Çariçe Alexandra'ya karşı savaşması anlamına geliyordu bir anlamda. 4 sene süren harbin neticesinde, mutlak monarşi ve imparatorluklar dönemi tarihe karışırken, Victoria'nın torunları darmadağın oldu. Wilhelm, Sophia ve Marie tacı tahtı terk ederken, <b><a href="https://denizbalaban.blogspot.com/2019/12/siyahlara-yonelik-sovyet-propagandas.html" target="_blank">1917 Bolşevik İhtilali</a></b>, Alexandra Feodorovna ve eşi Çar Nikolay'ı canına kastetti. <br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEguPVYUj_wYN9pEODnLIB1hyv8eea1teTNaE34hO8-XoRyNBliU0JVBiItf3fYCmFYwRksSthzjJS4UbTluBIF3uc0LblkPM4M3iKzWgNTo3s7BotbL4JuPPUCREr31qxrA7B_uJx6A8MU/s1600/aile+agac%25C4%25B1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="718" data-original-width="900" height="255" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEguPVYUj_wYN9pEODnLIB1hyv8eea1teTNaE34hO8-XoRyNBliU0JVBiItf3fYCmFYwRksSthzjJS4UbTluBIF3uc0LblkPM4M3iKzWgNTo3s7BotbL4JuPPUCREr31qxrA7B_uJx6A8MU/s320/aile+agac%25C4%25B1.jpg" width="320" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Victoria'nın kanından gelenler</td></tr>
</tbody></table>
<br />
<div style="text-align: center;">
<b>KRALİÇE VICTORIA'NIN GÜNÜMÜZ TORUNLARI:</b></div>
<br />
Savaşın ardından monarşilerden bir kısmı devam etti ancak bunlar daha ziyade sembolik, etliye sütlüye karışmayan tarzdaydı. Birleşik Krallık Hükümdarı <b>5. George (6. George ve 2. Elizabeth</b> de tabi<b>)</b> ve soyu hariç şu an hala ayakta kalan hanedanlarda, Kraliçe Victoria'nın bir şekilde büyük torunu olarak devam eden kral ve kraliçeler şunlar: <b>Norveç Kralı 5. Harald</b>,<b> İspanya Kralı 6. Felipe</b>,<b> İsveç Kralı 16. Carl Gustaf</b>,<b> Danimarka Kraliçesi 2. Margrethe</b>.<br />
<br />Deniz Balabanhttp://www.blogger.com/profile/10910711969483861375noreply@blogger.com3tag:blogger.com,1999:blog-6608254537112978379.post-75782728871978897222019-04-08T21:44:00.000+03:002019-04-08T21:48:02.868+03:00Hollywood Filmleri Algılarımızla Nasıl Oynuyor<br />
<a href="https://denizbalaban.blogspot.com/2014/02/kemal-sunal-filmleri-ozelinde-eski-turk.html" target="_blank">Sinemanın </a>endüstri haline dönüşmesi ve dünyadaki en etkin propaganda silahlarından biri haline gelmesi, dolayısıyla haftalık hatta günlük bazda hayatımıza doğrudan girmesi, 20. yüzyılın bir "hediyesi" (21. yüzyılda <b>Netflix</b>'le metrobüse kadar girdi tabi bir de ama o ayrı). Bu endüstrinin en önde gideni, bayrak sallayanı ise "Hollywood" diye, Mısır'daki sağır sultanın dahi bildiği ve bir şekilde etkisine maruz kaldığı sinema <b>kartel</b>i. Daha 1900'lerin başında şekillenmeye başlayan, sağdan soldan gelen <b>Yahudi </b>göçmenlerin sektöre el atmasıyla, Avrupa <b>1. Dünya Savaşı</b>nı yaşarken, zirveye yerleşen bir kartel. <b>2. Dünya Savaşı</b>nın galiplerinden birisi olması hasebiyle, gelişen film projeksiyonu ve dağıtım imkanlarının kolaylaşması ile, zaman içerisinde Amerika Birleşik Devletlerinin gayri resmi bir temsilcisi olarak, hemen her ülkeye "sızan" bir yapıdan bahsediyoruz yani.<br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgbWtwQ9sC3akUReZthvrlIqrJ1eZxJuSoi7GRhYjNlNUt5G3tzZB97E1Z_KEqDao1sNby1Wi5fmRa9-digqeDIqqUgAVAo77HQ5DnL6kGOPUTfHy4ZDU34OvkklIRYt_Fp9PzrUiv57ZU/s1600/WarnerBrosLogo.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="412" data-original-width="618" height="213" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgbWtwQ9sC3akUReZthvrlIqrJ1eZxJuSoi7GRhYjNlNUt5G3tzZB97E1Z_KEqDao1sNby1Wi5fmRa9-digqeDIqqUgAVAo77HQ5DnL6kGOPUTfHy4ZDU34OvkklIRYt_Fp9PzrUiv57ZU/s320/WarnerBrosLogo.jpg" width="320" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">4 Yahudi kardeşin kurduğu;<br />
Warner Bros </td></tr>
</tbody></table>
<br />
Şimdi bir kaç dakikalığına, bu Hollywood denilen şeyin filmlerinin hayatınızda olmadığını veya ayda yılda izlediğiniz <b>Kore filmleri</b> kadar olduğunu düşünün. Gençlerin yatak odası duvarlarını süsleyen aktör ve aktrislerin isimlerini hiç bilmediğinizi hatta bilmek dahi istemediğinizi tahayyül edin... Çok zor değil mi? Oyuncusuyla, yönetmeniyle, esinlediği kitabıyla, çekim tekniğiyle, ağza oturan sloganlarıyla, beraberinde sunduğu türlü ıvır zıvırla, bu filmler hayatımızın birer parçası... İstesek de istemesek de, bu böyle. Ve uzun bir müddet de böyle olacağa benzer.<br />
<br />
Bu başlıkta söylenecek, yazılacak kitaplar dolusu malzeme var ancak bizim bakacağımız, birkaç zaviye var... Bunlardan ilki de, şüphesiz "<b>Amerikan rüyası</b>" imajı. Bu rüya öylesine güzel,etkili, bazen gayet derinden bazen de açıktan öylesine gümbür gümbür verilir ki, bilhassa bizim gibi fazla gelişmemiş ülkelerin insanları bundan fazlasıyla etkilenir. Çok basit bir örnek olması açısından, <b>Ronald Reagan</b>'ın başkanlığı döneminde (yani taa 1982) çekilen bir filmde, gayet sıradan gibi duran ancak asgari ücretle, 60 metrekarelik eve sıkışıp kalmış birisini tatlı lakin neticesiz hülyalara daldıracak detaylara bakalım (bunların hepsi topu topu birkaç dakikada görünüyor peşinen söyleyelim). Filmin adı <b>Poltergeist </b>ve aslı üzere, korku tarzında:<br />
<br />
Şahane görünüşlü yatay mimarisi göze sokulan yerleşim yeri, bahçeli müstakil ev, her evin önüne park etmiş veya edecek olan devasa otomatik vitesli arabalar, geniş ve ferah caddeler, <b>BMX</b> bisikletleri ile fütursuzca dolaşan çocuklar, uzaktan kumandalı çocuk oyuncakları, çim biçme makinesi, <b>amerikan futbolu </b>maçını beraberce, uzaktan kumandalı televizyonda izleyen ve maça kumar oynayabilecek <b>risk iştahı</b>na sahip komşular, su gibi giden bira, ebeveynlerinden ayrı ve bayağı uzak (tercihen başka katta), geniş odalarda kalan çocuklar, yine ayrı bir odada tek başına hayatını yaşayan ergen kız, o dönemin amerikan ihracat pazarlama harikası film ve sporcu posterleri, oyuncakları vs, puro, istisnasız hemen her ferdin alt bölgesine hitap eden kot pantolonlar, <b>mısır gevreği</b> ve bununla yapılan kahvaltı, evin her yerine 7/24 ulaşım sağlayabilen köpek, <b>beyzbol </b>takım taklavatı, evin yatak odası dahil kritik her noktasına yerleştirilmiş televizyonlar, yatak odasında kitap okuyan ya da yatmadan evvel bir şeyler seyreden yetişkinler, evde yemek olmayınca zerre gam duymadan pizzacıya (<b>Pizza Hut</b> tabi ki) gidip yiyebilme özgürlüğü, havuz veya en azından havuza sahip olabilme kapasitesi ve en önemlisi, neredeyse her şeye ama her şeye para harcayabilecek "cep derinliği"ne malik olmak... ama işte en korkunç kısmı; bu malik olabilme potansiyeline, öyle üst düzey birisi olarak, yönetici, <b>CEO </b>olarak değil, neredeyse herkesin olabileceği bir meslek grubunda iken erişmek.<br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgDl5VfMxenkkLcjE7zho8orOXzYOgS6NjoSWo7Ym307JzrB5992JJJ2rL8fYvDDxXZNveUNsEEMtnzU0A5x6HnoLz5u5uBNHLy4s1QkQacAuMzngxrlVx4w3ulel0lNwV_5Z2V4RLfzI0/s1600/poltergeist-min.png" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="859" data-original-width="1597" height="172" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgDl5VfMxenkkLcjE7zho8orOXzYOgS6NjoSWo7Ym307JzrB5992JJJ2rL8fYvDDxXZNveUNsEEMtnzU0A5x6HnoLz5u5uBNHLy4s1QkQacAuMzngxrlVx4w3ulel0lNwV_5Z2V4RLfzI0/s320/poltergeist-min.png" width="320" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">müstakil evler, evlerin önünde arabalar<br />
neşe içerisinde çocuklar ve komşular</td></tr>
</tbody></table>
<br />
Bu ve buna benzer filmlerin genellikle açılış sahnelerindeki benzer sekansların, sinema severler ve tutkunları için manası başka olsa da, bilinçaltına verilen mesaj çok açık ve travmatiktir: Amerika büyük bir ülkedir, imkanları sınırsızdır, rüyalar ülkesidir. Bunlara istersen sen de sahip olabilirsin. Bunlara sahip olmak için ise, ağzınla kuş tutmak zorunda değilsin. Bu mesajı alan ve ancak rüyasında görebileceği refah seviyesini damardan alan bir genç için, Amerika'nın statüsü tartışılmaz olur.<br />
<br />
Amerikan filmlerinin diğer bir algı yönetimi, <b>eşcinselliğin</b> gayet sıradan ve hayatın tabii bir parçası olduğu propagandasıdır. Bu propaganda her geçen gün çığ gibi artarak devam ediyor. En sıradan gibi duran yapımlarda bile, en az bir karakterin eşcinsel eğilimli olması ve toplumun kendisine karşı, güya, anlayışsız, önyargılı olması izleyicilerin gözüne sokularak, bu sapıklığı toplumlar nezdinde meşrulaştırma çabası dikkat çekiyor. Bunun karşısında duran ve çoğu zaman dini referanslar kullananlar ise, <b>homofobik</b> ve "örümcek kafalı" diye yaftalanır.<br />
<br />
Hollywood yapımı film ve dizilerinin başka bir yönü, <b>WASP </b>yani <b>beyaz</b>, <b>Anglo-Sakson</b>, <b>Protestan</b> olarak bilinen, ABD'nin en ayrıcalıklı sınıfının özellikle "beyaz" bölümünün, hedef kitlenin bilincine, "biraz daha eşit" olduğunu hissettirecek şekilde yerleştirilmesidir. Beyaz ırkın ötesindeki renkler biraz daha aşağıdadır. Bu "renkliliğin" yanına, <b>İslam</b> gibi nefret edilen bir dinin mensubu da eklendi mi, <b>antagonist</b> kavramının içi daha da bir "dolgun" oluyor haliyle.<br />
<br />
Amerikan sinemasının İslam düşmanlığı zaten bilinen ve çokça dillendirilen bir konu. Ancak bu düşmanlığın çok bilinen yüzü dışında, daha sinsi ve yıkıcı bir yönü daha var, o da şu: Diyelim ki filmde, "iyi" olarak tasvir edilmek istenen bir Müslüman öne çıkarılmak isteniyor (bayram değil seyran değil, eniştem beni niye öptü durumu yani). Bunu yaparken, o sözüm ona Müslüman, bildiğimiz manada "Müslüman" karakterinden bayağı bir uzaklaşıyor. Evet, İslamiyet ile alakalı emareler bulunduruyor ve İslami bir çevreden geldiği hemen izleyiciye iletiliyor ancak biraz dikkatle baktığınızda, bu karakter namaz dahil hiçbir ibadetle bağdaştırılmıyor. Dinin bir emri olmasına mukabil, kendisi veya eşi, hiçbir şekilde tesettüre riayet etmiyor. "Aydın", "ilerici" olarak tasvir edilmeye çalışılan tipleme, seyircinin algısı ile oynayarak, <b>felsefi </b>hatta <b>pozitivist </b>görüşlerini, din diye empoze etmeye girişiyor.<br />
<br />
Gelelim <b>Amerikan filmleri</b>nin, doğrudan imani esaslara tesir eden kısımlardan en çok kullanılanına: Bilhassa felaket, olmadık yere haksızlığa uğrama, bir şekilde aile üyelerinden birisinin veya çok sevilen birisinin hırsızlar, eşkıyalar tarafından öldürülmesi filmlerinde, bir durum izleyicinin adeta bilinçaltına işlenir... O da <b>esas oğlan</b>ın, uğradığı bela, afet veya eş, çocuk gibi sevilen birinin kaybı neticesinde, <b>Tanrı</b>'ya olan inancını yitrmesi, hatta ona düşman olması. Şu sahneyi bir filmden mutlaka hatırlarsınız:<br />
<br />
- Hey John, sakin ol artık! Tanrı'nın isteği böyleymiş, sabretmekten başka çare yok!<br />
+ Tanrı, dünyada en çok sevdiğim kişiyi, kızımı aldı benden! Hayır, hayır... Tanrı diye bir şey yok... Ben ona inanmıyorum!<br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgS6qzomzAKEj38Bjtg2FH43ulGCocsstKQjwjcpkfT0E3xwCMFhe-2HDmsZfO7i6mdX3qP_vomhQKY79Qa2SZSS_a7_oaUypoaZGY7-Se2vpzDO-ueb5nVKoYL3jSLmzQC-D3kCSOAmuc/s1600/prisoners-hugh-jackman-slice.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="200" data-original-width="600" height="106" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgS6qzomzAKEj38Bjtg2FH43ulGCocsstKQjwjcpkfT0E3xwCMFhe-2HDmsZfO7i6mdX3qP_vomhQKY79Qa2SZSS_a7_oaUypoaZGY7-Se2vpzDO-ueb5nVKoYL3jSLmzQC-D3kCSOAmuc/s320/prisoners-hugh-jackman-slice.jpg" width="320" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">baba çocuğunu kaybeder ve ilk iş olarak<br />
Tanrı'yı savaş açar (<b>Prisoners</b>)</td></tr>
</tbody></table>
<br />
Bu ve benzer ifadeler, filmin <b>protagonist</b>i tarafından dile getirildiğinde, bu oyunculara ve filmlere her şeyleriyle hayranlık duyanları çok kolay etkiler. Hadi diyelim, <a href="https://denizbalaban.blogspot.com/2014/11/hristiyanlk-diye-bir-din.html" target="_blank">Hristiyanlık </a>gibi saçma sapan hale dönmüş bir dine mensup olanlar veya mensup olduğunu sananlar, <b>küfür</b> ve "din dışılık" konularında zaten hassas değildir ve inanmayı gösteren kelime ilee ifadeleri rahatlıkla dile getirirler, hatta bunlar günlük hayatlarının bir rutini haline gelmiştir. Ancak <b><a href="https://denizbalaban.blogspot.com/2015/12/tedbirli-musluman-ile-tedbirsiz-olanlar.html" target="_blank">İslamiyet </a></b>gibi, hemen her konuda belli kuralları olan, hele de imanı bozacak ifadelerin kullanılmamasına son derece ehemmiyet gösteren bir dine iman etmiş olanların, yukarıdakilere benzer kelimeler kullanmaları son derece tehlikelidir. Dolayısıyla Hollywood filmlerinin, <b>itikat </b>ve Allah'a iman konularındaki dejenerasyonu ortadadır ve giderek artmaktadır.<br />
<br />
Hülasa, İslam Dini ile doğrudan alakalı olsun olmasın, Amerikan sinemasından bir temsilci ile "karşı karşıya oturmak", bilhassa <a href="https://denizbalaban.blogspot.com/2014/12/turk-muhafazakarn-kendinize-ask-etmenin.html" target="_blank">cahil </a>ve "gözü dışarıda" gençleri çok ama çok kötü etkiliyor.Deniz Balabanhttp://www.blogger.com/profile/10910711969483861375noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6608254537112978379.post-38017019192684331292019-03-01T21:29:00.002+03:002020-12-25T09:51:39.969+03:00Ahlaksızlık Bayrağını En Önde Taşıyan Ünlüler <br />
