Read more: http://www.bloggerdersleri.com/2012/06/blogger-meta-tag-ayarlari.html#ixzz3CwTYFEk2 şöyle garip bencileyin: Ocak 2013 Follow my blog with Bloglovin

11 Ocak 2013 Cuma

İslâm Olmadan Ahlâk Olur Mu? - 1



     Ahlak, doğru veya yanlış hareketlerin ve sözlerin, toplumlara, sosyal tabakalara, inanışlara, dinlere, felsefelere göre şekillenmiş ve belirlenmiş halleridir ki, tek tek huylardan oluşur ve sistem halini alır. Sosyal olmanın, yani bir toplulukta yaşamanın getirdiği ikili veya çoklu ilişkilerin ve bu ilişkilerin doğuracağı sonuçların, her iki tarafa da zarar vermemesi üzerine kuruludur. Dolayısıyla ahlak, tek başına söylendiğinde müspet tarafı anlaşılır yani ahlakın kendisi bir yerde varsa, o öncelikli olarak "iyi" tarafından algılanır. Ahlakın kötü olduğunu anlatmak için ise, başına çeşitli sıfatlar (çirkin, kötü, ağır...gibi) getirilir ya da kısaca, ahlaksızlık olarak adlandırılır. Toplumsal düzenin var olmasının ve devam etmesinin gereklerindendir. Ahlak, genellikle yazılı olmayan kurallar manzumesidir, insanlar temel ahlak değerlerini ilk önce ailelerinden alır. Kalıplaşmış törelerin, geleneklerin, inanışların, birey olarak, sosyal bir ortamda kullanılması esnasında, töre veya inanıştaki iyi ya da kötü halinin tezahür etmesi ve karşı taraftan ya da buna şahitlik edenler tarafından iyiye ya da kötüye yorumlanması ve o şahsa buna göre değer verilmesidir. Binaenaleyh, toplumun geneli ve biraz daha yaşlı olan kısmı tarafından ölçülür ve "mahalle baskısı" diye tabir edilen olayı doğurur. Ayrıca son derece göreceli ve toplumlara göre taban tabana dahi zıtlık gösterebilecek bir olgudur. Bir toplumda üstün ahlak nişanesi sayılabilecek bir hareket veya söz, bir başka cemiyette, karşı tarafa hakaret olarak algılanabilir. Yalnızken, "vicdan" denilen iç ses otokontolünün, kalabalığa temas ettiğindeki daha güçlü ve daha "frenli" halidir. Bütün bu anlatılan ve daha anlatılamayan birçok tanım ve açıklamadan, ahlak ya da etik denilen şeyin, ne kadar göreceli ve her topluma göre nasıl şekillendiği anlaşılıyor.

     Peki ama hangi ahlak? Her türlü ahlaksızlığın erdem sayıldığı Pagan toplulukların ahlakı mı? Pasifliği ve sonuna kadar altan almayı ve tezellülü baştacı eden, hayatın bir ızdıraptan ibaret olduğunu anlatan Uzakdoğu öğretileri ve çok tanrılı dinlerdeki ahlak kavramı mı? Binlerce Peygamberi şehid eden, hasislikleri, hırsları, kıskançlıkları, bencillikleri ve sınırtanımazlıkları kutsal kitaplarda yazan ve bu özellkleri ile dünyanın başına bela olmaya devam eden Yahudilerin ahlakı mı? Dünyadan yüz çevirmeyi, fakirliği ve merhameti öven, bir yanağa tokat atana öbür yanağını dönmeyi salık veren bir modeli, çok tanrılı ve muğlak, havada kalan, emirleri ve yasakları çelişkili Hristiyanlık dininin ahlakı mı? Kendini çok entelektüel ve bilimsel ve dinler üstü gören fakat hiçbir kuralı kaidesi olmayan ve fırsatını buldu mu hemen vahşileşiveren ve çıkarlarını elde etmek için hiçbir insan hakkını gözetmeyen Ateistler (Komünist, Pozitivist, Materyalist gibi zuhurlar) mi? Tabi ki hiçbiri değil! Din, felsefe ve dünyevi görüşlerin biri veya birkaçı, ahlakı oluşturan huyların bazılarında, çok temel ve iyi ölçüler koymuş ve bunları uygulamaya sokmuş olabilir. Fakat ahlakın "iyi" olarak sayılabilmesi için, huyların herbirinde de ayrı ayrı iyi olmak ya da en azından kötü olmamak lazım.

     Ahlaka son derece önem veren, onu dindarlığın ölçüsü sayan, ahlak bilgilerinin temellerini öğrenmeyi farz-ı ayn kılan ve öğrenmenin de ötesinde, bunları gerçek hayatta kullanılmasına son derece ehemmiyet veren ve tabi ki bütün dünyaya gönderilen son Peygamberin ahlakını överken, "Sen, iyi ahlakı tamamlamak için yaratıldın" diyen tek din vardır elbette; İslamiyet.