20. yüzyıl ile birlikte, dünyanın diğer ucunda olan hadiseleri çok kısa zaman diliminde bizim hayatımıza sokabilme kapasitesine sahip iletişim vasıtalarının bulunup, insanların kendilerini "update" etmesi ve bunlara hızla ayak uydurması neticesinde ortaya çıkan durumlardan birisi de, "<b>ünlü</b>" diye bilinen şahsiyetlerin isimlerini duymaya başlamamız oldu. Bilhassa <a href="https://denizbalaban.blogspot.com/2014/02/kemal-sunal-filmleri-ozelinde-eski-turk.html" target="_blank">sinema</a> ve <a href="https://denizbalaban.blogspot.com/2012/12/sarkicilarin-kaderle-imtihani-arabesk.html" target="_blank">müzik </a>[bazen de moda ve "<b>çağdaş sanat</b>" (veya güncel sanat)] denilen dalların temsilcilerinin, televizyon ve radyo marifetiyle gözlerimize ve kulaklarımıza sokulmaya çalışılması, belli ünlülerin giderek artan hayran kitlelerini de beraberinde getirdi. Kendilerince seslerini, sahnedeki duruşlarını, filmlerdeki rol yapma becerilerini, icra ettikleri alanlardaki başarılarını... Ve önemli ölçüde tabi, "<b>yakışıklı</b>" veya "<b>güzel</b>"liklerini beğenip takdir eden, bilhassa gençler, bu ünlüleri her şeyleri ile birlikte, kendi özel hayatlarına sokacak ve adeta büyülenmiş gibi, peşlerinden gidecek hale geldi.<br />
<br />
Elbette ki böylesine gözü kör bir sevgi ve taklit, büyük bir tehlike de doğuruyordu... O şahane rol yapan kişilerin, o muhteşem sesli adamların bir kısmı, özel hayatında ahlaksız olabiliyor, zararlı madde kullanımından değişik cinsel eğilimlere kadar, birçok alanda, hiç de ayak izlerinden gidilesi bir profil çizmiyordu. İşin daha da tuhaf ve ibretlik yanı; en çok ahlaksız olan, en çok sapıklık gösteren, yaşadığı pespayelikleri en pervasızca anlatabilen ve gösterebilenleri, "<b>kitle iletişim araçları</b>" daha çok reklam yapıyor daha da gençlerin gözüne sokmaya uğraşıyordu. Genelde sapık ilişki yaşayanlarda daha çok görünen ve henüz çaresi bulunmamış olan AIDS illeti ile mücadele adı altında, "masum" gibi gösterilmeye çalışılan faaliyetler, <b>LGBT </b>(<b>lezbiyen, gey, biseksüel, transgender</b>) sapıklığını, "meşru bir insan hakkı" olarak, geniş bir kamuoyu desteğiyle yaygınlaştırmaya kadar vardı.<br />
<br />
Bunlara bağlı olarak; "gelişmiş" olarak bilinen ülkelerde eşcinsel evliliğin yasalaşması, hemcinslerin nikahlarının kiliselerde de kıyılabilmesi, LGBT savunucularının "<b>yılmaz insan hakları savunucusu</b>" olarak yaldızlı sözlerle yere göğe sığdırılamaması, hangi cinsten olduğu bilinmeyen milletvekillerinin ve <b>kanaat önderleri</b>nin büyük saygı görmesi gibi vakalar, bıkmadan usanmadan pompalanan dezenformasyonun bir parçası şeklinde artarak devam ediyor. Bunun mukabilinde ise, bu hayasızlara karşı duran, su-i misal teşkil etmelerine mani olmaya çalışanlar, <b>homofobik</b>, <b>gerici</b>, örümcek kafalı gibi sıfatlarla, yine aynı basın-yayın organları tarafından yaftalanır ve tecrit edilmeye gayret edilir.<br />
<br />
Dolayısıyla ahlaksızlık, haddini bilmezlik, gayri meşru işler ve ilişkilerde en cüretli olmak ve tabi ki peşinden gidip kendisi örnek alan gençlere en kötü örnek olan isimlerden birkaçını verelim:<br />
<br />
<b>Freddie Mercury</b>: Milyonlarca gencin taparcasına sevdiği, erken yaşta ölümü sebebi ile büyütüldükçe büyütülen, yakın tarihin en ahlaksız tiplerinden birisi. Uyuşturucu ile dumanlı tamamen kontrol dışı parti gecelerinde, sayısız erkekle ilişki yaşayıp en nihayetinde, genelde <b>lûti</b>lerde ve gayri meşru ilişkilere düşkün olanlarda rastlanan <b>AIDS</b>'e yakalanmış ve bu nedenle ölmüştür. Batılı ahlaksızların, Müslüman gençleri avlamaya çalıştığı karakterlerin önde gidenlerindendir. Çünki bu herifi "büyük sanatçı" falan diye tanımladığınızda, AIDS, eşcinsellik ve her türlü ahlaksızlığa da kapı aralamış olursunuz. Din olarak da <b>Zerdüşt</b>'ün çıkardığı, ateşe tapanların inancı olan <b>Mecûsi</b> idi. Ölünce cesedi yakıldı. <a href="https://denizbalaban.blogspot.com/2019/07/ingiliz-somurge-bakanlg-ve-islam.html" target="_blank"><b>Britanya</b></a>'nın suyunu çok içti! Az biraz daha yaşasaydı, kraliçeden "sır" ünvanı alması işten bile değildi anlayacağınız! Hele şu zamanlarda filmi de gosterime girdi ya, iyice tabulaştırılıp aziz haline sokulacak muhtemelen.<br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgMwLUzB9jm3B-43IwmalD0DLUKaIG59qPHWcRIz2u1HRRoy32VVuHpPOSR8v7EaqJBUHHlBuJTOrb5TkfXEOPs1ptpquKehbkcefdxf0F-pVkAGsTBRUSAdGHcH8eS-23k2urlzYP8kHA/s1600/Freddie_Mercury.png" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="356" data-original-width="562" height="202" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgMwLUzB9jm3B-43IwmalD0DLUKaIG59qPHWcRIz2u1HRRoy32VVuHpPOSR8v7EaqJBUHHlBuJTOrb5TkfXEOPs1ptpquKehbkcefdxf0F-pVkAGsTBRUSAdGHcH8eS-23k2urlzYP8kHA/s320/Freddie_Mercury.png" width="320" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Freddie Mercury ve pos bıyıklı<br />
sevgilisi Jim Hutton</td></tr>
</tbody></table>
<br />
<b>Salvador Dali</b>: <b>Sürrealizm</b> denilince akla ilk gelen, kameralara verdiği tuhaf pozları, yukarı dönük bıyığı, çizdiği tablolar, yazdığı senaryolar, evli olmasına rağmen eşinin evine getirdiği kişilerle çok sık yaşanan gayri meşru ve "çarpık" ilişkiler, eşcinsel temayülü, kibri, <b>sado mazoşizm </b>meyalliği... kısacası meşhur olmak için yaptığı bütün o sıradışı şeylerle, 20. yüzyılı bozanlardan, ahlaki erozyonu başlatanlardan birisi. Bunun kankasi <b>Luis Bunuel </b>de hakeza.<br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgQGgn5usdGJXI9SZlq485vbs0uz-iQdchkET8YW_Wy4zjY5Gpoh_Am9eiOPtjjdoqgFSU68LkRMFP6OMgO0ShOXkTSgtw0-3rI0s5GxytoR5PhQpHobbutxgUCGN8CZlUILDf1Grawnks/s1600/dali.jpg" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="248" data-original-width="204" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgQGgn5usdGJXI9SZlq485vbs0uz-iQdchkET8YW_Wy4zjY5Gpoh_Am9eiOPtjjdoqgFSU68LkRMFP6OMgO0ShOXkTSgtw0-3rI0s5GxytoR5PhQpHobbutxgUCGN8CZlUILDf1Grawnks/s1600/dali.jpg" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">çılgınlığın ve deliliğin <br />
ötesinde muhtemelen</td></tr>
</tbody></table>
<br />
<b>Rock Hudson</b>: Birlikte olduğu erkeklere, "Seninle birlikte olduk ve doktorum bana AIDS kapmış olabileceğimi söylüyor, lütfen doktoruna git ve kontrol ettir kendini" diye mektup yazan şahsiyet. İlişki yaşadığı elemanlardan birisi, ölümünden sonra kendisi dava etmiş ve "AIDS" olduğunu bildiği halde, benimle aylar süren ilişki yaşadı" diyerek tazminat talep etmiş ve mahkeme kendisi haklı görerek almıştır. "AIDS", "<b>homoseksüellik</b>" gibi kavramların, artık daha rahat, sanki sıradan şeylermiş gibi konuşulmasının yolunu açan kişidir. Zira bunun ölümünden sonra, böyle ahlaksızlıklar ve daha acısı, böyle ahlaksızlıkları alenen yapma ve duyurma işleri çığırından çıkmaya başladı. <b>Scientology (Bilim) Kilisesi</b> mensubuydu.<br />
<br />
<b>Rudolf Nureyev</b>: "En büyük dansçılardan" diye gündemde tutulmaya çalışılan ahlaksızlardan birisi. Açıkça sapık ilişkilerini söyledi diye, bazı çevrelerce "kahraman" falan ilan edilen, sayısız gayri meşru ilişki yaşayan bir midesiz. Sovyetler Birliği zamanında, <b>Tatar </b>bir ailede doğdu, "su testisi su yolunda kırılır" kabilinden, AIDS yüzünden öldü. Müslüman bir aileden geldiği halde, <a href="https://denizbalaban.blogspot.com/2014/11/hristiyanlk-diye-bir-din.html" target="_blank"><b>Ortodoks </b>Hristiyan</a> olmuştur.<br />
<br />
<b>Madonna</b>: Hem hayatı hem şarkıları hem gayri meşru ilişkileri hem de sahnelerde yaptıkları ile, bir şekilde gündemi meşgul edebilen, ahlaksızlık bayrağının en öndeki taşıyıcılarından. "<b>Homofobi</b>" diye uydurulan güya öcü ile çok mücadele ettiği için takdir topluyor. <b>LGBT </b>denilen oluşumların bayraktarlığını yapmakta. Ve böyleleri maalesef "<b>İnsan Hakları aktivisti</b>" olarak çok alkış alır. Bu kadın, daha yeni piyasaya girmeye çalışırken, karşısına çıktığı menajer tarafından, "karşımda bir hayat kadını olduğunu sanmıştım" diye övülen!!! birisi. Haliyle semavi dinlere de mesafelidir.<br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiL1JmdlBDrtgfoWktGfsLLwlN4LAsOhlvrB3a75v-I9pucAla6gsSwL2D-s9maLUcuEh4hFQtGkIojZ7jTsk0bS09cuMxKJs8JVWuh7N2VShWmpZxswESrXEjBU6JRzoGpUDCFGrSqkyU/s1600/madonna.jpg" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="898" data-original-width="640" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiL1JmdlBDrtgfoWktGfsLLwlN4LAsOhlvrB3a75v-I9pucAla6gsSwL2D-s9maLUcuEh4hFQtGkIojZ7jTsk0bS09cuMxKJs8JVWuh7N2VShWmpZxswESrXEjBU6JRzoGpUDCFGrSqkyU/s320/madonna.jpg" width="228" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Yaşlandıkça ahlaksızlıklarını<br />
artıran Madonna</td></tr>
</tbody></table>
<br />
<b>Woody Allen</b>: <a href="https://denizbalaban.blogspot.com/2018/04/muhammed-alinin-kibri-dini-ve-bir-donem.html" target="_blank">Amerikalı </a><b>Yahudi </b>asıllı yönetmen ve senarist. Kadın-erkek ilişkileri üzerine yaptığı pervasız filmlerle tanınır. Filmlerinde, gayri meşru ilişkiler peynir ekmek gibi giderken, hiçbir ahlaki manevi ölçü tanınmaz. Evlatlık kızı tarafından, kendisine cinsel taciz yaptığı yönündeki iddialar ayyuka çıkmıştır. Yahudi olmasına rağmen, kendini <b>Agnostik </b>olarak tanımlamaktadır.<br />
<br />
<b>Michel Foucault</b>: AIDS'e bağlı nedenlerden ölen homoseksüel sapık. Ahlaksız din düşmanı çevrelerin pohpohlamaktan bıkmadığı <a href="https://denizbalaban.blogspot.com/2014/04/greenpeace-denilen-cevreci-orgutun.html" target="_blank">ate<span id="goog_77893730"></span><span id="goog_77893731"></span>ist </a>felsefeci. Sağda solda, kendine "<b>entelektüel</b>" süsü verip konuşanlar, bunun adını ağızlarına aldı mı, adeta boyut değiştirirler!<br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEik2WqpqyaNwuwbG9vQc3dUAjmeFGm_img52qxAlQV9mSGwo6K17xWctLTdeJg8_XHHQ4S10hDt8EjuHf6itCyljyJajSuvAYG8YNULbOAsyAj1BygWlzptgmq3Rnp4J2LxBQHI6y9N_84/s1600/michelfoucaultcover.jpg" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="464" data-original-width="740" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEik2WqpqyaNwuwbG9vQc3dUAjmeFGm_img52qxAlQV9mSGwo6K17xWctLTdeJg8_XHHQ4S10hDt8EjuHf6itCyljyJajSuvAYG8YNULbOAsyAj1BygWlzptgmq3Rnp4J2LxBQHI6y9N_84/s320/michelfoucaultcover.jpg" width="320" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">deney maksatlı çarpık ilişki yaşayıp<br />
AIDS'ten ölen Foucault</td></tr>
</tbody></table>
<br />
<b>Charlie Chaplin</b>: "Sessiz Sinema" çağının rakipsiz oyuncularından. Binlerce diye ifade edilen sayıda kadınla gayri meşru ilişki yaşadı. Siyah beyaz filmlerin iyi kalpli, yardımsever kişiliği, küçük yaştaki kızlara tecavüz eden, sonra da kurbanları kürtaja zorlayan bir ahlaksızdı. Özel hayatını biraz tanıyanlar, kapısını her çalan dişi varlığa, "yatağa nasıl atarım" diye yaklaştığını bildirmektedir. <a href="https://denizbalaban.blogspot.com/2019/05/avrupann-buyukannesi-kralice-victoriann.html" target="_blank">İngiliz </a>ve ateisttir. Harvey Weinstein'den önceki "<a href="https://denizbalaban.blogspot.com/2020/03/harvey-weinstein-olay-ve-kadn-erkek.html" target="_blank">Harvey Weinstein</a>" idi! Zaten kendisinin, "Chaplin benim idolümdür" demişliği vardır.<br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgC60J-zow11xqahvO-bnR6o_da7r9tQtoFNt7WgyAchQkfsHt739bskFGLg_oRoX2YsxVGxJKB19CHXywknuEvlr0HsDFGDHixxW8Esb3624lYcCa5CYVTM83NKsn71hwtuEqANJ0kVOo/s1600/chaplin.jpg" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="159" data-original-width="318" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgC60J-zow11xqahvO-bnR6o_da7r9tQtoFNt7WgyAchQkfsHt739bskFGLg_oRoX2YsxVGxJKB19CHXywknuEvlr0HsDFGDHixxW8Esb3624lYcCa5CYVTM83NKsn71hwtuEqANJ0kVOo/s1600/chaplin.jpg" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">çok kızın kanına giren Chaplin</td></tr>
</tbody></table>
<br />
<b>Sigmund Freud</b>: Ateist din düşmanı tayfanın bayıldığı, tarihin en alçak sapıklarından birisi. Yahudi bir aileden gelmekle beraber, ateist olmuştur. Normal bir insanın dahi düşünürken tiksineceği şeyleri, güya <b>psikanaliz</b>e tabi tutup kitaplarına geçirmiş, bebekler ve küçük çocuklar için akıl almaz saçmalıklar kaleme almıştır. Söylediklerinin çoğu, birazcık ahlaki omurgası olan insanlarda nefret uyandırır. Bozuk <b>Hristiyanlık</b>'tan kurtulmaya çalışan <a href="https://denizbalaban.blogspot.com/2014/07/breaking-bad-dizisi-uzerinden-amerikan.html" target="_blank"><b>Batı</b>'nın</a>, din ve ahlak olmadan ne hale gelebileceğini gösterir.<br />
<br />
<b>David Bowie</b>: Şişirildikçe şişirilen ahlaksızlardan birisi daha. Neredeyse her "çaplı" İngiliz gibi, homoseksüelliğe ve <b>biseksüel</b>liğe meyyal. Yaptıkları, ettikleri ile, hala birazcık ahlak ve din kırıntısı taşıyan gençleri yoldan çıkarmak için uğraştı. Ateizm-<b>Agnostisizm </b>uçlarında dolandı.<br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiaxoW1AIxQ-KS6tHk9LGpT78oyjpdXAQ7orNrfBaBSoGmZmXJVI2OOqpzPOXxb7tNGf8j6yW5HevVt6UFiFDNY7ubkbOm8bsszHo4GvoSLCf-Men45fEZJLrYLuHPljNzgbc__9HfzeLs/s1600/bowie.jpg" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="184" data-original-width="273" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiaxoW1AIxQ-KS6tHk9LGpT78oyjpdXAQ7orNrfBaBSoGmZmXJVI2OOqpzPOXxb7tNGf8j6yW5HevVt6UFiFDNY7ubkbOm8bsszHo4GvoSLCf-Men45fEZJLrYLuHPljNzgbc__9HfzeLs/s1600/bowie.jpg" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">ne kadar farklı ve uçlarda olursan<br />
o kadar hayranın olur</td></tr>
</tbody></table>
<br />
<b>Stephen Fry</b>: Al bir İngiliz ateist daha, üstelik annesi Yahudi! Kendisinden çok küçük bir erkekle evlendi! LGBT denilen tayfaya yan gözle bakanları, barbar ve nazi diye itham eder. Senelerce uyuşturucu kullanmıştır.<br />
<br />
<b>Mick Jagger</b>: David Bowie'nin kankası! Ondan bir fazlası var, o da "sir" ünvanı. Geri kalanı neredeyse aynı.<br />
<br />
<b>John Lennon</b>: Çarpık dini görüşlü, kafası her zaman dumanlı İngiliz. "<b>Imagine</b>" diye, yerlere göklere sığdırılamayan bir şarkısında; dünyanın din olmadan, daha yaşanılabilir bir yer olacağını ve insanların barış içerisinde yaşayacağını hayal eder. Ne kadar ahmak olduğunu anlamak için, bu şarkının sözlerine göz gezdirmek kafi.<br />
<br />
<b>Iggy Pop</b>: Sahneye genelde yarı çıplak çıkan, uyuşturucu bağımlısı, ağzı pis <b>rockçı</b>. Gençliğinde sahnedeyken her türlü rezilliği yapmışlığı vardır.<br />
<br />
<b>Elton John</b>: İngiliz, ateist ve eşcinsel... Ha unuttuk, herif "<b>sir</b>" bu arada! hakkındaki iddialar, yenilir yutulur cinsten değil.<br />
<br />
<b>Andy Warhol</b>: Cinsel eğilimlerinden inancına, sanat diye yaptığı şeylerden özel hayatına kadar olan her şeyiyle, gençleri yoldan çıkarmak, ahlaksızlığı daha fazla yaymak için çalışmış <b>şeytanın askerleri</b>nden birisi! Bazı çevrelerde "<b>entelektüel</b>" olarak isim yapabilmek için, bu alçak herifin yaptıklarını beğenmeniz, takdir etmeniz lazım elbet! Bedri Baykam'ın daha da ileri! halini bir tasavvur edin desek...<br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEicSWphxd5r9G1sJctPIrX-9X0B1r4TmbA95cwcSkGp6xgguMbgPm7sN8s7O99aom0h1yur3csIY4RukLDW_9iExQ-MS6iESJ5UBu-vbR7_b3GRT7GyDoOlYtBUcEAGUX25lBUd7gbyi4g/s1600/Andy-Warhol-Self-Portrait-Black-and-White-Screenprint.jpg" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="1200" data-original-width="1137" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEicSWphxd5r9G1sJctPIrX-9X0B1r4TmbA95cwcSkGp6xgguMbgPm7sN8s7O99aom0h1yur3csIY4RukLDW_9iExQ-MS6iESJ5UBu-vbR7_b3GRT7GyDoOlYtBUcEAGUX25lBUd7gbyi4g/s320/Andy-Warhol-Self-Portrait-Black-and-White-Screenprint.jpg" width="303" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">20. yüzyıl çılgınlarından<br />
bir çılgın daha: Andy Warhol</td></tr>
</tbody></table>
<br />
<b>George Michael</b>: İngiliz ateist ve homoseksüel şarkıcı. Tek gecelik ilişkiler peşinde, uyuşturucu, alkol batağında depresyon içinde öldü. Yatıp kalktığı erkeklerden birisi de AIDS nedeniyle ölmüştü.<br />
<br />
Görüldüğü üzere, bu isimlerden çok bilinen sadece birkaçına bakıldığında, İngiliz vatandaşı veya "<b>İngiliz tornası"</b>ndan geçenlerin, bu listeye dahil olması daha kolay gibi duruyor. Bunun yanında eşcinsel, ateist, pervasız ve kamuoyu oluşturacak kadar "cazgır" olanlar, isimlerini tarihe altın! harflerle yazdırma potansiyeline sahip.<br />
<br />
"Ama efendim, bu zevata çok saldırmıyor musunuz, siz çok mu pîr-ü paksınız yani?" diyenlerin, şunu dikkate almaları lazım gelir; hedef alınan kişilerin çarpık ilişki yaşaması, özel hayatlarında çok feci şeyler yapmış olması değildir esas mevzu. Başlıca sıkıntı, bu işledikleri gayri meşrulukları, ulu orta yapmaları, bunları toplumların ahlakını bozacak şekilde herkesin gözü önünde işlemeleri ve hatta bunlarla gurur duyup, fillerini savunmaları.<br />
<br />Deniz Balabanhttp://www.blogger.com/profile/10910711969483861375noreply@blogger.com11tag:blogger.com,1999:blog-6608254537112978379.post-12292269710905058872019-02-22T14:15:00.000+03:002019-12-16T22:42:24.196+03:00Türk Gençliğinin Alter Egosu; EKŞİ SÖZLÜK<br />
<br />
Ekşi Sözlük olarak bilinen ve klasik bir sözlükten ziyade, interaktif bir yorum mekanı olan platform, tam 20 senedir varlığını sürdürebilen nadir sitelerden birisi. Varlığını sürdürmek bir yana, bu siteye olan alaka, yıl geçtikçe daha da arttı. Yani şöyle bir düşünün, 1999 senesinden, ta bu zamana kadar kaç tane Türkçe, hatta İngilizce site ayakta kalabildi ki... Evet, bayağı az. Elbette bu karşılıklı etkileşimli platformun ayakta kalabilmesinin en önemli sebebi, gençlerin içini rahatça dökebilmesi, üstelik bunu yaparken, günlü hayatta "<b>mahalle baskısı</b>" diye tabir edilen toplumsal normlardan, "<b>nick</b>" diye tabir edilen müstear isimlerle, gerçek kimliklerini gizleyerek, kısmen de olsa kaçabilmeleridir.<br />
<br />
<a href="https://denizbalaban.blogspot.com/2014/12/turk-muhafazakarn-kendinize-ask-etmenin.html" target="_blank">Türkiye'de</a> internet kullanımının kısmen yaygınlaşmaya ve ferdi kullanıcıların bağlanmaya başlaması ile birlikte, 2000'lerin başlarında, çoklu paylaşımlı sitelerden önce forumlar ve dolayısıyla "<b>forum kültürü</b>" gelişti. Biraz vahşi, bayağı düzensiz ve oldukça kafa karıştırıcı ilk yıllardan sonra, internet kullanımı daha düzenli hale geldi haliyle. Gerçi forum kültürü bir şekilde hala devam ediyor ancak sadece çok üyeli ve belli konular üzerine yoğunlaşan siteler vasıtasıyla. İşte Ekşi Sözlük, hem o vahşi dönemi, hem de forum furyası dönemini atlattı ve her geçen sene ziyaretçilerini artırarak, hayatına devam etti. Ama nasıl geldi? Önce o ilk yıllarına kısacık bakalım:<br />
<br />
Sözlüğün fikir babası ve kurucusu, sanal alemde bilinen en eski nicklerden biri olan "<b>SSG</b>" olarak da tanınan <b>Sedat Kapanoğlu</b>. 20. yüzyılın ilk sülüsünde, Yugoslavya'dan göç eden bir ailenin çocuğu olarak Eskişehir'de doğan Kapanoğlu'nun okullarla arası iyi olmamasına rağmen, merak saldığı bilgisayar dünyası ile erken yaşta tanışıklığı ve atılımları sebebiyle, projelerinden birisi olan Ekşi Sözlük isimli platformu hayat geçiriyor. Tabi ki ilk başlarda fazla kimsecikler yok sitede. Sedat'ın birkaç arkadaşı hariç (bu arkadaşların ne menem "arkadaşlar" olduklarına bilahare bakacağız). Bu arkadaşların siteyi devamlı sıcak tutmaları, sözlüğün, arama motorlarındaki bazı kelime aramalarında önde çıkması (SEO daha yok galiba ortalıkta tam manasıyla) her geçen gün ile birlikte daha fazla gencin içeriye akın etmesine neden oldu. Hatta birkaç kere yazar alımlarının, teknik ve denetim yetersizliğinden dolayı, durması, siteyi daha da "elit" ve girilmez havaya sokunca, kapıda bekleşenler iyice arttı. Sonrası malum zaten... Her yer reklam!<br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhrw2nv7gA9rIX2HikmgqfajSNdnUbUjAiYCqqmEBzRRxZSoAm5iGXOfxca2ZUPOZBB7gW_amw3q0YdQRCRIFOtZagzvU1XNjZBNL0QzOyzSsavMTin9o-ja53XoNkvS9mYUi3L69Gj9NY/s1600/eksi-sozluk-un-ilk-hali_14561.gif" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="581" data-original-width="800" height="232" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhrw2nv7gA9rIX2HikmgqfajSNdnUbUjAiYCqqmEBzRRxZSoAm5iGXOfxca2ZUPOZBB7gW_amw3q0YdQRCRIFOtZagzvU1XNjZBNL0QzOyzSsavMTin9o-ja53XoNkvS9mYUi3L69Gj9NY/s320/eksi-sozluk-un-ilk-hali_14561.gif" width="320" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Sözlüğün ilk hali</td></tr>
</tbody></table>
<br />
Kapanoğlu'nun en başta tasarladığı site, kendisinin de tabiriyle çok ilkel ve geliştirmeye muhtaçtı ancak onu diğerlerinden, "<b>sol frame</b>" denilen zımbırtı muhtemelen. Site evrildikçe fonksiyonu daha da öne çıkan bu sol frame, o gün veya o zaman diliminde, sözlüğe girilen başlık, <b>entry </b>ve entry sayılarını ihtiva eder. Dolayısıyla bu sitede, forumlardaki gibi ana menüye çıkıp, herhangi başlığı seçip içine girmek gibi biraz soğuk ve uzak işlemler yapmak yerine, doğrudan tek tıkla hem yazılanları görebiliyor hem de sol taraftaki başlıkları takip edebiliyorsunuz. Sözlüğün diğer sitelerden başka bir mühim farkı da, devasa bir arşiv olması ve doğru arama parametrelerini girdiğinizde, aradığınız konu ile alakalı, anında derinlemesine bilgi sahibi olmanız.<br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjfOA_xExkDyw2Wcy_0Ug_KiT9buDGIwk0X1u5QELOf8WIml2vmnz3yasclvoLd1IclPwp7Btf3auleNf2T__SaKOm322CP4Tovmz6IV5Sb1fqWJsihh0dgcIoabmNyA-1kNAMpaVXrQSI/s1600/ssg.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="360" data-original-width="480" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjfOA_xExkDyw2Wcy_0Ug_KiT9buDGIwk0X1u5QELOf8WIml2vmnz3yasclvoLd1IclPwp7Btf3auleNf2T__SaKOm322CP4Tovmz6IV5Sb1fqWJsihh0dgcIoabmNyA-1kNAMpaVXrQSI/s320/ssg.jpg" width="320" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Halef-Selef (SSG- Kanzuk)<br />
Sedat Kapanoğlu ve Başak Purut </td></tr>
</tbody></table>
<br />
Evet, site devasa bir arşiv ancak neyi nasıl arayacağınızı bilmiyorsanız, <b>fake</b> başlık ve entryler arasında kaybolmanız ve daha da kötüsü bir sürü saçmalıkla dolu, elleriniz ise boş şekilde çıkmanız gayet mümkün. Zira öyle başlıklar var ki, genel kültürümüz biraz zayıf olsa, <b>Torku</b>'nun bira ürettiğine, <b>Queen</b> diye bilnen dünyaca meşhur grubun <b>Afyon</b>'da konser vermiş olduğuna, <b>Bilecik</b> diye bir yerin hiç var olmadığına rahatlıkla inanabilir, "öyle bir şey olur mu hiç" diye size itiraz edenlere, sayfalar dolusu entryleri delil niyetine gösterebilirsiniz.<br />
<br />
<b>Ancaaak</b>, bu çok önemli bir ancak, gelelim esas konuya. Esas konu ise, bu sözlükte yazanlar, yazılanlar ve tabiri caizse "boruyu öttürenler". Şimdi evvela şunu rahatlıkla söyleyebiliriz; Ekşi Sözlüğün kurucusu dahil, ilk kullanıcılarının hemen hepsi, hadi yine de din düşmanı demeyelim fakat her halükarda <b>İslamiyet</b>e soğuk bakan, birçok hükmünü beğenmeyen tipler. Zaten kritik nokta da burada. Sözlüğün en çok tutma sebebi de budur esasında. Ülkemizde maalesef, gençlerin dinle, dinin emir ve yasakları ile sıkıntısı, alıp veremediği var (tarihi ve sosyolojik boyutuna girecek değiliz). Bunu da en rahat, Ekşi gibi, nick arkasına sığınıp, "<b>alter ego</b>"sunu rahatlıkla boşaltan gençlerin üşüştüğü mekanlarda görebiliyoruz. Tabi ki İslam Dini ile olan <a href="https://denizbalaban.blogspot.com/2014/04/greenpeace-denilen-cevreci-orgutun.html" target="_blank">husumet</a>, tarih, siyaset, edebiyat, bilim gibi daha bir sürü dalı doğrudan etkiliyor.<br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj5AqjF-BwVsmUaqsGH_ZAlQWkPgtLgWBulQOcoLTTOSr2BOPfxFM7-uoS0huoYLwJwbOPftTQ5WySjM_g10Z4GSL_lWuc-xJT50_Nhau-bNfN5t5A1RRSJiozI8CB2zgzr6hoM_HyVYHI/s1600/eksici.png" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="576" data-original-width="1414" height="130" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj5AqjF-BwVsmUaqsGH_ZAlQWkPgtLgWBulQOcoLTTOSr2BOPfxFM7-uoS0huoYLwJwbOPftTQ5WySjM_g10Z4GSL_lWuc-xJT50_Nhau-bNfN5t5A1RRSJiozI8CB2zgzr6hoM_HyVYHI/s320/eksici.png" width="320" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Sözlüğün ilk yazarları: esekherif, guru, teo<br />
(yazdıklarının ne minvalde olacağı görünüşlerinden belli)</td></tr>
</tbody></table>
<br />
Ekşi Sözlük denilen internet sitesinin, ucundan kıyısından İslamiyetle, <b><a href="https://denizbalaban.blogspot.com/2012/12/sarkicilarin-kaderle-imtihani-arabesk.html" target="_blank">kaderle</a> </b>(ve bazen de tüm Semavi Dinler ile) alakalı başlıklarına göz gezdirdiğinizde, o kin ve nefret hemen gözünüze ilişiyor. Siteyi kuranların bu konudaki öncülüğü, adeta din düşmanı bir topluluğa, "hoş geldin, burada rahatlıkla her türlü kutsala hakaret edebilirsin" yeşil ışığını yakıyor... Varsa yoksa dine ve etkilediği tüm alanlara sövmek çok prestijli burada. Bir dereceye kadar var görünen filtreleme ve denetim mekanizması ise, genelde bu konularda göz ardı ediliyor. Eleştiri ve akıl mantık çerçevesinde delilli (bunlar da var tabi ama devede kulak) yazılardan değil, alenen, göz göre göre hakaret, aşağılama ve iftiralardan bahsediyoruz. Bunlara karşı çıkan sesler ise, oranlamak gerekirse son derece düşük ve çoğu zaman da cılız. Dinle doğrudan alakalı mevzularda, sesin cılız çıkmasının başlıca sebebi ise, sözlüğün "efendilerinin" kendi mahalle baskılarını dayatması ve her karşı çıkan sesi, "<b>trol</b>" meczup, dengesiz diye yaftalaması. Ayrıca, bazen sol tarafta öyle başlıklar açılıyor ki, insan okurken hicap duyuyor ama gel gör ki o edepsiz başlıkların altları sayfalarca yazı ile doluyor. Yanı kısacası, o metrobüste, iş yerinde, üniversitede, sağda solda gördüğümüz gençlerin bir kısmı (ve maalesef bunları sesi çok çıkar, <b>sosyal medya</b>yı iyi kullanır), müthiş bir <a href="http://denizbalaban.blogspot.com/2016/07/aydn-yabanclasmasnn-mucessem-ve.html" target="_blank">mukaddesat nefreti</a>, <b>anarşizm</b> ve <b>hedonizm</b> ile besleniyor.<br />
<br />
İşin en garip yanı ise, sözlüğün ilk üç senesi hariç, ömrünün tamamını <b>Ak Parti</b> iktidarında geçiriyor olması. Hem de, sık sık dine referanslar veren, dini bir çevreden gelen, muhalifleri, hele de sözlükte kendisinden, "<b>yıkılıp gitsin de memleket isterse yıkılsın, batarsa batsın</b>" derecesinde ölesiye nefret eden karşıtları tarafından "<b>diktatör</b>" ve <b>müstebid</b> olarak sürekli tenkit edilen ve akla hayale gelmeyecek suçlama ve iftiralarla saldırılan bir <a href="http://denizbalaban.blogspot.com/2014/09/recep-tayyip-erdogan-neden-basarl-bir.html" target="_blank">liderin </a>gözü önünde.<br />
<br />
<br />Deniz Balabanhttp://www.blogger.com/profile/10910711969483861375noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6608254537112978379.post-56444163478959005762018-12-26T21:27:00.000+03:002019-01-13T22:49:22.973+03:00Trafikte Ne Zaman "Adam" Oluruz?<br />
<b>Fatih Altaylı</b>'nın, "<b>Ne zaman adam oluruz</b>" isimli, köşe yazılarının sonuna eklediği bir klasiği vardı. Altaylı'nın çeşitli tecrübeler neticesinde yazdığı cevaplardan oluşuyordu. Bazıları bu "adam" kelimesini "cinsiyetçi" falan filan bulabilir ama bizim kültürümüzde, "adam" kelimesinin manalarından birisi de, "numune insan"dır, dolayısıyla "adam olmak" veya en azından "adam olmaya çalışmak" gayet yerinde bir tabir ve kullanımdır. Adam olmanın birçok merhalesi var elbette. Bizim burada değineceğimiz mevzu, "trafikte nasıl adam oluruz"? Çünki malum; "trafikteyken sen, sen değilsin"! Bu başlık altında, esasen incelenecek çok şey var lakin biz, bir iki basit çözümlü konuya baksak kafi olur. Zaten hataları bilince, tersini yapmak kolay olur:<br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh8GJ8McIwtraMPAlYcQVPERS4WCNd5rTfqCt2RmS1QYsGzPHh0SYZvOlLoqWUQ_AXwrHdFtOKvXmn6Yt9b6I1AC7IQPgjyIjz6S-olahRlCA2JC027_GkO0ynIhdsskAULl8W8kbRoK3o/s1600/hint+trafi%25C4%259F.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="259" data-original-width="460" height="180" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh8GJ8McIwtraMPAlYcQVPERS4WCNd5rTfqCt2RmS1QYsGzPHh0SYZvOlLoqWUQ_AXwrHdFtOKvXmn6Yt9b6I1AC7IQPgjyIjz6S-olahRlCA2JC027_GkO0ynIhdsskAULl8W8kbRoK3o/s320/hint+trafi%25C4%259F.jpg" width="320" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Hindistan'da sıradan bir gün</td></tr>
</tbody></table>
<br />
* <b>KORNA ÇALMAK</b>: Otomobil üreticilerinin, "oldu da çok zor durumda kaldın, başka çaren yok, bari sesle uyar" diyerek arabalara yerleştirdikleri <b>klakson </b>veya kornalar (bir de havalı korna denilen insanlık düşmanı bir buluş var tabi), maalesef memleketimizde gereğinden çok fazla kullanılıyor. Zaten gereksiz yere korna kullanımı, bir gürültü kirliliğidir ve bu kirliliğin en ağır olduğu ülkelerin, Hindistan, Pakistan gibi gelişmemiş yerler olduğunu biliyoruz (minibüs, taksi gibi kornayı "işinin değişmez bir parçası" olarak görenler apayrı bir araştırma konusu tabi).<br />
<br />
Kornayı aşırı kullanmanın birçok sebebi vardır elbette fakat İstanbul'da bilhassa dikkat çeken haller şöyle:<br />
<br />
1) <b>Yerleşim yerlerinde gereksizce kornaya basmak</b>: Çok net bir gelişmemişlik, ilkellik göstergesidir. Yığınla insanın yaşadığı, hastaların, bebeklerin uyumaya, dinlenmeye çalıştığı bir cadde ve sokakta, lüzumsuz yere kornaya basmak, her şeyden önce bir kul hakkıdır. Hele de sabahın erken saatlerinde veya gece boyunca. Bir tanıdığı selamlamak, birisini uyarmak için önce başka yöntemler uygulasak ve kornaya hiç davranmasak ne güzel olacak oysa!<br />
<br />
2) <b>Birisi hata yapıyor (veya en azından ben öyle hissediyorum), dur şunu uzun bir korna ile uyarayım</b>: Başkalarına korna ile ders verme özelliğimiz, hız kesmeden devam ediyor. Birisi hata mı yaptı, bas uzunca kornaya ki, herkes ayağını denk alsın! Ancak burada çok önemli bir detay var; o da milletimizin trafik kaideleri konusundaki cahilliği ve aceleciliği. Bunun yanına bir de olağandışı hadiseleri koyun. Dolayısıyla, her defasında kornaya davrandığınızda, hedefinizdeki arabanın önünde, onun gitmesini engelleyecek ve sizin göremediğiniz bir şey vardır belki. Korna çaldığınız kişi, belki de istemeden motoru durdurdu (<b>stop ettirmek</b> gibi saçma sapan bir harfler yığınını kullanmıyorum evet). Hatta belki de sizin henüz fark edemediğiniz bir arıza oluştu. Biraz sabretmenin zararı olmaz. Zaten öfkeyle kalkıldığında (veya kornaya basıldığında) zararla oturmak, pek yüksek ihtimal.<br />
<br />
3) <b>Biri bana korna çaldı, ben de ona çalayım bari</b>: Bu da enteresan bir zihniyet. Bir hata yaptınız veya yapmadınız. Bunun neticesinde, arkanızdaki aceleci ve halden anlamaz korna çaldı. Kompleks yapıp, arkasından kornaya abanmak... Bilemiyorum, sanki biraz tuhaf!<br />
<br />
4) <b>Kadınım ve direksiyondayım, şayet beni göremezsiniz diye, alın size korna (çok sık da heyecanlanırım ona göre)</b>: Lüzumsuz yere korna kullanımı istatistiklerinde, oldukça yüksek yerlere sizi sokabilecek bir durum bu. Kadınsınız, arabayı zar zor kullanıyorsunuz, heyecandan iki eliniz de direksiyonda, frenin ve gazın tam olarak hangisi hangisi bilginiz ara sıra reset atıyor... E o zaman kolayı var, kornaya basın!<br />
<br />
5) <b>İletişim kurmak veya daha doğrusu iletişim kurduğunu sanmak</b>: Her ne kadar masumca ve dostça olarak görülse de, yapılmaması muhtemelen kulaklar ve etraftakiler için daha sıhhatlidir.<br />
<br />
6) <b>Cam açıp seninle muhatap olamayacak kadar kibirliyim, al sana korna, anla durumu işte</b>: Her geçen gün daha da artan kendini beğenmişlik ve <b>hedonizm</b> tezahürleri, burada da işbaşında! Direksiyon başındaki kişi, camını açıp yapacağı uyarı insan gibi, yumuşak bir lisanla yapsa, kimse bu kadar gerilmeyecek belki de ama o kibir var ya, neden o pahalı arabasından inip de sizinle uğraşsın ki!<br />
<br />
Herhalde ülkemizde, korna kullanımı ile alakalı bir araştırma yapılsa, muhtemelen %70-80 kullanımı, "gereksiz" statüsüne girecektir. İşi, yola çıkmak ve trafiğe katlanmak olanları (yani sağlıklı düşünme melekesi ciddi derecede inkıta uğramış olanlar) saymazsak, kornaya en çok sarılanlar, gençler, kadınlar ve burnundan kıl aldırmayan kibirliler (bunların üçü de bir araya geldiğinde oluşabilecek sinerjiyi bir tahayyül edin artık)<br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgeNvQq2Pin_0X3kdu2znP0Ztnmx3F4w3YXJHl9v1t7bbTQjhg2YWjHIiSWTaZX2UMvpys-3-jTxEnc-MOgSu_Tj63Bm49oTXG3zt5w5hPNb3MnoBQdsJmBU2yxNBg0V0GRbVtxf2Pxp_U/s1600/korna-calma-huzurumu-calma.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="350" data-original-width="630" height="177" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgeNvQq2Pin_0X3kdu2znP0Ztnmx3F4w3YXJHl9v1t7bbTQjhg2YWjHIiSWTaZX2UMvpys-3-jTxEnc-MOgSu_Tj63Bm49oTXG3zt5w5hPNb3MnoBQdsJmBU2yxNBg0V0GRbVtxf2Pxp_U/s320/korna-calma-huzurumu-calma.jpg" width="320" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">adı üstünde</td></tr>
</tbody></table>
<br />
<br />
<b> * SAĞDAN SOLLAMAK</b>: Bilhassa İstanbul'da sıkça rastladığımız, rahatsız edici bir durum. tabi ki normal akan bir trafikten bahsediyoruz. Adı üstünde, buna "<b>sollamak</b>" denir. Her ne kadar bizde, sol şerit disiplini gelişmemiş de olsa, öndekini hiçbir şekilde uyarmadan, hemen sağ şeride yönelmek hem genel trafik kaidesi olarak yanlıştır hem de, birkaç şeridi birden tehlikeye atmaktır. Aslında komplike bir vaziyet bu ve dolayısıyla bunun savunucuları da var haliyle. Çünki bazı hallerde, sol şeridin sollama şeridi olduğunu unutan veya bundan hiç haberi olmayan sürücüler, sol şeridi kapatır ve öylesine takılır. ancak böyle bir pozisyonda ve defaatle uyarı neticesinde, önde bir kıpırdama olmazsa, kontrollü şekilde sağ şerit kullanılabilir. Bunun kötü tarafı alışkanlık yapması ve bir nevi insanı shortcutmış gibi bir havaya sokması. Amma ve lakin gelişmiş bir ülkede, sol şeritte giden birisini "uyarmak" diye bir şeye az rastlanır. adam sollar ve en uygun zamanda yeniden sağ şeride geçer. Tabiatıyla sol şerit hemen her zaman boştur.Fakat hiçbir şekilde öndekine, sollamak isteğinde olduğunu belirtmeden, hemen sağ tarafa seğirtmek, çok tehlikelidir ve trafik kaidelerinden bihaber olma alametidir.<br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiHAM0ZvrOddZ0TCVd6QUx5g50uiF5LX1nZxiTM1oALKkrpNsG-Lv8tTisrjVbWBuZHaH9lqNr_w6BDgisXVfBlnu564-rcSJ3sHNLUF_YDZzKg5IyJZGY4uuFfCZTI8HmhUFDfTxXKbkM/s1600/acemi+kad%25C4%25B1n+s%25C3%25BCr%25C3%25BCc%25C3%25BC.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="359" data-original-width="640" height="179" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiHAM0ZvrOddZ0TCVd6QUx5g50uiF5LX1nZxiTM1oALKkrpNsG-Lv8tTisrjVbWBuZHaH9lqNr_w6BDgisXVfBlnu564-rcSJ3sHNLUF_YDZzKg5IyJZGY4uuFfCZTI8HmhUFDfTxXKbkM/s320/acemi+kad%25C4%25B1n+s%25C3%25BCr%25C3%25BCc%25C3%25BC.jpg" width="320" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Her gün şahit olduğumuz<br />
acemi kadın sürücü terörü</td></tr>
</tbody></table>
<br />
* <b>SOL ŞERİDİ KAPATMAK</b>: Kaidelere riayet eden insanları deli eden bir durum. Yukarıdaki maddede değindiğimiz gibi, "sağdan sollamak zorunda bırakılmak" gibi bir tehlikeye davetiye çıkarıyor. Oysa akan bir trafikte, adeta bir refleks olarak, sol şeridi sollama maksadıyla kullanır kullanmaz hemen emniyetli bir şekilde sağ şeride geçilir. Yani normal bir insanın, sol şeride geçtiği anda, sağa geçmek için fırsat kollaması gerekir. Ancak ne yazık ki, "<b>sol şerit disiplini</b>" olmayan insanlar, sol şeride adeta "kamp kuruyor"!<br />
<br />
Son zamanlarda, bilinçli şoförler tarafından, sol şeridi bilinçli olarak işgal etme faaliyeti başladı. Güya hız sınırını cebren uygulamaya azmetmiş "yasalara pek saygılı" olan insanlar, hız sınırına yakın bir süratte sol şeride geçip, tüm trafiği tıkıyor. Oysa, sivil herhangi bir kişinin, yasaları zorla tatbik etmesi diye bir şey olamaz. <br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhprypjU-KTZ5FHB1blOwzyfGJ7J4eHx7Sa975L-Z3bwnK_-lsPcHFBzCQ8iM0e6TbscVSNjfbCx3rvNBD24B032mUb0d7w3YYU7yZ03VsLXFi1-7FUjcDVmlxUBYUB-7mn919UTpXiGWc/s1600/serit-ihlali-trafik-canavarina-davetiye-cikar-3362048_o.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="264" data-original-width="400" height="211" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhprypjU-KTZ5FHB1blOwzyfGJ7J4eHx7Sa975L-Z3bwnK_-lsPcHFBzCQ8iM0e6TbscVSNjfbCx3rvNBD24B032mUb0d7w3YYU7yZ03VsLXFi1-7FUjcDVmlxUBYUB-7mn919UTpXiGWc/s320/serit-ihlali-trafik-canavarina-davetiye-cikar-3362048_o.jpg" width="320" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">kamyon sol şeritte<br />
arkadaki de beklesin</td></tr>
</tbody></table>
<br />
* <b>KAMYON, MİNİBÜS, TAKSİ TERÖRÜ</b>: Kapalı trafiği, açık trafiği, akıcı trafiği... Hepsini bir şekilde berbat etmek istiyorsanız, sayılan üçlüden en az birini ortalığa salmanız kafi! Sol şeridi kapatan ve yol vermeyen bir kamyon, kaldırımda, yolda her yürüyen iki ayaklı canlıyı potansiyel müşteri olarak gözleriyle tarayan minibüs şoförü, sol şeritten en sağ şeride hiçbir işaret vermeden bodoslama geçiş yapan taksi... Bunları sadece düşünmek bile, gerilmek için yeterli nedenler!<br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhWGI4d-PBUkw2ko90GMiKCw1veBUwPcWDxM2ilQJBVQUPQy4MHpp9OxFwTOM7ebduk4CR5a7EX1Wd3-hJnOx_ww5XZc-0kW3ShiNfdO58IUWwvQDqXrPEhdZ4DI9MLG95qY1bPe6ktniM/s1600/kamyonlarin-trafige-cikis-saatleri-ve-cezalar.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="250" data-original-width="500" height="160" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhWGI4d-PBUkw2ko90GMiKCw1veBUwPcWDxM2ilQJBVQUPQy4MHpp9OxFwTOM7ebduk4CR5a7EX1Wd3-hJnOx_ww5XZc-0kW3ShiNfdO58IUWwvQDqXrPEhdZ4DI9MLG95qY1bPe6ktniM/s320/kamyonlarin-trafige-cikis-saatleri-ve-cezalar.jpg" width="320" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">kamyonlar TIRlar devrede</td></tr>
</tbody></table>
<br />
<br />
* <b>HIZ İHLALLERİ ve MAKAS ATMA TUTKUSU</b>: İstanbul'da trafiğin tam olarak açılmamasını dileyecek kadar sıkıntılı bir durum. Otoyollardaki hız ihlalleri ayrı, yerleşim yerlerindeki ihlaller ayrı birer dert. Açık trafikte, hız yapmaya uygun bir araba ile baş etmek, kendini dizginlemek çok zordur gerçekten, disiplin ister. Yerleşim yerlerindeki hız uyarılarına dikkat edenler de, hakikaten çok az. Dört yol ağzıymış, yan tarafta okul, hastane varmış, kimse hızını düşürmüyor.<br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjqkBqozyNnlGPLpa8ZKhBHi-wlrL_K8j8M1dEGfCzDTSWSWaKxDNYnZdf6Z_Qj5h8zlTU7kHAwTc8YIGHHiGosDbNpMLm-_syh8-hhBsBLiV_fELOmW426SoCo5kNJTrm0ahsOOjM5V1k/s1600/kayseri-de-8-maket-trafik-polis-araci-is-basinda--3038965.Jpeg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="362" data-original-width="598" height="193" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjqkBqozyNnlGPLpa8ZKhBHi-wlrL_K8j8M1dEGfCzDTSWSWaKxDNYnZdf6Z_Qj5h8zlTU7kHAwTc8YIGHHiGosDbNpMLm-_syh8-hhBsBLiV_fELOmW426SoCo5kNJTrm0ahsOOjM5V1k/s320/kayseri-de-8-maket-trafik-polis-araci-is-basinda--3038965.Jpeg" width="320" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">maket trafik polisi devrede ama<br />
yer mi Anadolu çocuğu bilmem</td></tr>
</tbody></table>
Yanı fazla bir şey yok şunun şurasında; sol şeridin sollamaya mahsus olduğunu bil, korna çalmanın gelişmemişlik alametini olduğunu unutma, hızını kontrol edebileceğin seviyeye düşür, yerleşim yerinde asla gaza abanma, her zaman için kendini ve etrafındakileri tehlikeden koruyacak şekilde sür... Çok zor değil ki bunlar!<br />
<br />
* <b>TAKİP MESAFESİ</b>: Genellikle, "takip mesafesi mi, o ne ya?" şeklinde zuhur eder maalesef. Çok fena bir "mahalle baskısı" kurar insanın üstünde adeta. Siz mesafe bıraktıkça ya uyanığın birisi, "dur şu boşluğu doldurayım" diye araya dalacak ya da arkanızdaki, sanki ara çok açılmış gibi, sizi selektör ve hatta korna (favoridir bu durumlarda) yoluyla ile sıkıştırır. Bunların neticesinde, siz de mecburen takip mesafesinden kısmak zorunda kalırsınız. Dolayısıyla bilhassa İstanbul'da, açık trafikte, takip mesafesini istenildiği gibi uygulamanız çok zor olur.<br />
<br />
* <b>UYANIK GEÇİNİP EK ŞERİTTEN MİLLETİN ÖNÜNE GEÇMEYE ÇALIŞANLAR</b>: Bu artık aldı yürüdü. Sadece 20-25 metrelik ek şeride girip, iki tane araba geçtiği için sevinen mi ararsınız, otobüs durağı olarak dizayn edilmiş ufacık cebi istismar edenleri mi? Yahu, topu topu 3-4 araba geçeceksin, bu kadar sövgü yemeye değer mi?Deniz Balabanhttp://www.blogger.com/profile/10910711969483861375noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6608254537112978379.post-67538271725830464352018-12-24T16:48:00.001+03:002022-05-05T08:44:19.880+03:00Çin'in Komünizme Geçişinde Etkili Olan Yahudiler<br />
Tarihi pek eski, kadim medeniyet sahibi Çin, çeşitli hanedanların yönetiminde geçen uzun asırların, <b>Moğol istilası</b>nın ve sonra tekrar çeşitli hanedanların akabinde, 20. yüzyılda dünyadaki köklü değişikliklerle beraber, daha 1. Dünya Savaşı ve <b><a href="https://denizbalaban.blogspot.com/2019/12/siyahlara-yonelik-sovyet-propagandas.html" target="_blank">Bolşevik İhtilali</a></b> başlamadan, imparatorluk düzeninden "Cumhuriyet" dönemine geçiş yaptı. Ancak artan iç huzursuzluk, <b>Japon işgali</b> ve <b>2. Dünya Savaşı</b>ndan sonra, yaşanan iç savaş ve istikrarsızlık neticesinde, 1949'da <b>Mao Zedong</b> yönetiminde, <b>Çin Halk Cumhuriyeti</b> teşekkül etti (içinde "halk cumhuriyeti" geçen bir ifadenin içerisinde neler neler döndüğünü anlatmak için başlı başına bir yazı yazmak lazım tabi). Her komünist idarede olduğu gibi, yaldızlı sözler, parıltılı sloganlar eşliğinde girişilen bir sürü icraat, <a href="https://denizbalaban.blogspot.com/2022/05/buyuk-ileri-atlm-dort-hasere-kampanyas.html" target="_blank">Büyük İleri Atılım</a>, <b>Kültür Devrimi </b>kılıflı saçmalıklar, milleti kıtlığın, açlığın pençesine attı ama... Esas konumuz bu değil. Esas konu, "<b>Kızıl Yıldız</b>"a, aşık olup yollara revan olan, soluğu Çin'de alan Yahudiler (Şanghay'da büyük bir Yahudi topluluğu vardı zaten ve Naziler bastırdıkça sayıları daha da artmıştı ancak onlar da konu dışı)! Birkaç tane sıralayalım o zaman:<br />
<br />
1. <b>Israel Epstein: </b>En dikkat çeken isimlerden birisi. <b>Polonya Yahudisi</b> bir ailede, <b>Bolşevikler</b> lehine çalışan, <b>Çarlık Rusyası</b>'nın peşinde olduğu bir babanın ve <b>Sibirya</b>'ya sürülme cezası alan bir annenin evladı olarak doğar ve daha iki yaşında iken, ailesi ile birlikte Çin'e, <b>Tianjin </b>şehrine yerleşir. Erken yaşta gazetecilik faaliyetlerine başlar, <b>China Today</b>'ın kurucularından olur. Japonya'nın Çin'i işgali hareketinde, bu işgali batı medyasına duyurmak için uğraştı. Hatta, onu tutuklamak üzere olan Japonlardan, kendi kendisi hakkında "öldü" haberi yaparak kurtulmuştur. <b>Kızıl Çin</b> ve Mao'nun öğretilerini yaymak ve <b>Batı</b>'ya duyurmak için kitaplar yazdı. Kültür Devrimi devam ederken, ileri gelen Komünist liderlerden <b>Zhou Enlai </b>ile ters düşünce, onun başbakanlığı döneminde hapse düştü, hatta tek kişilik hücreye atıldı. Enlai kendisinden özür dileyince, beş senelik hapis hayatı bitmiş oldu, hatta tüm hakları iade edildi.<b>Siyasi Danışma Konferansı</b>'nın (<b>Politbüro</b>'nun bir değişiği) daimi üyesi olarak seçildi. Hapsine rağmen, Komünist ideolojiye sadık kaldı ve öldüğünde, sadık bir komünist olarak cesedi yakıldı. Çin vatandaşlığı verilen çok az sayıdaki kişilerdendir.<br />
<br />
2. <b>Sidney Shapiro</b>: <b>Aşkenazi </b>bir aileden gelen, Brooklyn doğumlu avukat ve yazar. 2. Dünya Savaşı sırasında, Amerikan ordusunda iken, Japonların işgali altındaki Çin topraklarına çıkarma yapma ihtimaline karşı, kendisine Çince öğrenme emri verilir. Nasılsa savaşın akabinde <b>Şanghay</b>'a gelir ve yine nasılsa, Komünist Parti için çeşitli faaliyetler yürüten <b>Fengzi </b>adlı aktrise aşık olur ve kendisiyle evlenir (abla 3 yaş büyüktür bu arada). Çin'in Komünizm'e kucak açmasından sonra, meşhur Çinli yazarların kitaplarını, İngilizce'ye tercüme etti. Yarım asırdan ziyade, Siyasi Danışma Konferansının üyesi olarak devlete hizmet etti. Buna mukabil, resmen Çin vatandaşı oldu. Çince adı bilem var; <b>Sha Boli</b>.<br />
<br />
3. <b>Rewi Alley</b>: Yeni Zelanda doğumlu Yahudi yazar, siyasi ve aktivist. Kominst Parti'ye üye oldu ve hayatını bu davaya vakfetti. <b>Çin Endüstri Kooperatifleri</b>nin kurucularındandır. Çin eserlerini tercüme ederken, Komünist Devrimin ateşli savunucusu oldu. 1927'den, ölünceye kadar Çin'de kaldı, Çinli erkek çocukları evlatlık olarak aldı. Bunları yaparken hiç evlenmedi ve üstelik <a href="https://denizbalaban.blogspot.com/2019/03/ahlakszlk-bayragn-tasyan-unluler.html" target="_blank"><b>homoseksüel</b>di</a><span id="goog_1043686358"></span><a href="https://www.blogger.com/"></a><span id="goog_1043686359"></span>. Hatta Çin'i seçmesinde, bu tür ilişkilerin, memleketine göre burada daha "rahatça" yapılabilmesinin önemli bir rol oynadığı, yazılıp çizilmektedir. Kurucularından olduğu, teknik eğitim okullarındaki sayısız erkek çocukla sapık ilişkisi, bilinen bir şeydir.<br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi9r6Lbp4VNCtIzyk8MneZ24cqTBfJHeVntxdUh0ppbc_A77P2MTBqj2GCOgN2j3cNq2TLfRpqHzuzUtZVq1yl5Kh25EGaqNmEzVRjqWSlEkWwt2W7mCiEF3mOca0q9N6wNO7N4z2kviUU/s1600/epstein+alley.jpg" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="329" data-original-width="500" height="210" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi9r6Lbp4VNCtIzyk8MneZ24cqTBfJHeVntxdUh0ppbc_A77P2MTBqj2GCOgN2j3cNq2TLfRpqHzuzUtZVq1yl5Kh25EGaqNmEzVRjqWSlEkWwt2W7mCiEF3mOca0q9N6wNO7N4z2kviUU/s320/epstein+alley.jpg" width="320" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Soldan sağa:<br />
Edgar Snow, Israel Epstein, Rewi Alley </td></tr>
</tbody></table>
<br />
4. <b>Sidney Rittenberg</b>: Çince adı, <b>Li Dunbai</b>. Çin Komünist Partisi üyesi <a href="https://denizbalaban.blogspot.com/2014/07/breaking-bad-dizisi-uzerinden-amerikan.html" target="_blank">Amerikan</a> vatandaşı Yahudi! Mao başta olmak üzere, birçok komünist şahsiyet ile yakın çalıştı. Casusluk iddiaları nedeniyle iki defa hücre hapsi yattı. Bu şahsın en mühim icraatı, belki de Amerikan, sonra da diğer tüm Batı markalarına Çin yolunu açmasıdır. Üst düzey tanıdıkları ve kendini kabul ettirmesi sayesinde, <b>Microsoft</b>,<b> Intel</b>,<b> Levi Strauss </b>gibi markalara danışmanlık yaptı. Kendi bunu şöyle açıklar: "Er yada geç hacimli iş adamlarının Çin'i keşfedeceğini biliyordum ve düşündüm ki, neden ben köprü olmayayım."<br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiRzOoClee6i6EvuWLbqrkjlE8qwy1rVwn3kOLiilncL86dsj3x4wfLn60LX_1VXktThQUFJlRlXOElKVTjcSI4SffJysPkPY5-wQxxPUNqYW0kaUvfciIJ15G1-redejPrddjF-43u6ZE/s1600/rittenberg+mao.jpg" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="360" data-original-width="640" height="180" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiRzOoClee6i6EvuWLbqrkjlE8qwy1rVwn3kOLiilncL86dsj3x4wfLn60LX_1VXktThQUFJlRlXOElKVTjcSI4SffJysPkPY5-wQxxPUNqYW0kaUvfciIJ15G1-redejPrddjF-43u6ZE/s320/rittenberg+mao.jpg" width="320" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Rittenberg ve Mao Zedong</td></tr>
</tbody></table>
<br />
5. <b>Ruth Weiss: </b>Çin'deki adıyla Wei Lushi. Avusturya kökenli olan bu kadın, <b>Çin Komünist Devrimi</b>'ne aşık olan bir başka Yahudi. Şanghay'da bir Yahudi okulunda muallimlik ve gazetecilik yaptı. Çeşitli faaliyetlerin ardından, Çin Halkının Siyasi Danışma Konferansına üye oldu.<br />
<br />
6. <b>Jacob Rosenfeld</b>: Çin'deki bilinen adıyla <b>General Luo</b>. Devrimden önce Çin komünist hareketine saha doktoru olarak katılan, şimdiki Ukrayna'nın Lviv kentinde, <b>Avusturya-Macaristan İmparatorluğu</b> döneminde doğan Yahudi tabip. Komünist idare teşekkül etmeden evvel, Mao Zedong'un geçici askeri idaresi zamanında, Sağlık Bakanı olarak görevde bulundu. Komünist hareketin kahramanlarından sayılmaktadır.<br />
<br />
7. <b>Stanislaw Flato</b>: Genç yaşta komünist hareketlere girmek suretiyle, <b>Fransız Komünist Partisi</b>ne, sonra <b>İspanyol Komünist Partisi</b>ne, ardından Çin Komünist Partisine, en son olarak da, doğduğu ülke olan Polonya'da <b>Polonya İşçi Partisi</b>ne üye oldu! Tutuklandıktan ve biraz durulduktan sonra, Polonya-Çin ilişkilerinde uzmanlaştı.<br />
<br />
8. <b>Eva Sandberg Xiao (Siao)</b>: Polonya doğumlu bir Yahudi iken, SSCB vatandaşlığı alan, Moskova'da iken, Mao'nun ilk biyografisini yazan, aynı zamanda Mao'nun çocukluk arkadaşı olan Çinli komünist şair <b>Xiao Sun</b> ile tanışıp evlenen fotoğrafçı. Çinli kızıllar Yan'an'ı alıp, hareketlerinin başkentini yaparken, oradaki tek beyaz kadındı (cevval gazeteci <b>Agnes Smedley</b>'i saymazsak). Çektiği fotoğraflarla, Çin komünizmini Avrupa'daki <a href="https://denizbalaban.blogspot.com/2014/04/greenpeace-denilen-cevreci-orgutun.html" target="_blank">solculara </a>tanıtmaya çalıştı. 1964'te Çin vatandaşı oldu.<br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgnBNPrHkoc1-N-y0unFhe_KmaXqV0hIvqiKBO_VYdGYuSUrWNjlEFxX22cMhJvernJxuicPP93WvPgzxVSvM-wagNj4zFUtatxKQg5m-pEj618hurlDFFnI5ngGqrCFklShBHf__db83U/s1600/Emi_Siao_%2526_Eva_Siao.jpg" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="368" data-original-width="238" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgnBNPrHkoc1-N-y0unFhe_KmaXqV0hIvqiKBO_VYdGYuSUrWNjlEFxX22cMhJvernJxuicPP93WvPgzxVSvM-wagNj4zFUtatxKQg5m-pEj618hurlDFFnI5ngGqrCFklShBHf__db83U/s320/Emi_Siao_%2526_Eva_Siao.jpg" width="206" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Eva Sandberg ve eşi Xiao San</td></tr>
</tbody></table>
<br />
9. <b>Richard Frey</b>: Çin'de bilinen adıyla, <b>Fu Lai,</b> Yahudi bir ailenin <b>Viyana </b>doğumlu çocuğu. <b>Nazi</b> <b>Almanyası</b>'nın Avusturya'yı ilhakı ertesinde, Çin'e gitti.Cephede doktorluk yaptı, 1944'te Çin Komünist Partisinin üyesi oldu, devletin tesisinden sonra da vatandaş oldu.<br />
<br />
10. <b>David Crook</b>: Çarlık Rusyası'ndan kaçan bir ailenin torunu olarak Londra'da doğan <b>Marksist </b>casus. <b>İspanya İç Savaşı</b>nda, meşhur yazar <b>George Orwell</b>'in de içinde bulunduğu grubun aleyhinde casusluk yaptı. Genç yaşta atıldığı davasının peşinde <b>2. Çin-Japonya Savaşı</b>nda vazifeli iken, kendisi gibi aktivist Isabella ile tanışır ve evlenir. İkili Çin'de kalır. David Crook, Kültür Devrimi sırasında, beş sene hapis yatsa da, davaya inancını kaybetmemiş ve batı alemine, Çin İhtilalini "sevimli" göstermeye çalışırken, ölünceye kadar Çin'de kalmıştır. <br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiBNeXojqBo7DoZ4FL7Vlshpv11doieztuinMYa9CZgibh_IbPKnEakeoWfvvAvuPlkbu-w9Rd_KdrvURGnJJxHErS2fxPjC6aYJ1_uWVpZOsSpk1i3iX5RiYN0TGLoDg5rq7jgs9KBPIY/s1600/isabelanddavidyoung.jpg" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="718" data-original-width="600" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiBNeXojqBo7DoZ4FL7Vlshpv11doieztuinMYa9CZgibh_IbPKnEakeoWfvvAvuPlkbu-w9Rd_KdrvURGnJJxHErS2fxPjC6aYJ1_uWVpZOsSpk1i3iX5RiYN0TGLoDg5rq7jgs9KBPIY/s320/isabelanddavidyoung.jpg" width="267" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Isabella-David Crook çifti Çin'de sahada</td></tr>
</tbody></table>
<br />
11. <b>Solomon Adler</b>: <b>Belarus</b> Yahudisi ailenin çocuğu olarak, sonradan ABD vatandaşlığı aldı. Devlet için çalışırken, 2. Dünya Savaşında Çin'e, ABD Hazine Bakanlığının temsilcisi olarak gönderildi. Harp akabinde, Amerikan Devletine olan bağlılığı soruşturuldu ve vatandaşlıktan atıldı. 1960'ta Çin'e gitti ve Mao'nun icraatlarını İngilizceye tercüme eden bir ekibe katıldı. 70'lerin başında, ABD-Çin ilişkileri biraz düzelince, kendisine yeniden ABD vatandaşlığı verildi. Adler hakkındaki suçlamalar oldukça enteresandır (Sovyet casusu olmak, Çin Komünist Partisinin alt organlarında görev almak gibi) ama biri gerçekten çok önemli: Yine kendisi gibi bir hazine çalışanı (ve yine kendisi gibi <b>Amerikan Komünist Partisi</b> üyesi) olan <b>Frank Coe</b> ile birlikte yazdıkları raporlarla, yüksek enflasyon ile mücadele eden Çin devletine (henüz Kızıllar başa geçmedi) maddi yardım olarak 200 milyonluk altın göndermek isteyen <b>Franklin Roosvelt</b>'in, kararından vazgeçmesinde mühim rol oynamaları. Bu şekilde yardım alamayan Çin milliyetçileri (<b>Kuomintang</b>), ekonomik zorluklarla baş edemeyince, Mao önderliğindeki komünistlerin yolu (iki saattir konuşuyoruz bir kere <b>Uzun Yürüyüş</b> demedik) açılmış oldu. Adler <b>Pekin'</b>de öldü.<br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg_HVhv7h2oiY7dgCH-bNcYbCm5JG7zRFqu5LTVSBoez1WdPpZv1d70P_IJFFunPxOxEDvteXmDiU55JxNgc7aQqZl9E6CDA1iKrHRS4XqMMw4S3GzaQLiIP_hH5OiCUIum01GSOh9J0y0/s1600/Mao11.jpg" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="335" data-original-width="450" height="238" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg_HVhv7h2oiY7dgCH-bNcYbCm5JG7zRFqu5LTVSBoez1WdPpZv1d70P_IJFFunPxOxEDvteXmDiU55JxNgc7aQqZl9E6CDA1iKrHRS4XqMMw4S3GzaQLiIP_hH5OiCUIum01GSOh9J0y0/s320/Mao11.jpg" width="320" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Harika bir enstantane. Soldan sağa:<br />
Israel Epstein, Solomon Adler, Mao, Frank Coe</td></tr>
</tbody></table>
<br />
12. <b>Betty Chandler</b>: Çin'de bilinen adıyla, <b>Chen Bidi</b>, Kanadalı Yahudi. Israel Epstein ve Sidney Shapiro'nun arkadaşı. Çin Halkının Siyasi Danışma Konferansına üye o da. Komünist retoriği savundu Batı medyasında. İngilizce dersleri verdi.<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjJ1T_KvsJE98_iN4FRI47smF2rszSvMVc8ISPA3Bn7B7rPNSMf1bNmaaEyWQ5NJsPnf7qxDCrDZaMZKYzETnHB_YiTk026PVmsJJsIcEGKaSu4WPMNhTHTEPTvl9ivvitzHYKBh7n0P98/s1600/Israel_Epstein_Sidney_Shapiro_Chen_Bidi.jpg" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="262" data-original-width="400" height="209" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjJ1T_KvsJE98_iN4FRI47smF2rszSvMVc8ISPA3Bn7B7rPNSMf1bNmaaEyWQ5NJsPnf7qxDCrDZaMZKYzETnHB_YiTk026PVmsJJsIcEGKaSu4WPMNhTHTEPTvl9ivvitzHYKBh7n0P98/s320/Israel_Epstein_Sidney_Shapiro_Chen_Bidi.jpg" width="320" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Onur misafirleri. Soldan sağa:<br />
Sidney Shapiro, Israel Epstein, Betty Chandler</td></tr>
</tbody></table>
<br />
13. <b>Grigori Voitinsky</b>: <b>Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği</b>nin tesisinde bulunduktan sonra, komünizmi Çin'e yaymak için, oraya gönderilen Bolşeviklerden birisi. Çin Komünist Partisinin teşekkülünde önemli rolü vardır.<br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgS8Q2z0Maimjk4DziOLdx08pSYm2Jmm9zquZiFhADXBDl3ATYgEQ-hb9rsIpS23vHysJP4WLqhfipCp0wqdm1x319XvdoklFyFjzHB_GFHW9AmCc1BCvz5imhyr7pPRCAOSQnQhfN3U08/s1600/voitinsky-150x150.jpg" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="150" data-original-width="150" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgS8Q2z0Maimjk4DziOLdx08pSYm2Jmm9zquZiFhADXBDl3ATYgEQ-hb9rsIpS23vHysJP4WLqhfipCp0wqdm1x319XvdoklFyFjzHB_GFHW9AmCc1BCvz5imhyr7pPRCAOSQnQhfN3U08/s1600/voitinsky-150x150.jpg" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Çin Komünist Partisi kurucuları:<br />
Rus akıl hocası Grigori Voitinsky ve Chen Duxiu </td></tr>
</tbody></table>
<br />
14. <b>Manfred Stern</b>: Bu kadarcık mı peki? Tabi ki hayır... Böylesine karanlık bir profil için en az 5 değişik ad daha lazım: <b>Emilio Kléber</b>, <b>Lazar Stern</b>, <b>Moishe Stern</b>, <b>Mark Zilbert</b>. Moğolistan'daki Sovyet karşıtlarının bastırılmasında çalışırken, casus olarak <a href="https://denizbalaban.blogspot.com/2019/12/1967-detroit-ayaklanmas-12-sokak.html" target="_blank">ABD'de </a>takılabilmiş, Çin İç Savaşı sırasında, komünistlerin oluşturduğu <b>Jiangxi Soviet</b> adı ile bilinen bölgede, Mao ve <b>Zhu De</b> gibi isimlere askeri danışmanlık yapmıştır.<br />
<br />
15. <b>Hans Shippe</b>: Esas adıyla <b>Morzec Grzyb</b>, Krakov doğumlu ve <b>Alman Komünist Partisi</b> üyesi. Tercüman ve muhabir olarak Çinli komünistlere katıldı. Bunun diğerlerinden en mühim farkı, Japonya'ya karşı yapılan harpte, bilfiil muharebe sahasında ölmüş olan ilk Yahudi olması. Heykeli var bu sebeple. <br />
<br />
Bu sayılan isimlerin en mühim özelliği, bir ikisi hariç, hepsinin çok uzun hayat yaşaması (Çin'in havası iyi gelmiş demek ki)! Şaka bir yana, Komünist Çinlilerin, zar zor ayakta durmaya çalışan milli devleti ele geçirmeye çalıştığı zamanlarda, yardım eden yabancıların belki de %90'ına yakınının, Yahudi kökenli olduğu bir gerçek. Bunun sebebi sadece, Çin'in o sıralarda büyüyen Nazi tehdidi karşısında kaçacak yer arayan Yahudilere vize uygulamasının olmaması değildir herhalde! Ama haklarını teslim etmek lazım, hemen hepsi çok faal bir şekilde sarılmış davalarına (hücre hapsine varan cezalar yedikleri halde bir de). Hatta bir kısmı, taze SSCB zihniyetini ihraç etmek için, Komünist-Bolşevik yeşerme olan her yere ayak basmış [Çin'in kızarmasına yardım eden, bunların dışında daha bir sürü isim var ancak Yahudi olup olmadıkları tam olarak belli değil (Shafick George Hatem veya diğer adıyla <b>Ma Haide </b>ve <b>Frank Coe </b>gibi)].<br />
<br />
Netice olarak, aysbergin sadece yüzeyi görülüyor olsa da, rahatlıkla şu söylenebilir; Yahudilerin maddi manevi yardımları olmasa, Çinli komünistlerin milli yönetime galebe çalması ve Mao'nun komünist devleti kurması bayağı bayağı zor olurmuş!<br />
<br />Deniz Balabanhttp://www.blogger.com/profile/10910711969483861375noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-6608254537112978379.post-64134633921284218022018-11-11T20:22:00.001+03:002018-11-20T22:30:41.805+03:00Yüksek Değerlerden İstifa Eden Bir Millet; TÜRKLER<div>
<br /></div>
<div>
Bir zamanlar, yüksek erdem, yüksek ahlak, yüksek değerlere sahip bir millet vardı! Son din olan İslamiyeti tüm varlığı ile kabul eden, o dini her tarafa yaymak, bir kişinin daha kurtulması için canını seve seve veren, sıcacık yatağında yatmak varken, rahatından kendi arzusu ile feragat edip, elinde kılıcı ile, zalim, kan içici diktatörlere meydan okuyan, batılı tir tir titreten bir millet vardı! Asaletin, merhametin, adaletin, şefkatin, mazluma kol kanat germenin, değerleri uğruna göz kırpmadan ölüme gülümseyerek gidenlerin diğer adı; <b>Türk</b>'tü! Dünyanın diğer ucundaki bir haksızlığa ses çıkaran, karanlığı ve fesadı yok etmek için gayret etmenin diğer adı; <b>Türk</b>'tü! Bin sene, "<b>cihad</b>" denilince, akla ilk gelen şeydi; <b>Türk</b>!</div>
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjUb-FqbdI-QWj3E3reeHR6XvTCHHzcJfF9n33cuH5gFAEaDcf-A1ylXbTU7phNnfR0hYjrGlW4F0QTQejQsMu1tr4UhO6Nw76jd6rOD6EdTUAVrKSVISxbUWJ79CuaebWL_5_j5Ggy8ms/s1600/osmanli-akincilari.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="320" data-original-width="640" height="160" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjUb-FqbdI-QWj3E3reeHR6XvTCHHzcJfF9n33cuH5gFAEaDcf-A1ylXbTU7phNnfR0hYjrGlW4F0QTQejQsMu1tr4UhO6Nw76jd6rOD6EdTUAVrKSVISxbUWJ79CuaebWL_5_j5Ggy8ms/s320/osmanli-akincilari.jpg" width="320" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik,<br />
Bin atlı o gün, dev gibi bir orduyu yendik!<br />
Ak tulgalı beylerbeyi haykırdı "İlerle!"<br />
Bir yaz günü geçtik Tuna'dan kafilelelerle!<br />
Şimşek gibi atıldık bir semte yedi koldan,<br />
Şimşek gibi, Türk atlarının geçtiği yoldan!</td></tr>
</tbody></table>
<div>
<br /></div>
<div>
Peki ne oldu da, bir taraftan Avrupa, Afrika, Asya demeden, hakanın, ordu kumandanlarının emrinde yıllarca seferlerden geri durmayan, <b>ilây-ı kelimetullah</b> uğruna gaza ederken, bir taraftan da sulhte, bırakın insanı, dağdaki hayvanları bile düşünen, onlara acıyan, doyuran bu Türkler bozuldu, erozyona eridi, tanınmaz hale geldi. Nasıl oldu da, mazlumların umudu olan kurtarıcı Türkler, kendine güvenmekten uzak, zelil ve hakir hale düştü? Nasıl oldu da en aşağı kimseler bu milletin başına gelebildi. </div>
<div>
<br /></div>
<div>
Evet, <b>Kadir Mısıroğlu</b> yerden göğe haklı, yakın tarihimiz ile alakalı söylediklerinin eksiği var fazlası yok. Ama burada, biraz daha üzerinde durulması gereken büyük bir detay var, o da şu; bu millet kendi isteğiyle İslam'ı kabul etti, bayrağı hiç düşürmeden en uzaktaki burca dikti ancak maalesef yine kendi isteğiyle İslam'ı terk etti, kendi isteğiyle bu nimete sırt çevirdi.</div>
<div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen="" class="YOUTUBE-iframe-video" data-thumbnail-src="https://i.ytimg.com/vi/HhQkSCrLOhA/0.jpg" frameborder="0" height="266" src="https://www.youtube.com/embed/HhQkSCrLOhA?feature=player_embedded" width="320"></iframe></div>
<br />
Türklerin (tabi ki bir ırk olarak anlamak yanlış bu kelimeyi, bir coğrafya ve tarih birlikteliğinin genel adıdır) neden yozlaştığını, çok basitçe hatta bir formül olarak açıklamak gerekirse, bir ayeti zikretmemiz genel olarak kafidir, o da şu;<b> İbrahim</b> suresinin 7. ayeti. Orada mealen şöyle buyruluyor: "<b>Nimetlerimin kıymetini bilir, şükr ederseniz, onları arttırırım. Kıymetini bilmez, bunları beğenmezseniz, elinizden alır, şiddetli azap ederim!</b>" Ve bununla bağlantılı olarak, Bezzar'da yazılı şu hadis: "<b>Günah işlenirken iyiler susarsa, hepsi helak olur!</b>"</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Peki, şimdi bu perspektiften Osmanlı Devletinin son dönemlerine bir bakalım. Yükselme dönemini yaşamış, zamanının en muhteşem gücü olmayı başarmış, dünyayı titretmiş bir süper güç, "<b>her kemalin bir zevali vardır</b>" kaidesi gereği ağırlaşmaya, hantallaşmaya, tökezlemeye başlar. E kolay değil elbette, Afrika çöllerinden Avrupa içlerine kadar hüküm süren kocamaan bir yapıdan bahsediyoruz. Bu yapıyı işleten çarklardan birisi işlemese, birisi tembellik edecek olsa, birisi liyakatsiz ellere düşse, ister istemez çürüme başlar bir yerlerden. Yağma, talan, köleleştirme, emperyalizm üzerine kurulu <b>Avrupa </b>devletlerinin, ayaklarına pranga olan Hristiyanlık dinini belli gün ve olaylara hapsetmesi ile birlikte fen ve teknikte hamle yapması da göz önüne alındığında, işler daha zor bir kıvama geldi.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
İşte burada, İslam'ın bayraktarlığını asırlarca yapmış olan <b>Devlet-i Aliyye-i Osmaniyye</b>'nin esas olarak dizleri üzerine çökmesine sebep olan faktörler ortaya çıkmaya başlıyor; <b>okumuşlardaki dinsizlik ile okumamışlardaki bilgisizlik</b> ve haliyle <b>kaht-ı rical</b>. Tahsil için Batı'ya giden gençlerimiz, teknik terakkinin, dinin ferdi ve sosyal hayattan neredeyse tamamen çıkarılmasıyla paralel olarak gelişmesini gördükçe, din ve maneviyat yoksunu hatta ne yazık ki düşmanı olarak yetişmeye başladı. Yüksek tahsille yurduna dönenler, kendi topraklarını küçümsemeye, aşağı görmeye, dinin fen ve bilime mani olduğunu iddia etme yarışına girdi. Çeşitli oluşumlar vesilesiyle, dinle alakası olan her kuruma hatta Halife'ye hücuma koyuldular. </div>
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjbA42dVJuW_fyVoUlNoWCCafrtOtfOLb-VP6XbR42eyBg6_Ji6N6lpCXyhofJpTaCJ32-BgkdEBqYC87GYLgUvIOd2h2R1IQ0CUwhwS8080NjKYzYzC1igiyULm9ZhCzE-pI7xziC0k1k/s1600/j%25C3%25B6nler.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="384" data-original-width="591" height="207" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjbA42dVJuW_fyVoUlNoWCCafrtOtfOLb-VP6XbR42eyBg6_Ji6N6lpCXyhofJpTaCJ32-BgkdEBqYC87GYLgUvIOd2h2R1IQ0CUwhwS8080NjKYzYzC1igiyULm9ZhCzE-pI7xziC0k1k/s320/j%25C3%25B6nler.jpg" width="320" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">İpleri başkalarının elinde, Osmanlı muhalifi<br />
Jön Türkler</td></tr>
</tbody></table>
<div>
<br /></div>
<div>
İşin daha da vahim tarafı, Osmanlı'nın zayıflamasını fırsat bilen ecnebi mihraklar, çıktığı kabuğu beğenmemeye programlanmış bu körpe beyinleri, kendi emellerine rahatça alet etti. Afilli fifilli törenlerle <b>Mason</b> Localarına kaydolan ve bundan gurur duyan Türk çocukları, yıkanmış beyinleri ile, Osmanlı'nın yeni küstah şekillendiricileri olmaya yeltendi. Bunun neticesi olarak, Osmanlı'nın temel mayası olan, <b>Ehl-i sünnet vel cemaat</b> düşmanlığı revaç buldu. "Orta"dan savrulanlar, soluğu <b>heterodoksi</b>nin felah bulmaz çukurlarında aldı. Maalesef bu tayfanın içerisinde, kendilerine "din adamı" denilenler bile vardı. </div>
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgc022lM8XfmBPhKXMxXTNUOITKtI8OFuzOrvxpXDnXr5m4bzeyiXovR1F-vRJF3RPojS-8OrJwJY4JBmZKS_lis2SvRQXCWBA1UaFZqMO6kAG2rD3pSfuD961uPNAYAl5h7YCx4ZibD3M/s1600/sultan_abdulhamidin_ramazanlari_1466931007_8854.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="420" data-original-width="750" height="179" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgc022lM8XfmBPhKXMxXTNUOITKtI8OFuzOrvxpXDnXr5m4bzeyiXovR1F-vRJF3RPojS-8OrJwJY4JBmZKS_lis2SvRQXCWBA1UaFZqMO6kAG2rD3pSfuD961uPNAYAl5h7YCx4ZibD3M/s320/sultan_abdulhamidin_ramazanlari_1466931007_8854.jpg" width="320" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Tek başına direnen, halkına sahip çıkan<br />
Sultan Abdülhamid Han</td></tr>
</tbody></table>
<div>
<br /></div>
<div>
Okumuşlardaki bu dinsizliğin ve sapkınlığın yanına, okumamışlardaki cehalet ve olayları sıhhatli biçimde tahlil edememe hastalığı da eklenince, çalkantılı dönemin uzun sürmesi beklenemezdi. Uzun lafın kısası, İslam nimetinin kıymetini bilmek bir yana, o nimete sırtını çeviren, Osmanlı Sultanlarını düşman belleyen güruhun içeriden, sair kuvvetlerin de hariçten sonu gelmez saldırıları neticesinde, İslamiyet'in son bekçisi, Müslümanların son sığınağı çöktü. Son dönem İslam alimlerinden <b>Abdülhakim-i Arvasi</b>'nin deyimiyle; "Türkler, kendi istekleriyle İslamiyeti kabul edip bayraktarlığını yaptı, kendi istekleriyle de İslamiyet'ten uzaklaştı!"</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Yukarıda zikrettiğimiz ayetin ikinci kısmının ilk vaadi tecelli etmişti; Allah, nimetinin kıymetini bilmeyenlerin elinden onu alıvermişti. Şimdi ise daha sert, daha ibret verici, daha acı olan ikinci vaat gerçekleşecekti; "... <b>şiddetli azap ederim!</b>" Osmanlı'nın yıkılmasındaki sonraki dönem, tam olarak da bunun tezahürüydü. Ayaklar baş, başlar ayak oldu! Kaht-ı rical, tam manasıyla ipleri aline alıyordu artık.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
İlk önce Osmanlı ile, Osmanlı mirası ile alakalı olan her şey kötülendi, reddedildi. 600 sene İslamiyete hizmet eden, bu uğurda kendi öz kardeşlerini dahi gözden çıkarabilen bir soyun asil ve övülmüş evlatları sürüldü. Çoğu sürgünde, beş parasız olarak vefat etti. Osmanlı hakanları, kötü, cinsi sapık, çıkarcı, ahlaksız, kan emici olarak tasvir edildi. </div>
<div>
<br /></div>
<div>
Bundan sonraki aşama daha da acıydı. Türklerin İslam dini ile olan tüm bağları, sistematik olarak koparılmaya başlandı. Allah'ın dini, kitabı ve peygamberi ile açıktan alay edildi. "<b>Diyanet İşleri</b>" ismiyle tesis edilen kurum dahi, İslamiyeti bozmak için gayret etti. "<a href="https://denizbalaban.blogspot.com/2014/12/meal-okumazsa-olecek-hastalg.html" target="_blank">İbadetlerinizi öz Türkçe yapın</a>" sloganları eşliğinde, Kur'an-ı kerim ve Ezanı unutturmak için, bunların Türkçe karşılığı olarak uydurulan tercüme ve kelimeler ihdas edildi. <b>İslam harfleri</b>, çeşitli bahanelerle yürürlükten kaldırılarak, uzun asırlar boyunca oluşan eşsiz bir medeniyet, kültür ve miras, <b>Latin alfabesi</b> denilen sığlığa hapsedildi. <b>Mecelle</b>'ye alışmış olan bünyeler, İsviçre'nin bir kantonunun devşirme ve "medeni" diye yutturulan bir kanuna hapsedildi. "Şapkalı" gayri müslimlerle cihad edecek umuduyla teveccüh görenler, aynı şapkayı kendi milletine başına zorla geçirdi. Şapka giymeyi reddedenler, nümayiş yapanlar en ağır cezalara çarptırıldı. Sadece erkekler değil, dikkatinizi çekerim, <b>Şapka Kanunu</b>na muhalefet eden kadınlar bile bundan payını aldı. <a href="https://denizbalaban.blogspot.com/2014/02/kemal-sunal-filmleri-ozelinde-eski-turk.html" target="_blank">Sinema</a>, tiyatro, <a href="https://denizbalaban.blogspot.com/2014/12/islami-toplumlarn-sekulerlesmesinde.html" target="_blank">müzik </a>vs... Tüm propaganda aletleri, Müslümanlığı aşağılıyor, Müslümanla "aşağı", "örümcek ve geri kafalı", "iptidai adam" gibi sıfatlarla dalga geçiliyordu.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
"<b>Demokrasi</b>" isimli şahane bir makyaja sahip ama <b>Sovyetler Birliği</b> Komünizmi kadar baskıcı, <b>Hitler </b>Almanyası kadar ırkçı bir tek parti rejimi tesis edildi. <b>Türk Dili</b>ni ihya diye, abuk subuk kelimeler uyduruldu. 60 binin üzerinde mezar açıldı ve kafatasları ölçüldü... "Acaba bu mezardaki kişi gerçekten Türk mü" diye! "<b>İstiklal Mahkemeleri</b>" olarak anılan, önce asan sonra yargılayan bir seyyar mahkemeler tertibatı marifetiyle, binlerce masum idam sehpasında darağacında sallandırıldı. Josef veya Adolf veya Mao değil, adı <a href="https://denizbalaban.blogspot.com/2016/07/aydn-yabanclasmasnn-mucessem-ve.html" target="_blank">"Ali" olanlar</a>, asılsız ve sudan bahanelerle cellatlığa soyundu. </div>
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhkmlK28Ajt5prIiv7euEQESYtjFFMfDh8s0yXnsP1fE8Ey6BLouFnbXKiXG8S9M6loCEAez0WLnsP1xlWdV9i1CVU0FOpmFBRcVfzd1VPRrEntMQobyPo7hSE_9JlzVWyOmiY0zWoq74I/s1600/istiklal_mahkemeleri_hangi_olayla_kapatildi.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="383" data-original-width="510" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhkmlK28Ajt5prIiv7euEQESYtjFFMfDh8s0yXnsP1fE8Ey6BLouFnbXKiXG8S9M6loCEAez0WLnsP1xlWdV9i1CVU0FOpmFBRcVfzd1VPRrEntMQobyPo7hSE_9JlzVWyOmiY0zWoq74I/s320/istiklal_mahkemeleri_hangi_olayla_kapatildi.jpg" width="320" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Binlerce masumun kanına giren <br />
"Üç Aliler" ve İstiklal Mahkemeleri</td></tr>
</tbody></table>
<div>
<br /></div>
<div>
İnanılır gibi değil... Çok değil, 10-15 sene zarfında yaşanan gelişmeleri görebiliyor musunuz? Belli bir coğrafyada, bu denli köklü bir değişiklik, bu kadar kısa bir sürede nasıl oldu? Nasıl oldu da, "İslam" denilince akla gelen bir coğrafyada, din eğitimi vermek, mukaddesata sahip çıkmak, İslam Dinini çağrıştıracak herhangi bir fiiliyat ve dış görünüş yasaklandı? Cevabı gayet basit... Formülü tekrar hatırlatalım:</div>
<div>
<br /></div>
<div>
İbrahim suresinin 7. ayeti: "<b>Nimetlerimin kıymetini bilir, şükr ederseniz, emrettiğim gibi kullanırsanız, onları arttırırım. Kıymetini bilmez, bunları beğenmezseniz, elinizden alır, şiddetli azap ederim!</b>"</div>
<div>
<br /></div>
<div>
</div>
Deniz Balabanhttp://www.blogger.com/profile/10910711969483861375noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-6608254537112978379.post-31789489018949005942018-10-08T13:21:00.001+03:002018-10-09T07:14:33.469+03:00Atalarımıza Mâl Edilen Maksatlı Sözler, Uydurma Atasözleri ve Yanlış Anlaşılan Kalıplar "Atasözü" olarak bildiğimiz, yüzyılların birikimini, tecrübesini, bilgeliğini, adeta çok faydalı ve tesirli bir hap gibi birkaç kelimeye toplayan yol gösterici sözler, günlük hayatımızda, bilhassa daha yaşlı, deneyimi ziyade olanlar tarafından sıkça kullanılır. Daha genç ve tecrübesiz olanların ders alması hedeflenir genelde. Halihazırda yapılmış veya yapılması muhtemel olan hatalardan dönmek gayesi güdülürken, mümkün olan en az kelimeyle, en geniş mana verilmek istenir.<br />
<br />
Yine aynı bağlamda, genelde mecazi bir anlama işaret eden, çoğu zaman ilgi çekici söz öbeklerine de "<b>deyim</b>" denildiği malum.<br />
<br />
Her iki tanım da, toplumların ahlaki ve dini değerleri ile çok sıkı bir ilişki içerisindedir ve ait olduğu insanlar topluluğunun moral değerleri hakkında bilgi verir. Mesela, bizim gibi <b>İslam dini</b>ni benimseyen milletlerde, hayatın her kademesini düzenleyen ve her alana işleyen dinin etkisi, atasözlerinde, deyimlerde gayet bariz olarak görülür. Daha da ötesi, bu veciz sözler Kur'an-ı Kerimden bir <b>ayet</b>in veya meşhur <b>hadis </b>kitaplarındaki herhangi bir hadisin, günlük olaylara olan teallükünden ibarettir çoğu zaman.<br />
<br />
Hal böyle iken, İslamiyeti yozlaştırma faaliyetlerinin hız kazandığı son 150-200 sene içerisinde, günümüzde de sıkça karşılaştığımız garip, tuhaf ve hatta aykırı bir takım sözler, "atasözü, deyim" kontenjanından kafamızı bulandırmaya çalışıyor. Birçoğu güdümlü olan sözler, hem dini hem de ahlaki bakımdan, esas ve geldiği yer belli olan temiz atasözlerimiz ile açık olarak çelişmektedir. Birçoğunun, diğer milletleri alenen aşağılayan "<b>ırkçı</b>" zihniyette olması, belirli bir maksada hizmet ettiğini açıkça gösteriyor. Sanki atalarımızdan pek hoşlanmayan bazı çevreler, hem toplumumuzun yozlaşması ve dini, milli bağların gevşemesi için, eğreti duran fakat ehil bir gözle bakmadıkça da anlaşılamayan, "<b>çakma atasözleri</b>" üretmiş ve piyasaya sürmüş.<br />
<br />
Deyim ve atasözü sınıfına giren söz öbeklerine bakıldığında, akılda kalıcı olması ve kolay kolay unutulmaması için, bazen gereğinden farklı "kalın", keskin, ağır ve hatta "kışkırtıcı" diyebileceğimiz kelimelerden seçildiğini görüyoruz. Dolayısıyla bu sözün ihtiva ettiği mana, sıklıkla o ağır ve keskin kelimelere takılıyor ve çoğu insan, sözün derinliğine inmek yerine, sözü oluşturan kelimelerin kullanımından hareketle, bu söz veya deyimin normal ahlaki değerlerden farklı hatta, "ahlaksız" ve yozlaştırıcı olduğu kanaatine varabiliyor.<br />
<br />
Tabi ki çok sayıda örnek var ancak burada, maksadını aşan olumsuz sözler, "çakma atasözleri" ve manası yanlış anlaşılan ifadeler için birkaç tane örnek vermek, yeterli olacaktır muhtemelen:<br />
<br />
<br />
* <b>Arabın derdi kırmızı pabuç: </b>Arapları küçük düşürmek, daha doğrusu beyaz olan Arapları koyu renkli olarak tasvir edip, gösteriş ve şatafata düşkün olduklarını göstermeye çabalayan söz.<br />
<br />
* <b>Arap yağı bol buldu mu k..... başına sürermiş</b>: Üstteki açıklamaya ek olarak, Arapları sonradan görme, müsrif, kıymet bilmez ve gayesiz yaşayan olarak tasvir etme gayretindeki söz. Bu sözün bir de; "<b>Kürdün yağı çok olunca, hem yer hem yüzüne sürer</b>" versiyonu vardır ki, aynı ön yargıdan Kürtler de payını almıştır.<br />
<br />
* <b>Ne Şam'ın şekeri ne Arabın yüzü</b>: Yine ırkçılık kokan başka bir söz.<br />
<br />
* <b>İmam O....... cemaat s....</b>: Baştakilerin bozulmaya başlaması, halk tabakasının hızla yozlaşmasına yol açar anlamında kullanılacak bir sözün, milletin ağzında çığırından çıkması durumu... Oysa çok daha münasip bir lisanla anlatılabilirdi! İmam gibi dinde saygın bir figür ve cemaat gibi mühim bir organizasyonu feda etmek gerekmezdi. Çakma bir söz olduğu, uzaktan bile anlaşılabiliyor.<br />
<br />
* <b>Anladıysam Arap olayım</b>: Bir konu hakkında bilgi sahibi olmayınca söylenen söz. Ama nedense anlamayınca, kalın kafalı olan Arap oluyor!<br />
<br />
* <b>Arap saçına dönmek</b>: Çözülmesi müşkül bir durum karşısında, sıkça söylenen bir söz. Muhtemelen kıvırcık ve karmakarış olmuş zenci saçına ithaf edilmiş olsa da, Arapları dahil etmek, zihniyet gereği nasıl olsa!<br />
<br />
* <b>Kürtten olsa evliya koyma onu avluya</b>: Veli zatlara olan saygı ve sevgimiz ortada iken, sırf Kürt diye bu kadar ön yargı, pes doğrusu!<br />
<br />
* <b>Devletin malı deniz, yemeyen domuz</b>: Devletin imkanlarını, maddi olanaklarını, kişisel çıkarlar veya gayr-i meşru işler için kullanmayı anlatan söz. İnsanları hırsızlığa, gaspa ve yalancılığa sevk eden bir ifade.<br />
<br />
* <b>Baldız baldan tatlıdır</b>: Anadolu topraklarında yaşayan herhangi bir topluluğun söyleyemeyeceği kadar iğrenç ve sapkın bir ifade. İslamiyet'in koyduğu hudutların aşılması durumunda, ailelerin nasıl bir yıkıma, cinnetlere, cinayetlere ve sonu gelmez kan davalarına kolayca itilebileceği, bu sözden rahatlıkla anlaşılabilir.<br />
<br />
* <b>Salla başını al maaşını</b>: Tembelliği ve iş geciktirmeyi anlatan bir kalıp. Adam gibi işini yapmak yerine, sadece üst makamdakilere yaltakçılık yaparak geçinmenin diğer adı.<br />
<br />
* <b>Düşene bir tekme de sen vur</b>: Herhangi bir şekilde hayatı alt-üst olmuş birine yardım etmek, doğruyu anlamak ve "düşene" tekme atanlara açıklamak yerine, o zor durumdaki insana bir darbe daha vurmak ve daha da kötüsü, onun bu zaafından istifade etmek üzerine bina edilmiş bir ifade. Hele de düşen, hakikaten haksız yere düşmüşse ve etraftakiler bunu bilerek yardım etmiyorsa, işin kötülüğü ve yozlaşma daha da inanılmaz boyutlara taşınır.<br />
<br />
<br />
<br />
<h3 style="text-align: center;">
<b>Manası Çoğu Zaman Yanlış Anlaşılan Sözler:</b></h3>
<br />
* <b>Bana dokunmayan yılan bin yaşasın</b>: Biraz kıyıda bir söz. Genelde olumsuz yönde algılanıyor ve doğrudur da. Eğer aileye, cemiyete zarar veren bir yılanın hakkından siz gelebiliyorsanız, buna yetecek güç ve salahiyetiniz varsa, elbette ki onu bertaraf etmelisiniz. Ancak diğer taraftan da, şayet böyle bir şeye gücünüz yetmiyorsa, bunu değiştirmeye, zor kullanmaya kalkmayın, hem kendinize hem de çevrenize daha fazla zarar vermiş olursunuz.<br />
<br />
* <b>Bal tutan parmağını yalar</b>: Olumsuz tarafından bakılan, çoğu zaman ülkemizin siyasileri ve siyaset anlayışı hakkında, insanların sahip olduğu bir düşüncedir. Devletin ve bulunulan makamın bütün imkanlarından istifade ederek, kendine haksız kazanç (genelde mal mülk olur bu) sağlamak olarak algılanır. Oysa iyi bakıldığında, balla iştigal etmekten mütevellit, parmağa bulaşan bir baldan ve o parmakta kalan balın yalanmasından bahsediliyor. Yani bulunduğunuz herhangi bir iş yerinde sunulan hizmetlerden, işin gereği olarak istifade ederken, size bulaşan, artan kısmından kullanabilirsiniz demektir. Yoksa, çalın, çırpın, milleti soyun anlamı asla çıkmaz.<br />
<br />
* <b>Fazla mal göz çıkarmaz</b>: Yine karanlık tarafa mal edilme gayretlerine kurban giden bir söz. İllegal veya gayri ahlaki bir mal değil bu.<br />
<br />
* <b>El öpmekle ağız aşınmaz</b>: Yalakalığa, dolayısıyla makam istismarına yorulmaya çalışılan sözlerden birisi. Oysa alttan almak, pozisyon gereği bir kişiye saygı göstermek, bir maslahat için birisinin gönlünü almak anlamı daha ağır basmalı burada.<br />
<br />
* <b>Köprüyü geçene kadar, ayıya dayı demek</b>: Yukarıdaki atasözü ile neredeyse aynı manayı ihtiva etmektedir. İlla yaltakçılık ve yaranmak için kırk takla atmak olarak algılanmamalı. Bu ve buna benzer sözlerdeki ağır sayılabilecek ifadeler, sözün daha kalıcı olması ve yer etmesi içindir. Dolayısıyla mutlaka kelime manası değil, neye işaret etmeye çalıştığı göz önüne alınmalı.<br />
<br />
* <b>Üzümünü ye bağını sorma</b>: İnsanları tembelliğe, çıkarcılığa be neme lazımcılığa özendirdiği iddia edilen söz. Hatta <b>Ermeni Tehciri</b> (tabi bu sözle bağlantı kuracak olan doğrudan <b>Soykırım </b>der) akabinde, buradaki mezalim ile alakalı olduğunu söyleyenler bile var. Ancak bunların hepsi zorlamadır. "Sana bir nimet, bir ihsan geliyorsa arkasını araştırma" veya "üstüne vazife olmayan işlere karışma" anlamına gelen karşılıkları daha ayağı yere basan cinstendir.<br />
<br />
* <b>Su akarken testiyi doldurmalı</b>: Yanlış yorumlamaya müsait olsa ve yorumlanıyor olsa da, en basit ifadeyle, "fırsatın var iken, kötü günler için hazırlan" anlamına gelir. Haramdan akan su değildir ki bu, utanılacak bir şey olsun. Zaten haramdan ve kul hakkından korkmayanlar için, mazeret bulmak her halükarda kolaydır. "<b>Yağmur yağarken, küpünü doldurmaya bak</b>" da hakeza aynı konudadır.<br />
<br />
* <b>Her koyun kendi bacağından asılır</b>: Bir kötülük, haksızlık görüldüğünde, bunu değiştirmeye çalışmamak veya hiç kimseye karışmamak manasında değildir, çoğu zaman ileri sürüldüğü gibi. Eğer gücün yetiyorsa, sözün dinlenecekse müdahale et, şayet seni aşan bir durumsa da, burnunu her işe sokma çünki kendin zarar görürsün anlamındadır.<br />
<br />
* <b>Güzele bakmak sevaptır</b>: Evet güzele bakmak teşvik edilmiştir ancak sadece tek bir tarafa yorup, bir de üstüne başkalarının karısına kızına bakmak değildir tabi ki bu!<br />
<br />
* <b>Akçenin gittiğine bakma, işin bittiğine bak</b>: Rüşvet ve/veya para, maddiyat kullanarak haksız çıkar elde etmek demek değildir. Şayet bir işini göreceksen ve para vermen gerekiyorsa, para vermeden sıkıntı çekeceğini biliyorsan, o verdiğin akçeye değil, karşılığında kazandığın şeye bak anlamındadır.<br />
<br />
* <b>Gelen ağam, giden paşam</b>: Her gelene "eyvallah", herkese yaltakçılık yaparak kendi mevkini korumak manasında söylenmiş bir söz değildir. Bir pozisyona birisi atanmışsa, onun yetkili birileri tarafından vazifelendirildiğini düşünerek, hareket etmek ve burnunu kendinden büyük işlere sokmamak üzerinedir.<br />
<br />
* <b>Parayı veren düdüğü çalar</b>: Kapitalizm, rüşvet, haksız kazanç sağlama gibi tamamen yanlış yerlere çekilmiş güzel bir söz. Oysaki Nasreddin Hoca merhum, burada çok güzel bir ders vermektedir. Külfetsiz nimet olmayacağını, yan gelip yatarak bir şey ele geçmeyeceğini açıklamaktadır körpe dimağlara.<br />
<br />
* <b>Minareyi çalan, kılıfını hazırlar</b>: Hırsızlık ve haksızlığın arka çıkıldığı düşüncesi tamamen yersiz ve zorlamadır. Burada sârik övülmüyor ki, bu şekilde anlaşılsın. Şayet bir hırsız, aklına bu kötü fiili takmışsa, mutlaka her şeyini düşünmüştür demektir.<br />
<br />
* <b>Güvenme dostuna, saman doldurur postuna</b>: Bu manayı, "<b>Acıma yetime</b>..." ile başlayan küfürlü söz ile anlatmaya hacet yok haliyle.<br />
<br />
* <b>Komşunun tavuğu komşuya kaz, karısı kız görünür</b>: İnsanoğlunun zayıflığını, tamahkarlığını yüzüne vuran çok güzel bir atasözüdür. Her uzaktan görülen şeyin, o kadar da güzel ve lezzetli olmadığı bilinmelidir. Çünki dış görünüş çoğu zaman yanıltıcıdır.<br />
<br />
* <b>Düşenin dostu olmaz</b>: Gerçekten de öyledir. İnsan tökezlediği ve düştüğü zaman, etrafındakilerin gerçek yüzünü görür ve "dost" diye geçinenlerin nasıl hemen çabucak yanından kaçıverdiği gerçeği ile başbaşa kalır.<br />
<br />
* <b>İmamın dediğini yap, yaptığını yapma</b>: İmamları, hocaları, din büyüklerini karalamak, onların amellerini zayıf bilmek, onlara su-i zan beslemek için söylenmiş bir atasözü değildir. İnsanlık icabı yanılmışsa, istemeden veya unutarak bir şeyi bir şeyi yanlış yapmışsa, onun hakkında kötü düşünmeyin ve söylediği şeyleri tatbik etmeye devam edin çünki o neticede İslam Alimlerinin kitaplarından söylüyordur, düsturu ile hareket edin anlamındadır.Deniz Balabanhttp://www.blogger.com/profile/10910711969483861375noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6608254537112978379.post-49963349486180622802018-04-23T20:19:00.000+03:002019-12-16T22:50:47.285+03:00Muhammed Ali'nin Dini, Kibri ve Bir Dönem Amerikalı Siyahların İslam Anlayışı <br />
- Bu adamın kuvveti olmadığını, kalbi olmadığını size sürekli söylüyorum! Ben zekiyim ve bunu kanıtladım!<br />
O sırada, geleceği parlak olan gazeteci <b>David Frost </b>devreye giriyor mikrofonuyla: <br />
- Tebrikler...<br />
- Gelmiş geçmiş en büyük ben değil miyim? - diye kesiyor yine terli adam. - ... Şimdi herkes sussun ve beni dinlesin! Hepinize şunu söylemiştim; <b>Tüm zamanların en büyüğü benim</b>! Sakın, bir daha yenileceğimi söylemeyin... Sakın beni bir daha küçük görmeyin! Size söylemiştim; <b>Kelebek gibi uçup, arı gibi sokacağımı söylemiştim</b>! Size şampiyon olduğumu söylemiştim... Dünya şampiyonu olduğumu söylemiştim...<br />
<br />
Bu sözleri söyleyen kişi; "<b>Benim kadar büyük olunca, alçak gönüllü olmak zordur</b>" ve "Ben en büyüğüm, yaşamış herkesten daha büyüğüm", "Ben en büyüğüm hatta iki defa en büyüğüm", "O kadar hızlıyım ki, ışığı söndürmeye kalktığımda, ışıklar sönmeden yerime dönebiliyorum", "Gencim, yakışıklıyım, hızlıyım, sevimliyim, yenilmezim" sözlerini söyleyenle aynı... Rakiplerinden birini (aynı ırktan oldukları halde üstelik) defalarca "<b>goril</b>"e benzeten ve ve hatta rakip olarak gördüğü herkese, adeta makineli tüfek misali aşağılayıcı kelimeler kullanan kişinin ta kendisi: <b>Muhammed Ali</b>. Gelmiş geçmiş en büyük sporculardan biri olarak kabul edilen, Amerikalı siyahi boksör. Gerçek adı Cassius Clay iken, <a href="https://denizbalaban.blogspot.com/2019/12/1967-detroit-ayaklanmas-12-sokak.html" target="_blank">50'li ve 60'lı yıllardaki koyu ırkçılığı</a> yaşayan siyahların, haklarını koruma çabasına girişenlerin faaliyetlerini yakından takip edip bunlara bizzat iştirak eden, muhalif ve nevi şahsına münhasır bir kişilik.<br />
<div>
<br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjqu0Mhs4KJKH2gEf-Jx-wNdRfzQZ1M6G7Py3IhgI9nlAwaRtFOt3x9GVa1S9BBeIDpWIea8JdX9wfog1afOWOVHGMIXCsNLBnqUfxTKKbAb_nC3Sle5-VPWMuTsfyRhRja4v9nibd8MSk/s1600/a%25C5%259Fa%25C4%259F%25C4%25B1lamak.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="360" data-original-width="480" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjqu0Mhs4KJKH2gEf-Jx-wNdRfzQZ1M6G7Py3IhgI9nlAwaRtFOt3x9GVa1S9BBeIDpWIea8JdX9wfog1afOWOVHGMIXCsNLBnqUfxTKKbAb_nC3Sle5-VPWMuTsfyRhRja4v9nibd8MSk/s320/a%25C5%259Fa%25C4%259F%25C4%25B1lamak.jpg" width="320" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">gözlerini patlatmış, yine<br />
birilerine verip veriştiriyor</td></tr>
</tbody></table>
<div>
<br /></div>
<div>
2016'da ölen Muhammed Ali'nin hayatı, filmlere konu olacak kadar ortada. Bizim burada üzerinde durmak istediğimiz husus ise, onun<b> İslam anlayışı </b>ve İslam dini ile pek de bağdaşıyor görünmeyen bazı enteresan özellikleridir. Tabi konu bu olunca, 20. yüzyılın ikinci yarısından sonra hızlanan <b><a href="https://denizbalaban.blogspot.com/2019/12/siyahlara-yonelik-sovyet-propagandas.html" target="_blank">zenci </a></b>hareketlerini, "<b>Nation of Islam</b>", "<b>Elijah Muhammad</b>" ve "<b>Malcolm X</b>" gibi faktörleri zikretmek zaruri olur.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
<b>Nation of Islam</b>: Bilindiği üzere, "fırsatlar ülkesi" <a href="https://denizbalaban.blogspot.com/2014/07/breaking-bad-dizisi-uzerinden-amerikan.html" target="_blank">Amerika Birleşik Devletleri</a>nde, "siyah" ırktan olanların "insan" olarak kabul edilmesi pek de öyle eskilere gitmiyor. Deri renginin "koyu"luğu, yüzyıllar boyu sıkıntı olmuştur <a href="https://denizbalaban.blogspot.com.tr/2014/02/bat-dunyasnn-islam-dusmanlg-ve-zamanla.html">Batı'da</a> ve bilhassa Amerika kıtasında. Vaziyet böyleyken, haklarını arama derdine düşen siyahların toplanma alanlarında birisi de, ne idüğü belirsiz <b>Wallace Fard Muhammad</b> isimli (ve ne gariptir ki kendisi beyazdı) şahsiyetin tesis ettiği Nation of Islam'dır (<b>İslam Milleti </b>veya Ümmeti gibi bir manaya çıkar). Bu kuruluş, Muhammed Ali'nin devrinde, <b>Elijah Muhammad</b> adıyla bilinen kişinin liderliğinde, İslam görünümlü ancak düpedüz siyah ırkçılığı yapan bir hüviyetteydi. Beyazların olduğu hiçbir yerde istenmeyen, hatta beyazların kiliselerine dahi kabul edilmeyen siyahların bir kısmı, beyazların inancı olarak gördükleri <a href="https://denizbalaban.blogspot.com.tr/2014/11/hristiyanlk-diye-bir-din.html"><b>Hristiyanlık</b>'tan</a> kaçarken, ölçüyü kaçırmış ve peygamberlik taslayan bu fakir çiftçi kölenin oğluna toslamıştı (zaten bunların mekanları da, masalı koltuklu kiliselerin bir benzeri idi, namaz gibi şeyler zaten yok). </div>
<div>
<br /></div>
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh97UeP5XjEitT7gtcjI_WyyJBvlA8RR6JxGgs9iefbxKvak9vqTZVV__WCcQ5py30XXCg7zxdyR0tvTOGHTaQtEiQnn2PpWmgjghkK1meOyFVo7-HlyQ_ua3dUb-drOpUHeaAlEwpJO7I/s1600/elijah.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="170" data-original-width="296" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh97UeP5XjEitT7gtcjI_WyyJBvlA8RR6JxGgs9iefbxKvak9vqTZVV__WCcQ5py30XXCg7zxdyR0tvTOGHTaQtEiQnn2PpWmgjghkK1meOyFVo7-HlyQ_ua3dUb-drOpUHeaAlEwpJO7I/s1600/elijah.jpg" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Muhammed Ali ve Peygamber gözüyle<br />
baktığı Elijah Muhammad</td></tr>
</tbody></table>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<b>Elijah Muhammad</b> (esas ismi Elijah Poole) denilen eleman, kendini peygamber olarak göstermeye ve tüm insanların aslının siyah olduğunu, siyah ırkın çok üstün olduğunu iddia etmeye başlamakla, "<b>radikal ırkçı</b>" diyebileceğimiz bir çizgiye kaydı. Fakat meselenin daha da enteresan tarafı, <a href="https://denizbalaban.blogspot.com.tr/2014/07/islamiyetle-yeni-tansanlarda-yasanan.html">Muhammed Ali gibi zeki ve sivri birisinin</a>, bu herife kapılmış olmasıdır. Sosyal mecralarda bile bulabileceğiniz videolarda (mesela <b>George Foreman</b>'ı Zaire'de yendiği maçtan sonraki açıklamalarında) Muhammed Ali kameralara, "<b>Allah'tan başka ilah yoktur ve Elijah Muhammad onun resuludür</b>" diye bağırmaktadır... Ve tabi ki de ardından, kendisinin gelmiş geçmiş en büyük olduğunu da! </div>
<div>
<br /></div>
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjeSwo1ljnss7dBHcLcE5VEXcrHfQpjfb43Fbr-c4xyd-WNZmy9jCwHUbVEzHeY1NawHMmT7uUMWCpsf3TALP0Qqz2BaZdPC8h8_kKJlLSe0moo0CE3do45lx3ZpN9rgcCjsDZIxjxtBh8/s1600/resul.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="280" data-original-width="180" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjeSwo1ljnss7dBHcLcE5VEXcrHfQpjfb43Fbr-c4xyd-WNZmy9jCwHUbVEzHeY1NawHMmT7uUMWCpsf3TALP0Qqz2BaZdPC8h8_kKJlLSe0moo0CE3do45lx3ZpN9rgcCjsDZIxjxtBh8/s1600/resul.jpg" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">"Ben son resulüm"<br />
diyor adam</td></tr>
</tbody></table>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
Dönemin bir diğer aktörü, şimdilerde de milyonlarca kişiye ilham kaynağı gözüyle bakılan, <b>Malcolm X</b>'tir. Malcolm, yüz kızartıcı suçlardan hapishanede yatarken, yukarıda ismi zikredilen sahte peygamber Elijah hareketi ile tanışır ve çıkar çıkmaz, tıpkı Ali gibi, onun peşine takılır. Ancak Elijah'ın ipe sapa gelmez teorileri, onu giderek bu cemiyetten uzaklaştırır ve 1964 yılında <b>Hac </b>ibadetini yapmak için gittikten sonra, fikirleri tamamen değişir ve Nation of Islam teşkilatından ayrılır. Ayrılır ayrılmasına lakin daha 1965'in Şubatında, yakın mesafeden ateş edilmek suretiyle katledilir. Bunun müsebbibi, Elijah ve Nation of Islam mıdır, hala zihinleri karıştırmaktadır. Esasına bakıldığında, Muhammed Ali'nin Nation of Islam birliğine katılmasında, Malcolm'un (<b>Malik el Şahbaz</b>) ateşli vaazları çok tesirli olmuştur. Malcolm'un oradan ayrılması sonrasında ise, araları bozulmuştur. </div>
<div>
<br /></div>
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi9dtYrn-9gbwtWfWwwB0OPp3aa1f95DHlx0ZH-dIPMAEssH2uwW42g4jVT35plH5V3_O_FPLhvjFQkYOSd8YqPlULti821cXb2WRiuyUgHu5vxPr-Go90u9xUq05u7s01ZG8jQQfjl8IQ/s1600/malcolm.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="185" data-original-width="273" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi9dtYrn-9gbwtWfWwwB0OPp3aa1f95DHlx0ZH-dIPMAEssH2uwW42g4jVT35plH5V3_O_FPLhvjFQkYOSd8YqPlULti821cXb2WRiuyUgHu5vxPr-Go90u9xUq05u7s01ZG8jQQfjl8IQ/s1600/malcolm.jpg" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Ali ve Malcolm X<br />
bir zamanlar sıkı dosttular</td></tr>
</tbody></table>
<div>
<br /></div>
<div>
Bütün bunları neden yazdık? Muhammed Ali'nin nasıl bir muhitten geldiğini ve kimlerle takıldığını daha iyi anlayabilmek için. Yani, bu meşhur, sivri dilli, çenesi hiç durmayan boksör, beyazlara tepki olarak, ne maksada hizmet ettiği belli olmayan bozuk itikatlıların peşine takılmış ve kendini bir şey zanneden başlarındaki herife alenen "peygamber" demiştir. "Sonradan bu fikirlerden vazgeçti, Sünni oldu" falan diyenler de var gerçi ama yine de bizim bildiğimiz manada "<b>Sünni</b>" olduğu meçhuldür. Duruşu öncelikli olarak, Hristiyanlık ile özdeşleşmiş beyazlara, başka bir dine sarılmış siyah olarak tepkiseldir. </div>
<div>
<br /></div>
<div>
Tabi ki burada bazı çelişkiler dikkat çekiyor. Ali'nin yere devirdiği kişilerin büyük çoğunluğu, kendisi gibi ırkçılıktan çok çekmiş, kenar mahalle zencileri idi. Sivri, aşağılayıcı dilinden ve kibirli sözlerinden, en az beyazlar kadar, rakibi olan siyahlar da payını alıyordu, hem de fazlasıyla. Ayrıca "Boks" denilen vahşetin, İslamiyet ile bağdaşır bir tarafı yoktu. Çünki dinimizde, bırakın insan yüzünü, herhangi bir canlının yüzüne vurmak dahi tasvip edilmemiştir. Zaten kendi ifadesiyle de boks; "iki siyahinin birbirini öldüresiye dövmesini, yığınla beyazın zevkle izlemesi"dir. </div>
<div>
<br /></div>
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh1aZu7_5woikTTJHbUsPBWWDnt25RA_jbG4kpQEAgIOv64Y49POA11DV-2cu9Dwhfc3pb71xIM_wLipB1C4n8_0D7xWRXt2vqdyDN6sGIblOeUUvPdxykQZM6wDTC6vhKZNaNrUdACchY/s1600/liston+yerde.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="538" data-original-width="800" height="215" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh1aZu7_5woikTTJHbUsPBWWDnt25RA_jbG4kpQEAgIOv64Y49POA11DV-2cu9Dwhfc3pb71xIM_wLipB1C4n8_0D7xWRXt2vqdyDN6sGIblOeUUvPdxykQZM6wDTC6vhKZNaNrUdACchY/s320/liston+yerde.jpg" width="320" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">birçok gencin duvarını süsleyen meşhur poz:<br />
Sonny Liston yerde, Ali bağırıyor</td></tr>
</tbody></table>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
Peki, gecenin üçünde kalkıp onun maçlarını takip eden ve her attığı yumruk sonrasında coşan, rakibini yere serdiğinde, kendinden geçen ve pek de boksa aşinalığı olmayan <b><a href="https://denizbalaban.blogspot.com.tr/2014/12/turk-muhafazakarn-kendinize-ask-etmenin.html">yurdum muhafazakarı</a></b> neden ona övgüler düzüyor, onu yüceltiyordu? Çünki o dönemdeki kısıtlı haber alma vasıtaları ile anlayabildiği şeyler, ekranda dans ederek dövüşen bu çok uzaklardaki siyahinin Müslüman olduğu, Müslümanlığını hiç çekinmeden haykırdığı ve "şeytan" olarak addedilen Amerika'dan intikam aldığı idi. Ali, sıradan bir aktivistin çok ötesine geçerek, <b>Vietnam Savaşı</b>na gitmeyi reddediyor, köleliğin kaldırılmasına hala alışamamış beyazların riyakarlığını yüzlerine çekinmeden haykırıyor ve onlara olabildiğince üst perdeden konuşuyordu... Amerika ve Batı söz konusu olduğunda kabaran kompleksli damarımızın tam da aradığı şeylerdi bunlar! <a href="https://denizbalaban.blogspot.com/2018/11/yuksek-degerlerden-istifa-eden-bir.html">Türkiye'de</a> ve bize benzer ülkelerde, Muhammed Ali isminin, "kahraman" ismiyle yan yana gelmesine sebep, icra ettiği spordan ve oradaki başarısından ziyade, işte bu duruşuydu.</div>
<div>
<br /></div>
</div>
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEirgn34pjQkzCWV9Dzibg3T64J4MjnadE7fyC60_DUJG9ZxHHYwYf8_Ud2LI7C-Ae7AJ-gNR4k1nIF9UxLxs5z9fCpGbA-n1_CRMMGhqTRBD3sMeOJusMytNQsNKdleLAACU-hz36wjqhk/s1600/martin.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="562" data-original-width="1000" height="179" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEirgn34pjQkzCWV9Dzibg3T64J4MjnadE7fyC60_DUJG9ZxHHYwYf8_Ud2LI7C-Ae7AJ-gNR4k1nIF9UxLxs5z9fCpGbA-n1_CRMMGhqTRBD3sMeOJusMytNQsNKdleLAACU-hz36wjqhk/s320/martin.jpg" width="320" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Aktivist Ali ve yanında<br />
Martin Luther King</td></tr>
</tbody></table>
<div>
<br /></div>
Deniz Balabanhttp://www.blogger.com/profile/10910711969483861375noreply@blogger.com2